23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

7 KASIM 2004 / SAYI 972 Muhalif PAZARIN PENCERESİNDEN sanat için âzım Hikmet Kültür Merkezi, Kadıköy Bahariye Sanatkârlar Sokağı'nda, eski bir Ermeni okulunun binasında açıldı. Yaklaşık bin kişinin gönüllü olarak çalıştığı merkez, muzikten tiyatroya, edebiyattan sinemaya kadar birçok alanda yeni bir soluk getirmeye hazırlanıyor. Merkez yeni dönemde Edebiyat Atölyesi, Yeni Insan, Yeni Sinema dergisi, Nikbinlik dergisi, Onat Kutlar sinema seminerleri, Nâzım Çocuk Korosu, Nâzım Kültürevi Gençlik Korosu, Değişim Atölyesi Oyuncuları ve Marksizm seminerleriyle kültür emekçilerini bekliyor. Nâzım Hikmet Kültür Merkezi yönetimi kültür deformasyonuna karşı siyasallaşma penceresinden bakmaya devam edeceklerini söylüyor. Tiyatro atölyesinin kurucusu Metin Coşkun ise yetkin gruplarla ve amatör çalışmalara destek olarak sanat yaşamında yeni heyecanlar oluşturacaklarını söylüyor. Coşkun, "Kültürsanat alanında yaratacağı ivme, Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'ni bir çekim merkezi haline getirecek. Bünyesinde var olan kadrolar ve yeni katılımcdar, bu hedefleri daha ileriye taşıyabilecek düzeyde. Yeni dönemde kültür merkezimiz beni heyecanlandırıyor, sizi de heyecanlandıracak" diyor. Tiyatro sanatçısı Orhan Aydm da "Nasıl bir zamanlar Sovyetler Birliği'ndeki Moskova Sanat Tiyatrosu tiyatroya yeni bir estetik anlayışı getirdi, nasıl Brecht'in tiyatro anlayışı insanların parmakla gösterdiği bir yerde durabildi. Biz de Anadolu'da yaşayan sanatçılar olarak kendi estetik anlayışımızı yeniden yaygınlaştırabiliriz" diyor ve ekliyor: "Türkiye'de kendini bu düzene karşıt hisseden, bu doğrultuda ürünler vermek ısteyen bütün sanatçı dostlarımızı Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde görmek istiyoruz." Merkez edebiyat, resim, fotoğraf, sinema, tiyatro atölyeleri, sunuş, panel, sergi ve açık hava sinemasıyla kültür merkezi kavramını fazlasıyla hak ediyor. Ücretsiz olarak yapılacak çalışmalara dileyen herkes katılabilecek. Anlaşılan, açık hava sinemasmda sinema keyfini sürdürerek asırkk çınarların altındaki bahçede çaymızı yudumlayabileceksiniz. Kütüphanesinde diledığiniz kaynağa ulaşabilecek, araştırmalarınızı sunuşlarla zenginleştirebileceksiniz. • Recai Bey, Recai Bey! Selçuk Erez aadet Partisı Genel Başkanvekıli Recai Kutan, Avrupa Anayasası'nın aslında her AB ülkesinde oylanması gerçekleşmeden yürürlüğe girmeyeceğinden "tasansı" denmeli Papa Beşinci Sixtus'un heykeli önünde imzalanmasını eleştirdi ve "elde edebildiği bilgilere göre" bu belgede misyonerlerin faaliyetlerinin serbest bırakılacağını, pek çok muğlak ifadenin de bulunduğunu söyledi. Recai Bey'in eleştirilerinı kim eleştirsin? Bu açıklamanın yayımlandığı günden bir gun önce birçok Avrupa gazetesinde (Mesela 29 Ekim tarihli Figaro'da) yayımlanmış olan bu belgeyi bulamayan bir parti mi bu ülkenin yönetimine aday olduğunu iddia edecek? Bir partinin lideri, böyle bir belgeyi > maddeleri *' * muğlakmış, .• anlaşdmıyormuş" diyerek mi eleştirir? Eleştirecek yerıni bulamadınız < • da duvardaki Papa heykeli önünde imzalanmasını mı eleştiriyorsunuz? Saym Kutan, bu ülkenin asıl derdinin parlamento içinde ve dışında doğru dürust muhalefetin bulunmaması olduğunu hepimizce fark edilmesinın sırası çoktan gelmedi mi? Böyle yetersiz bir muhalefeti sürdürerek, bu "Papa heykeli önünde muğlak maddeleri imzalayarak" bizi perişan eden bu iktidann devamlılığına en anlamlı katkıda bulunduğunuzu anlamanız gerekir. Bu yetersizliğin size özgü olmaması, diğer muhalefet liderlerince de sergilenmesi mi sizi avutuyor? Bu konuda eleştiride bulunacak noktalar var mıdır? Bunları saptamak, varsa karşı çıkmak ya da tersini yapıp alkışlamak gerekmez miydi? Son 72 saat içinde Avrupa Birliği ulkelerinde yayımlanan birkaç gazeteye ve dergiye bir göz atmak, size o ?<•., kadar bol malzeme sağlardı ki..v* Mesela yukarıda bahis konusu ettığımiz Figaro'ya gerçekten bakılsaydı, Fransa'da bu anayasa taslağına "hayır" diyenlerden Senatör Michel Charasse'ın, bu taslakta yer alan "temel haklarla ilgili bazı maddelerin, Cumhuriyetin temel ilkelerinden bazılarıyla, ozellikle "laiklik" ile çeliştiğıni ileri sürdüğünü fark eder ve Recep Tayyip Bey'le Dışişleri Bakanı'nı eleştirmekten vazgeçip belki de desteklemeye başlayabilirdiniz. Nâzım Hikmet Kiiltür Merkezi artık Kadıköy'de. Açık hava sineması, konser, sergi, kafeyemek salonu, çay bahçesi, müzik stüdyosu, kütüphane, fotoğraf ve görüntü işleme atölyeleriyle herkese açık. Volkan Doğar N Fotoğraflar: Taylan Büyükşahin Sonra, bu belgenin başında Çek Cumhurbaşkanı'ndan Lüksemburg Granddükü'ne kadar tum AB uyelerinin bir araya gelerek... belgeyi benimsediklerinin belirtilmiş olduğu ve bu ara Türk, Bulgar ve Romanya başbakanlarından ya da dışişleri bakanlarından söz açılmamış olduğu gorülürdü. Recai Bey, "Plebisit ya da başka bir şekilde tum AB ulkelerince kabul edilmedikçe yürürlüğe girmeyecek ve üyeleri arasında bulunmadığımız sürece ve Türkiye'de de onaylanmadan geçerli sayılmaması gerekli bu belgeyi imzalamanın, aslında çocukların kendılerine ait olmayan evlerin, binaların duvarlarına yazı yazmalan gibi bir şey olduğunu, yani bir tür "grafiti" sayılabileceğini de söyleyebilirdiniz! • OSMAN BAHADIR bahadirosman@hotmail.com once Filhakika bin kiloluk bombalar, torpidolarla mücehhez (donatılmış) tayyare filolan, uçuş nizamlarının, nişan alet ve edevatının geliştiği, istedikleri zaman süratlerini sıfıra kadar indirme kudretini kazandıkları anlardan beri, karadan fazla bilhassa denizler üzerindeki gemilere karşı pek tesirli olmuşlardır. Bu hal, bizim için memnuniyet verici bir durum olarak değerlendirilemez mi? Ortada zırhlılara heder edilmiş milyonlarımızm bulunmaması ve henüz en faydalı bir mesai tarzı neticesine çalışır bir vaziyette bulunuşumuz bize pek büyük fırsat temin eylemiştir. Artık deniz kuvvetlerinin en esaslı unsurlarının en hareketli gemilerden terkibi (oluşturulması), mecburiyet noktasmda bulunuyor. Top, torpido ile mücehhez, inşa ve tamirleri ucuz, hızlı olan sefain (gemiler) vardır ki, fevkalade süratlen sayesinde diğerlerine karşı mümkün olduğu kadar mahfuz (korunaklı) ve vazifelerıni yerine getirmede azami derecede başarılıdır. Ancak daha birkaç sene tahtelbahirin (denizaltmın) devam edebileceğini kestirmek için de uzun boylu hesap yapmaya lüzum yoktur... Tahtelbahir, uzun seneler deniz altmda dolaşmış bir kumandanın dediği gibi, kendisini göstermemekten ibaret olan yegâne silahını tayyarelere teslim etmiştir. Tayyare karşısında tahtelbahir (denizaltı), ayağını karın dışarısında bırakıp, avcılardan gizlendiğini zanneden kekliğe pek benzer. Tayyarenin uçtuğu, tayyareci gözunün denizin derinliklerine kadar daldığı yerde tahtelbahirin vazifesiz ve naçar (çaresiz) bulunduğunu bugun için de soylemek yanlış değildir. 18Martl925 Tayyarecilikdevri insanlığın semalara hâkimiyeti devridir Tayyareciliğin her gün nail olduğu büyük terakkiyat (ilerleme), tayyareleri, tayyarelerden mürekkep askeri hava ordusunu pek fazla önemli bir mertebeye getiriyor. Hakikatte 15 yaşını henüz idrak eden tayyare için bu azamet (büyüklük) cidden şaşırtıcıdır. 1903 senesinde bir insanı be§ on saniye havada taşıyan tayyareler 19051908 devrinde az çok ele gelir bir hal almıştı. Nihayet, 19131914 senelerinde askeri tayyareler vücuda gelerek ordulara girdi. Manevralarda uçtu, mutlak yetersizliğine rağmen hizmet görebileceği ümitlerini bahşetti. Harbi Umumi (Birinci Dünya Savaşı), tayyareciliğe bağlanan ümitlerin sıhhat ve ısabetini ispat etmekle kalmadı, ortaya her askeri harekette mevzubahis olacak bir kuvvai havaiyye (hava kuvvetleri) meselesi, müthiş, korkunç bir hava askeri sınıfı meydana getirdi ve bu suretle 1905'te zorla birbir buçuk kişiyi taşıyan hava silahı, kendisine atfedilen önem neticesinde 1918'deyüzlercekilo bomba taşıyan muazzam bir yenilik olarak ortaya çıktı. Harbi Umumi, insanların geçirdiği en büyük imtihan devresidir. îmtihan devresi her millete kabiliyeti, idraki nispetinde istifadeli dersler vererek söndü, bitti. Avrupa milletlerinin bu muharebeden aldıklan en esaslı fikir ve netice olarak ancak hava kuvvetlerinin büyük önemini gösterebiliriz. Hiçbir tabiye (tertibat alma), hiçbir sevkülceyş (strateji) meselesi kalmamıştır ki, tayyareler altını üstüne getirmiş, bütün mevzuasını (varsayımlarını) perişan etmemiş olsun!... Bu çok sarih (açık) netice her memlekette tayyareciliğe ehemmiyet verilmesıni gerekli kıldı. Her memleket askeri kadrolardan birçok piyade, süvari fırkasını ilga ederek (kaldırarak) mali kudretini hava kuvvetlerine dökmeye başladı. Ve nihayet bugün görüyoruz ki, Avrupa yalnız tayyareye dayanan, tayyarelerin kudret ve kuvvetine güvenen milli kuvvetlere maliktir. En büyük askeri otorite sahibi olan îtilaf Devletleri'nin başkomutanı Mareşal Fauche, bir harbin yalnız tayyarelerle bitirilebileceğini söyleyecek kadar fikri isabet ve ileri görüşlülük göstermiştir. Baş döndürücü bir süratle ilerleyen ve gittikçe dehşet ve kuvvetini arttıran çığlar gibi, tayyare kuvvetleri karşısında hakikaten birçok askeri vasıta iflas etmiş ve yok olmuştur. Ahval öyle gösteriyor ki, bu iflas hareketi gittikçe daha umumi bir şekil almış ve diğer sınıfa da sirayete (bulaşmaya) başlamıştır. Bugün için pek fazla dikkat çeken en mühim nokta, tayyarelerin her şeyden evvel deniz üzerinde tesir icra etmekte bulunmasıdır. Bu vaziyet bizim gibi denizlerle alakadar memleketler için dikkatle mütalaa edilmelidir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear