Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
2 OCAK 2005 / SAYI 980 İKİ KERE YABANCI Mübadelenin üzerinden 80 yıl geçti, ama mübadiller için yaşananlar "dün gibi" hatırda. Gazeteci Ayça Abakan suyun iki yakasında mübadelenin izini sürdü ve "İki Kere Yabancı" belgeselini hazırladı. "Ötekiler" anlaşılsın diye... Özgür Erbaş S Mrt... avaşların en ağır bedellerinden biri de göç. Türkiye ve Yunanistan arasında yaşanan mübadele de bunlardan biri. Ayça Abakan Duffrene, BBC Türkçe Yayınlar Bölümü'nde çalışan bir gazeteci. Lozan Ahali Mübadelesi Anlaşmasının 80. ydı nedeniyle yaptığı araştırma "tki Kere Yabancı", ona Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafindan verilen Sedat Simavi Radyo Ödülünü kazandırdı. Kendisi de muhacir, mübadil çocuğu olan Abakan, para ödülünü Lozan Mübadilleri Vakfı'na bağışladı. Abakan'la araştırmasını ve bu süreçte yaşadıklarını konuştuk: •Bu konuda araştırma yapmaya nasıl kararverdMİz? Bir gün, BBC'de, Londra'ya, Izmir'den, Girit'ten unutulmuş ezgileri taşıyan, îngiltere'nin grisine, Ege'nin mavisini seren Troia Nova grubu üstüne bir sanat programı hazırlarken, "niye bu tür programlan daha fazla yapamıyoruz" diye hayıflandım. Sonra rastlantılar birbirini izledi ve Economist dergisinden Bruce Clark'ın epeyce bir teşvikiyle, Lozan Ahali Mübadelesi Antlaşmasının 80. yılı dolayısıyla îstanbul'da Lozan Mübadilleri Vakfı'nca düzenlenen sempozyumu izlemeye geldim. Ve bu toplantıda tanıştığım, söyleştiğim mübadiller, muhacirler, tarihçiler, toplumbilimciler, yazın ustaları, kısacası konuyla ilgili birçok uzmanın aktardığı bilgilerle "donandım", sonra da yola koyuldum. Nerelere gittiniz, kimlerle görüştünüz? Yine zaman darlığından yalnızca Izmir'e, Ayvalık'a, Selanik ve çevresindeki Nea Efesos, Nea Efkarpia, Nea Bafra, Nea Karvali yörelerine gidebildim. 16 gün ve gece boyunca olabildiğince çok sayıda birinci kuşak mübadil ve muhacir bulmaya çalıştım. 1920'lerin başlarını anımsayabilenler artık 80, 90 yaşlarında. Ve bu insanlarla konuşmak öyle pek de kolay değil. Güvenlerini kazanmak gerekiyor. Oyle ya, yeni topraklara gelir gelmez unutmaya karar verdikleri, unutmaları istenen 80 yıllık bir acıyı deşiyorsunuz. Birçok kez "nasıl kaçtınız?" sorusunu sormak çok zor oldu. Bu "nasıl göçettiniz?" sorusundan çok farklı, çok acı anlamlar taşıyor. Sorulan soran kişi olarak da elinizden gelen duyarlılığı göstermeniz, nerede durmak gerektiğini bilmeniz, sezmeniz gerekiyor. Çünkü bunca zamana karşın, aile toprağından, evinden, zorla ya da resmi antlaşmalar doğrultusunda çıkardan dolayısıyla "Ikı Kez Yabancı "laştırılan bu insanların acısının, öfkesinin ve hatta yer yer kine varan duygularının biraz deşilince ortaya çıkıverdiğini görüyorsunuz. Tabii bütün bu 80 yıl öncesine ilişkin söyleşileri sürdürürken, Kıbrıs'ta, Turk ve Rum toplumları arasında Annan Planı üstüne görüşrneler tıkanmıştı, Kıbrıs ile Girit kıyaslamaları yapılıyordu ve hep "Türklerle Rumlar yine birlikte, yanyana yaşayabilir mi?" sorusuna yanıtlar aranıyordu. Bu süreçte sizi en çok etkileyen anlar ya da anılar neler oldu? Izmir'den Selanik'euzanan 16günlükyolculuktan geriye, tanıma şansını yakaladığım bir sürü güzel insanın sesi ve şarkıları kaldı. Gittiğim yerlerde kapılar sonuna dek açıldı, 50'li yaşlarından 90'h yaşlarına dek birinci ve ikinci kuşak mübadiller ve muhacirler, aslında gayet "özel" olan aile tarihlerini, inanamadığım bir içtenlikle anlattılar. Herhangi bir olumsuzlukla karşılaştınız mı? Nea Efkarpia'da, Anadolulu Rumların kültür derneğine, rehberliğimi yapan Iskeçeli gazeteci Şerif Mehmet'le girdiğimiz anda, bir eleştiri yağmuruna tutulduk. Üstelik her ânı verimli, karşılıklı sevgi ile geçen dört günlük kuzeydoğu Yunanistan gezisinin son dakikalarında bunu hiç beklemiyordum. Biraz araştırınca ortaya çıktı ki, birkaç yıl önce ayru yöreye gelmiş olan bir Türk gazeteci, röportajlarını yapıp döndükten sonra "Bunlar Hristiyanlaştınlmış Türkler" başlığıyla haber yapmış. Ve tabii büyük bir tepki ve kırgınlık yaratmış bu. BEN KİMİM? Mübadil, muhacir çocuğu olduğunuzdan söz etmiştiniz. Bu araştırmayı yaparken kendi içinizde nasıl bir süreç yaşadımz? Annem bir yaşında getirılmiş Selanik yakınlarından. BabamsaÜsküplü. Ailetarihinde elbette Rumeli yemekleri, Rumeli coşkusu eksik olmadı ama sanırım, ılk kez, bu diziyi hazırlarken kendi kimliğimi de sorgula maya başladım. Gerçi "kimlik sorgulaması", 40'lı yaşlarının sonlarına yaklaşan bizim kuşakta oldum olası var. Bir de buna 21 yıldır Londra'da yaşıyor olmayı eklerseniz, "ben kimim?" sorusu ister istemez sökün ediyor. Ama bu çalışma sırasında beni en çok etkileyen bir önceki âna dek tanımadığım insanlarla bazen birkaç dakika, bazen birkaç saat içinde kurabildiğim iletişim, hatta duygusal bağ oldu. Bu yakınlık, bu sevgi alışverişi, acaba kimlik arayışımın bir uzantısı mıydı? Yanıtını hâlâ arıyorum. Türkiye'deki ve Yunanistan'daki mübadilleri, örgütlülük ve olanaklar olarak karşılaştırdığınızda nasıl bir tablo çıkıyor? Yunanistan topraklannda Iç Anadolu, Ege, Karadeniz geleneklerinin yaşatılmış olmasında Anadolulu Rumların çok daha örgutlü, birbirlerine bağlı, birbirlerini destekler olmalarının rolü var kuşkusuz. Sözlü tarih çalışmaları 1930'lu yıllarda son derece düzenli bir şekilde başlatılmış, Anadolu'dan gelen müzik gelenekleri, şarkılar kayda geçirilmiş, aile öyküleri belgelenmiş. Mübadele konusunda araştırma yapmak isteyecek bir kişi, Yunanistan'daki bilgi/belge zenginliği, arşiv ve kaynak bolluğu ile Türkiye'deki çok kısıtlı belgeler ve kaynaklar arasındaki dengesizliğe şaşıracaktır. Türkiye'deyse, araştırmacıların, bu konuya olan genel ilgisizlikten başka, bir diğer sorunları, arşivlere ulaşımda karşılaştıkları zorluklar, yetersizlikler ya da kimi zaman engeller. Işte bu koşullarda Lozan Mübadilleri Vakfı, gayet kısıtlı olanaklarla çok önemli işler yapıyor, derleme/belgeleme/kaynak sunma çalışmaları yürütüyor. LMV'nin desteği ve yönlendirmesi olmasaydı, bu kadar kısa bir sürede bu kadar değişik insanı bulmam ve konuşmam mümkün olamazdı. İZMİRLİ RUMLAR Yaşar Kemal'in "mübadele edilen kitleler arasındaki kültür farklarının ülkelere de yansıdığı" görüşü hakında ne düşünüyorsunuz? Somut örnekler gördünüz mü? Şimdi kişisel övünme gibi gelecek ama, tzmirli Rumların Yunanistan kültüründe bir fırtına estirdiği, dil, müzik, edebiyat, yaşama üslubu bakımından büyük zenginlikler kattığı yazılmış, çizilmiş bir gerçek. Anadolu'dan giden ve gitmek zorundan bırakılan Rumların beraberlerinde taşıdıkları meslekler, yetenekler, bambaşka bir Yunanistan toplumu yaratmış 20'li yıllardan itibaren. Üstelik onca ekonomik zorluğa karşın. Ben, Ege adalarından, Yunanistan'dan Anadolu'ya göçeden ya da ettirilen Türklerin de, benzer kültürel zenginlikleri beraberlerinde getirdikleri inancındayım. Ama Türkiye'deki fark, bu geleneklere, bu yeteneklere sahip çıkılmamış olması yani bir yerde ihmalkarlık... Muhacirlerin, mübadillerin birikimleri bir anlamda harcanmış 20'li, 30'lu yıllarda. Bunu en açık olarak müzikte görüyoruz. Gidebildiğim Yunan kasabalarında, Selanik'in arka mahallelerindeki herhangi bir plakçıda reyon reyon îzmir CD'leri bulabiliyorsunuz da, bırakın Ayvalık'ı, îzmir'de, Îstanbul'da bile, Girit ezgileri, Selanik şarkıları, Midüli havaları derlemesine asla ulaşamıyorsunuz.# OSMAN BAHADIR bahadirosman@hotmail.com yıl önce nin Ankara'ya donmelerine karşılık benim seyahatim Amasya ve Sıvas'a doğru devam etti. Burada hatta ait olan tetkikatımız eskı projede Amasya civarında gosterilen ve hattın inşaasını tehir etmesi muhtemel olan büyük tünelin iptal edilmesiyle trene başka bir güzergâh tesbitiyle sınırlı kaldı ki, bunda da muvaffak olduğumuzdan dolayı memnunum. Samsun'dan Havza'ya kadar olan kısmın şubat nihayetine kadar bitmesini ümid ediyoruz. Bu sene içinde Havza'dan Amasya'ya doğru ameliyata devam edeceğiz. Bundan sonraki seyahatimiz sırasıyla Tokat, Sıvas, Şarkışla ve Kayseri'de birer ikişer gece yatmak üzere devam etti. Buradaki tetkikatımızın esaslarmdan biri şoselerin mümkün mertebe geçit vermelerine ait tedbirler oldu ve Kayseri'de istasyon mahallini tesbit için tetkikatta bulunduk. Daha sonra başlayacağına ümitvar olduğum KayseriUlukışla güzergâhını bütünüyle tetkik ettik. Burada gazetecilere söyleyeceğim bir cihet daha vardır. Halkın, hiçbir taraftan teşvik görmediği halde Ismet Paşa'ya karşı yaptığı tezahurat cidden görulmeye değerdi. Kaldığım vilayetlerde memur ve mualUmlerle vaki temaslanmda Cumhuriyete karşı merbutiyetlerinin (bağlılıklarının) tam olduğunu ve isyanın (Şeyh Sait isyanı, o.b.) mahiyeti hakkında kâmil bir kanaat hasıl ettiklerini ve hükümetin aşarın ilgası (kaldırılması) ve imarete ait olan hedeflerinin faydalı neticelerini görmelerinden dolayı Cumhuriyet idaresine karşı tam bir fikir hasıl ettiklerini gördüm." Milli demiryollarında 14 bin amele çalışıyor (Muhabiri mahsusadan) afıa Vekili Süleyman Sırrı Bey Ankara'ya avdet etti. Istasyonda Nafıa erkânı tarafindan karşılandı, mümaileyh (adı geçen kişi) ile mülakat ettim. Dedi ki; "Seyahatimin ilk ve ikinci günleri ameliyatın en ziyade devam ettiği Ankara Sıvas hattının 220. kilometresi dahilindeki Karanhk Dere'ye kadar olan kısım ameliyatı bazı eksiklikler müstesna olmak üzere bitmiş addolunabilir. Yalnız hepinizin bildiği gibi heyeti umumiyesiyle (bütünüyle) kaymakta olan dağ içerisine giren Elfa tüneli önümüzdeki haziran zarfında bitecek ve fastlasız 220. km.'ye kadar ray döşenmesine başlanacaktır. Hattın ondan sonra olan kısmının, pek çok arızalı olmakla beraber, muntazam ve her türlü fenni vasıtalarla mücehhez bir surette ameliyatına devam edilmekte olup önümüzdeki senenin ilkbahannda bunun da bitmesi muhtemeldir. Hattın Karanlık Dere'den sonra olan kısımları ihaleye konmuş ve bu kısımdan Kayseri'ye kadar olan kısmı da yakında ihaleye konulacaktır. Ve bu suretle hattın Kayseri'ye kadar ameliyatına başlanmış olacaktır. Yapılan tahminlere göre önümüzdeki se N ne zarfında demiryolu Kayseri'ye varacaktır. Karanlık Dere'den sonra bir köye dönerek Yozgat ve Çorum tarikiyle (yoluyla) Samsun'a seyahatime devam ettim. Şose yolunun Çorum vilayetine tesadüf eden kısmı iyi halde görülmüştür. Mesai harcamış olan memurların taltif ve takdiri kararlaştırılmıştır. Yozgat ve Samsun vilayetleri şoselerinin bir an evvel tamiri hakkında icap edenlere tebligat yapıldığı gibi tamir şekli de özel talimat ile kendilerine bildirilecektir. Samsun'a seyahatimiz iki surette devam etmiştir. Giderken Samsun'dan itibaren 50. kilometrosuna tesadüf eden Kavak'a kadar olan kısmı buralarda açılmakta olan tüneller ve bilhassa Karadağ tüneli gezümiş, Kavak'tan sonra vaktinde yetişmek için şose boyunca Samsun'a gidilmiştir. Samsun'da hattın depoları, atölyeleri gezilerek cidden takdire şayan görülmüştür. Aynı gün akşamüzeri Samsun'dan Çarşamba'ya giden sahil demiryollarının 8. km.'sine kadar olan kısmı gezilmiş, ameliyatın ilerlemekte olduğu görülmüştür. Türk sermayesiyle yapılmakta olan bu hattın yine Türk sermayesiyle devam edeceğine ümitvar bulunmaktayım. Samsun'dan Ulukışla'ya kadar olan seyahatime gelince; başvekil Ismet Paşa hazretleriyle beraber hat boyunca bazen at ile ve bazen yaya olmak üzere Murad Irmağı vadisinde yapılmakta olan büyük köprüler, çeşitli tüneller, uzun yarmalar tamamiyle gezilmiş ve muntazaman çalışıldığı görülmüştür. Gerek Karanlık Dere'de, gerekse Murad Irmağı'nda yapılmakta olan amelıyatta 14 bin küsur amele, Türk mühendislerimiz tarafindan şayan ı iftihar bir intizamla çalıştırılmıştır ve her birinin azimkârane mesaisinin her Türkü mütehassıs edeceğine eminim. Ümit ederim ki, gazeteciler de bu zevkten mahrum olmamak için hattın inşaatı bitmeden evvel bu cihetlere (taraflara) bir seyahat yaparlar. Murad Irmağı'ndaki ameliyat gözden geçirildikten sonra Havza'ya dönüldü ve ertesi günü Ismet Paşa hazretleri 29Mayısl925