26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP COĞRAFYADA BENMERKEZCİLİK: Ortadoğulu musunuz, Uzakdoğulu mu? Ç Prof. Dr. Üstün Dökmen ocuklarda BenMerkezcilik Benmerkezcilik (egosantrizm), dünya ile henüz tam tanışmamış olan bir çocuğun, kendisini yaşamın merkezinde görmesi, bir anlamda her şeyin kendisi için olduğunu zannetmesidir. Bu düşünme şekli, çocukların zihinsel gelişim süreçlerinde, uğranılması zorunlu olan bir basamaktır. Çocuk benmerkezciliğine birkaç örnek: Çocuk, çevresindeki her şeyi, örneğin annesini, giydiği zıbınları kendisinin uzantısı zanneder. Sonra bu konuda çocukta, belki de hayatının ilk aydınlanması başlar; zıbınını ısırır canı acımaz ama elini ısırınca canı acır. Demek ki zıbın onun bir parçası değildir. Annesini ısırır, annesi tepki gösterir; demek ki annesi de onun bir parçası değildir. Çocuklar, bir dönemde, ilgilerini çeken bir nesneyi sakladığınızda, onu aramazlar. Bu noktada adeta şöyle düşünmektedirler: “Ben görmüyorsam, demek ki o artık bu dünyada yok.” Birkaç ay sonra aynı nesneyi sakladığınızda, onu son gördükleri noktaya gözlerini dikip bakmaya devam ederler. Artık kendileri görmeseler de, o nesnenin yok olmadığını kavramışlardır. Büyürler; uykudan uyandıkları bir gün size küsebilirler. Çünkü rüyasında onu üzmüşsünüzdür. Benmerkezciliğe bir başka örnek ise şudur: Bazen birkaç tane çocuğun aralarında bıcır bıcır konuştuklarını görürsünüz. Ancak yaklaşıp kulak kabarttığınızda, hepsinin aynı anda farklı şeyler anlattıklarını fark edebilirsiniz. Birisi son izlediği çizgi filmi anlatırken, diğeri yeni öğrendiği bir fıkrayı anlatmaktadır. Bu iletişim şekline, “Toplu monolog” deriz. Çocuklar büyüdüklerinde toplu monogların kaybolması beklenirse de bazı yetişkinlerde kaybolmaz. Yetişkinlerde BenMerkezcilik televizyon programlarında toplu monologların topluca icra edildiğini sıklıkla görebilirsiniz. Örneğin televizyondaki bir açık oturumda, bir yönetmen, üç tane de konuşmacı varsa ve bir kişi de telefonla bağlanmışsa, bu beş kişinin, çocukların heyecanlarını aşan bir enerjiyle, üstelik öfkeli bir şekilde, aynı anda konuştuklarını görmek mümkündür. Kısacası, benmerkezcilik, çocukların büyüdüklerinde terk ettikleri ancak yetişkinlerin ileri yaşlarda tekrar keşfettikten sonra hayat boyu kurtulamadıkları bir iletişim tarzıdır. Köylüden imparatora, marabadan padişaha, insanlar çağlar boyunca, kendi düşüncelerinin, geleneklerinin en doğrusu olduğuna yürekten inanmışlardır; “Acaba” demeyi gereksiz saymışlardır. Kendi bakış tarzlarını sorgulamanın, anlamsız, hatta zayıflık olduğunu düşünmüşlerdir. Diktatör kelimesi, içeriği kötü, görünüşü anlamlı bir kelimedir; çünkü tarih boyunca diktatörler, dikte ettirmişler (yani yazdırmışlar) ancak başkalarının yazdıklarını okumamışlar, onlarla empati kurmamışlar, onları ezmişlerdir. İleri sürüldüğüne göre, tarihteki ilk işkence aletleri, Asya’daki ilk tapınakların yanında bulunmuştur. (Bu işkence aletlerini yapanların mantığı her halde, “İnandığıma inanmayana ne yapsam yedirir” şeklindeydi.) Hocam Prof. Dr. Mithat İdemen Hamit Serbest <[email protected]> yönlerin dünyada tek olduğunu zannetmektedir. İstanbullulara nerede oturduklarını sorduğunuzda, çoğunluğu, “Karşıda” diye cevaplar; Rumeli’de oturan da, Anadolu’da oturan da der bunu. Zihinsel benmerkezcilik: Anababalar, çocukları basit bir problemi çözemediği zaman, “Canım benim, bak çok kolay” derler. O problem kolay olabilir; ancak biz yetişkinlere göre kolaydır. Duygusal benmerkezcilik: Kadınlar televizyon izlerken ağladıklarında, genelde eşleri dönüp, “Hanım bunda ağlayacak ne var?” derler. (Galiba erkekler, neye ağlanacağı, neye ağlanmayacağı konusunda kendilerinin baş vurulması gereken birer uzman olduklarını sanırlar. Söz konusu benmerkezci bakış tarzı, harita çizerken veya dünyayı tanımlarken de ortaya çıkmaktadır. Örneğin, coğrafya matematiğini ortaya koyanlar ve ilk haritaları yapanlar Avrupalılar oldukları için, dünya haritasında Avrupa yukarıda ve ortadadır. Diğer ülkeler Avrupa’nın sağında, solunda ve altında yer alır. Eğer Aborjinler ilk dünya haritasını yapsalardı, muhtemelen Avustralya, şimdikine göre ters dönmüş şekilde yukarıya ve ortaya çizilirdi. Diğer kıtalar ise onun altına şimdikine göre ters şekilde, Amerika ise soluna çizilirdi. Coğrafyada bir başka benmerkezci tavır, ‘Ortadoğu, Yakındoğu, Uzakdoğu’ ifadesidir. Avrupa’da ve Amerika’da oturanlar bu adlandırmayı kendi bulundukları yeri merkez alarak yapmışlardır; adeta “Bana uzak olan uzakta sayılır” demişlerdir. İşin ilginci buralarda oturanlar da, kendileri için batılılar tarafından yapılan tanımlamayı kabullenmişler, “Biz Uzakdoğu’da oturuyoruz” demişlerdir. İnsanlar, kendileri için yapılmış tanımları kabullenmek, kendi bulundukları yere, “Uzak” demek zorunda mıdırlar? Çinli, binlerce yıllık Bejing’ine, Batılılar “Pekin” dedi diye, Pekin demek zorunda mıdır? (Artık demiyorlar.) Galiba dünyada köleleştirmenin ilk adımı, efendinin, kölesine, cariyesine, sömürgesine kendi istediği adı vermesidir. Acaba, iddiaya göre bir zamanlar, yazının, tarımın keşfedildiği, kedinin ilk kez evcilleştirildiği, bugünkü Mezopotamya’ya, Mısır’a, Suriye’ye, Türkiye’ye ve bunların kuzeyine ve güneyine, “Merkezi Dünya (veya Merkezî Dünya)”, bu bölgenin hemen doğusuna, “Yakındoğu”, uzağına, “Uzakdoğu”, hemen batısına, “Yakınbatı”, daha uzağına ise “Uzakbatı” desek nasıl olur. Postacılar şaşırır, insanlar yanlış yönlere mi giderler acaba? Yoksa yalnızca, ‘Tüm insanların onurları eşittir’ görüşü doğrultusunda, küçük ama onurlu bir adım mı atılmış olur? (Belki de benmerkezcilikten yüzde yüz kurtulmak mümkün değil; bölgemize Dünya’nın Merkezi demek de bir benmerkezcilik sayılabilir.) Nasrettin Hoca, “Dünyanın merkezi eşeğimin bastığı yerdir; inanmayan ölçsün” demiş. Aslında haklıdır; bir kürenin yüzeyindeki herhangi bir nokta merkez sayılabilir; çünkü nerenin merkez, nerenin sağ, nerenin sol olduğu görecelidir (rölativtir). Söz konusu göreceliliği yok saymak, güçlülerin, zorbaların işine gelir. Oysa, fizikteki, matematikteki göreceliliğin, yaşamın her alanında, özellikle coğrafyada, tüm öğretilerde ve sosyal ilişkilerde de dikkate alınması, adil ve mantıklı olacaktır. ‘Karşınızdakine/ötekine göre’ olan ile ‘Size göre’ olanın uzlaştığı günlerde görüşmek üzere. B COĞRAFYADA BENMERKEZCİLİK BİR ÖNERİ CBT 1391 18 / 15 Kasım 2013 Makro düzeydeki bu ve benzeri benmerkezciliklere bireysel insan ilişkilerinde de rastlarız. İnsan ilişkilerinde üç tür benmerkezcilik vardır: Fiziksel benmerkezcilik: Adres sorarsınız, karşınızdaki kişi ellerini kullanmadan, “Soldaki ilk yola sap” der. O kişi kendi solunu kastetmiştir, siz de kendi solunuzun kastedildiğini düşünürsünüz. Aslında o kişi, kendisine ait İNSAN İLİŞKİLERİNDE BEN MERKEZCİLİK u ülkede elektrik/elektronik mühendisliği eğitimi alıp da Mithat İdemen adını duymamış birisi olacağını sanmıyorum. Bilimsel yönünü anlatmak veya İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yarattığı ve tüm dünyada saygın bir yeri olan “İdemen Ekolü”nü tanıtmak amacında değilim, çünkü birçok kişinin bunları zaten bildiğini düşünüyorum. Gözleyebildiğim kadarıyla, hocamın bilimsel üstünlüklerinden ziyade, yaşamından çıkarabildiğim dersleri paylaşmak istiyorum. Mithat İdemen ile birlikte olmak sadece zengin bilimsel bilgilere ulaşmak değildi. Aynı zamanda; öğretim üyesi olmanın ne demek olduğunu, bilimin gelişiminin temelinde insanın “merak” duygusunun yattığını, dürüstlüğün özellikle de bilimsel dürüstlüğün erdemini, emeğe ve bilgiye saygı duymayı, insan olmayı ve insani kusurları hoş görmeyi öğrenmek demekti. Almanya’da doktora çalışması yaptıran hocaya “Doktora Babası/Annesi (Doktorvater Doktormutter)” denir. Annebaba kelimelerinin biyolojik anlamı ile benzeştirildiğinde “doktora” çalışmasından beklentinin de ne kadar yüksek olduğu görülür. Tez yöneticisi olan kaç kişi böyle bir unvanı hak edecek biçimde hocalık yapmıştır bilemem, ama ben şanslı olanlardanım. Benim “Doktora Babam” oldu, Prof. Dr. Mithat İdemen… İTÜ Elektrik Fakültesi’nde, 1971 girişli öğrenciler olarak, Mithat İdemen ile üçüncü sınıfta tanıştık. Eren (Kutman Erdoğan), Gökhan (Uzgören) ve ben Mithat Hoca’nın ilk öğrencileri ve asistanları olduk. Asistanlığımızın birinci senesinde devlet size bilim yapmanız için maaş veriyor derdi. İstediği tek şey okumamız, yeni şeyler öğrenmemizdi. Haftanın iki gününü bize ayırır hangi dergileri, makaleleri incelediğimizi sorardı. İkinci yıla başlarken derslerde uygulamaya gireceğimizi söyledi, problem çözecektik. İlk gün Mithat Hoca yanına çağırdı, kendi anılarını da katarak bizlere ders anlatma hakkında nasihatler verdi. Aklımda kalan en önemli şey şu sözleri oldu: “Öğrenci size çok değişik şeyler sorar, cevaplamakta zorlanacağınız sorular da olabilir. Sakın bilmediğiniz şeyleri öğrenci deyişiyle ‘sabunlamaya’ kalkmayın. Öğrenci bunu hemen fark eder. O an belki bir şey söylemez, ama artık size saygı duymaz, inandırıcılığınızı yitirirsiniz. Böyle bir durumda bilmiyorum demelisiniz. Her şeyi bilmek zorunda değilsiniz ama öğrenmek ve anlatmak zorundasınız. Bilmediğiniz sorunun cevabını araştırıp öğreneceksiniz ve bir sonraki hafta öğrencilere anlatacaksınız.” Bu hepimiz için tam bir hayat dersi olmuş ve “bilmiyorum” diyebilmenin de bir erdem olduğunu öğrenmiştik... Mithat Hoca gayet düzenli beslenen, sigara içmeyen, aşırı kilosu hiç olmamış birisiydi ve kızdığını hiç görmemiştik. Ancak, bu sakin görünümün arkasında fırtınalar koptuğunu kalp rahatsızlığı geçirip ameliyat olduğunda anladık. Ameliyattan bir gün önce kendisini hastanede ziyaret ettiğimde düşünceliydi. Kriz gelmeden fark edilmesinin şans olduğunu söyledim. Mithat Hocamın yanıtı çok ilginçti: “Acaba bu bir şans mı ki!” dedi. “Ameliyat olmasam bu kalp bir gün bir yerde tekleyecek ve farkında bile olmadan dünyamı değiştirebilecektim. Ama ameliyat bu fırsatı elimden alacak ve son kim bilir nerede ve nasıl gelecek?” diye ekledi. O yıllar hocamızın İTÜ’de üzüldüğü yıllardı.. 1974 yılında yayımladığı bir makalesi ile Belçikalı bilim insanı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear