05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

ATOM SANTRALLARI Fukuşima nükleer felaketinin saklanan gerçekleri ve Türkiye Derece düzeyi YARALI FUKUŞİMA Derleyen: Serdar Erkan, Makine Mühendisi, TMMOB Makina Müh.Odası Mersin Şube Üyesi A CBT 1409 14 /21 Mart 2014 BD’de Üç Mil Adası (TMI), Ukrayna’da Çernobil gibi, nükleer enerji sektörü için kilometre taşı olan önemli kazalardan sonra, 11 Mart 2011 tarihinde, Japonya’da Fukuşima nükleer kazasıyla Dünyanın en son ve en büyük nükleer felaketi yaşandı. Aradan geçen üç yıldan sonra, bu felaketin ölçülebilen etkileri, boyutları ve sonuçları yeni yeni ortaya çıkıyor. Felaketin ölçülemeyen veya saklanan boyutlarının ne olacağı şimdilik meçhul. Neyse ki dünyanın her yerinden bağımsız araştırmacıların ve kurumlarının yaptıkları periyodik toplantılarla, resmi kuruluşlardan açıklanan bilgi ve veriler değerlendirilerek sonuçları halka açıklanıyor. Konunun uzmanlarından bağımsız araştırmacı Nükleer Fizik Profesörü Hayrettin Kılıç’ın (*) 710 Ekim 2013 tarihlerinde katıldığı, Brüksel toplantısı sonrasında 2526 Ekim 2013 tarihlerinde ülkemizde yaptığı toplantı ve sunumlarda, bu bilgiler ilgili meslek kişi ve kurumlarla paylaşıldı. (Bu yazı, bu toplantılarda yapılan sunumlardaki veri ve bilgilere dayanarak derlendi). Ne acıdır ki, 26 Nisan 1986’da olan Çernobil kazasının ekonomi ve sağlık açısından Karadeniz’de yaşanan sonuçlarını yıllar sonra bile bizzat yaşayan ülkemiz, halkına yalan söyleyen ve gerçekleri saklayan bu iki ülke (Rusya ve Japonya) ile nükleer santral anlaşması imzaladı. AKP hükümetinin 12 Mayıs 2010’da Rusya Federasyonu, 3 Mayıs 2013’te Japonya ile imzalanan anlaşmalar ile her iki ülkenin ekonomik ve moral değerler açısından olarak çıkmazda olan Nükleer Endüstrilerine “hayat öpücüğü” veriyor ve onları kurtarıyor. Rusya ve Japonya kendi yurttaşlarına bile geç açıkladıkları raporlar ve önlemlerle, gerçekleri saklayarak, zaman içinde yüzbinlerce insanın evlerini terk etmelerine, onbinlerce insanın kanser riskine maruz kalmasına, binlerce insanın ve çocukların ölmesine veya sakat doğmasına neden oldular. Bunun yanı sıra bu ülkelerin nükleer endüstriler, ekonomide milyarlarca dolarlık zarara neden olan radyoaktif kirliliğe neden olmakla kalmadılar. Nükleer endüstriler, Paris ve Viyana konvansiyonları ile kendilerini korumak üzere icat ettikleri “nükleer hukuku” ve “hukuk terimleri” sayesinde, zarar görenlerin hiç olmazsa ekonomik kayıplarını tazmin etmek bir yana, onların umutlarını hukuk labirentleri içine tüketerek daha fazla acı çekmelerine neden oldular. ender görüldüğü sağlam bir jeolojik temel üzerinde,“iş yapmak için emin ve güvenli bir kent” olarak tanımlanıyordu. Japonya’nın Ekonomi, Ticaret ve Endüstri Bakanı, Yoshio HACHİRO Eylül 2010 tarihinde ise Fukuşima için şunu söylüyordu: “Fukuşima artık ölü bir kenttir”. Fukuşima nükleer felaketinden sonra sadece nükleer santralin sahibi Tokyo Elektric Power Co.(TEPCO) şirketi değil, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (İAEA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) Fukuşima santralından salınan radyasyon konusunda WEB sitelerinde yayınladıkları bilgilerle) insanlığı yanlış bilgilendirme konusunda işbirliği yaptıklarını gösteriyor. National Diet of Japan dergisinin Temmuz 2011 sayısında, “Fukuşima Nükleer Kazasını Bağımsız Araştırma Komisyonu” üyesi Masao Yamazaki “Fukuşima nükleer kazası santrali işleten şirket TEPCO ile hükümet ve kuralları düzenleyici resmi kurumlar arasındaki danışıklı dövüşün sonucu olup, taraflar arasındaki yönetim eksikliğidir. Onlar, halkın nükleer kazalara karşı güvende olma hakkına çok etkili bir ihaneti gerçekleştirir. Bu nedenle kazanın kök nedenlerinin, bireylerin yetersizliklerinden ziyade, organizasyonel ve düzenleyici sistemin neden olduğu hatalı kararlar ve eylemlerin olduğuna inanıyoruz. Bu nedenle kazanın çok açık olarak yapay olduğu sonucuna vardık” demektedir. Öte yandan yüksek kalitede kamusal bir özür dileme, Japon kültürünün en önemli geleneklerinden biridir. Ancak son 40 yıldır, Japon nükleer enerji endüstrisi ve yatırımcıları tarafından bu gelenek unutuldu. Onlar kendilerine dönük politikaları, gizlilik ve yolsuzluklardan hoşnut kaldılar, kamusal güvenlik ve halkın sağlığıyla hiç ilgilenmediler. Bununla yetinmeyerek, parlamentoda oluşturdukları güçlü lobilerle 26 Kasım 2013 tarihinde yeni “Devlet Gizlilik Yasası” (State Secrecy Low) çıkardılar. Bu yasaya göre Fukuşima kazası hakkında Japon devletini zarara sokacak bir bilgi veya bulgu yayınlayan, bildiren her kim olursa, verilecek ceza 10 yıldan başlıyor. Sinopta yapılacak nükleer santral için, insan haklarının en temel öğesi olan kişişel iletişim özgürlüğüne ambargo koyan Japon hükümeti ile anlaşma yapılması çok düşündürücüdür. Ekim 2013 tarihinde Brüksel’de bir araya gelen bağımsız nükleer bilimciler ve doktorlar, Fukuşima nükleer felaketinin sonuçlarını ve olası etkilerini tartıştılar. Bu toplantıdan çıkan sonuçlar: • Fukuşima nükleer felaketinden sonra santralın erimiş üç reaktöründen ve arızalı dört soğutma havuzundan salınan radyoaktif serpintiler halihazırda dünyayı 20 kez sirküle edecek seviyededir. • 2013 yılı sonbaharı itibarıyla, denizden doldurulmuş zemin üzerinde yapılmış olan Fukuşima Nükleer Santralında reaktörün altını delerek toprakta derinlere ilerleyen, 150 ton ağırlığındaki U235, U238 ve Pu239 vb. dan oluşan ergimiş yakıtın ilerleyişi, bugünkü teknoloji ile henüz durdurulamadı. Uzmanlar, toprağın derinliklerinde ilerleyen bu yakıtın tabandaki dolgu kayaları delip, suyla temas etmesiyle başlayacak zincirleme reaksiyonlar sonucunda, zincirleme Erime sonucu oluşan buhar Xe, I, Kr, H ile birlikte yüzeye doğru ilerler Erimiş çekirdeğin izi Çekirdeğin altındaki toprak erir cüruf olarak yukarı doğru akar Malzeme içindeki 1.yanma orijinal patlamaya neden oldu. Bir veya daha fazla cüruf tabakası. Cüruf reaktöre boşaltılan suyu bloke edince toprak tarafından emilir. Koryum dip kayalara doğru yanar, geride cüruf ve moloz bırakır. Çekirdek 150 ton U235, U238 ve Pu239 vb.’den oluşur Kaya SON DURUM VE GERÇEKLER: nükleer patlamalara ve kirlenmelere neden olabileceği endişelerini dile getirdi. • Halen, bugüne kadar okyanusa ne kadar radyoaktif soğutma suyu sızdığını bilmiyor, fakat bağımsız tahminler gösteriyor ki, ilk birkaç hafta içinde, 5000 Terra Bq I131 ve Cs137 radyo izotopları içeren 520 ton suyun okyanusa sızdığını, bununda yıllık limitin 20.000 katı olduğu belirtilmekte. TEPCO, her gün 400 ton soğutma suyunun okyanusa verildiğini açıkladı. Bu miktarda akışın önümüzdeki onlarca yıl devam edeceği tahmin edilmekte. • Kazadan bir ay sonra (11 Nisan 2011) Uluslararası Radyolojik Korunma Komisyonu (ICRP)’dan yapılan açıklamaya göre, ilk ayda atmosferdeki biriken doz solunan havada 73.42 milyar Bekerel (Bq), yiyeceklerde 15.53 milyar Bq olmak üzere toplamda salınan radyasyon 88 Milyar Bq olarak absorbe edilmiş. Bir yıl sonra (24 Mayıs 2012) Fukuşima’dan salınan Sezyum (Cs137) izotopu düzeyi Çernobil’in dört katına ulaşmış. • Atmosferik katmanlardaki iletim nedeniyle, Fukuşima nükleer santral enkazından atmosfere trilyonlarca Bq sevisindeki dozlardaki radyoaktif salınımlar nedeniyle oluşan ve bakteriel düzeyinde yaşamı da etkileyen kirlilik nedeniyle bugün dünyada hiçbir ülke ve yurttaş güvende değildir. • 2012 yılında Fransız Radyolojik Korunma ve Nükleer Emniyet Enstitüsü’nün (IRSN) tahminlerine göre, Fukişima nükleer kazasından sonra denizlerdeki çökeltinin konsantrasyonunun 10.000 milyon Bq/kg’a ulaşması bekleniyor. Balıklardaki konsantrasyonun 10100.000 Bq /Kg’a, diğer deniz bitkileri ve yosunlarında ise 100.000 milyon Bq/ Kg’a ulaşması beklenmekte. Son aylarda ABD Kaliforniya, Alaska ve Oragon eyaletleri kıyılarında toplu deniz canlı ölümleri saptandı ve kıyılarda yakalanan baliklarda normalin onlarca üst seviyesinde Cs137 izotopu saptandı. GÜVENİLİR KENT İDİ 11 Nisan 2011’den önce, Fukuşima, büyük depremlerin
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear