29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Sağlık Zehirli Deniz Canlıları Denizler, insan sağlığına tehditleri nedeniyle olduğu kadar, sunduğu fırsatlar nedeniyle de doktorların ilgi alanına giriyor. Kanser başta olmak üzere pek çok hastalıkta, çok sayıda deniz kaynaklı molekül kullanımda, çok daha fazlası araştırılıyor ve çok azı keşfedilmiş bakir bir alan duruyor önümüzde. Dr. Özgür Deniz Tezcan, VKV Amerikan Hastanesi, Aile Hekimi Uzmanı D enizler, hem kıymetli besin kaynağı, hem rekreasyon alanı olarak hayatımızın içinde önemli yer kaplıyor. 2012’de dünyada kişi başı 18.4 kg, toplamda 128 milyon ton deniz ürünü üretimi yapılmış olması (FAO) ve 2008’de sadece Akdeniz sahillerine 250 milyon turistin gelmiş olması (UNWTO) çarpıcı rakamlar. Denizleri bu kadar fazla kullandığımıza göre, barındırdığı tehlikelerden de haberdar olmamız fena fikir değil. Doktorlar için denizler, insan sağlığına tehditleri nedeniyle olduğu kadar, sunduğu fırsatlar nedeniyle de ilginç. Kanser başta olmak üzere pek çok hastalıkta, çok sayıda deniz kaynaklı molekül kullanımda, çok daha fazlası araştırılıyor ve çok azı keşfedilmiş, bakir bir alan duruyor önümüzde. CBT 1365/ 17 17 Mayıs 2013 Zehirli deniz canlıları denilince, denizlerde en fazla zehirlenmeye neden olan canlılar, kinidoidler. En iyi bildiğimiz kinidoidler, denizanaları, ama bu geniş filum denizanalarından çok daha fazlasını içeriyor. Anemonlar, mercanlar, kutu denizanaları, hidroid koloniler de bu filuma dahil. Nasıl insanın da içinde olduğu bilateria filumunun ortak noktası bilateral simetriye sahip olması ise, kinidaria filumunun da ortak noktası kinidokistlere sahip olmaları. Kinidokist veya nematokistler, bu avcı canlıların, zehirlerini, avlarına ve düşmanlarına iletmek için kullandıkları organeller. Kinidaria zehirleri müthiş bir çeşitlilik sergiliyor. Dakikalar içinde öldürücü olanlardan günler sonra karaciğer veya böbrek yetmezliği yapanlara kadar farklı klinik tablolar söz konusu. Bu zehirli organellerin çalışma şekilleri de hayret verici. Kinidokist, kinidosel’in golgi aygıtında üretiliyor. Kapsülün içinde ters dönmüş çorap şeklinde katlanarak istiflenmiş bir tübül var. Kapsülün içinde de 150 bar ozmotik basınç. Dokunmayla veya ozmotik değişimle tetiklendiğinde, pozitif yüklü iyonlar, beraberinde suyu da sürükleyerek büyük bir hızla kapsül içine doluyor ve tübül dışarı doğru düzelerek fırlatılıyor. 5 milyon G akselerasyona. Bu, doğadaki en hızlı olay. Beretta 9 mm tabancanın namlusundaki mermi çekirdeğinin hızlanmasından yaklaşık 10 kat daha fazla. Bununla da bitmiyor, stilenin ucu son derece ince. 80 nanometrekare. 4 DNA sarmalı çapı kadar. Bu kadar sivri bir uç ve yüksek hız sayesinde hedefe vuruş noktasında 7.7 GPa basınç oluşturuyor. Sentetik elmas elde etmek için gereken basınçtan daha fazla. Ülkemiz sularında, insana zararlı ve sık görülen kinidoidler arasında kısa bir gezinti yapalım. Pelagia noctulica, Akdeniz’in en zehirli denizanası. Küçük, mor renk. İsmini bioluminesans özelliğinden alıyor. Yani ateşböcekleri gibi ışık üretebiliyor. Şiddetli ağrı, cilt reaksiyonu yanında sistemik etkileri de var. Bulantı, kramplar, baş dönmesi, tansiyon düşmesi, ishal meydana getirebiliyor. Bir olguda ani kalp durması, diğer bir olguda da takotsubo kardiyomiyopatisi bildirilmiş. Rhopilema nomadica, bizim sularımıza Süveyş kanalından giren istilacı türlerden. Doğu Akdeniz’de etkili olmuş bir tür. Türkiye’den 20062009 arasında bildirilmiş 815 vaka var. Çok zehirli. Cilt reaksiyonları, şiddetli ağrı, parestezi, kas krampları, abdominal rigidite, sırt ağrısı, konuşma güçlüğü, solunum ZEHİRLENMEYE NEDEN OLAN CANLILAR sıkıntısı, istemsiz kas kasılmaları bildirilmiş. Rhizostoma pulmo Marmara ve Kuzey Ege’de en çok görülen zehirli denizanası. Büyük, mavi. İsmini, akciğere benzeyen bir görüntüsünden almış. Ağrı, yanma hissi ve kaşıntı yapıyor. Chrysaora hysosella’ya şekli ve deseni nedeni ile pusula denizanası deniyor. Cilt reaksiyonu dışında bir etkisi bilinmiyor. Cassiopea andromeda hem genus hem de tür ismini astronomik cisimlerden almasıyla ilginç. Deniz tabanında tepeteklak durması da bir başka ilgi çekici yönü. Cilt reaksiyonu, ödem ve kusma yaptığı biliniyor. Anemonia viridis, bizim sularımızda en sık karşılaştığımız anemonlardan birisi. Karın, yüz, kol içleri gibi hassas cilt alanlarında kızarıklık, ağrı, ürtiker benzeri kabarma yapıyor. Derinin kalın olan bölgelerini etkileyemiyor. Geniş cilt alanları etkilendiğinde sistemik etkileri olabiliyor. Uykuya meyil, sersemlik hissi, bulantı, kusma, kas ağrıları ve dudak ödemi bildirilmiş. Özellikle çocukları uyarmak gerek çünkü oldukça sığ sularda bulunabiliyor ve ilgi çekici bir canlı. Pennaria disticha bir bentik hidrozoa. Yani deniz tabanında, iplerde, şamandıralarda, iskele bacaklarında yerleşik yaşayan bir kinidoid kolonisi. İlk bakışta, yosunlarla karıştırılabilir. Eğreltiotuna benziyor. Yanma şeklinde ağrıya, kaşıntıya neden oluyor. Kinidoid zehirlenmelerine nasıl müdahale edilmeli? Klasik bilgi şu şekilde: Öncelikle henüz ateşlenmemiş olan kinidokistlerin açılmalarını engellmek için bölgeye %5 asetik asit yani sirke dökülmeli. Sirke yoksa deniz suyu ile de yıkanabilir. Kesinlikle tatlı su değdirilmemesi gerekiyor çünkü tatlı su, ozmotik değişiklik nedeni ile açılmamış kapsüllerin açılmalarını tetikliyor ve zehirlenmeyi kötüleştiriyor. Cilde yapışıp kalmış denizanası parçaları varsa, künt bir cisimle (bıçağın sırt tarafı veya kredi kartı gibi) sıyrılıp atılmalı. Bölge çok yumuşak hareketlerle kurutulduktan sonra anti histaminik, analjezik ilaçlar kullanılabiliyor. Sıcak uygulama önerenler var. Sadece C. fleckeri’ye karşı serum mevcut. Sistemik etkilerin takibinde fayda var çünkü kinidoid zehirlenmeleri ile ilgili bilinmeyenler bilinenlerden daha fazla. Sistemik etkiler ortaya çıkarsa destekleyici, semptomatik tedavi yapılması gerekiyor. Kinidoidlerleri burada bırakalım ve beslenme yoluyla bizi etkileyen balıklara, deniz tokisinlerine göz atalım. Su ürünleri kaynaklı, toplum sağlığını en çok ilgilendiren sorun, civa içeriği. Biyosferdeki civa, endüstri çağından beri artıyor ve daha da artması bekleniyor. Civa, nehir, göl ve denizlerde, bakteriler tarafından metilcivaya dönüştürülüyor. Bu dönüşüm önemli, çünkü civa, metilciva’ya dönüştükten sonra, su canlıları besin zinciri içinde birikmeye başlıyor. Balıklar yaşlandıkça civa içerikleri artıyor. Balığın dipte veya yüzeyde yaşaması ile ilgisi yok. Metilciva neden kötü? Çok küçük dozlarda bile gelişmekte olan fetusa nörotoksik etkisi var. Gelişimi yavaşlatıyor, IQ’yu düşürüyor. Annede hiçbir etki görünmeksizin bebek civadan ağır şekilde etkilenebiliyor. Amerika Çevre Koruma Ajansı U.S.EPA 0.1 µg/kg bw/day sınır koymuş. Bu, yasal sınırlarda (ABD) civa içeren balıklar üzerinden hesaplandığında haftada 49 g balık etine denk geliyor. Rakamın bu kadar küçük olmasının başlıca nedeni “belirsizlik faktörü”. Güvenli dozu hesaplarken kullanı NASIL MÜDAHALE EDİLMELİ? lan formüldeki “belirsizlik faktörü” 10 olarak belirlenmiş. Belirsizliği azaltmak için araştırmalar sürüyor çünkü bu konunun küresel önemi gün geçtikçe artacak. Su ürünleri ile ilgili toplum sağlığı açısından ikinci büyük sorun kalıcı organik kirleticiler (POP). Bunlar, yüksek molekül ağırlıklı, parçalanmaya dirençli moleküller. Parçalanmaya dirençli olmaları, kontaminasyon bölgesinden çok uzaklarda, ve çok uzun süreli etki göstermesine neden oluyor. En çok bilineni ve iyi bir örnek DDT. Uzun süredir kullanımı yasaklanmış olmasına rağmen hâlâ Antarktika penguenlerinde DDT kalıntısına rastlanıyor ve ölçülebilir etkileri devam ediyor. Bizdeki durum ne? Karadeniz deniz tabanı sedimet incelemelerinde, nehirlerimize ait alanlarda yüksek konsantrasyonda DDT’ye raslanmış. Bu durum, ülkemizde halen bu molekülün (yasadışı şekilde) kullanılıyor olabileceği kuşkusunu doğuruyor. Sorun sadece DDT değil. POP’lerin sayısı çok. Aralarında tarım ilaçları, solventler, kimya endüstrisinin son ve ara ürünleri var. Endokrin, reprodüktif, immün sistem üzerine olumsuz etkileri gösterilmiş. Kanserojen olanları var. Bunlar da civa gibi besin zinciri içinde birikiyorlar. Karadeniz’e akan, büyük endüstri bölgelerini, geniş tarım alanlarını havzalarında barındıran büyük nehirleri düşünün. Ülkemizin POP kaynaklı risklerinin hassas şekilde araştırılıp yayınlanması gerekiyor. 2008 yılında İsrailli araştırmacılar, Akdeniz’de balon balığı kaynaklı ilk tetrodotoksin zehirlenmesi vaka serisini yayınladı. 13 hastada balık yendikten sonraki 1 saat içinde baş ağrısı, parestezi, peltek konuşma, kas güçsüzlüğü, nefes darlığı, hipertansiyon, taşikardi, solunum durması, epileptik nöbet ve koma gelişiyor. İki hasta solunum cihazına bağlanıyor. Balon balığı, sularımızda hızla yayılıyor. Google’a “balon balığı yenir mi” diye sorulduğunda ilk sırada fırında balon balığı çıktığına göre, ülkemizde de eli kulağındadır. Denizlerle ilgili bilmediğimiz çok şey var. NASA, marsın yüzey haritalarının okyanus tabanı haritalarından daha hassas olduğunu söylüyor. Dünyada yılda ortalama 1500020000 yeni tür keşfediliyor. Buna karşılık, okyanuslardaki planktonları araştıran Tara Ekspedisyonu’nda 2,5 yılda 1 milyon yeni plankton türü ile karşılaşıldığı söyleniyor. Rakam çok büyük olduğu için ayrıntılı, ikna edici bir rapor okuyana kadar şüphe ile karşılamak gerek, ama gerçekse, bilim tarihinin en büyük sıçramalarından biri olacak. Aurelia aurita, kanser tedavisinde ümit vaat ediyor. Marmara Denizi’ne ne zaman baksak gördüğümüz bu sıradan denizanası, belki bir gün hastalarımıza ilaç olacak. Turritopsis nutricula. Bu minik denizanası, Animalia kingdomunda hiçbir türün yapamadığı bir şeyi yapıyor. İstediğinde gençleşebiliyor. Bilindiği kadarı ile sonsuz kez. Ölümsüz. Üstelik istediğinde gençleşerek, istediğinde yaşlanarak. Denizler bizi besliyor, eğlendiriyor, bir taraftan sağlığımızı bozabiliyor, bir taraftan ilaçlar sunuyor. Hatta o kadar ileri gidiyor ki, ölümsüzlükten söz ettiriyor...
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear