22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

PAZAR EKİ 3 CMYK 8 EKİM 2006 / SAYI 1072 3 EDİTÖR’DEN Bekçilikten geriye bir tek roman kahramanlığı kaldı, Orhan Kemal’in “Bekçi Murtaza”sı... Roman 1952’de basılmış, sonraki yıllarda hem tiyatro oyunu olarak sahnelenmiş, hem de filme çekilmişti. “Gökte Allah, Ankara’da hükümet, burda ben” diyordu Murtaza. 80’li yıllara kadar romanı okuyanlar, tiyatro ya da sinemada izleyenler için muhayyile isterse ete kemiğe bürünebilen bir kahramandı. Sıradan vatandaşa göre devletten en uzak, kendisine en yakın figürdü, afiş asmak ya da duvar yazısı için geceyi kullanan devrimcilere göre ise hep bir işgüzarlık tehdidi taşıyan, “bize” yakın ya da uzak bir devlet memuruydu! O sizin sokağınızdan geçerken düdüğünü bir kez çalarsa, diğer sokağın ya da mahallenin bekçisi iki kez çalarak yanıt verirse, anlardınız ki asayiş berkemal... 1980’den sonra asayiş topyekun bozulunca, önce bekçilere yol verildi. Çünkü, hayatı yeni kullanma biçiminde bekçilere yer yoktu, “yeni hayat” ancak daha büyük organizasyonlarla korunabilirdi. Artık mahalle değil site olacaktı, bakkal değil market, çarşı değil alışveriş merkezi, özel hastane, özel okul, özel ulaştırma, özel iletişim... Önce, polis, asker, ordu dilden düştü, yerini “güvenlik güçleri” tanımı aldı, sonra da özel güvenlik güçleri kuruldu. Esra Açıkgöz’ün haberine göre Türkiye’de 927 şirkette 300 bin özel güvenlikçi var ve bu resmi güvenlikçilerin sayısının iki katından biraz az. Özel güvenlik şirketi yetkilileri de bu azlıktan yakınıyor, Avrupa Birliği ölçülerine ulaşmaktan söz ediyorlar! Bu kadar büyük pazarda “insan hakları” ise olsa olsa ufak bir ayrıntı! Adaletin temeli “mülk”, “mülkiyeti” korumak da esas olunca, “eşya”ya yönelik her türlü tehditte “savunma”nın her yolu meşru sayılabiliyor. Özel güvenlikçi sizi elle aramaya kalkabiliyor, kabul etmezseniz orası her neresiyse, içeriye alınmayabiliyorsunuz. Sadece tipinizi yorumlayıp sizi dövebiliyor, sizi vurabiliyor, öldürebiliyor... Mülkünü yaşama hakkının önünde tutan, sadece “hırsız var” sesine uyup linçe kalkışan toplum da onaylıyor bu gücü. Özel güvenlik şirketlerinin kurucularına bakınca mülkün hangi elden hangi ele nasıl akıtıldığının da şifreleri çözülüyor! Peki, her koşulda yaşama hakkını “eşya”nın önüne taşımanın yolu ne? Vicdan bir kurtarıcı olarak kullanılabilir mi? Nilüfer Zengin, vicdanın hallerini anlattığı yazısında içimizi pek de rahatlatmıyor. Dergimiz geçen haftadan bu yana 12 sayfa, yani dört sayfa eksildik. Bazı arkadaşlarımızla yol arkadaşlığımıza bir süre ara vermek zorunda kaldık. Semra Can’la karikatürlerinde, Levent Aksu’yla “Dijital Dünya”da, Canan Onural’la “Sudoku’da, Sedat Yaşayan’la “Çengel Bulmaca”da yeniden birlikte olmayı umuyoruz. İyi haftalar... Berat Günçıkan bguncikan@yahoo.com 16 YIL SONRA, TAYLAND’DA... Postmodern bir darbenin hikâyesi... Volkan Aran Y ıl 2549. Yağmurlu ama ılık bir eylül akşamının keyfini çıkarmaya çalışan altı milyon nüfuslu şehirde cep telefonlarına bilgi mesajları yağmaya başlıyor. Ekrandaki haber mesajlarında şöyle yazıyor: “Askeri darbe başladısöylenti”. İnternet siteleri söylentiyi doğruluyor. Darbe varsa bile, henüz internet ve cep telefonu servis sağlayıcılarını ele geçirememiş. Adı yolsuzluklarla anılmaya başlanan Başbakan’ın ABD ziyaretini fırsat bilen ordu az sonra uydudan yapılan uluslararası kanalları karartıp, ulusal televizyon yayınlarını kesiyor. Ordunun sahibi olduğu televizyon kanalında Halkla İlişkiler Sorumluluğu görevini yürüten ülkenin tanınmış güzeli, darbe bildirisini yumuşak bir ses tonuyla okuyor. Ülkede durumu kontrol altına aldıklarını söylüyor ve halktan işbirliği rica ediyor. Darbe bildirisi şu cümleyle sona eriyor: “verdiğimiz rahatsızlıktan ötürü özür dileriz.” Az sonra tankların ülkenin tüm kent merkezlerini kontrol altına aldığı görülüyor, ama hâlâ her şey akşamın dinginliği içinde sürüyor. Ülkedeki milyonlarca turist, hayatlarında ilk kez gördükleri tankların önünde duran güler yüzlü kadın askerlerle yan yana hatıra fotoğrafı çektiriyor. şart bu ülkede hâlâ yok olmamıştı: Ülkenin sosyal ve ekonomik şartları, politik katılımı, nüfusun çok küçük bir kesiminin tekelindeydi; siyasi bağımsızlık ya vardı ya da büyük “müttefikler”den gizli onay alınmıştı; devletin politik merkezi tanımlıydı ya da bu politik iktidar gücünü paylaşan politik olmayan birimler örneğin uluslararası şirketler mevcutsa, onların da rızası alınmış ya da tarafsız kalacakları anlaşılmıştı. DARBENİN ESTETİĞİ, “YÜZ”SÜZ BAŞBAKAN Görüntünün bir saplantı haline dönüştüğü dünyanın küçük bir modeli sayılabilecek Tayland’da darbe ile imaj pazarlamaları bir arada yürüdü. Estetize edilmiş darbenin sembollerinden biri olarak sunulan Asya eski güzeli Thawinan Khongkran, Kanal 5’te darbe girişimi başladığı sırada bildiriyi anons edip, operasyonun detaylarını halka anlatırken yumuşak ses tonuna otoriter bir hava vermeye çalıştığını itiraf etti. Khongkran, verdiği görüntünün darbenin ruhuna uygun olması gerektiğini düşünüyordu ve bu konuda hiç de tecrübesiz değildi. Yüksek lisansı sırasındaki tez konusu olan “Tayland güzeli imajının yaratılmasında medyanın rolü” başlığında “Tayland güzeli”ni “darbe” ile değiştirmesi yeterliydi. mişlerdi. Üstelik yayın akışında olmayan bu görüntülere, krallığa duyulan sevgiden bahseden milliyetçi şarkılar eşlik ediyordu. Darbenin hemen sonrasında ise Tayland halkı, şaşırtıcı bir olay olduğunda iyi ya da kötü bir tepki vermeden önce annesinin yüzüne bakan bebekler gibi Kralın ekranda belirecek yüzünü ve onay sözlerini bekledi. Kral, herkesi sükunete davet edince bunun gizli bir onay olduğu ve korkulacak bir şey olmadığı anlaşıldı. Amerikalı gazeteci Paul M. Handley, geçen aylarda, Yale Üniversitesi yayınlarından çıkan “Kral hiçbir zaman gülmez” adlı kitabında Adulyadej’in kendisini politikanın üzerinde bir barış, iyilikseverlik ve Budist bir tevazu insanı olarak göstermek için sistemli bir imaj yaratma çalışmasını yarım yüzyıldır sürdürdüğünü anlatıyor. Ne var ki, tüm bu görüntüye karşın, kendi buyruğunu demokrasinin üzerinde tutmuş ve aslında pek çok darbeyi desteklemişti. Handley’in yankı uyandıran bu kitabına Kralın kendisi de dahil olmak üzere pek çok Taylandlı katılmadı. Eski bir Yale Üniversitesi öğrencisi olan Amerikan Başkanı Bush aranarak, kitabın yayımlanmaması istendi. Bu ısrarlar karşısında, Yale Üniversitesi kitabın yayımlanmasını kralın 80. doğum günü kutlamalarının yapılacağı 9 Haziran’ın sonrasına erteleneceğini ancak yayımlanmamasının söz konu Kimse, gelişmiş internet bağlantıları, uluslararası borsası, turizm ağıyla büyük bir pazar haline gelmiş Tayland’da yeni bir askeri darbe hayal edemezdi, ama oldu. Darbenin amacı “demokrasiyi korumak”tı. Eski Tayland güzeli yumuşak ses tonuyla bildiriyi okurken halk çoktan cep telefonu aracılığıyla darbeden haberdar olmuş, turistler tankların önünde fotoğraf çektiriyordu, ama darbe gerçekti... Cumhuriyet DERGİ* Postmodern bir kurguyu andıran bu olaylar geçen ay, Batı takvimine göre 2006, kendi kullandıkları Budist takvimine göre ise 2549 yılının, 19 Eylül akşamında Tayland ve başkenti Bangkok’ta yaşandı. Uzun süredir görevini kötüye kullandığı ve yolsuzluklara karıştığı, toplumun pek çok kesimince kabul edilen Başbakan Taksin Şinavatra ordu Taksin Şinavatra. darbesiyle görevden uzaklaştırıldı. Oysa nisan ayında yapılan seçimler geçersiz ilan edilmesine rağmen 16 yıldır demokrasiden taviz vermeyen Tayland’da yeni bir darbenin söylenti olarak kalacağı sanılıyordu. Üstelik kimse, gelişmiş internet bağlantıları, uluslararası borsası, Toyota, Philips, Citibank gibi uluslararası şirketlerin büyük yatırımlar yaptığı ve milyonlarca yabancı turist çeken modern şehirleriyle dünyaya entegre olmuş bir ülkede 21. yüzyılda yeni bir askeri darbe hayal edemiyordu. Ne var ki tüm bu özelliklerine karşın askeri bir darbenin bu ülkede hâlâ mümkün olduğu anlaşıldı. Darbe planlaması ve yönetiminin Makyavellisi kabul edilen Edward Luttwak’ın Darbe adlı kitabında (Yaba Yayınları) belirttiği üç ön O gece imaj savaşına devrik Başbakan Şinavatra da Birleşmiş Milletler’de konuşma yapmak üzere gittiği New York’tan katılmaya çalıştı. Yardımcılığını yapan Newin Chidchob aracılığıyla Kanal 9’da “acil durum çağrısını” yayımlattı. Ne var ki, ordu komutanını görevden aldığını, darbeyle iş başına gelenlerin yasal yetkisinin bulunmadığını söylediği sırada yayın ordu tarafından kesildi. Şinavatra’nın görüntüleri, BBC, CNN gibi uydudan yayın yapan uluslararası haber kanallarında verilen darbe haberleri sırasında ekrana getirilirken de, Tayland’da bilgisayarlı televizyon işlemcisinin başında oturan ordu görevlisinin marifetiyle Başbakan’ın yüzü sanki müstehcen bir görüntüymüş gibi maskelendi ve üzerine Scarlett Johansson, Angelina Jolie, Tom Cruise ve diğer yabancı film yıldızlarının yüzleri bindirildi. Nüfusunun büyük çoğunluğu Budist olan bir ülkede bu, daha değişik bir anlam taşıyordu. Çünkü yüzünü kaybetmek, bu gelenekte onurunu kaybetmek anlamına geliyordu. DARBE SONRASI TAYLAND HALKI... Tayland’da büyük bir güven ve saygı sembolü olarak kabul edilen Kral Bhumibol Adulyadej’in ise darbe sırasında ve sonrasında imaj yaratma açısından bambaşka bir rolü vardı. Darbe henüz söylenti aşamasındayken Kanal 5’te Kral’ı çiftçilere ekin ekmenin inceliklerini öğretirken gören orta yaşın üzerindeki Taylandlılar bir darbenin kesin olarak başlatıldığını sez su olamayacağını bildirdi. Krallığın imajını sarsan bu kitap temmuz ayında yayımlandı ancak Tayland’da daha piyasaya çıkmadan yasaklandı. Görülen o ki artık cuntanın amacı, tüm bu olan bitenin bir askeri darbe olarak değil de bir politik değişim olarak algılanmasını sağlamak... Bu nedenle tanklarla başbakanlık sarayının kuşatılarak, tüm demokratik kurumlara silah gücüyle el konması olayının “darbe” olarak adlandırılması istenmiyor. Eski askeri darbelerle benzerlik kurabilecek yayınlar ve karşılaştırmalar tamamen yasak. Zaten bu nedenle 19 Eylül’den geçerli olarak yönetime el koyan cunta ve rejiminin “Anayasal Monarşiye bağlı Demokratik Reform Konseyi” olarak adlandırılmasını istiyorlar. Cunta sözcüsü General Palangkun Klahan darbe gecesi, basın mensuplarını uyarırken şu sözleri kullandı: “Lütfen bunu darbe olarak adlandırmayın. Doğru mesajı vermek için isim önemlidir ve lütfen kısaltmalardan kaçınalım”... Demokratik bir seçimle iktidara gelen ve parlamentoda çoğunluk oylarına sahip olan bir parti, yasaları kendine göre tahrif eder, yolsuzluğu yasal hale getirir ve sağladığı haksız kazancı oy oranını korumak için yoksul halka dağıtarak iktidarını garanti altına alırsa, artık demokrasiden bahsedilebilir mi? Demokrasinin halkın kendi temsilcilerini seçmesinden çok öte bir anlamı olduğu Tayland’da anlaşıldı. Ancak silah gücüyle yönetim değişikliğine gitmenin de demokratik katılım geleneğinin oluşmasını bir kez daha ertelediği gerçeği saklı kaldı. Hiç gülmeyen bir kral ve gülümseyen asker imajlarıyla örtülerek... İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Editör: Berat Günçıkan Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Güray Öz Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli/İstanbul (0212)343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdür: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal Koordinatör: Neşe Yazıcı Reklam Müdürü: Dilşat Özkaya Rezervasyon: Mete Çolakoğlu / Mustafa Doğan (0212) 251 98 7475 / 343 72 74 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ 29 Ekim Cad. No: 23 Yenibosna/ İstanbul (0212) 454 30 00 *Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir. Yerel süreli yayın. cumdergi@cumhuriyet.com.tr
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear