26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

BİLİM VE EDEBİYAT Shakespeare: Beyinde fırtınalar yaratan yazar SHAKESPEARE’İN BİLİMSEL BİRİKİMİ Yoksa o bir gizli tanrıtanımaz mıydı? hakespeare insanın ruhsal yapısıyla ilgili sezgileri, yenilikçi ve şaşırtıcı dil kullanımlarıyla yüzyıllar boyunca okurlarını büyülemeyi sürdürmüştür. Shakespeare ile ilgili yeni bir araştırma yazarın dilde yarattığı yeniliklerin bir yönüyle beyinde belli bir örüntüyü devinime geçirdiğini ortaya koyuyor. Bangor Üniversitesi araştırmacılarının Liverpool Üniversitesi ve Barselona Pompeu Fabra Üniversitesi’nden meslektaşlarıyla ortaklaşa yaptıkları araştırmada işlevsel manyetik titreşimli görüntülüme (fMRI) yönteminden yararlanan uzmanlar, katılımcılara “aşk tüm acılara ilaç eyler” gibi sözcüklerin dilbilimsel işlevleri açısından alışılmadık biçimlerde kullanıldıkları, isimlerin fiil ya da sıfat vb. işlevler gördükleri “işlevsel kaydırmacalar” içeren tümcelerin yanı sıra bu tür kaydırmacaların yapılmadığı tümcelerin de dinletildiği sırada beyinlerinde meydana gelen etkilenimi ölçtüler. Sonuçta, bu tür kaydırmacalar içeren tümcelerin beynin sağ yarıküresinde genellikle dilin işlenmesiyle ilintili olmayan bölgeleri devinime geçirdiği görüldü. Bir başka deyişle Shakespeare’in yaptığı dilbilimsel oynamalar, beyinde dilin yazınsal olmayan özelliklerinin işlenmesinden sorumlu ağların devreye girmesi türünde, birtakım nöroanatomik değişikliklerin meydana gelmesine neden oluyordu. B a n g o r Yazılan sözcük sayısı (bin) Üniversitesi’nden Dr. James Keidel, William Shakespeare (27) “Dilin kavranması, sözcüklerin alışılaBen Johnson (17) gelmiş basmakalıp kullanımlarına daThomas Middleton (18) yanan ve büyük ölçüde kendiliğinden George Chapman (10) oluşan bir süreçtir. Christopher ‘Aşk tüm acılara Marlowe (5) ilaç eyler’ sözcüklerini duyduğumuzda Tek başına yazılan oyun sayısı anlamı açık olmakla Sözcük ustası: Shakespeare oldum olası sözcük dağarcığı birlikte, dilbilimsel olağanüstü geniş bir yazar olarak bilinir ancak bu durum açıdan bir terslik sözcüklerle oynaması ve dilbilimsel kaydırmalar yapmasından olduğunu da anlarız. kaynaklanabilir. Görünüşe bakılırsa, bu tür terslikler beyinde anlamı ve yapıyı işleyen sistemleri birbirlerine düşürüyor ve bu çatışmanın giderilmesi için ek sinirsel kaynakların devreye girmesi gerekiyor,” diyor. Araştırmacılar Shakespeare’in, ardında yatan dirimsel süreçlerin ayırdında olmaksızın, bu durumdan yararlanmış olabileceğine inanıyorlar. Prof. Guillaume Thierry de, “Burada tanık olunan son derece şaşırtıcı beyin etkinlikleri Shakespeare’in dilbilimde yaptığı incelikli oynamaların geleneksel dil işleme süreçlerinin ötesinde ve tümü de beynin daha çok sağ yarıküresini ilgilendiren eğretilemeli, sözel olmayan ve duygusal birtakım etkiler yarattığını ortaya koyuyor,” diye ekliyor. Araştırma Shakespeare’in yapıtlarındaki tek bir özelliğe odaklanıyor olmakla birlikte, elde edilen sonuçlar daha genel anlamda beyinle yazın arasındaki ilişkiye ışık tutuyor. Simgesel, değişmeceli dil beyinde kendiliğinden işlenmiyor. Tam tersine, okurun yazılanlardan bütünlüklü bir anlam çıkartabilmesi için daha etkin bir rol üstlenmesi gerekiyor. Elde edilen sonuçlar beyinde yeni bölgelerin etkin duruma gelmesiyle bu sürecin nasıl gerçekleştirildiğini gözler önüne seriyor. CBT 1421 14/ 13 Haziran 2014 S Yeni bir araştırma, Shakespeare’in dilbilimsel oyunlarının “dil ağını” devinime geçirdiğini ortaya koyuyor.. S Shakespeare ve eserleri, dönemin bilimleriyle ilişkisi açısından incelenmeye ve uzaybilimin izlerinin peşine düşülmeye başlandı. Tüm yapıtlarında ve özellikle de son dönem yapıtlarında kuşkuculuğun izlerine rastlanabilir. Bu durum Kral Lear oyununda hiççiliğin doruklarına ulaşıyor. Karakterler sıklıkla tanrılara yardım çağrısında bulunsalar da, onların bu umutsuz haykırışlarına yanıt veren pek olmuyor. Bu noktada, acaba Shakespeare de meslektaşı Christopher Marlowe gibi gizli bir tanrıtanımaz olabilir mi sorusu akla geliyor. ürettiği tüm yapıtlarda rastlanabileceğini öne sürüyor. Usher özellikle de karşıt evrenbilimsel bakış açılarının çatışmasıyla ilgili bir alegori olarak nitelendirdiği Hamlet’e ilgi duyuyor ve oyunda yalnızca Kopernik değil, aynı zamanda Ptolemaios ve melez bir güneş sistemi örneğinde ısrar eden Tycho Brahe’ye de göndermelerde bulunulduğuna dikkat çekiyor. Hamlet’in kafasında kendisini “sonsuz uzayın kıralı” olarak canlandırdığı sahnede de yazarın, ilk kez memleketlisi Thomas Digges tarafından tanımlanan, sonsuz evren kavramına gönderme yaptığına inanıyor. Usher’in önermesi kulağa biraz abartılıymış gibi gelebilir ancak Tycho Brahe’nın hanedanlık armasına bakıp iki akrabasının adlarının “Rosencrans” ve “Guildensteren” olduğunu fark eden kuşkucular bile, bu görüşün ne denli akla yatkın olduğunun bilincindeler. Üstelik, Usher bu görüşün tek savunucusu da değil; çok sayıda Shakespeare araştırmacısı yazarın en azından Tycho’nun uzaybiliminden etkilendiğini kabul ediyor. Shakespeare karakterleri, çağdaş okurun yadırgayabileceği bir biçimde evrenle ilgilidirler. Thomas McAlindon’un deyişiyle, “kozmik bir imgeleme” sahip olan bu karakterler sevinç çığlıkları atarlarken, ya da elem gözyaşları dökerken yaşamlarına bir anlam katmak için gözlerini gökyüzüne çevirip “Jüpiter” ya da “tanrıları” yardıma çağırırlar. Öyle ki, Shakespeare’in yıldızbilime sayısız göndermeler yaptığına tanık olunması hiç de şaşırtıcı değildir. Gelgelelim, kimi Shakespeare karakterlerinin bu tür boş inançlara karşı çıktıklarına da tanık olunur. Din konusuna gelince, yazarın kutsal kitaba sıklıkla göndermede bulunmasına karşın yapıtlarında “incil” sözcüğüne hiç yer vermediği ve karakterlerinin ölümden sonra yaşama pek inanmadıkları görülüyor. Shakespeare, inancın egemen olduğu bir çağda yaşamış olmakla birlikte, tüm yapıtlarında ve özellikle de son dönem yapıtlarında kuşkuculuğun izlerine rastlanabilir. Bu durum Kral Lear oyununda hiççiliğin doruklarına ulaşıyor. Karakterler sıklıkla tanrılara yardım çağrısında bulunsalar da, onların bu umutsuz haykırışlarına yanıt veren pek olmuyor. Bu noktada, acaba Shakespeare de meslektaşı Christopher Marlowe gibi gizli bir tanrıtanımaz olabilir mi sorusu akla geliyor. *William Shakespeare, Troilus ve Cressida (Sabahattin EyüboğluMina Urgan, İş Bankası Kültür Yay. 2010) Rita Urgan, kaynak: Scientific American Online/ 23 Nisan 2014 on birkaç yıldır bilim insanları Shakespeare’in yaşadığı dönemin bilimsel buluşlarıyla ne denli ilgilendiğini, bu konuyla ilgili bilgileri ne zaman ve ne ölçüde edindiğini ve bu bilgi birikimini yapıtlarına nasıl yansıttığını ayrıntılı bir biçimde incelemeye başladı. Örneğin, Massachusetts Üniversitesi’nden Scott Maisano yazarın yaşadığı döneme damgasını vuran bilimsel gelişmelerin ne denli farkında olduğunu ve bu farkındalığın, başta romanslar olmak üzere, oyunlarını nasıl etkilediğini kapsamlı bir biçimde ele aldı. Oxford Üniversitesi’nden John Pitcher ve Jonathan Bate de, Shakespeare’in bilime olan ilgisini doğrulayan yazılar kaleme aldılar. Bu yeniden değerlendirmenin bir sonucu da, bildik dizelerin yeni bir bakış açısıyla okunabilmesine olanak tanımasıydı. Örneğin, 1602’de yazıldığı varsayılan Troilus Ve Cressida adlı yapıtında Ulysses’in “İşte onun için güneş, hepsinin ortasında/Bütün ihtişamıyla tahtına oturmuştur*... dizelerini ele alalım. Bu dizelerde güneşin bir “gezegen” olarak ele alınması ilk bakışta ortaçağ evrenbiliminin doğrudan bir yansımasıymış gibi algılanabilir. Nitekim, 1940’larda bu dizeler E.M.W.Tillyard’ın Shakespeare döneminin modern çağdan çok ortaçağın son aşaması olarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki tezinin belkemiğini oluşturuyor. Günümüzde de kimi bilim insanları Tillyard’ın izinden gitmeyi sürdürüyor ve dizeyi basit bir “Ptolemaiosçu anlayış” olarak nitelendiriyorlar. Oysa, Bate’in de belirttiği gibi, yazar güneşin rolünü vurgulayarak uzaybilimde yeni bir gelişme olan günmerkezliliğe göndermede bulunuyor olabilir. Bu arada James Shapiro da, Shakespeare’in Ptolemaiosçu bilimin Kopernik devrimiyle çoktan saygınlığını yitirdiğinin bilincinde olduğuna dikkat çekiyor. Shakespeare daha sonra (Fırtına’nın da aralarında olduğu ve ikisini kendi başına, üçünü meslektaşlarıyla ortaklaşa yazdığı) beş oyun daha kaleme aldı. Yazarın uzaybilimdeki yeni anlayışın bilincinde olabileceği yönündeki çok daha somut ipuçları, tam da bu dönemden geliyor. Eskilerin Britanyası ile antik Roma öğelerinin biraraya getirildiği Cymbeline oyunu görünüşe bakılırsa 1610 yılında Galileo’nun uzaybilimde en önemli gözlem sonuçlarını elde ettiği bir dönemde kaleme alındı. Oyunun sonlarına doğru “Jüpiter” bizzat ortaya çıkarken, sahnede çember oluşturup dans eden dört hayalet belirir. Yazar bu sahnede gezegenin Galileo tarafından yeni keşfedilmiş dört uydusuna bir göndermede bulunmuş olabilir mi? Maisano ve Pitcher de yazılarında bu görüşü destekliyorlar Pennsylvania Üniversitesi uzaybilimcilerinden Peter Usher’in görüşleri ise çok daha tartışmalı. Maisano ve Pitcher gibi, Usher de Cymbeline’deki Jüpiter sahnesini, Galileo’nun buluşuna verilen bir tepki olarak değerlendiriyor ancak “Shakespeare’in bilimselliğini” daha da ileriye götürerek, yazarın bilimsel bilgi birikimini ortaya koyan örneklere meslek yaşamı boyunca PEKİ HAMLET’TE NE VAR? GÜNEŞ MERKEZCİLİK Mİ? Oyunlardaki sözcük sayısı (bin)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear