Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
28 KASIM 2004 / SAYI 975 Hastalık hastas olabilirsiniz Her geçen gün biraz daha kaygılı ve kuruntulu oluyoruz. Hele de sağlık söz konusuysa. Bunda yaşın da payı var. • însan yaşı ilerledikçe farkına varıyor ki kendisi de incinebilir... O zaman en ufak bir leke bile doktor kapısı çaldırıyor. Doktorlar da uyarılarıyla bu kaygıyı besliyor... S ırtında hafif ama can sıkıcı bir ağrıyla başlamıştı her şey. Bir reklam ajansında yöneticilik yapan 38 yaşındaki Simon, önceleri tenis oynarken sırtını incittiğini düşündü. Ancak ağrı geçmeyince doktora gitti. îki hafta sonra omuriliği kanseri teşhisi konmuştu. Bu uydurma bir hikâye. Ancak çoğumuz buna benzer bir hikâye duymuşuzdur: Genç, sağlığma özen gösteren, düzenli bir yaşam süren birinin önemsiz görünen sağlık problemi bir anda ölümcül bir hastalığa dönüşür. Yaşımız ilerledikçe bu kişi bir akraba ya da arkadaş olur. Aniden bir haftadır süren o öksürük kulağımıza daha kötü gelmeye başlar ya da baş ağrımız iyice artmıştır. Herhangi bir belirtiyi ciddiye alıp almamaya nasıl karar veririz? Doktora mı gitmeliyiz yoksa umursamamalı mıyız? Londra'da özel bir klinikte danışman psikiyatr olarak görev yapan Dr. Cosmo Hallstrom, "Ne olur ne olmaz diyerek doktora gitmeyi tercih eden çok insan var. Bu insanların yüzde 50'si gereksiz yere bir sürü tahlil ve tetkik yaptırıyorlar. Sağlık kuruluşları ve doktorlar da sürekli kanser ve kalp rahatsızlığının işaretlerini erken aşamalarında fark etmenin önemini vurguluyorlar. Bazen hastalığın belirtileri henüz ortaya bile çıkmamışken tarama cihazlarına girdiğimiz oluyor" diyor ve soruyor "Sağlığımız için çok fazla kaygılanıyor olabilir miyiz?" "Insanlar riski nasıl algdıyor" konulu araştırmalar yapan Dr. Adrian Edwards şöyle ekliyor: "Kaygı ve kuruntu düzey. lerimizde genel bir artış söz konusu. Yaşımız ilerledikçe incinebilirliğimizi daha fazla algıhyoruz. Yakın çevremizden ya da akrabalarımızdan birinin hastalanması ya da ölmesi üzerimizde' büyük etki bırakıyor. tnsanların tepkileri ise kişiliklerindeki farklılıklara göre değişebütyor. Psikologlar insanlan 'monitörler' ve 'kaygısızlar' olarak 2 gruba ayırıyorlar. Monitörler, hastalığın tüm detaylarına muazzam ilgi duyarlar, evhamlanırlar ve sağlıklarına aşırı ilgi göstererek kendi hastalanma risklerini azaltmaya çalışırlar. Kaygısızlar ise bu konuyu kafalannda bloke ederek, sanki kendi başlarına asla böyle bir şey gelmeyecekmiş gibi davranırlar. Çok fazla evhamlı biriyseniz daha az kaygı ve kuruntu size iyi gelecektir. Eğer umursamaz tiplerdenseniz siz de biraz daha fazla kaygılanmaya çalışabilirsiniz." YA BEN DE KANSERSEM... Örneğin, sekreterlik yapan 36 yaşındaki Angela Jones sağlığı için gereğinden fazla evhamlandığının farkında: "Bedenimin içinde göremediğim kötü bir şeyler olduğu kaygısıyla yaşıyorum. Meme kanserine yakalandığımı ya da damarlarımın tıkandığını düşünüyorum. Hastalanmamak için salata yemek, spor salonuna gitmek gibi kontrolümde olan şeyleri uygulamaya çalışıyorum. Zaten her konuda evhamlı bir insanım, ancak bazı konularda takıntıh hale gelebiliyorum. Arkadaşımın annesi ben 18 yaşındayken meme kanserinden ölmüştü. Bu olay beni çok etkiledi. 30 yaşından sonra hayat bir anda çok daha kısa gözükmeye başlıyor. Eskiden sağlıklı yaşama geçmek için önünüzde çok zaman varmış gibi gelirdi. Aynca başka insanların acılarını görünce ne kadar korkunç olduğunu, sizi ne kadar üzdüğünü fark ediyorsunuz. Ya size bir şey olursa ve bu yüzden çevrenizdekiler acı çekerse diye kaygılanıyorsunuz, bu sefer de." Psikiyatr Dr. James Hawkins'e göre insanların sağlık konusunda ne kadar evhamlı olduklarını genetik faktörler ve kişisel deneyimler belirliyor. Çocukluğunuzda her rahatsızlandığınızda aileniz sizi doktora götürdüyse ileride evhamlı bir yetişkin olmanız doğal. Ama doktor tarafından rahatlatılıp, hiçbir şeyi olmadığına inandırıldıktan sonra kanser olduğu ortaya çıkan birini tanıyorsanız bu çok zor. Kadınlar ise erkeklere oranla sağlıklan konusunda daha evhamlı olmaya yatkınlar. "însanlar neyin kuruntu neyin gerçek hastalık belirtisi olduğunu ayırt etmekte zorlanabilir" diyor Dr. Hawkins. Meslektaşlanm bana semptomlan ne zaman ciddiye almaları gerektiğini sorduklarında kendilerine şöyle diyorum: Hastanızın aynı semptomları taşıdığını, ancak kuruntusuz biri olduğunu düşünün, yine aynı hastalık tanısını koyar mıydınız? Hepimiz zaman zaman vücudumuzda garip bir şeyler olduğundan kuşkulanınz. Doktora çok sık gidiyorsanız, belki evhamlı değil de sağlığınızla başkalarına kıyasla daha fazla ilgilisinizdir. Bundan sonra, bir sağlık sorunu hakkında kaygılanmaya başladığınızda kendinize gerçekten doktora gitmenize gerek olup olmadığını sorabilirsiniz." Dr. Hawkins "Kendilerinde sempton olduğunu düşünenlere, aslında hiçbir şeyiniz yok, her şey sizin kafanızın içinde, demek ise kesinlikle işe yaramaz hatta ters tepki yapabilir. Insanlar anlayış, ger Sağlığına dair kaygıları olan insanları rahatlatmaya çalıştnak çoğu zaman fayda sağlamıyor... çeklere uygun bir açıklama isterler." Klinik Bulgu adlı tıp dergisınin yöneticilerinden Dr. David Tovey, rahatlatmanın neredeyse hiç rahatlatmadığına inanıyor: "Birisinin kaygılannı gidermeye çalışırken yapılabilecek en korkunç hata ise onu başka, bahsetmediği bir rahatsızlık konusunda rahatlatmaya çalışmak olur. O zaman o konuda da evhamlanmaya başlarlar. Hastanın kaygılannı çok ciddiye almalı, nedeni bulduktan sonra da onlara hastalık dışında mantıklı, inandırıcı bir altematif sunmalısımz." ELİNİZDEKİNİN TADINIÇIKARIN Evhamdan kurtulmanın en iyi yolu yaşamdan zevk almaya başlamak. Psikiyatr Dr. Hallstrom, "Bazı insanlar 30'unda ölmekten korkar. Bazıları da bu duşünceyi tamamen akılarından siler. Sonra aniden, tanıdıkları birine bir şey olur ve kendi ölümlülüklerini fark ederek adeta şoke olurlar. Sağlıklı insanlarda bu noktada zihinsel savunma mekanizmaları devreye girer ve konuyu bir takıntı haline getirmemeleri sağlanır. Ölüm gerçeğiyle başa çıkmanın en sağlıklı yolu başka bir şansınız olmadığını fark ederek bunu kabullenmek ve elinizdekinin tadını çıkarmaya bakmak. Bunu yaparken de mümkün oldukça doktorlardan uzak durmak. Sürekli sağlığınızla meşgul olmayın ve gerçekten hastalandığınızda bile hasta rolüne bürünmeyin. Kimi insan nezle nezle işe gider, kimi de 2 hafta izin alır. Hastalık değil, üzerinizde yarattığı etki önemlidir. • The Guardian'dan çeviren: AZE MARŞAN Hastalık hastası mısınız? • Sürekli olarak sağlığınızla Ugili konulan takıntı haline getiriyorsanız örneğin bacağınızda tuhaf bir uyuşma hissi, gözünüzün seğirmesi gibi. • Sık sık gittiğiniz doktor sizdeki semptomlar hakkında sizden çok daha az kaygüı görünüyorsa. • Bir komşunuzun ya da yakınuıızın ölümcül bir hastalığa yakalandığını duyduğunuzda hastalığın tüm aynntüannı öğrenmek için önlenemez bir merak duyuyorsanız. • Banyo dolabınız, çoğu hiç kullanılmayan ilaçlar, pastiller ve merhemlerle doluysa. • Aile Sağlık Ansiklopedisi başucu kitabınız haline geldiyse. • Dost sohbetlerinde konu dönüp dolaşıp size ve sağlık durumunuza geliyorsa. • Gazetenin sağlık sayfalarında okuduğunuz hastalıklann sizde de olduğuna inaruyorsanız. PAZARIN PENCERESİNDEN Selçuk Erez Bizanslı mıyız? F ransa'nın Cumhurbaşkanı Jaques Chirac, Marsilya'da toplanan Gençlik Forumu'nda yaptığı konuşmada "Hepimiz Bizans'ın çocuklanyız!" dedi. Bu sözler, bizim gerçekten Bizans'ın çocuğu olup olmadığımız konusunda tartışmalara yol açtı. Chirac'ın bu konuda iyi niyetli olduğunu, Türkiye'nin AB yolunu açmayı yeğlediğini, ancak Fransa'da bu konuda ağır basan muhalefeti yumuşatmak için ülkesiyle Türkiye arasında ortak niteliklerin var olduğunu bir şekilde hatırlatmak istediğini düşünmekteyiz. Peki biz Bizanslı mıyız, ya da Bizanslılarla akraba mıyız? Bunun cevabının "evet" olduğunu, Bizanslılarla akraba olduğumuzu Chirac'tan yıllar i 4 önce Tiyatro yazarımız Güngör Dilmen, "Ben Anadolu" oynunda söylemiştir: Tannçalar ülkesi Anadolu'da Kibele ile başlayan ve bu tanrıçanın Orhan Gazi'nin Bizanslı eşi Nilüfer Hatun'dan Halide Edib'e kadar bu toprakların birçok kadınında cisimleşmesini anlatan bu oyunun Yıldız Kenter tarafından sergilenişini ve bir yerinde "Osmanlı babamızsa Bizans'ın da annemiz" olduğunun dile getirilmesini kıvançla anımsanm. Neden kıvançla mı? Çünkü Dilmen'in bu oyunu yazdığı tarihte bile âdetleriyle, mimarisiyle, yemekleriyle, müziğiyle mirasçısı olduğumuz Bizans'ı inkâr etme eğilimi yaygındı: Daha önceleri "Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine Tesiri" başlıldı bir kitap yazmış olan Fuat Köprülü, "Asırlarca yan yana yaşayan Türk ve Bizans kültürlerinin birbirlerini etkilememeleri düşünülemez" diyordu. Ancak, bu eserin bir baskısına sunuş yazmış olan Orhan Köprülü, babasınm bu eseri, "Osmanlı müesseselerinin Bizans müesseselerinin taklidi olmayıp kendi ananesi içinde geliştiğini göstermek için yazdığını" belirtmişti. Ekrem Hakkı Ayverdi'nin Ulusal Mimari'mizin sadece Yunan, Bizans ve Roma değil Çin ve Japon mimarisinin fevkinde olduğunu açıklayan yazılan vardır. Buna rağmen "bazı muannit mahfillerin göstermek istedikleri (Bizans ve Türk) sanatları arasındaki tek tük yakınlıklar da o devre has müşterek zaruretlerin.kanunların aynı neticeleri doğurmasından ibarettir" (Makaleler, Istanbul Fetih Cemiyeti Yayını, 1985) Bunlar ve benzeri inkârcılara rağmen Anadolu'da varolmuş tüm kavimlerin mirasçısı olmak bizim utanacak, sakınacak bir niteliğimiz değil, aslında kültürümüzün övünülecek zenginliğidir. Bizans'la ilgimizin, onun sadece kültür mirasçılarından olmakla sınırlı bulunmadığı, aynı zamanda bu imparatorluğun halkıyla kalıtımsal nitelikleri paylaşmakta olduğumuz da söylenebilir: Asya'dan geldiğimiz halde elmacık kemiklerimizin çıkık, gözlerimizin çekik olmamasına bakarak 1071 'den bu yana, Anadolu'da, Balkanlar'da karşılaş.tığımız bazı kavimlerle karışmış olduğumuzu kabul etmenin gerektiğini düşünmemeli miyiz? Bu karıştmda da bu topraklarda bizden uzun bir süre varolmuş Bizans'ın önemli bir yer tutması akla yatkın değil midir? Öyleyse Dilmen ve Chirac haklı değiller mi? Bizans'la bu ilgimizi dillendirenlere kızacağımıza Bizans'a başkentlik etmiş Istanbul'da bir Bizans Müzesi açmanın, Bizans'ın üniversitelerinden biri olan Samatya'daki Imrahor Camisi'nin ve civarının, Atatürk Bulvarı'na bakan görkemli Pantokrator Kilisesi'nin restore edilmelerini düşünmenin sırası gelmedi mi? •