Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
R PAZAR 8 7/12/06 16:44 Page 1 PAZAR EKİ 8 CMYK 8 PAZARIN PENCERESİNDEN 10 ARALIK 2006 / SAYI 1081 Hasta hakları... Selçuk Erez BİR TEK AŞK KALDI Ali Deniz Uslu Y ıllarca önce İsrail’de gerçekleşmiş bir olay bu ülkede hasta haklarının öneminin kavranmasına yol açmıştı: 37 yaşında bir kadın üçüncü çocuğunu sezaryenle doğurmak üzeredir. Ameliyathanenin kapısında, ona bir kâğıt imzalatılır. Kadın, hekime, “kısırlaştırılması için gerekli izni” verdiğini kavrayamamıştır. Mongol bir çocuk doğurur ve kısırlaştırılır. Kadın, taburcu olacağına yakın başına gelenleri kavrar: Eşi, zekâsı gelişmeyecek bir çocuğa sahip olmanın acısını kendi onayını almadan tüplerini bağlatmış olan karısına kızarak, eve gittiğinde de bu kadını döverek çıkarmaya başlar. Kadın, evinden kaçar ve bir gazetecinin, Bn. Debora Namir’in evine sığınır. Bn. Namir’in “Yedioth Aharonoth” gazetesinde başlattığı kampanya günlerce sürer ve sonuçta bu ülkede artık kimseye, yapılacak ameliyatın gerekliliği, tehlikeleri, ameliyat olmanın ve olmamanın getirebilecekleri yeterince anlatılmadan ve bu açıklamaların bir şahit önünde yapıldığı belgelenmeden hiçbir tıbbi girişimde bulunulmamaktadır. Bizde de eskiden ameliyat izinleri, “iltiham” ve “komplikasyon” gibi bir bölümü Osmanlıca ya da Avrupa dillerinden alınmış, her gün kullanılmayan kelimelerle doluydu ve amaç hastaların, başlarına gelebilecekleri anlamadan gerekli izni vermelerinin sağlanmasıydı. Bu değişti, Sağlık Bakanlığı uluslararası standartlara uyarak 2003’te bir yönerge yayımladı ve buna göre artık hastalara, herhangibir tıbbi girişimden önce girişim hakkında (süresi, yol açabileceği olumsuzlukların neler olduğu vb.) anlaşılır ifadelerle açıklanmalı ve hastanın onayı alınmalıdır. İnsanın sağlığını sadece geçireceği tıbbi girişimler mi etkiler? Memleketin ekonomisinin gidişi de, dış politikada karşılaşılacak olumsuzluklar da ruh ve beden sağlığımızı büyük çapta etkilemez mi? C em Adrian ilk albümü “Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım” ile sesini yalnızca Türkiye’ye değil, tüm dünyaya duyurdu. Yedi oktavlık sesi ile her enstrümana hayat veren müzisyen yeni albümü “Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti”de ise aşkın getirdiği yalnızlıktan bahsediyor. Adrian’a göre, günümüzde insanoğlunun dürüstçe yaşayabileceği tek duygu aşk. Çünkü aşkta hâlâ strateji ve mantık yok. Yeni albümdeki çoksesli bas, tenor, mezzo, soprano ve koloratür soprano sesler Cem Adrian’a ait. Tıpkı tüm söz ve müzikler gibi. Prodüktörlüğünü de kendisinin üstlendiği albümün şarkılarındaki pek çok efektif ve enstrümansı tını da onun sesinden işlenmiş. Cem Adrian’ın yeni albümünün ilk konseri 14 Aralık’ta Balans’ta. Albümün akustik konseri ise 19 Aralık’ta Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde. Albüm yalnızlık üzerine kurulu. Neden bu kadar yalnızlık var? Aslında albümdeki, acımayan ve acıtmayan bir yalnızlık. Ben de bu albümde tüm o yalnızlıklardan geçmiş, onlardan uzaklaşmış bir karakteri yaşatıyorum. Yaşamak için risk almalı. Yalnızlık da bu risklere dahil. Aşkın getirdiği yalnızlık ise daha derinden yaşanıyor. Neden? Çünkü hayatta samimi olarak yaşayabildiğimiz bir tek aşk kaldı. Artık aile bağları bile stratejik temeller üzerine ku Cem Adrian’ın ikinci albümünün adı, “Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti”. Adrian, bu albümünde de büyüleyici sesi ile dinleyenlerini sarsmaya devam ediyor. Klip şarkısı “Aşktan Korkma” ise herkesin kendi devrimini yaşaması, hayattan ve aşktan korkmaması için bir çağrı. Bu albümdeki tüm söz ve müziklerin yanı sıra albümün prodüktörlüğü de size ait. Yani “yüzde yüz Cem Adrian”… Bu albümde farklı ve tamamen bana ait bir çalışma yapmak istiyordum. Çünkü ilk albümde kontrolüm dışında gelişen olaylar yaşadım ve istediğimi tam olarak yapamadım. Müziğimi istediğim gibi yansıtmak için yalnız kalmam gerekiyordu. Ticaret barındırmayan, stratejik hedefleri olmayan bir müzik yapmak ve özgür olmak için kimsenin işime karışmasını istemedim. Benimle bu anlayışla yola çıkabilecek müzisyen arayışına girdim. Umay Umay sayesinde Yasin Vural isimli bir rap’çi ile tanıştım. O da benim yan prodüktörlüğümü yapmayı kabul etti. Derken death metal albümleri yapan MK 2 Yapımcılık ile bağlantıya geçtim. Tamamen alternatif bir iş yapabilmek için bundan iyi bağlantılar olamazdı. Müzikal karakterleri birbirinden çok bağımsız insanların fikirleri ile müziğim bir araya gelince marjinal bir iş çıktı ortaya. ruluyor, ama aşkta hâlâ strateji ve mantık yok. Âşık olursunuz ya da olmazsınız, bu çok net cevaplanacak bir soru ve bence insanoğlu yalnızca aşkı dürüstçe yaşayabilir. O zaman “Aşktan Korkma” bunu anlatan bir şarkı… Aslında bu şarkıda bir kişiye sesleniyordum. Klip ise onu “korkma” sloganı ile sert muhalif bir çizgiye çekti. Bu bireysel çağrı, kitlesel bir söyleme dönüştü. Bu yüzden bu şarkıyı kişiselleştirmekten çıkarıp, bir uyanış olarak algılanmasını istedim, zaten klibi de ben çektim. “Aşktan Korkma” parçanızın klibinde kırmızı bayraklar ve Kiril Alfabesi’ni, siyah, beyaz ve kırmızı bir fonda kullanıyorsunuz. Bu sanırım bir isyanın yansıması... Evet, aynen öyle. Kırmızı bayraklar karşı duruşu ve isyanı çağrıştırır. Klipte yan tarafta Rusça şarkı sözleri akarken müziğin senaryosu oynuyor. Devrim, her şeyiyle devrimdir. Müzik de bunun önemli bir parçası. Zaten müzik her türlü devrimin içsel bir başlangıcıdır. Benimki ne savaşa, ne de isyana bir çağrı, bu sadece korkmamaya çağrı! Müzik davetkârdır, katılmak ise size kalır. Zaten herkes devrimini ne zaman isterse o zaman yaşar. Albümün adı “Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti”. Aşk insanı ne zaman terk eder? Aslında bu şarkıda aşkın bu şehri terk etmesi değil de âşık bir insanın şehri terk etmesini anlatıyorum. Yani sert bir aşk yaşıyorsanız ve aşkınız sizinle aynı şehirde ise tüm şehir aşkla doludur, ama o şehri terk ettiğinde size ait olan aşkı da alır götürür ve şehir aşksız kalır. Yani insanın samimi olarak yaşayabileceği tek duygu da yok olur... Aslında insanlar özlerine dönmek için emek harcarken teknoloji tüm sinsiliği ile insanların hayatlarını kolaylaştırmaya devam ediyor. Artık duygular çok geri planda. Dostlarımızı özlemeyi bile unuttuk. Çünkü onlarla internet üzerinden suni sohbetler yaparak özlemi bastırmayı öğrendik. Dünya ise başlangıca yani “sıfır noktasına” döneceğimiz bir kıyamete doğru gidiyor. Yakında çoktan seçmeli hayatlarımız durulacak. Belki de zenginleri daha da zenginleştirirken fakirleri iyice yoksullaştıran, sorumlusu belli ama engel olamadığımız savaşların da sonu gelecek. Yani artık sihirli bir değneğin dünyaya değmesi gerekiyor. Müzikte de buna ihtiyaç var. Zaten Türkiye’de bir moda yakalanır, onun ürünleri parçalanır, bölünür, sonuna kadar kullanılır ve tüketilip çöpe atılır. Son kurban alternatif rock oldu. Bu yılki malzeme ise rap. Sizin bu konuları bu kadar çok işlemenizin nedeni de bu sanırım. Üstelik albümünüzle aynı isimde bir de kitabınız yayımlanacak... “Aşk Bu Şehri Terk Etti” bir tiyatro oyunu, başından sonunu bildiğiniz filmler gibi, ama metinleri okuduğunuzda farklı kopuk algılar yaşayabileceğiniz bir söyleme sahip. Ocak ayında yayımlamayı düşündüğüm kitabım ise tüm şarkılarımda esinlendiğim hikâyelerin geniş bir derlemesi. Öyleyse bu konularda karşı karşıya bulunduğumuz gerçekler bize tıpkı ameliyat olduğumuzda anlatılması gerekenler gibi anlatılmamalı mı? Gazetelere şöyle bir göz atınca tıpta ulaşmış olduğumuz bu düzeye politikada henüz varmamış olduğumuzu tüylerimiz ürpererek kavrıyoruz: ? Almanya Şansölyesi Merkel, “Süddeutsche Zeitung”a demeç veriyor: “Ankara Protokolu konusunda hiçbir adım atmadığı sürece, Türkiye’ye böyle devam edin denilemez!” ? Fransa Cumhurbaşkanı Chirac, Ermenistan’ın başkenti Erivan’da “Soykırım Anıtı”nı ziyaret ediyor ve açıklıyor: “Türkiye’nin AB’ye girebilmesi için Ermeni soykırımı iddialarını kabul etmesi gerekir!” ? Anketler yansıtıyor: Avrupa’da yaşayan insanların çoğu Türkiye’nin AB’ye alınmasını istemiyorlar. ? AB’ye katılım için aşmamız gerekenler, uyum sağlamak değil engel oluşturmak için değiştiriliyor. Peki, bize bu gelişimler hakkında hangi doğru açıklamalar yapılmaktadır? ? Başbakan, İran’a giderken “Romano Prodi, telaşa kapılmaya gerek yok hatta faydalı bile oldu, dedi, Tecrübeli bir kişidir..” demedi mi? Oysa bu Romano Prodi, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin yeniden düşünülmesi gerektiğini söylememiş miydi? ? 26 Kasım’da Ali Babacan, “AB ile ilişkilerde siyah bir sonuç beklemiyoruz” demedi mi? ? Abdullah Gül, “AB’de anayasa ve bütçe konularında yaşanan sorunlara rağmen, Türkiye’nin üyelik konusunda birliğe güveninin tam” olduğunu söylemedi mi? AB ilişkilerinde ciddi olumsuzluklar bahis konusuyken ciddi bir sorun bulunmadığı mı söylenmeli bize? Aynı şekilde başka konularda da, mesela ekonomide tehlike çanları çalarken bilmemiz gereken her şeyin iyi gittiği midir? Ameliyat olduğumuzda gerçekler bizden saklanmamalı ama dış politikada, ekonomide doğru dürüst bilgilendirilmesek de olur mu? Vatandaşımızın her konuda eksiksiz bilgilendirilmesinin gerektiğini anlamamız için illaki İsrail’de olduğu gibi bir felaketle mi karşılaşmamız gerekir? George Michael’dan hayranlarına bir toplama albüm: “Twenty Five” Yaşamak ve sevmek için... Zekeriya S. Şen eorgios Kyriacos Panayiotou, “Wham!”, Beyaz Atlı Prens, Playboy, solo sanatçısı, düetler, skandallar ve eşcinsellik... Bunlar, çeyrek asırdan beri müzikleriyle kulağımızı süsleyen George Michael’in sanat hayatından kesitler. Ne olursa olsun çeyrek asırdan beri müzik dünyasında tüm olumsuzluklara rağmen var olabilen bir sanatçı, sonsuz saygıyı hak eder. George Michael’ı sevseniz ya da ondan nefret etseniz de, popüler müziğin başarısı için harcadığı emeğe yüz çevirmeniz olası değil. Daracık şortlu görünümünden deri ceketli maço haline; milyonları kendine âşık ettiği şarkılardan hayatının tek aşkı erkek arkadaşına adanan bir albüme; Sony’ye tek başına açtığı davadan uygunsuzluklarından dolayı kendisine açılan sayıyız davaya, işte George Michael bu. Bunların altından kalkıp, global pop sahnesinin hâlâ gündeminde olabilmek kolay değil. Britanya’nın en kuvvetli pop sesi ve söz yazarı, jenerasyonunun öncüsü kabul edilen George Michael, yok satan “25 Live Tour” turnesine gösterilen inanılmaz ve tahmin edilmez ilgi kapsamında “Twenty Five” adlı toplama albümünü geçen günlerde çıkarttı. “Twenty Five”, George Michael’ın kariyerindeki dördüncü toplama albümü. Önceki toplamalara kıyasla güncel, detaylı ve geniş, bu nedenle diğerlerine göre oldukça avantajlı. “Wham!” döneminden solo kariyerine, düetlerinden yayınlanmamış üç parçasına kadar neredeyse olması gereken her parçayı içeren “Twenty Five”, 29 bölümden oluşan 2.5 saate yakın bir müziksel ziyafet. “For Living” (Yaşamak İçin) ve “For Loving” (Sevmek İçin) olarak adlandırılan iki CD, son G zamanlardaki CD’lere isim verme modasına uymayı ihmal etmiyor. Aslında özel lüks baskılarda bir üçüncü CD daha var, onun da adı “For The Loyal” (Sadık Olan İçin) ve bu CD’de ilave 15 parça daha yer alıyor. Yani toplam 44 parça, tam arşivlik bir ahit niteliğinde. Albümün birinci bölümü “For Living” diğerlerine kıyasla daha dans ağırlıklı. “Wham!” döneminden üç parça (Everything She Wants, Wake Me Up Before You GoGo ve Freedom) ile açılıyor. “Too Funky”, “Faith”, “Outside”, “Freek”, “Amazing”, Tony Blair ile George Bush’un trajikomik aşklarını anlatan “Shoot The Dog” ve en son 45’liği “An Easier Affair” bu bölümde yer alan 15 parçadan birkaçı. Parçaların özellikle kronolojik sıralamada olması dinleyene sanatçının olgunlaşma sürecini takip etmesini sağlıyor. Albümün ikinci bölümü, “For Loving”, ağırlıkta daha yavaş ve balad içerikli. Bu bölümde düğünlerin vazgeçilmez klişe parçaları “Careless Whisper”, “Last Christmas” ve “A Different Corner”dan, Sir Paul McCartney, Elton John ve eskiSugababe üyesi Mutya Buena ile kaydedilen düetlere kadar uzanıyorsunuz. Bu düetler sırasıyla “An Easier Affair”; “This Is Not Real Love” ve aralarında en iyisi olan Sir Paul McCartney düeti “Heal the Pain”, yer alan daha önce yayınlanmamış üç yeni parça. KEŞKE, DEDİRTEN ŞARKILAR... Yine de her toplama albümde olduğu gibi bu albümde de olmasını istediğiniz, fakat yer verilmeyen bazı parçalar var, 1987 tarihli kusursuz Aretha Franklin düeti “I Knew You Were Waiting”, cüretkâr “I want your sexPart I” ve “Faith” albümünün en iyi parçası “Kissing a fool”... Bu parçaların dâhil olmasıyla “Twenty Five” tam 25 yıllık kusursuz bir birikim olabilirdi. Benim gibi takıntılı bir hayranın dikkat edeceği bu eksiklikleri bir kenara bırakırsak, dünya çapında 85 milyon satan “Twenty Five”, Amerika’da altı, Britanya’da 11 parçası ile bir numara koltuğuna oturan George Michael’ı yeni ve eski sevenlerine tek kelimeyle hakkıyla tanıtıyor. Geçmişi içine alan bu koleksiyon, George Michael’ın neden Britanya’nın en iyi sanatçılarından biri olduğunun kanıtı. Keyifli dinlemeler. [email protected] George Michael.