29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 5 25/1/07 17:42 Page 1 PAZAR EKİ 5 CMYK 28 OCAK 2007 / SAYI 1088 5 ALBÜM Çocuk Askerlere Hayır Yazılar: Zekeriya S. Şen o Child Soldiers (Çocuk Askerlere Hayır)… Bu tür albümlerde iyi niyet ile müziği ayırmak zor oluyor. “No Child Soldiers” projesi Afrika’daki korkunç acı ve kedere dikkat çekmek için Amnesty International (Uluslararası Genel Af Örgütü), Collectif Français Contre L’utilisation d’enfants Soldats (Çocuk Askerlerin Kullanılmasını Engelleyen Fransız Koalisyonu) ve UNICEF ile ortaklaşa çıkartılan bir çalışma. Hedef asker çocuklar ile ilgilenen AİKAH adlı organizasyon için yeterli fon yaratmak. Temel amaç ise Afrika’daki asker çocukları silahlardan arındırmak ve sivil hayata tekrar kazandırmak. Zaman zaman medyada gündeme gelse de bugüne kadar bu konuda bir kamu bilinci yaratılamadı. Bağış ve gelirlerle bu amaç için programlar düzenleyen kuruluş, on beş Afrikalı müzik yıldızını bu projede bir araya getirerek yumruk gibi bir etki yaratmayı hedefliyor. Bir yandan da genel duyarlılığı uyandırıp çocukların bugünkü sosyal yaşamdaki ve gelecekteki var oluşlarını emin temellere oturtmayı planlıyor. Albümde yer alan on beş sanatçı arasında sosyal ve politik bağımlılıkları ile bilinen Alpha Blondy, Angélique Kidjo, Mama Keita ve Lokua Kanza da var. Diğer sanatçılar ise Mali’nin altın sesi Salif Keita, Senegal’in müziksel idolleri Yousou N’dour, Corneille, Tété, Extra Bokaya, Rokia Traoré ve Geoffrey Oryema. Afrika’nın en bilindik şarkıcıları ve müzisyenleri yeteneklerini birleştirip on altı parçayı bir araya getirdi. Bu parçalardan sadece biri daha önce yayınlanmadı. Blondy, Kidjo, Mama Keita, Kanza, Ben Okafar, Bibie, Charlotte M'Bango, Aïcha Koné, Monique Séka, Madéka ve Diane Solo tarafından Fransızca ve İngilizce kaydedilen “BermamouEnfants soldats” parçası adeta albümün “We Are the World” parçası. Ne yazık ki parçanın sözleri şaşılacak kadar banal. Albümde Geoffrey Oryema’nın “Yé Yé Yé”, Alpha Blondy’nin “Peace in Liberia” ve Lokua Kanza’nın “Good Bye” adlı başarılı parçaları da bulunuyor. Albümün belki de tek eksiği, bir zamanlar çocuk asker olan Sudanlı rap sanatçısı Emmanuel Jal’ın yer almaması. Yine de genel anlamda bu çalışma dünya müziğine ilgi duyan, yardımseverlik içgüdüsüne sahip müzikseverlere hitap ediyor. İşte albüm kitapçığından birkaç alıntı… Dünyada 617 yaş arasında yaklaşık 300 bin çocuk bir şekilde silahlı çatışmaların ortasında. 15 yılda bir milyondan fazla çocuk asker çeşitli vesilelerle savaştı; yaklaşık iki milyon çocuk hayatını kaybetti, altı milyon çocuk sakat kaldı. Savaşın akıbetinden kurtulan asker çocuklar ise çok ciddi problemler yaşıyor; psikolojik travma, uyuşturucu ve hastalık (özellikle HIV)… Bunlar çocukların ailelerine ve topluma kazandırılma sürecini oldukça zorlaştırıyor. Albümün geliri yerel kurumlara iletilerek savaş ortamında bulunan çocuklara yardım amacıyla kullanılacak. Bunun doğru hedefe ulaşması için Collectif Français Contre L’utilisation d’enfants Soldats para transferini tek tek kontrol edecek. Albümdeki sanatçılar telif haklarını bağışlayarak katkıda bulunmuş. Şimdi sıra biz müzikseverlerde! Bu, müziğin ne kadar kuvvetli, bir iletişim aracı olduğunu kanıtlama fırsatı. Bu asker çocukların belki geçmişlerini değil, ama geleceklerini değiştirebiliriz. Pentagram işbaşı yapıyor Ali Deniz Uslu Türkiye’deki rock ve heavy metal müziğin en köklü gruplarından Pentagram, uzun bir aradan sonra dönüyor. Bostancı Gösteri Merkezi'nde 4 Şubat’ta sahne alacak grup, 20. yılını ve müziğe dönüşünü kutlamak için yedinci albümünü bu konserde canlı kaydedecek. N P entagram, uzun süren sessizliğini bozdu. 20. yılını kutlayacağı konsere hazırlanıyor. Müziğe verdikleri arayı “koşulların getirdiği kısa bir mola” olarak tarif eden grup, “Biz değişmedik, geliştik ve sahneyi çok özledik” diyor. Pentagram’a göre, rock müzik muhalif söylemini kaybederek yayılıyor. Bu sarsıcı bir çıkış değil de hafif bir kıpırdanma. Pentagram grubu ile konserlerinin provası sonrası konuştuk. Görünen o ki, 4 Şubat’ta “bir dev uyanacak”. İşte Pentagram grubu üyeleri Murat İlkan, Hakan Utangaç, Metin Türkcan, Tarkan Gözübüyük ve Cenk Ünnü’nün anlattıkları... Pentagram müziğe uzun bir ara verdi. Bu sessizliğin sebebi neydi? Hakan: Aslında birçok sebebi var, ama buna ara vermek değil de koşulların getirdiği bir mola, bir soluklanma demek daha uygun. En son 2004’te bir konser verdik, sonra herkes bireysel çalışmalarına yoğunlaştı. İki buçuk yıldır birlikte olmasak da müziği hiç bırakmadık. Tarkan: Şirketimiz Universal’ın kapanması, konserlerle ilgili problemler pek çok sorun biriktirdi. Ayrıca müzik piyasası da ara verme vaktinin geldiğinin sinyallerini veriyordu. Bu aradan sonra yeniden stüdyoya girdiniz. Bir şeyler değişmiş miydi? Cenk: Sanki hiç ara vermemiş gibi kaldığımız yerden devam ediyoruz. Şu anda haftada iki kez toplanıp çalışıyoruz. Sanki on yıl öncesinde gibiyiz, bu bir zaman yolculuğu bizim için. Zaten müzik başlayınca her şeyi unutup kendimizi Pentagram’a teslim ediyoruz. Bireysel projeleriniz grup dinamiğini nasıl etkiledi? Tarkan: Farklı tarzlarda müzik yapmak, değişik projelerde çalışmak müzikal ufkumuzu genişletti. Biz zaten bunu doksanlarda da yapıyorduk. Değişik projelerde çalışmak bize nefes almak şansı veriyor. Hatta kafamızı dinlemek adına iyi kaçamaklar bunlar. Murat: Müziği çok seviyoruz, ama bu çok yorucu bir iş. Çünkü şartlar ve koşullar hiçbir zaman istediğiniz gibi olmuyor. Zaten müziği bu kadar sevmesek bugün yine bir arada olmazdık. Bu projeler Pentagram müzik yapmadığı zamanlarda bizi müziğe hep yakın tuttu ve farklı müzikal etkileşimler sağladı. Pentagram 20 yaşında. Türkiye’deki rock ve Heavy Metal müzik evriminin de en önemli halkası. Pentagram müzikteki değişimi nasıl yorumluyor? Cenk: Bir değişim ve kıpırdanma söz konusu, ama sarsıcı bir çıkıştan bahsetmek mümkün değil. Tarkan: Rock müziğin temelinde haksızlığa, savaşa, adaletsizliğe, geri kafalılığa karşı duranların ortak seslerini yükseltme isteği yatar. Yani güçlü bir söyleme sahiptir. Rock müziğin dağıtım kanalları ve yayılım Soldan sağa: Cenk Ünlü, Hakan Utangaç, Murat İlkan, Tarkan Gözübüyük ve Metin Türkcan. süresi arttıkça bir dalgalanma yaşadık, yoksa bu içeriğinden dolayı değil. Gençler bu müziği böyle sahiplendi. Popüler müzik ticareti yapanlar da rock müziğin pazar gücünün ve etki alanının farkına vardı ve yatırımlarını buraya yönlendirdi. İçeriği ne kadar sağlam kalır bilemiyorum, ama rock müzik dünyada ve Türkiye'de yayılmaya devam ediyor. Pentagram 4 Şubat’ta Bostancı gösteri merkezindeki konserle dönüyor. Yeni albüm yerine konserle dönüyorsunuz, neden? Tarkan: Bunun cevabı basit, sahneyi çok özledik! Konser repertuvarını nasıl hazırladınız? Bana sorarsanız onlarca parçayı bu konserde duymak istediğimi söyleyebilirim... Cenk:Repertuvarı hazırlamak zor oldu. Hâlâ da keşke bunu da çalsak dediklerimiz var, ama 22 parçalık bir liste oluştu gibi. Bu konserde Demir Demirkan’ın da grupla çalacağı söyleniyordu. Sonra neler oldu? Cenk: Demir’in yurtdışında çalışmaları var. Zamanı denk getiremedik, ama başka sürprizlerimiz olacak. Eski albümlerinzi de artık raflarda görebileceğiz... Cenk: Firmamız Universal, Türkiye kapısını kapatmıştı. Dolayısıyla eski albümlerimiz piyasada yoktu. Bu, yaşayan ve müzik yapan bir grup için gerçekten çok acı bir durum. Şu an Sony Müzik Türkiye ile bir anlaşma yaptık ve eski albümlerin neredeyse hepsi Sony Müzik kataloğunda toplanıyor. Bir aksilik olmazsa hepsi bu yıl içinde yayımlanacak. Hakan: Yeni albümü ise yakında düşünmüyoruz. İlk önce konserler ve festivaller var, ama bakarsınız bir anda yeni albüm kayıtlarına başlarız. Eski albümlerimizi raflarda görünce yeni albüm için haz duymaya başlayacağımız da kesin. Bu dönüş konserini DVD projesi ile destekleyip hem DVD hem de ses kayıt olarak yayımlamak istiyoruz. Kısacası bu, özel bir konser olacak. Biz, artık pek çok şehri gezmek istiyoruz çünkü eskiden bu fırsata sahip değildik. Şimdi imkânlar çok daha fazla. Temmuzda Yunanistan’da bir festivalde olacağız. TEKİLA EZGİLERİ azen en muhafazakâr sanatsal jest, en radikal hareket olabilir, özellikle de öngörülemeyen ve beklenmeyen anlarda. Meksika’nın Oaxaca şehrinde 1968’de doğan Lila Downs da bunu başaran bir sanatçı. Zamanında başka bölgelerde iş aramaya giden genç Meksikalılar’ın ölüm belgelerinin çevirisini yapan sanatçı, müziği için bunlardan ilham almış. Dört albüm ve bir Grammy ödülünden sonra Lila Downs, kızgın folklorcu, keyifli ve direkt melodilerden oluşan rancehas (en geleneksel Meksika müzik akımı) tarzındaki beşinci “La Cantina, Entre Copa y Copa” albümü ile yeniden karşımızda. Bu yeni çalışmasında yüksek tempolu ranchero ezgileriyle, yüreklere ateş saçan parçaları bir araya getiriyor, etnikmüziksel birikimini geniş geleneksel formlarla birleştiriyor. Sade, lezzetli dijital süslemelerle, karizmatik ses sentezine daha geniş ve dolgun bir ortam sağlayan sanatçı, geleceğe sağlam adımlarla ilerliyor. Her zaman olduğu gibi sesi yine bestelerinin odak noktası. Lila Downs’un kuvveti, şarkıcı, besteci biri olarak sürdürülebilir merakında yatıyor. Tarihi sabırla araştırıp, kaçınılmazlığı dürüstlük ve zarafet ile irdeleyen sanatçı, yeni albümünde farklı müzik mozaiklerini zengin melodi paleti ile B süslüyor. Üretkenlik, mutfak kültürü ve kırsal hayat gibi dünyevi unsurlar, müzik sayesinde çok başarılı bir biçimde zapt edilip, dinleyene sunuluyor. Albümdeki her parça çok biçimli ve değişken bir müzik manzarası içeriyor. Klasik müzik ve özellikle opera dinleyerek büyüyen sanatçı, aynı zamanda antropoloji ve vokal üzerine çift diploması olan bir akademisyen. İlk albümünü “Ofrenda”yı caz piyanisti ve aynı zamanda hayat arkadaşı Paul Cohen ile 1994’te çıkartan sanatçı, 1996’daki ikinci albümü “Azuláo: En Vivo con Lida Downs”u ile “En İyi Orijinal Latin Caz” ödülünü kazandı. Cazın yanı sıra yavaş yavaş daha yoğun, folklorik stillere kayan sanatçı, 1999 tarihli “La Sandura” albümü ile bu yeni sınırı keşfetmeye başladı. Özellikle 2000’deki “Tree Of Life” albümü ile hem vokallerini ön plana çıkarttı hem de Mixteca ve Zapotek kültürlerine ait kutsal yazıtlara dayanarak yazdığı sözler ile dikkat çekti. Albümde yer alan kadın ve feminizm temalı vurgulamaları çağdaş Meksika hayatında oldukça ses getirdi. “La Linea” (Sınır) ve 2004’deki “Una Sangre” (Tek Kan) çalışmaları ile bilhassa Latin Amerika’da süper yıldız statüsüne ulaştı. Salma Hayek’in başrolünü üstlendiği “Frida” filmindeki müzik performansı ile uluslararası müzikseverlerin dikkatini çekti. Lila Downs son albümü “La Cantina, Entre Copa y Copa”da farklı müzikleri bir araya getiriyor. Her şarkı bir derde, bir soruna dokunuyor. Büyük şehirlerde kucak dansı yaparak hayatlarını kazanan Meksikalı kadınları anlatan “Tacha” da bunlardan biri. Meksika’nın meşhur çikolata sosu Mole’nin yapımının seksi bir şekilde anlatıldığı öyküsel “Cumbia del Mole” parçası ile açılan albüm, ilk andan itibaren dinleyeni sanatçının lezzetli müzik notalarının yükseldiği mutfağına sokuyor. Albümde parçanın bir de İngilizce versiyonu var. “Tacha” parçası, genç Meksikalı kadınların büyük şehirlere gidip kucak dansı (ve belki de daha fazlasını) yaparak hayatlarını kazanmalarını anlatan sosyolojik ve Downs’un bu konulara hassaslığını gösteren bir beste. Derin fado ezgileri, kıpır kıpır mariachi melodileri, norteno ve tejano temalarının yer aldığı parçalar Lila Downs’un karanlık ve dumanlı sesi ile birleşince kusursuz bir menü oluşturuyor. Tejano efsanesi Flaco Jimenez ile birlikte akordeon öncülüğünde kaydettiği “El Corrido de Tacha” parçası, hareketliliği ile dikkat çekiyor. Flaco Jimenez aynı zamanda “Penas de Minh Alma” ve “Agua de Rosas” parçalarında da var. Akademisyenliğini gösterdiği “Yo Ya Me Voy” ve tutku yüklü “La Noche de Mi Mal” albümün en karizmatik parçaları. Lila Downs’un becerikli simyası, on altı parçadan oluşan albümün her saniyesinde kendini gösteriyor. Tipik Meksika barlarının vazgeçilmez melodilerini bir araya getiren albüm, dokunaklı bir biçimde önümüzdeki tekila bardağına ağlamanızı sağlarken, aynı zamanda elinizden tutup sizi dans pistine kaldırabilecek nitelikte. Altüst eden temaların ağır bastığı albüm, sonuna doğru bir huzur gülümsemesi ile dinleyeni uğurluyor. Her çalışması ile Lila Downs, müziksel ve tematik olarak bir önceki üretimini aşıyor. “La Cantina” ile sanatçı, en ufak bir durgunluk yaşatmayan müziksel mükemmelliği ön plana çıkartan notasal vuruşlarla resmedilmiş, her müzikseverin duvarında yer alması gereken, bir müziksel tuval yaratmış. [email protected]
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear