Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
16 12 MART 2006 / SAYI 1042 SEVGİLİ GÜLDÜNYA Uluslararası Af Örgütü Türkiye Temsilciliği’nin düzenlediği “Güldünya’ya Mektup” yarışması sonuçlandı. İki yıl önce kardeşleri tarafından “töre” gerekçesiyle öldürülen Güldünya’ya 85’i erkek 302 kişi mektup yazdı. Mektup sahiplerinden en genci 12, en yaşlısı 86 yaşındaydı. 38 kişi de cezaevinde sarıldı kâğıda kaleme... Sonuçta, 1982 Balıkesir doğumlu, Eskişehir Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’nden mezun Ezgi Kızmaz’ın “Gece” rumuzuyla yazdığı mektup birinci seçildi... İşte Kızmaz’ın mektubu... Desen: Zeynep Özatalay Sevgili Güldünya, Sen daha önce hiç mektup aldın mı? O kısa hayatına kaç mektup sığdırdın? Senin hayatın mektuplara sığar mı, Güldünya? Dünyada şiddete maruz kalan tüm kadınlar, aslında aynı ülkede yaşar. Bu ülkenin sokaklarında, yara izlerini örtmek için makyaj yapmış kadınlar dolaşır. Sokakta karşılaşan her kadın, kendinden bilir o boyanın altında ne olduğunu. Bu maskeye sadece bu ülkenin çorak topraklarında yetişen erkekler kanar. Bu erkekler yaralar açar, yaraları kapatmak için yapılan makyaja tapar. Erkeklerin arasında, bir kadının yaraları tekrar tekrar böyle kanar. Bu ülkede sokağa çıkabilen kadınlar, her akşamüstü karanlık çökmeden eski bir oyunu oynar, Güldünya. Hava kararmadan eve dönme oyununu herkes çocukluğunda öğrenir, ama sadece kız çocukları hayat boyu oynamaya devam eder. Oyunun kuralları, hileleri, müzik kesildiğinde sandalyeye oturma oyununu hatırlatır. Müzik kapandığında, hava karardığında açıkta kalınmamalıdır. Müzik kesildiğinde oturmaya hazır olmak için nasıl bir sandalyeye yaklaşılır, etrafında oyalanılırsa, kadınlar da havanın kararacağını anladıklarında apar topar evlerinin olduğu mahalleye döner. Kadınlar aceleci adımları müziğe uymadığı için durdurulamaz. Mahalleden ayrılmayıp oyunbozanlık yapanlar suçlanamaz. Kadınlar bu oyunu karanlıktan korktukları için oynamaz, Güldünya. Işık kapatıldı; sokaklar karanlık şimdi. Eve dönemeyen kadının yarın daha çok makyaj yapması gerekecek. Bu evlerde her akşam toplanılır. Konuşulmaz, sadece nefes alınır. Bu gürültülü solumalardan, sessiz iç çekişlerden evlerin camları buğulanır. Buğulanan camlara kadınlar sevdiklerinin isimlerini yazmasınlar diye “yarın yapılması gerekenler” yazılır. Ertesi gün pencereden sokağa bakmak isteyen kadına yapılması gerekenler engel olur. Hep yapılması gerekenler bitmeden akşam olur, yine toplanılır, yine nefesler alınır. Artık sevdiklerinin ismini camın buğusuna yazmak kadınların aklından geçmez. Camlarında kuralları yazılı bu evlerin camları silinmez, pencereleri açılmaz; içerisi havalandırılmaz. Kadınlar her gün yakınlarının nefesleriyle boğulur. O kadar çok penceresiyle bu ev, sokağı görmeyen dört duvar olur. Evlerin duvarları incedir, bu duvarları geçebilen yine de sadece sestir. Komşu kadının çığlığı televizyon sesiyle bastırıldıktan sonra uyunabilir. Bu evlerde uyuyabilmek için, önce vicdanı uykuya yatırmak gerekir. Güldünya, burada da, her gece kadınlar uykuya dalar. Rüyalarında yaralarını yamar. Ama aslında üstünde incecik örtüyle, olası katilinin yanında savunmasız yatar. Bu ülkede de, birisini öldürmeden kimse katil diye anılmaz. Belki bu yüzden kadınlar öldürülene kadar katillerine koca, baba, ağabey, dayı, amca demek zorundadır. Bu evlerde geceler, gündüzler, yıllar geçer. Zaman içinde, havalandırılmayan evin kokusu, evde en çok zaman geçirmek zorunda kalanların; kadınların üstüne siner. Kadınlar üstlerine sinen bu koku yüzünden evin dışındayken bile evi unutamaz. Yakınlarının nefeslerinin kokusu burnundayken, nefesleri de ensesinde gibidir. Bu yüzden kadınlar evin içinde; onların gözü önünde nasıl davranıyorsa, evin dışında da öyle davranmak zorundadır. Kadınlar üstlerinde evin kokusuyla fazla uzağa gidemez. Kokuyu tanıyanlar onu ele verir. Bu koku yüzünden Bitlisİstanbul arası 1505 km. olmaktan çıkar. Bu ülkede hiçbir yer o kadar uzak olamaz. Ve Sevgili Güldünya, bu ülkedeki kadınlar hiç mektup almaz. Çünkü onlar kimsenin “sevgili”si olmaz. Sen, Güldünya? Sen daha önce hiç mektup aldın mı? Güldünya, ağabeylerin yol ortasında seni neden kalçandan vurdu? Kuzeninin kocasının sana tecavüz etmesinden, kalça hareketlerini sorumlu tuttukları için mi? Tecavüzden geriye kalanı, evlenmeden bu kalçaların arasından doğurduğun için mi? Ağabeylerin seni neden vurdu, Güldünya? Sağ kalçanı kim kanattı, Güldünya? Bedenini yağmalarken onu sıkıca kavrayan akraban mı, yol ortasında oraya kurşun sıkan ağabeyin mi, yoksa hastanede orayı sarıp sarmalayıp korumayanlar mı? Güldünya, kim canını daha çok acıttı? Annen mezarının başında sadece senin için mi ağladı, Güldünya? Bir anne kızının katiline her gün yemek hazırlamak zorunda kalır mı? Silahı verenle koyun koyuna yatar mı? Bir anne için kurbanla katili aynı karında taşımış olmak, yeterince ağır bir yük değil mi? Annen mezarının başında kimin için ağladı, Güldünya? Sadece senin canın mı yandı, Güldünya? Başka kimler, aynı evde yaşadıkları için katillerine yakalandılar? Kimler tanıdık bir yüz olduğu için katillerini tanıyamadılar? Alicia Aristregui, İspanya. 2004. Ayrıldığı kocası tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Birgül Işık, Elazığ. 2005. Katıldığı televizyon programında şiddet gördüğünü söylemesinin ardından, sokakta oğlu tarafından öldürüldü. Cheagh Rooteh, Irak. 1993. Yabancı bir adamla konuştuğunu gören babası tarafından öldürüldü. Çiğdem İnce, İzmir. 2003 Evlilik dışı hamile kaldığı için ağabeyi tarafından öldürüldü. Dilber Kına, İstanbul. 2001. Erkeklerle gezdiği için babası tarafından baltayla öldürüldü. Evrim Sarıçiçekler, İstanbul. 2005. Ailesinin karşı çıktığı birisiyle evlendiği için ailenin görevlendirdiği birisi tarafından öldürüldü. Fadime Şahindal, İsveç. 2002. İsveçli bir genci sevdiği için babası tarafından öldürüldü, Güldünya Tören, İstanbul, 2004. Hatun Sürücü, Almanya, 2005. Zorla evlendirildiği akrabasından boşandıktan sonra bir “Alman gibi” yaşadığı için sokakta ağabeyi tarafından öldürüldü. Ivy Blore, Kanada. 2004. Aile içi şiddet kurbanı. Kadriye Demirel, Diyarbakır. 2003. Tecavüze uğrayıp hamile kaldıktan sonra ağabeyi tarafından öldürüldü. Leticia Aguliar, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı. Maria Terasa Carlson, Filipinler. 2001. Evliliği boyunca şiddete maruz kaldı. Sonunda 23. kattan atlayarak intihar etti. Nadia Anjuman, Afganistan. 2005. Afganistanlı şair, kocası tarafından dövülerek öldürüldü. Olivia Hodson, Amerika, 1999. Aile içi şiddet kurbanı. Pınar Kaçmaz, Diyarbakır. 2002. Evden kaçıp mankenlik ajansına başvurduğu için babası ve ağabeyi tarafından öldürüldü. Rukhsana Naz, İngiltere. 1998. Evlilik dışı hamile kaldığı için annesi ve ağabeyi tarafından boğularak öldürüldü. Sevda Gök, Şanlıurfa. 1996. Pastaneye gittiği gerekçesiyle bir yakını tarafından öldürüldü. Şemse Allak, Mardin. 2002. Evlilik dışı ilişkiye girdiği gerekçesiyle taşlanarak öldürüldü. Tasleem Begum, İngiltere. 1995. Erkek arkadaşı olduğu için kuzeni tarafından arabayla defalarca ezilerek öldürüldü. Ursula Allen, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı. Victoria Anna, Amerika. 2002. Aile içi şiddet kurbanı. Yeşim Sağlam, Adana, 1998. Kocasını terk edip sevgilisiyle beraber olduğu için babası ve kocası tarafından öldürüldü. Zehra Karagöz, Şanlıurfa, 2003. Başka erkeklerle beraber olduğu söylentileri üzerine kocası tarafından kalbinden bıçaklanarak öldürüldü. Alfabenin tüm harflerine kan bulaşmışsa, pekâlâ aynı harfler bu kez acıya ortak olmak için bir araya gelebilir. Bu mektupta da senin için bir araya geldiler, Güldünya. Tüm bu harfler, üstlerine bir daha kan bulaşmasın; bu mektuba sığmayan liste daha da uzamasın dileğiyle toplandı. Simdi artık hepsi dağıldı, geriye sadece son olarak sana sunu söylemek isteyen harfler kaldı: Güldünya, sen ağlarken, güler mi hiç bu dünya? CUMHURİYET 16 CMYK