22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 HAZİRAN 2006 / SAYI 1054 3 EDİTÖR’DEN Şöyle bir etrafınıza bakının, ne kadar çok insan kendi kendine konuşuyor, ya küfrediyor ya da bağırıp çağırıyor. Ne kadar çok yakınımız, ne kadar çok sıklıkla kanserle boğuşuyor. Kiminin başı reflüyle dertte, kiminin uykuyla arası yok! AIDS uzak kıtaların hastalığı değil, ne zamandır. Şeker değilse kalp, kalp değilse depresyon eşikte bekliyor, kentli, teknoloji düşkünü, hazcı hayatlarımızı. Zayıflamak için, biraz daha “güzel” görünmek için, kısacası biraz daha onaylanmak ve oyalanmak için ölmeye yatılıyor! Bu, kapitalizmin “tüketen insan”a büyük ödülü! Bu insanın hem bedeniyle hem de aklıyla doğaya verdiği bir hesap! Ve korku! Üç “Y” yani yaşlılık, yoksulluk ve yalnızlık korkusu giderek bütün yaşlara yayılıyor. Antidepresanlarla ayakta durabilen, sokağı, yani hayatı ancak ilaçların gücüyle kullanabilen, tedirgin, ürkek kuşaklar geliyor birbiri ardına. Korkunun sessizliği giderek büyüyor. Bunca hastalığın ve korkunun nedenleri Esra Açıkgöz’ün “En hasta yüzyıl” haberinde var: Çevre kirliliği, kimyasal silahlar, metropol yaşamı, yoğun çalışma temposu... Ama en çok korku hasta ediyor insanı. Korkuyla kuşatılmış yaşama güdüsü hücreleri bozuyor, yıkıyor... Bu ölümcül çağda, insan ömrünün teknoloji ve bilimin desteğiyle uzaması ne yaman çelişki değil mi? Peki, o zaman ölen kim? Plasentadan gençleştirici krem üretimiyle, 60 yaşında dolaylı yollarla hamile kalmanın peşine düşmek arasında bir bağ var mı? Bunca gençleşme ve uzun yaşama çabasının, devletlerin sağlık hizmetlerinden el çekip işi özel sigorta ve kurumlara terk etmeleriyle aynı zaman dilimine sığması sadece bir tesadüf mü? Düne kadar bütün yatırımını gençliğin üzerine kuran kapitalizmin kan kaybını antidepresanlarla ya da teknolojik desteklerle uzatılmış soluk ve suskun yaşlılar mı giderecek? Bu soruları çoğaltmak için önce korkuyla baş edebilmek gerekiyor! Ölümden zaman çalmak, hatta ölümü yenmek, insanın en eski düşü, ama o düşe ay ay, yıl yıl yaklaştıkça hayat, hayat olmaktan çıkıyor! Kazanılan zamanda kullanabileceklerimiz, eskinin, kullanılmışın, tüketilmişin tekrarından başka bir şey değil. Eskiler, mezarlıklar henüz kentlerin içindeyken, ölüme misafirliğe gider gibi hazırlanırken “Üç gün yatak, dördüncü gün toprak” derlerdi. Galiba artık insana gereken, fişi çekme cesareti, cesaretle ve güleryüzle... İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com “Selam Başkan...” Venezüellalılar her pazar başkanları Hugo Chavez’e böyle sesleniyorlar. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in “Hitler”, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “Bölgedeki en tehlikeli adam” diye nitelendirdiği Chavez, sunduğu “Selam, BaşkanAlo Presidenté” programıyla halkı televizyona kitliyor. SELAM BAŞKAN... Y eni Che Guevara, diyorlar Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez’e. Sevenler kadar nefret edenler de var. Solun bu yeni lideri her pazar sabahı, Venezüellalıları televizyon başına topluyor. “Selam, BaşkanAlo Presidenté” adlı televizyon programını her hafta başka bir kasabadan sunan Chavez şovun asıl ilgi odağı, yıldızı. Chavez, bu kez El Tigre kasabasında, yoksulların temel ihtiyaç maddelerini ucuza karşılamaları için kurduğu “mercal” adı verilen süpermarketlerden birinden yayın yapıyor. Kırmızı bir tişört üzerine giydiği kırmızı gömlekle kendisi için yerleştirilen masadan kalkarak marketin içinde dolaşmaya başlıyor. Raflardan ürünleri bir bir alarak paketlerin üzerinde yazılanları yüksek sesle okuyor. Bunlar Chavez’in anayasasından bölümler. Her biri hakkında ufak bir konuşma yapıyor. keli adam” diye nitelediği bir Başkan. Chavez de bunlara karşılık boş durmuyor, başta Bush’a olmak üzere, sık sık ağzına geleni söylüyor. Onun ABD’ye böylesine sataşmasına izin veren şey büyük modern ordusu, kitle imha silahları değil, Amerika’nın bir petrol krizinin orta yerinde, Venezüella petrolüne olan ihtiyacı. Venezüellalılar, her pazar “Alo Presidente”yi gurur ve hayranlıkla izliyor. Aynı ifadeyi programa davet edilen yoksul ve sıradan insanların yüzlerinde de görmek mümkün. Bu, aynı zamanda derin bir aşinalığın da ifadesi. “Başkan olabilir” diyor yüzler, “ama aynı zamanda bizden de biri.” Chavez’in sesi, Alo Presidenté da dahil olmak üzere, haftada ortalama 40 saat yaşamlarında mevcut. Çoğunluğu ülkenin orta sınıfından oluşan muhalefet, Chavez’in başkanlık yapmaya nasıl vakit bulduğunu anlamakta zorlanıyor. mek amacıyla götürdükleri yer. 1980’lerde Ortega ve Sandinista’nın olduğu gibi Chavez de günümüz uluslararası solunun totemi haline geldi. Yabancılar, “Bolivarcı Üniversite”de bir kaç aylığına eğitim görmek, barriolarda yaşamak ya da “Chavez devriminin havarisi” olarak evlerine dönmeden projelerinden birinde gönüllü olarak çalışmak için geliyorlar. Caracas’ı ziyaret edenlerin çoğu önce, “Mao” takma adıyla tanınan Belediye Başkanı Lisandro Perez’in yanına çıkartılıyorlar. Mao’nun bürosu Chavez’e özgü “21. yy sosyalizmi” fikrinin postmodern karmaşıklığını özetliyor adeta. Eski lise öğretmeni solcu gerillanın ofisinin duvarları Mao, Che ve Bolivar’ın resimleriyle dolu. 47 yaşındaki Perez, 12 yaşından bu yana isyancı olduğunu, beş kez hapse girdiğini ve cezaevinde işkence gördüğünü anlatıyor. Konuşurken, teybe doğru uzanıyor. Kim bilir belki de Chavez’in söylediği devrimci bir marş işitmeyi umarken, Beatles’ın “With a Little Help From My Friends” şarkısı yükseliyor Mao’nun küçük teybinden. Observer gazetesi yazarı Peter Beaumont, bu yıl başkanlık seçimlerine hazırlanan Chavez’in “Bolivarcı Devrimi”ni yakından görmek için Caracas’a gitti. Chavez’i televizyon programında izledi, Venezüellalılarla sokakta konuştu... Sonuç: Yoksullar Chavez’i çok seviyor... Sırada bir paket kahve var. Chavez, “Paketin üzerine ‘yüzde 100 Venezüella malı’ diye yazmalıyız” diyor, “Üretimi her yıl arttırmaya devam edeceğiz. Öncelikle ulusal tüketim için, sonra da başka bir şey yapacağız. Belki ihracata başlarız. Nereye bilmiyorum ama...” “Selam Başkan” devam ediyor... Chavez kasada duran elemanlarla konuşuyor. Kasiyer kadın, kısa bir süre önce Chavez’in açtığı özel okullardan birini bitirip lise diplomasını aldığını anlatıyor. Chavez de ona “Temmuz’da 30 bin kişi daha mezun olacak” diyor ve ekliyor: “Bundan sonra yükseköğrenim göreceksin. Hemşirelik okuyacaksın.” Chavez, diğer çalışanlarla da öpüşüp merhabalaşarak, programına başladığı yere, yani masasına geri dönüyor. Bu duygusal, sıcakkanlı, yoksul dostu Başkan’ın bir yüzü daha var. O da, “halkına ABD’yle savaşa hazırlanın” diyen, Küba’nın Fidel Castrosu’nun dostu ve Latin Amerika’da yaşanan hızlı sola dönüşümün tepesindeki adam. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’in “Hitler”, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice’ın “bölgedeki en tehliChavez’in taraftarlarının ise bu konuda bir kuşkusu yok. Başkan’ın yaptıklarından en çok onlar faydalanıyor: Yoksullar için özel süpermarketler, okulları ve üniversitelerin kurulmasını sağlayan mültimilyar dolarlık programlar; ülkenin en yoksul bölgelerine yerleştirilen 17 bin Kübalı konuk doktorun sağladığı tıbbi hizmetler... Yoksullar arasında Chavez’e olan destek neredeyse dini bağlılık boyutlarına erişiyor. O, SOSYAL ADALETTEN YANA... Chavez’in Bolivarcı Devrimi’nin karşıt fikirleri biraraya getirdiğini anlatan “Mao”, Chavez’in devrimlerini diğer Latin Amerika ülkelerine ihraç etmek istemediğini ileri sürüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “Bizim şu anda içinde bulunduğumuz aşamada Hugo Chavez çok önemli, çünkü gündemi belirlemeye cesaret etti. Tek kesin lider Chavez, çünkü o sürecin ilerlemesine izin verdi. Siyasi partilerin feshedilmeleri gerekir. Kitle örgütlerine ihtiyacımız var. Hükümeti halk yönetmelidir. Chavez işte bu yüzden, ‘Siz yani halk hükmetmelidir’ diyor.” Ancak herkesin bildiği gerçek şu ki, Chavez doğaçlama bir siyaset yoluyla neredeyse tek başına hükmediyor. Venezüllalılar da her hafta televizyondan izliyor bunu. Chavez’in popülaritesi, muhalefetin çaresizce umduğu gibi, sahte bir vaat üzerine inşa edilmiş değil. Venezüella’nın alt tabakaları onun bir sahtekâr olmadığını hissediyor. Bunu onun esmer teninde, yoksul geçmişinde ve tavırlarında görüyorlar. Onun amaçları aynı zamanda onların da amaçları: Beyzbol yıldızı olmak umuduyla orduya katılan, ancak onun yerine gördüğü iyi eğitimi şimdi onlara sunan yoksul çocuk. Gecekondudan Miraflores Sarayı’na yükselen çocuk. Chavez’in iktidardaki yedi yılından faydalanan yoksullar için demokrasi demek, toplumsal katılım, yoksa Venezüella’nın ya zayıf ya da yolsuzluğa batmış kurumlarını kimin kontrol ettiği değil. Şu an için toplumsal katılım, Chavez’in misyonları anlamına geliyor. 17 bin Kübalı doktorun sağladığı ücretsiz ve yaygın sağlık hizmetleri, eğitim, ev ve toprak edinme ve iş kurmak için uygun krediler. Chavez’in popülaritesinin temelini, son iki yılın petrol getirileriyle karşılanan bu olanaklar oluşturuyor. Ayrıca sadece Venezüella ile de bitmiyor, Chavez bölgedeki başka ülkelerde de harcıyor milyarlarını. Komşu ülkelerin borçlarını satın alıyor, projelere fon sağlıyor, Latin Amerika’da solun yeniden yükselişini desteklemek için partilere yatırım yapıyor. ABD’yle Chavez arasındaki sürtüşmenin esas kaynağı da bu zaten. Cepleri Amerikan dolarlarıyla dolu devrimci bir rejim ABD’nin bölgedeki politikasının altını oyuyor. Chavez’in mesajı barriolarda olduğu gibi, sosyal adaletten yana. Chavez hâlâ halkı için iyi ve kötünün üzerinde olduğu “karizmatik aşamada” ve kendisini akıllıca hükümetinin yetersiz ve yolsuz imajından sıyırmış durumda. Ancak ülkesinin problemlerini hızla düzeltmeyi başaramazsa insanlar ona olan güvenlerini yitirmeye başlayacaklar. Eğer Chavez bozuk yönetimi durdurmazsa, o Chavez’i durduracak. Sonucun ne olacağını ise zaman gösterecek! Çeviren: AZE MARŞAN Cumhuriyet DERGİ* 21. YÜZYIL SOSYALİZMİ Başkent Caracas’ın en yoksul mahallelerinde (barriolar) Chavez’i, Che Guevara ve 19.yy’da Güney Amerika’yı İspanyol sömürge yönetiminden kurtaran Venezüellalı lider Simon Bolivar ile yan yana gösteren resimler asılı. Başkenti saran tepelere asılı karton evleri, tehlikeli gangsterleri ve toprak kayma tehlikesi ile tanınan “23 Ocak Bölgesi”, Chavez’in de oy kullandığı barrio. Burası aynı zamanda Chavistaların, dünyanın dört bir yanından gelen devrimci turistleri Hugo’nun yaptığı işleri göster İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Cumhuriyet Reklam (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr CUMHURİYET 03 CMYK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear