23 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Son Araştırmalardan sünde de bu tür dirençliklerin bulunması gerektiğini düşünüyorlar. CBT 1444/21 Kasım 2014 7 Kitap Reha Günay Yem Yayınları Fetihten günümüze Türk evi geleneğinin en iyi örneklerini oluşturan İstanbul, 20.yy. başına kadar %95’i ahşap olan konut dokusunu ve buna paralel gelişen yaşama kültürünü artık yitirmiş bulunuyor. Bu geleneğin son kalan örneklerini fotoğraflarla belgeleyen kitap, konut dokusunu gelecek kuşaklara aktaracak önemli bir çalışma olarak dikkat çekiyor. Prof. Dr. Reha Günay tarafından yazılan kitap, iki ana bölüme ayrılıyor. Birinci kısım ahşap konut yapımının tarihçesinden “Türk evi” kavramını mimarlık ve yapım tekniği açısından anlatıyor. Ardından da bu geleneğin günümüze kadar gelebilmiş seçkin örneklerini planlar, resimler, gravürler ve fotoğraflar eşliğinde sunuyor. İkinci kısım ise yazar tarafından 1960 yılından günümüze kadar farklı tarihlerde çekilmiş 4.000’e yakın fotoğraf arasından seçilen 200’ü aşkın fotoğrafla İstanbul konut dokusunun izini semt semt sürmeye çalışıyor. İstanbul’un Kaybolan Ahşap Konutları, yalnızca bir yapı tipolojisi ya da yapım tekniğinin anlatımının ötesinde, bir dönemin ev yaşantısı ve sosyal ilişkileri hakkında da fikir veren, ayrıca “zamanın değişimini ve toplumun, ekonominin, teknolojinin, kentleşmenin nereden nereye gittiğini gösteren” bir belgeleme çalışması olmayı amaçlıyor. Reha Günay kitapta yer verdiği fotoğrafları şöyle anlatıyor: “Fotoğrafları hazırlarken ve seçerken evleri çevreleriyle beraber vermeye çalıştım. Bazen henüz yapılaşmamış ağaçlı yan parselle, bazen telefon, elektrik direkleri ve telleriyle, pencerelerden uzanan soba boruları ve altına takılan is toplayıcı konserve kutularıyla, ahşap ev kaplamalarında kendine yuva kurmuş karga ve güvercinleriyle, içinden otlar sarkan serçe yuvalarıyla daha sonraları çatılara konulan televizyon antenleriyle… Bütün bunlar o zamanki ev yaşantısının bir parçası olarak tarihe geçecek belgelerdir. Zaman zaman yıkılmış, bozulmuş ev resimleri de göreceksiniz. Yıkık evler yapım yöntemi hakkında bize önemli bilgiler verdiğinden benim çok beğendiklerim arasındadır. Ayrıca bozulan daha doğrusu apartmanlaşan bir çevre içinde kalan tek tük evler de o mahallenin eski dokusu hakkında bizi aydınlattığı gibi zamanın değişimini ve toplumun, ekonominin, teknolojinin, kentleşmenin nereden nereye gittiğini gösteren belgelerdir. İster ders alırsınız, ister ‘Değişim esastır başka türlüsü olamazdı’ der geçersiniz.” YEM Yayın tarafından yayımlanan kitap 32x24 cm boyutunda ve 290 sayfadır. Uzun süre vardiyalı işlerde çalışanlarda ülser, kalp hastalıkları ve belli başlı kanser riskleri daha yüksektir. Son bir araştırma bilişsel yetilerin de zayıfladığını gösterdi. Uzun yıllar boyu vardiyalı çalışmak, Toulouse CNRS Araştırma Enstitüsü’nden Jean Claude Marquie ve ekibinin son çalışmasına göre bellek ve düşünce yetisini zayıflatıyor. Düzensiz iş saatlerinde çalışanlarda, bilişsel yetiler diğer çalışanlara kıyasla çok daha hızla gerilemiş (Occupational and Environmental Medicine, dergisi). Özellikle de on yıldan fazla vardiyalı çalışanlar daha büyük bir risk altında. Bu çalışma biçimi 6.5 yıllık ilave yaşlanma süreci demek. Vardiyalı çalışma bırakıldıktan sonra söz konusu riskin etkisi beş seneden önce yok olmuyor. Araştırma çerçevesinde farklı branş larda çalışan üç bin güney Fransalı işçi incelenmiş. Katılımcılar 1996, 2001 ve 2006 yıllarında uzun ve kısa vadeli belleğin kontrol edilmesine dayanan testler yapmışlar. Araştırmaya katılanlar incelemeler başladığında 3262 yaşlarındaydılar ve yarısı vardiyalı olarak çalışıyordu. Marquie, vardiyalı çalışanların çok daha iyi tıbbi olanaklara sahip olmaları gerektiğini vurgularken, çalışma saatlerinin de değiştirilmesini öneriyor. Mesela sabah 4.00 yerine iki saat daha geç işe başlamak gibi. Vardiyalı işler düşünce yetisini zayıflatıyor Hayvanları kesmeden organlarını incelemek, yakında hayal olmaktan çıkacak. Japonlar kimyasal bir karışımla bir farenin cildini saydamlaştırmaya başardı. Tokyo’daki Riken Araştırma Enstitüsü’nden Kazuki Tainaka, bir genç ve bir yetişkin farenin cilt pigmentlerini tamamen yok etti. Farelerin kalbine aşılanan bir tuz çözeltisi, tüm bedene yayıldıktan sonra farelerin ciltleri saydamlaşıyor (Fareler bu işlemde ölü Japonlar fareyi saydamlaştırdı İstanbul’un Kaybolan Ahşap Konutları yorlar). Bilim insanları bu yöntem sayesinde deney hayvanlarını kesmeden organ fonksiyonları hakkında detaylı bilgiler edinebilmeyi umuyor. Araştırmayı yöneten Hiroki Ueda ayrıca yeni tedavi yöntemleri ve yeni ilaçları deneyebileceklerini söylüyor. “Örneğin kanserin nasıl geliştiğini bile görebileceğiz.” Neredeyse bir milyon tür ile böcekler, hayvanlar dünyasının en zengin tür çeşidine sahip hayvan grubudur. Böceklerin soyağacı şimdi “1KITE” (“1000 Insect Transcriptome Evolution”) isimli dev bir projeyle, çeşitli böcek sınıflarındaki 144 türdeki 1.478 genin sekansları karşılaştırıldı (Science). Araştırmacılar yeni verilerle bir soyağacı yani bir “moleküler saat” elde etti ve bunu halihazırdaki fosil buluntularıyla ayarlamış lar. Bununla böcek evriminin kilit olayları kesin olarak tarihlendirilebilecek, diyor Viyana Doğa Tarihi Müzesi’nden Nikolaus Szucsich. Yeni bilgiler sayesinde bazı tarihler değişmiş. Mesela şimdiye dek bitkilerin karaya çıkış tarihi böceklerinkine göre çok daha önce geliyordu. Fakat bu tarihin birkaç milyon yıl ileri alınabileceği hatta bitki ve böceklerin aynı tarihte karaya çıkmış olabilecekleri bile düşünülüyor. Analizlere göre ilk böcekler 480 milyon yıl önce (erken Ordovisyen) oluştu. Bazı böcekler 400 ila 410 milyon yıl önce Devoniyen devrinde uçmaya başladı. 200 milyon yıl sonra ise uçmaya başlayan ikinci hayvan grubu Pterosauruslar oldu. Bundan 350 milyon yıl önce Mississipiyen devrinde yani Alt Karbonifer devrinde ise karakteristik metamorfoz gelişti. Böceklerin soyağacı yeniden mi yazılacak ? Emory Sağlık Bilimleri Enstitüsü bilim insanları, erkeklerin cinsel içerikli görüntülere farklı reaksiyon göstermesini sağlayanın, Y kromozomu değil cinsellik hormonları (androjenler) olduğunu saptadı. Erkeklerin ve iki X kromozomu yerine erkekler gibi bir X ve bir Y kromozomuna sahip kadınların cinsel reaksiyonlara karşı sinirsel yanıtları karşılaştırılmış. Kadınların eril cinsellik kromozomuna sahip oldukları ender mutasyonda, androjen duyarsızlığı söz konusu. Bu kadınların kanlarında da erkeklerde olduğu gibi (testosteron gibi) androjenler dolaşır. Fakat eril cinsellik hormonlarının etkisini ortaya çıkaracak reseptörler bulunmaz. Bilim insanları kadın ve erkek beyinlerinin cinsel uyarılara farklı tepki vermelerinden yola çıkmışlar. Erkek beyninin iki bölgesinde, kadınlara kıyasla çok daha fazla etkinlik görülmüş. Birinci bölge duygulardan ve motivasyondan sorumlu olan amigdala bölgesi, ikincisi ise hormonların ayarlanmasında ve belki de cinsel davranışlarla ilgili olan hipotalamus bölgesi diye açıklıyor Stephan Hamann. Ykromozomunun ne gibi bir rol oynadığını bulmak için yeni araştırmada androjen duyarsızlığına sahip kadınları da incelemişler. Androjen duyarsızlığı sendromuna sahip kadınlar ve “normal” kadınların nöronsal yanıtları arasında hiçbir fark bulamamışlar. Bu sonuç, androjenlerin eril yanıtın kilidi olduğuna dayanan teoriyi desteklediği gibi, androjen duyarsızlığına sahip kadınların da her ne kadar Ykromozomu taşısalar da fizyolojik olarak “normal” kadın olduklarını da kanıtlıyor, diyor araştırmacılar. Nilgün Özbaşaran Dede [email protected] Y kromozomunun seksüel davranışlar üzerinde belirleyici etkisi yok Demokrasi, Basın ve Haber Etiği Gözde Dedeoğlu Sentez Yayıncılık, 2014, 360 sayfa. Haberin bilinen işlevlerinden uzaklaşması ve ideolojik bir aygıt olarak değerlendirilmesi; haberi üreten yapıları ve bu ürünün alımlanmasına yönelik incelemeleri gerekli kılmaktadır. Haber belli bir kültürel sistem ve bu kültürün oluştuğu tarihsel arka planla bağlantılı olarak belli bir ekonomikpolitik yapı içerisinde üretilip tüketildiğinden; söz konusu incelemelerin yeterli olabilmesi için, kültürel ve ekonomipolitik unsurların birlikte ele alınmaları gerekmektedir. Bu kitapta inceleme yöntemi olarak seçilen “Eleştirel söylem çözümlemesi” yaklaşımı, haber metnini kültürel bir olgu olarak incelerken, bu metnin üretildiği ve tüketildiği çerçeveye de önem vererek, sosyoekonomik koşulların, tarihsel sürecin de göz önüne alarak incelenmesi gerektiği görüşünü taşımaktadır. Halkın doğru bilgilendirilmesi işlevlerinin gerçekleşmemesi, demokrasi kültürünün ve dolayısıyla demokratik toplum yapısının oluşmasını da engellemektedir. Bu kitap, haber ve demokrasi arasındaki ilişkileri çok kapsamlı olarak incelemekte ve haber etiğinin temellerini ortaya koymaya çalışmaktadır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear