01 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

R PAZAR 12 21/12/06 18:07 Page 1 PAZAR EKİ 12 CMYK 12 Zenginlere son uyarı! Nikita, Leon, Beşinci Güç filmlerinin yönetmeni Luc Besson, “Arthur ile Minimoylar” filminin ve romanının tanıtımı için İstanbul’daydı. “Arthur benim” diyen Besson için yazı da kendini anlatmanın bir yolu. Parayla arasına sıkı bir mesafe koyuyor Besson, para kazanma hırsının yok ettiği iyilik ve dayanışma adına… O, dünyanın yoksullarından, yani yüzde 92’sinden yana… Aslı Selçuk Aslı Selçuk, Luc Besson’la... Fotoğraf: Uğur Demir Kendini anlatmak, dışavurmak demek. Bunu sözcüklerle, notalarla, resimle ya da yontuyla da yapabilirsiniz. Yazında ilginç olan çok az şeye gereksinim duymanızdır, biraz kâğıt, bir kalem o kadar. Okuma ve yazmayı öğrenen herkes kendini ifade etmeye başlar, bu olağanüstüdür, çünkü yazmak hem çok kişiseldir hem de varsıl olmayı gerektirmez. Her koşulda yazabilirsiniz, Soljenitsin ufacık kâğıt parçalarına yazmıştı. Ben on beşindeyken yazmaya giriştim. Filmografinize baktığımda sizi ezilenlerin, dışlanmışların yanında görüyorum. Dünyadaki kargaşa sizi nasıl etkiliyor? Beni en çok dünyadaki dengesizlik etkiliyor. İnsanların yüzde sekizi varsıl, yüzde 92’si yoksul. Tarih boyunca hiçbir uygarlık böyle bir dengesizlik içinde varlığını sürdüremedi. Romalılar, Yunanlılar, Osmanlılar dengelerini yitirdikleri anda çöktüler. Her zaman varsıllar ve yoksullar olacaktır, ama böylesine bir uçurumun açıldığı noktada değil. Gezegenimize, komşularımıza saygı göstermek önce kendi özsaygımızı kazanmakla olur. Küresel bir denge yaratmalı, hatta bir yasayla insanın para kazanma hırsıyla sönüp giden iyiliğin, dayanışmanın değerini gösterecek yollar bulunmalıdır. Eğer böyle gidersek; her şeyi yıkıp, yakıp tükettikten sonra ne yapacağız, bu çok önemli. Bu görmezden gelinen konuda yoksullardan önce varsılları eğitmeliyiz. Üstelik onlara bayağı sıkı bir eğitim gerekiyor, dünyanın dengesini adamakıllı bozmamaları için (neredeyse bozmaktalar) birkaç milyar az kazanmayı göze almalarını öğretmeliyiz. Arthur ile Minimoylar yürek, akıl, ruh üçgeninde gelişen iyimser bir çalışma. Filminizde dünyanın geleceği için iyimser görünüyorsunuz… Aslında çok karamsarımdır, ama umut hâlâ varsa ilerlemekten yanayım. Gezegenimizde olup bitenleri gördükçe ne yazık ki çok karamsar oluyorum. Dünya artık şirketlerin elinde. İşin ilginç yanı bu şirketler varlıklarına kendilerine göre bir anlam yükleyebiliyorlar, bir amaç bulabiliyorlar. Örneğin Bill Gates’in kararı beni çok etkiledi, kendisini hiç tanımam. O da sonunda en büyük zenginliğin içsel zenginlik, vicdan sahibi olmak olduğunu anladı. Paranın getirdiği erkin dışında çok başka zenginliklerin olabileceğini gördü. Onu desteklemeliyiz, böylece hâlâ hiçbir şeyin ayrımında olmayan para babalarını belki etkileyebiliriz. Gates’in Afrika’daki çocuklar, AIDS için yaptığı girişimler gerçekten değerli. Umarım diğerleri de onun yolunda yürürler. Önünde sonunda en büyük zenginlik yürekte taşınandır, ben yalnız buna inanıyorum. F ransızların yaman çocuğu ünlü yönetmen Luc Besson, en büyük küçük kahramanın serüvenlerini içeren dizi kitabı Arthur’den sinemaya uyarladığı Arthur ile Minimoylar’ın film ve roman tanıtımı için İstanbul’daydı. Sinizmle dolu bir dünyada yaşadığımızı, bununla kesinlikle savaşmanın gerektiğini belirten sinemacı çözümü dostluk, sevgi, aşk, dayanışma gibi yalın, güçlü konulara yönelmekte görüyor. Besson’la edebiyat, sinema, dünyanın durumu, para, kadınlar, medya üstüne konuştuk. Gustave Flaubert’in “Madame Bovary benim” dediği gibi siz de “Arthur benim” diyorsunuz. Yazın sizin için nedir? Luc Besson’un “Arthur ile Minimoylar” filminden bir kare... Nikita, Leon, Beşinci Güç filmlerinizdeki kadın karakterleriniz çok güçlüler… Kadınlar yaşamda da öyle değiller mi? Filmlerimde de güçlü olmalarına hiç şaşmamalı. Kadınlar çok güçlü varlıklar, onlara hayranım. Fiziksel açıdan zayıf oldukları için dövüşemiyorlar; bence bu onlar için ayrı bir kazanımdır. Kaba kuvvete başvurmaksızın zekâları ve duyarlıklarıyla varolma savaşımlarını çok daha incelikli, değişik bir yolda yürütüyorlar. Üstelik erkeği kıskandıracak bir özelliğe de sahipler: Yaşam vermek. ABD’den size çok çekici film önerileri geliyor, siz sürekli “hayır” diyorsunuz. Bugünün dünyasında paranın kirliliğinden korunmayı nasıl başarıyorsunuz? ABD’de film yapmak benim daha özgür olmamı sağlayacak mı, hayır. Belki daha çok para kazanıp daha çok zengin olacağım, ama en iyi filmlerimi çekemeyeceğim. Amerikalılar genelde Avrupalı yönetmenleri ufak bir Avrupa havası estirsin diye istiyorlar, onları pastanın üstündeki kiraz gibi görüyorlar. Bense kiraz olmak yerine pastayı kendim yapmak istiyorum. Benim için önemli olan yapmak istediğim, izlemekten hoşnut kalacağım filmleri çekmektir. Karnımı zaten günde üç kez doyuruyorum. Zengin olmak gibi bir ayrıcalığım var, açlık çekenlerin olduğunu da biliyorum, insan olarak bunlar beni çok düşündürüyor. Elimdekilere şükrediyorum, paranın peşinden hiç koşturmadım, gelirim dokuz yıldır değişmedi. Karnım doyuyorsa, çocuklarım okula gidiyorsa, oturacak bir evim varsa dördüncü, beşinci araba ne işe yarar? Konfor insanları mutlu etmiyor. Ama medya sürekli sizin söylediklerinizin tersine ikna etmeye çalışıyor toplumları... Günümüz medyası hakkında ne düşünüyorsunuz? Gazetecilik, habercilik büyük sorumluluk gerektiren meslekler, toplumlar yazdıklarınıza, söylediklerinize inanırlar. Son yirmi yıldır medyanın işini ne kadar kötü, eksik yaptığını görüyorum. Bilgiler kontrol edilmiyor, sadece internetten bilgi toplayanlar var. TV’daki “haberlere” bakıp “neden isyan etmiyoruz” diyorum, anketleri okuyunca gerçeğin bize satılandan apayrı olduğunu görüyorum. Tetikte olmalıyız. Medya köpürtülmüş güncel haberlerin arkasındaki gerçeği aktarabilse doğru bir habercilik yapmış olur.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear