Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 3 EYLÜL 2006 / SAYI 1067 Yasa da, vicdan da yetmiyor Kadın intiharları, son günlerde gazetelerin sayfalarından eksik olmayan haberlerden. İntiharların artışında, Yeni TCK'deki değişim nedeniyle biçim değiştiren namus cinayetlerinin de payı var. İntiharların çoğu cinayet kokuyor. Çünkü namus dendi mi, herkesin kafası karışıyor, annelerin, babaların, hâkimlerin, jandarmanın... Sadece hukuki değişikliklerin cinayetlerin önüne geçemediği de açık. Öyleyse ne yapılmalı? Yanıtı, uzun yıllar namus cinayetleriyle ilgili çalışanlar veriyor. Mağdurlar da yaşadıklarını anlatıyor... Esra Açıkgöz "Artık başkalarının hatalarının günahını çekmek istemiyorum. Ne olur bana yardım edin, artık güller solmasın, hiçbir kızın canı yanmasın". Bu, "namus cinayeti" yüzünden bir sığınma evinde yaşayan M.T.’nin çığlığı. Tıpkı diğerleri gibi, onun da adının sadece baş harfleri yazılabilir, çünkü hakkında alınmış ölüm kararı peşini bırakmıyor. Kadın cinayetleri ve kadın intiharları artık kimsenin görmezden gelemeyeceği kadar yoğun. Herkes durmasından söz ediyor, ama hukuk ve toplumsal vicdan hep cinayetlerin gerisinde kalıyor. Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 78 Eylül'de Ankara'da "Kadına Yönelik Şiddet, TöreNamus Cinayetleri" toplantısı düzenliyor. Niyet cinayetleri önleyecek çözümler üretmek, ama toplantının kapıları sivil toplum örgütlerine kapalı. Oysa, konuyla ilgili çalışma yapan onlarca kadın örgütü var… Biz de toplantı öncesi bu örgütlerden Kamer’in Başkanı Nebahat Akkoç ve konuyla ilgili araştırma yapan İstanbul Valiliği İnsan Hakları il Masası Başkanı avukat Vildan Yirmibeşoğlu ile konuştuk. Dicle Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Mazhar Bağlı da sorularımızı yanıtladı. M.T. ve E. ise yaşadıklarını anlattı... İnsanın bedeni özgürlük alanıdır, ama... Emniyet verilerine göre... Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Dairesi Başkanlığı "Töre ve Namus Cinayetleri Raporu"nda, 81 İl Emniyet Müdürlüğü'nde son altı yılda işlenen kan davası, kız alıp verme, aile içi uyuşmazlık, cinsel taciz, yasak ilişki, tecavüz ve namus saiki ile işlenen 1091 cinayet incelendi. Töre cinayetlerinin başında, 322 olayla "namus" cinayetleri geliyor. En çok töre cinayeti işlenen iller Ankara, İstanbul ve İzmir. Öldürülen 1190 kişiden, 710'u erkek, 480'i kadın. Öldürülen kadınların yüzde 20'si 1925 yaşında, yüzde 19'u 2630; erkeklerin ise, yüzde 20'si 46 yaş ve üstü. Suçlu bulunanların yaş oranı da 1930 arasında değişiyor, ama 18 yaş altı da küçümsenmeyecek kadar çok. Vildan Yirmibeşoğlu İstanbul Valiliği ArGe Kurulu& İnsan Hakları İl Masası Başkanı 12 yıldır sadece bu konu üzerine çalışıyorum. Beş yılda 18 ilde 300 namus cinayeti dosyasını inceledim. Kurbanların 213'ü kadındı, sanıkların yüzde 90'ı erkek. Kurbanların ve sanıkların yüzde 40'ı 17 yaşından küçüktü. Dokuz yaşında cinayet işleyen erkek çocuğu bile var. Oğlu hapse düşmesin diye kızını kendi öldüren anneler de. Bu yıl, sadece bizim büroya şiddete uğrayan ya da ölüm kararı çıkmış 350 kadın başvurdu. Cinayet yöntemlerinde, boğaz kesilmesi çok yaygın. Ayrıca boğularak, ateşli silahla, darbeyle öldürülenler ve intihara azmettirme var. Çoğunlukla evde, öldürülüyorlar. Yani en çok güvendikleri kişiler 1996’da Şanlıurfa meydanında 15 yaşındaki Sevda amca ve teyze oğulları tarafından, boğazı kesilerek öldürüldü. Bir seyyar satıcı durdurmak için koşmuş, ama "Dur, namus davası bu!" deyince, her şey duruyor. Namus o kadar önemli ki! Peki namus ne? Öldürülen 56 kız bakireydi. Sevda'nın ailesi hiç ceza almadı, öldüren ise, küçük olduğundan 2.5 yıl yattı. Kadınların bazılarının nüfus kaydı bile yok. Namus cinayetleriyle ilgili mahkemede tanıklık eden sadece bir kadın var, çünkü adliyede can güvenliği yok. O da, boşanmak istediği için, Diyarbakırlı bir aşiretin kararıyla sokak ortasında beş kurşunla vurulup, öldü diye bırakılmıştı. Valilik koruması altında adliyeye götürdüm. İfade vermemesi için büyük paralar teklif edildi. Devlet uzun zaman bu şiddeti yaşayan kadınların yanında yoktu, uzun süre görmezden geldi. Bugün ciddi yasalar yapılsa da, hâlâ eksiklikler var, özellikle bütçe meselesi ve kararların uygulamasının takibinde. Mesela, TCK'de "nitelikli adam öldürme" bölümüne göre, kan davası yüzünden birini öldüren kişinin cezası artırılır, ama namus yüzünden cinayet işlendiğinde, haksız tahrik indirimi yapılıyor. "Nitelikli adam öldürme" maddesinin yanına, "namus" eklensin, istedik, bir türlü eklenmedi, çünkü namustan garip bir şekilde korkuluyor. Onun yerine töre eklendi, ancak yeterli değil. Namus cinayeti işleyenler, "Aile meclis kararı yok, sadece namusum için yaptım" diyor. Bir de haksız tahrik maddesine, "haksız fiil" diye bir kelime eklendi. Mesela adam kızına tecavüz edeni öldürürse, haksız fiil indirimi alabiliyor, ama kızı gönlüyle biriyle olduğu için öldürürse ne olacak? İkisini ayıran sonuçlanmış bir dava yok. Oysa, kaç yaşında olursa olsun, insanın bedeni özgürlük alanıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi verilmeli. Özellikle de hâkimlere, savcılara, polislere ve jandarmaya. Eğitimlerimizde, çocuk ve insan hakları çalışmaları yolunda giderken, kadın haklarına, namus cinayetlerine geldiğimizde kıt bir zihniyetle karşılaştık. İnsanlar çok kapalı ve katı. Emniyet kuvvetlerinin çoğu "Kızım olsa, ben de yaşatmam" diyor. Acaba bugün öldürülecek miyim? E., 1972 Mardin doğumlu, sekiz kızın en büyüğü. 14 yaşında, annesinin dayı oğluna isteniyor, kabul etmiyor. Dövülüyor. "Dayak yüzünden üç gün yataktan kalkamadığımı bilirim" diyor, "Kabul etmesem öldüreceklerdi". İntihara kalkışıyor, annesi "Baban hap içtiğini bilse seni öldürür" diyor. 87'de evleniyor. "Annem sahip çıksa, böyle olmazdı. Babam anneme, ‘Aldıklarını geri ver, kızımız hayatından olacak’ dedi, ama annem, kabul etmedi". Üç gün gelinliğini üzerinden çıkarmıyor, dördüncü gün tecavüze uğruyor, vajinası parçalanıyor. Şiddet giderek artıyor, hamile kalıyor, örgü şişiyle düşük yapıyor. Aile İstanbul’a taşındığında kocasından çalışma izni alıyor, ama bu da uzun sürmüyor. Ailesi de kocasına arka çıkıyor. 19'unda hamile kalıyor. Kızı da şiddetten nasibini alıyor, "Çocuklarıma sevgi gösterseydi, belki bana yaptıklarına göz yumar, ses çıkarmazdım" diyor. İkinci kızları oluyor, sokakta tezgah açıyor, iyi kazanıyor, hatta bir de ev alıyor, ama şiddet devam ediyor. Bir gün kocası boynuna bıçak dayayıp cinsel ilişkiye zorluyor, komşular kurtarıyor. E. boşanmaya karar veriyor. Adli Tıp'tan aldığı bir haftalık iş göremez raporuyla dava açıyor, bir de evden uzaklaştırma cezası çıkartıyor. Akrabalar 20 kişilik ekipler halinde gelip, hakaret ve tehdit ediyorlar, babası "Ya davanı geri alırsın, ya da seni öldürürüz, daha da iyisi sakat bırakırız" diyor. Kabul etmiyor, ancak çocuklarını öldürmekle tehdit edilen avukat duruşmaya girmeyince dava erteleniyor. E. vazgeçmiyor, sonunda boşanıyor. Her şeyin düzeleceğini düşünürken, tehditler, hakaretler devam ediyor, takip ediliyor... Şikâyetçi oluyor; komiser, "Sen kimsin ki, peşine adam takayım. Herkes dayak yiyor, bugün yapmasa yarın yapar yapacağını, niye boşandın?" diyor. Sağlığı giderek bozuluyor. "Bir ay sonra bir ameliyat daha olacağım" diyor E. "Tek isteğim bir işe başlayıp, izimi kaybettirmek, kendimi insan olarak hissedeceğim, kalktığımda bugün öldürülecek miyim, demeyeceğim bir yerde yaşamak". Desen: Zeynep Özatalay tarafından, baba, anne, erkek kardeş, koca… Dışarıda öldürmelerde ise, yargısız infaz topluma gösterilerek, bütün kadınlara gözdağı veriliyor. Artık hiçbir kızın canı yanmasın M.T.’nin annesi kan davasında bir bedel ödemek amacıyla babasıyla evlendiriliyor. Şiddet görüyor. Yedi yıldan sonra iki çocuk doğuruyor, M.T ve ağabeyi. Şiddet nedeniyle ruh sağlığı bozulan annesi evden yollanıyor. Şiddet M.T ve ağabeyine yöneliyor. M.T. bir süre okula gidiyor, ancak üvey annesi tarafından engellenip evlendiriliyor. Gerdek gecesinde kocası, korktuğunu, rahatsız olduğunu söyleyerek, M.T. ile yatmıyor. Kapıda bekleyen annesine M.T'nin kolunu keserek kanladığı bezi uzatıyor. Evliliğinin üçüncü günü de kavgalar başlıyor. Hem kocasından, hem kaynanasından, hem de hakkındaki şikâyetleri duyan babasından dayak yiyor. İntihara kalkışıyor. Kaçıyor, İstanbul’a geliyor. Bir avukat aracılığıyla sığınmaevine yerleşiyor. İlk kez burada muayene oluyor ve bakire olduğunu öğreniyor. "Tek istediğim kocamdan ve babamdan kurtulmak" diyor "Artık bunları anlatmaktan bıktım, başkalarının hatalarının günahını çekmek istemiyorum. Ne olur bana yardım edin, artık güller solmasın, hiçbir kızın canı yanmasın". CUMHURİYET 08 CMYK