26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

TARIM VE UYGARLIK DOĞU BATI UYGARLIKLARI ARASINDAKİ FARKIN SIRRI ÇÖZÜLÜYOR Pirinç ya da Buğday: Doğu ya da Batı Tutarlı bir biçimde pirinç ekilen bölgelerden gelen katılımcıların daha bütünsel düşünen, birbirine bağlı ve buğday ekilen bölgelerden gelenlere göre yakınlarına daha sadık/kayırıcı davrandıkları görülüyor. Ethem Alpaydın, [email protected] S cience dergisinin 9 Mayıs 2014 tarihli sayısında, Çin’in Kuzey ve Güney bölgelerindeki halkların davranış biçimleri arasındaki farkları bu iki bölgede tarımı yapılan ürünlere, güneyde pirinç ekilirken kuzeyde buğday ekilmesine bağlayan bir araştırma yayımlandı (Talhelm ve meslektaşları, 2014)1. Aynı sayıdaki bir başka makalede de bu sonuçlar özetleniyor ve yorumlanıyor (Henrich, 2014)2. Makaleler, bu iki bölge arasındaki farkların nedeninin tüm dünyada Batı toplumlarıyla Doğu toplumları arasındaki farklar için de genelleştirilebileceğini savunuyor. Bu yazının ilk bölümünde bu çalışmadan bahsedip makalelerden alıntılar yapacak, sonraki bölümündeyse içinde yaşadığımız coğrafya ve kültürle benzerliklere dikkat çekeceğim. Şekil 2. Çözümleyici düşünme ve bireyselliğin ölçülmesi (Henrich, 2014). (Sol: Çözümleyici düşünmenin üçlülerle ölçülmesi. Tavşan köpekle mi eşleşir (çözümleyici yanıt), havuçla mı (bütünsel yanıt). Orta: Bireyciliğin ölçülmesi. Kişiyle arkadaşları arasındaki ilişki. Bireyci yanıtta “ben”, ötekilerden daha büyük çizilir; ortaklaşacı yanıttaysa yaklaşık aynı büyüklükte, hatta daha küçük. Sağ: Arkadaş ya da yabancılarla iş ilişkisine girmek. Arkadaşınız ya da yabancı dürüst ve para kazanıyorsunuz, onu ne kadar ödüllendirirsiniz? Arkadaşınız ya da yabancı dürüst değil, onu ne kadar cezalandırırsınız?) CBT 1418/11/ 23 Mayıs 2014 “Endüstriyel devrimin neden ilk kuzey Avrupa’da ortaya çıktığı tarihin en büyük sorularındandır. M.S. 1000’de dünyaya bakan birinin ilk aklına gelen adaylar Ortadoğu ya da Çin’de olurdu, Avrupa’da Şekil 1. Kişi başı GSMH ile ortalama bireycilik arasındaki ilişki (Talhelm d e ğ i l . ” ve ötekiler, 2014, ek kaynak). Zengin Doğu Asya ülkelerinde GSMH ( H e n r i c h , yüksek olmasına rağmen bireycilik düşük. 2014) “ O n yıllardır yapılan araştırmalar, başka toplumlarla karşılaştırıldıklarında, Batılı, Eğitimli, Endüstriyelleşmiş, Zengin ve Demokratik (Western, Educated, Industrialized, Rich, and Democratic: WEIRD) toplumların psikolojik olarak farklı olduğunu, hem fazlasıyla bireyci hem de çözümleyici bir zihne sahip olduğunu göstermiştir. Yüksek düzeyde bireycilik, insanların kendilerini başkalarından bağımsız görmeleri demektir ve bu kişiler olumlu sayılan özelliklere sahiptir. Kendi akrabalık, kabile ya da dini grupları dışındakilerle yeni ilişkiler kurmaya açıktırlar. Başka birçok toplumda ise insanlar, yoğun hısım akraba ağlarının parçasıdır ve işbirliği, güvenlik ve kişisel kimlik açısından bunlara bağlıdır. Böylesi ortaklaşacı toplumlarda mülkiyet ortaktır, miras alınan ilişkiler korunur ve yabancılara ya da soyut prensiplere yeğlenir.” (Henrich, 2014) CBT 1418/10/ 23 Mayıs 2014 ÇİN’DE, PİRİNÇ EKEN GÜNEYLE BUĞDAY EKEN KUZEYİN FARKI “Batı kültürü daha bireycidir ve çözümleyici düşünmeye dayanır, Doğu kültüründeyse bireyler birbirine sıkı bağlıdır ve düşünme bütünseldir. Çözümleyici düşünme, soyut kavramları ve kurallı akıl yürütmeyi, örneğin mantığı kullanır: Eğer A doğruysa, A’nın tersi yanlış olmalıdır. Bütünsel düşünceyse sezgiseldir ve zıtlıkları da kabul edebilir: Hem A, hem de A’nın tersi aynı anda doğru olabilir.” (Talhelm ve meslektaşları, 2014) “Birçok çalışma, artan bireycilik ve çözümleyici düşünmeyle buluş, yenilikçilik ve yaratıcılık arasında bağ bulmuştur. Neden kuzey Avrupa’da bireyci ve çözümleyici düşünme daha çoktur? Çin, ilk bin yılın sonunda teknolojik olarak daha ileri, kurumsal olarak daha karmaşık ve daha eğitimliydi. Neden Avrupa Çin’den daha bireyci ve çözümleyici oldu?” (Henrich, 2014) Talhelm ve meslektaşları, bu farkı açıklamak için önerilmiş modernleşme ve hastalık kuramlarından bahsedip yetersizliklerini açıklıyor: “Psikoloji, DoğuBatı farklarını uzun uzun listelese de, bu farkların nedenlerinin ne olduğu hakkında kabul edilmiş bir açıklamadan yoksundur. Modernleşme kuramı, toplumların zenginleşip daha iyi eğitildikçe ve kapitalistleştikçe daha bireyci ve çözümleyici olduğunu savunur. Bu dünya çapında yapılmış anketlerle de kısmen desteklenir, ama Japonya, Kore ve Hong Kong gibi, milli geliri Avrupa Birliğini aşmış yerlerin neden ısrarla ortaklaşacı olmayı sürdürmekte olduğunu açıklamakta zorlanır (Şekil 1). Hastalık kuramı ise salgın hastalıkların sıklıkla görülebildiği yerlerde yabancılarla iletişimin tehlikeli olduğu ve bu durumun böyle yerlerde yaşayan toplumları daha içe dönük ve ortaklaşacı yaptığını savunur. Çalışmalar, tarih boyunca hastalık taşıyan mikropların görülmesiyle ortaklaşacı davranış ve deneyime daha az açıklık arasında ilinti bulmuştur. Ama hastalıklar hava sıcaklığıyla da ilintili olabilir.” Çin’de Yangtze Nehri buğday yetiştiren kuzeyi, pirinç yetiştiren güneyden ayırır. Talhelm ve meslektaşları, Çin’in bu iki bölgesinde ekilen pirinç ya da buğdayın tarımı için gereken koşulların o bölgelerde yaşayan insanların davranışlarını ve kültürünü etkilediğini ve binlerce yıl boyunca benimsenmiş bu kültürün yaşam koşullarının değişmesine rağmen halkların davranışları üzerinde hâlâ etkisinin sürdüğünü savunuyor. “Pirinçle buğday arasında sulama ve iş gücü farkı vardır. Pirinç (çeltik) ekimi sürekli su gerektirdiği için pirinç bölgelerinde insanlar karmaşık sulama sistemleri geliştirmiştir, bu da çiftçilerin işbirliğini gerektirir. Sulama ağlarında her ailenin kullandığı su komşularını etkiler ve bu yüzden pirinç çiftçilerinin su kullanımında uyum içinde olmaları gerekir. Sulama kanallarının yapımı, temizlenmesi ve bakımı her yıl çok çalışma ister, ve bu yalnız bireylerce değil ancak tüm köyün birlikte çalışmasıyla yapılabilir. Pirinç ekimi çok daha zahmetlidir ve buğdaydan en az iki kat daha fazla çalışma gerektirir. “Ortaçağda yaşayan Çinliler iki ürün arasındaki bu büyük farkı biliyorlardı ve 1600’lerde yazılmış bir tarım rehberi, YANGTZE NEHRİ BİR SINIR ‘Eğer insan gücü azsa, buğday ekmek daha iyidir,’ diye yazmıştır. “Çok fazla işgücü gereksinimi yüzünden Hindistan’dan Malezya’ya ve Japonya’ya dek pirinç eken köylerdeki çiftçiler işbirlikçi i gücü değiş tokuş yöntemleri geliştirmiştir. Çiftçiler ekim zamanlarını, hasatları farklı zamana gelecek ve birbirlerine tarlalarında yardım edebilecek biçimde birbirlerine göre ayarlamışlardır. Bu işgücü değiş tokuşu en çok fideleme ve hasat zamanındadır, çünkü bunlar kısıtlı bir zaman aralığında yapılmalıdır, ki bu da insan gücüne olan gereksinimi artırır. Ekonomik deyimle, pirinç tarlası işbirliğini değerli yapar. Bu da pirinç çiftçilerini yoğun işbirliğine, karşılıklı sıkı bağlar kurmaya ve sürtüşme çıkaracak davranışlardan kaçınmaya iter. Halbuki buğday yetiştirmek daha kolaydır. Buğday için sulama kanallarına gerek yoktur, çiftçiler yağmura güvenebilir ve komşularla işbirliği yapmak gerekmez. Ekim ve hasat, tabii ki işgücü gerektirir ama bu pirinç için gerekenin yarısı kadardır. Daha az yük, çiftçilerin kendi tarlalarına, komşu me ölçütü, bireycilik, ve sadakat/kayırıcılık. Davranış farklarını belirlemek için katılımcılara farklı deneyler yaptırıyorlar (Şekil 2): Üçlü seçim deneyi katılımcılara üç öğe gösterir, örneğin, tren, otobüs, ray ve bunlardan ikisini eşlemelerini ister. Bu üçlüden iki tanesi aynı soyut sınıftan oldukları için eşlenebilir (tren ve otobüs, taşıt sınıfındandır), iki tanesi de işlevsel ilişki yüzünden eşlenebilir (tren, ray üstünde gider). Batılı ve bireyci kültürlere sahip halklar daha çok soyut (çözümleyici) eşlemeleri seçerken, Doğu Asya ve öteki ortaklaşacı kültürlerden halklar daha ilişkisel (bütünsel) eşlemeleri seçer. Bu testler sonucunda çıkan verilere bakınca, modernlik ya da hastalık kuramlarının bu iki bölge arasındaki bütünsel düşünce farkı açıklamadığı görülüyor. Ama tarım arazisinin daha büyük bölümünü pirinç ekimine ayıran bölgelerden gelenlerin daha bütünsel düşündüğü sonucu çıkıyor. Sosyal çizge testinde katılımcılara kendilerini ve sosyal ilişkide oldukları kişileri içinde kendilerini ve başkalarını birer çember olarak gösterdikleri sosyal bir ağ olarak çizmeleri larına bel bağlamaya gerek kalmadan bakabilmesi demektir.” Talhelm ve meslektaşları, Çin’in altı farklı bölgesinden gelen 1162 tane Han Çinlisi üniversite öğrencisi üzerinde yapılan deneylerin sonuçlarını o bölgelerle ilgili başka istatistiklerle (gelir durumu, hastalıklar, vb) birleştirerek üç ölçüte göre farkları araştırıyor: Kültürel düşün söylenir. Katılımcıların kendilerine karşılık gelen çemberin büyüklüğünü öteki çemberlerin büyüklükleriyle karşılaştırarak bir bireycilik (ya da kendini abartma) ölçüsü belirlenir. Önceki bir çalışmada Amerikalıların kendilerini başkalarından ortalama 6 mm daha büyük, Avrupalıların ise 3.5 mm daha büyük çizdiği gözlemlenmiştir; Japonlarsa kendilerini biraz daha küçük çizer. Bu çalışmada, buğday bölgelerinden gelenlerin kendilerini 1.5 mm büyük, pirinç bölgelerinden gelenlerinse 0.03 mm küçük çizdiği gözlemlenmiştir. “Bir başka deneyse sadakat/kayırıcılık üstünedir, ve amaç, katılımcıların kendi arkadaşlarına davranışlarıyla yabancılara davranışları arasındaki farkı belirlemektir. Ortaklaşacı kültürlerin en önemli özelliklerinden biri burada ciddi bir fark olmasıdır. Daha önceki bir çalışma kişilerin bir iş ilişkisine şu dört tür kişiyle girmesini inceledi: (i) Dürüst bir arkadaş, (ii) Dürüst olmayan bir arkadaş, (iii) Dürüst bir yabancı, ve (iv) Dürüst olmayan bir yabancı. Bu testlerdeki hikâyelerde katılımcı, arkadaş ya da yabancının yalanları yüzünden para kaybeder ya da dürüstlüğü sayesinde para kazanır. Her durumda katılımcılar kendi paralarıyla öteki kişiyi ödüllendirebilir, ya da cezalandırabilir. Önceki bir çalışma, Singapurluların arkadaşlarını cezalandırmaktan daha çok ödüllendirdiklerini gösterdi. Amerikalılar, Singapurlulara göre daha fazla olasılıkla kötü davranış yüzünden arkadaşlarını cezalandırıyor. Aynı fark, pirinçle buğday ekenler arasında da görülüyor: Pirinç eken bölgelerdeki insanlar kendi arkadaşlarını kayırmaya daha yatkın, ama yabancılara davranış açısından iki bölge arasında bir fark yok.” Özetle sonuçlar tutarlı bir biçimde pirinç ekilen bölgelerden gelen katılımcıların daha bütünsel düşünen, birbirine bağlı, buğday ekilen bölgelerden gelenlere göre yakınlarına daha sadık/kayırıcı davrandıklarını gösteriyor. Bireyci ülkelerde boşanma oranları daha yüksektir, çatışmadan kaçınan ve ilişkileri korumayı yeğleyen pirinç kültürü boşanmaya daha az istekli olacaktır. 1996 yılında buğday ekilen bölgelerdeki boşanma oranı, pirinç ekilenlerdekinden %50 daha yüksektir. Son 15 yıl içinde boşanma oranları her iki bölgede de arttıysa da aradaki fark korunmaktadır. Bir başka fark da alınan patentlerdedir. Çözümleyici düşünenler yaratıcılık ölçütlerinde daha iyidir ve sıradan nesneler için çok farklı kullanımlar düşünebilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde bireyci kültürlerden göç edenlerin daha fazla patenti vardır. Pirinç bölgelerinden gelenlerin buğday bölgelerine göre daha az başarılı patenti vardır. Bu çalışma Çin’in buğday ve pirinç bölgelerinin farklı kültürleri olduğunu gösteriyor. Çin’in pirinç bölgeleri Doğu Asya kültürünün çeşitli göstergelerine sahip: Daha bütünsel düşünme, daha birbirine bağlı özbenlik kurgusu, ve daha düşük boşanma oranları. Buğday yetiştiren kuzeyse batıya daha çok benziyor: Daha çözümleyici düşünme, bireycilik ve boşanma. SADAKAT KAYIRICILK TESTİ için pirinç tarımı ataerkil kavimleri yöneten sosyal kuralları geliştirmiş ve desteklemiştir. Güçlü soylarda yetişmek özel bir tür ortaklaşacı psikoloji yaratır. Bunun tersi olarak buğday tarımı bağımsız çekirdek haneler oluşmasına izin verir ve daha bireyci psikolojileri geliştirir. Pirinç bölgelerinden gelenler yabancılarla göre arkadaşlarını ödüllendirmeye daha yatkın, cezalandırmaya daha isteksizdir, ki bu da ortaklaşacı toplumların grup içi kayırma özelliğinin bir göstergesidir. Çevrebilim, sosyal öğrenme, kurumlar ve psikolojinin karşılıklı yoğun etkileşimi sonucu kültürel evrim ortaya çıkar. Çevresel etkenler bazı aile yapılarını, ya da sosyal düzenleri ötekilere yeğler. Kuşaklar boyu bilenip incelik kazanarak bu kurumlar çocukların gelişim içinde kendilerini uyarladıkları, psikolojilerine ve beyinlerine biçim veren koşulları oluşturur. Çevresel nedenleri ortadan kalktıktan çok sonra bile bu kültürel psikolojiler ve kurumlar yenilikçiliği, yeni kurumların ortaya çıkışını ve göçmenlerin yeni ülkelerdeki başarısını etkilemeyi sürdürür. Bu bağlamda, buğday tarımı Batılı düşünce ve endüstriyel devrimin kaynaklarını açıklamaya katkı yapabilir.” Talhelm ve meslektaşları da davranışların zaman içindeki korunumdan bahsediyor: “Bu kuram, pirinç ekilen bölgeler için geçerlidir, yalnızca pirinci eken insanlar için değil. Binlerce yıl pirinç ya da buğday ekmiş kültürler bu pirinç ya da buğday kültürünü taşır ve sabanlarını bıraksalar bile bu kültürü sonraki nesillere geçirirler. Basit söylemek gerekirse pirinç kültürünü miras almak için insanın kendisinin pirinç yetiştirmesi gerekmez.” YA ORTADOĞU VE TÜRKİYE? Batı ile Doğu arasındaki fark ve bunun nedenleri sanırım son birkaç yüzyılın en çok tartışılan konularındandır, özellikle ülkemizde ve ülkemiz gibi ikisinin arasında kalan yerlerde. Bu fark için birkaç boyut sayılır: Batıda yönetimler katılımcı, doğuda merkezcidir. Batılı toplumlar yeniliğe açıktır, doğu ise olanı korumaya isteklidir. Batı bilimi sever, Doğu inancı. Bütün bu nedenlerden dolayı Batı daha zengindir, Doğu daha fakir. Ja red Diamond, “Tüfek, Mikrop ve Çelik,” 3 adlı kitabın da bunun tarihsel nedeni olarak coğrafyayı gösterir. Günümüzden yaklaşık 12.000 yıl öncesine dek Avrupa’nın kuzeyi buzlarla kaplıydı. Bu yüzden uygarlık, iklimin ılıman olduğu, yenilebilir bitki ve evcilleştirilebilir hayvanlara sahip bugünkü Ortadoğu’da başladı ve ancak sonraki bin yıllarda buzların çekilmesiyle yavaş yavaş kuzeye yayıldı. Tarım ve hayvancılığın gelişmesiyle önce Ortadoğu’da yerleşik düzene geçildi, ilk şehirler burada kuruldu. Tarımın getirdiği bollukla nüfus arttı. MÖ 6500’de Çatalhöyük’te 5.000 ile 10.000 arası insan yaşıyordu4. M.Ö. 1000’de Mısır’ın Teb, Irak’ın Babil, ve Çin’in Haojing şehirlerinin nüfusu yaklaşık 100.000 idi. Birkaç yüz yıl öncesine dek Doğu daha kalabalık ve daha zengindi: MS 1000’de Londra’nın nüfusu 40.000 kişiyken5 Bağdat’ın nüfusu 1 milyonu bulmuştu. DOĞRULAYAN KANITLAR Bir başka soru da, insanların çoğunluğu pirinç üretmeyi bıraktıktan sonra pirinç kültürünün ne kadar süreceğidir. ABD’de, İskoçya ve İrlanda’dan göç eden çoban halkların yerleştiği yerlerde şiddet oranlarının daha yüksek olduğu ve çoğu yerel halkın sürü yetiştirmeyi uzun süre önce bırakmasına rağmen, bunun sürdüğü gözlemlenmiştir.” Henrich şöyle özetliyor: TEZ, ORTADOĞU İÇİN DE “Talhelm ve meslektaşları, farklı çevre ve teknoloji birle GEÇERLİ şimlerinin farklı sosyal düzenlerin kültürel olarak evrilmesini Doğu’da nüfus artışı, tarımın daha büyük alanlarda yaetkilediğini düşünüyor. Bazı teknolojik ve çevre koşullarında, pılabilmesi sayesindedir. Bence Talhelm ve meslektaşlarının yalnızca yoğun olarak işbirliği yapan sosyal topluluklar hayatta kalıp gelişebilir ve yayılabilir. Yoğun işbirliği gerektirdiği Yazının devamı arka sayfada PİRİNÇ EKMİYOR AMA KÜLTÜRÜ SÜRÜYOR TARIM VE UYGARLIK
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear