29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Hâlâ Küçük Amerika Olalım Desek mi? Menderes Türkiye’nin küçük Amerika olacağını söyleyeli 60 yıl geçti. O hayali sürdürenler var. Amerikalı gibi olmayı istemek bir psikolojik rahatsızlık olabilir, ya da yeni bir Eldorado arayan ya da altına koşanların serüveni. G erçi Amerika kozmopolit bir ülke. Fakat kültür ortamı seçmek bağlamında her zaman bir uyum endişesi vardır. İngiliz için, hatta İngiliz sömürgesi olan Hindistan’da büyüyen için böyle bir uyum söz konusu olabilir. Türkiye’de bu uyumun sayıya vurulabilen parametreleri var. Çağın en üst uygarlık düzeyini tanımladığı kabul edilen entelektüel ve davranışsal birikimler bizim halkın kültürüne yabancıdır. Bunlar kişiden kişiye çok değişse bile, Türklerin çoğunun henüz ulaşamadığı niteliklerdir. Adam başına otomobil sayısı ya da tüketilen elektrik enerjisi bir çağdaşlık göstergesidir. Fakat uygarlık otomobili kurallara uygun ve insana saygılı sürmek gibi sayıya vurulamayan davranışlarla ölçülür. ‘Küçük Amerika olmak’ topluma, imgesel ve sayısal bir hedef göstermekti. Anadolu’da gerçekleşecek bu imge, 60 yıl sonra da, sözde kaldı. Ama bizi sıkı bir Amerika hayranı yaptı. Türkiye’nin adam başına ulusal geliri bugünkü gelirin iki katına ulaşsa, nüfusun % 1’i bu gelirin %30’unu almaya devam ettikçe geri kalan % 99’un geliri adam başına ayda 1000 dolardan biraz fazla olabilir. Bu günümüzde bir refah katsayısı değil. Kaldı ki kısa vadede bunu sağlamak olanaksız. Böyle bir potansiyel dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Amerika’ya gidenler belki zengin olacaklarını düşünüyorlar. Fakat Amerika’da zenginliğin bölüşümü şöyle; 2009 yılında nüfusun % 1’i adam başına ortalama 14 milyon dolarlık bir varlığa sahip, %4’ ü 2.7 milyon dolar değerinde, % 5’inin 1 milyon dolardan az, %10’un 500 milyon dolardan daha az değerde varlığı var. Bunu izleyen 2’inci grubu varlığı ortalama 200 bin dolardan daha az olanlar oluşturuyor. 3. grup 65 bin dolar. 4. grup’un bütün zenginliği ise sadece 5000 dolar. En fakir 60 milyonun ise ortalama 27 bin dolar borcu varmış. Türkiye için ABD bu bağlamda en büyük rol modeli. Ne var ki, Amerika nüfusunun yarısının varlığı ipotekli bir ev ve otomobiller. Sadece zenginlik imgesi ile beyinleri yıkanmış. Türkiye’nin Amerika’yı geçtiği bir alan olduğunu bugünlerde öğrendim. (OECD) raporla rında gelir dağılımı eşitsizliğinde Amerika’yı geçen 3 ülke var: Türkiye, Şili, Meksika. Araştırmacılar bu performansımızı herhalde incelerler. Dünyadan haberi olmayan halkımız, çocuğunu Amerika’da doğurmak isteyen anneler, Amerika’ya yerleşmek isteyen gençler, harikalar dünyasının propagandası ile büyüyenler, Coca Cola ve Blue Jean’siz yapamayanların gözünü açacak bilgiler çok ama ömrünü televizyonda geçirenlerin öğrenme şansı pek yok. Le Point dergisinin ‘Amerikan rüyası’ adlı son özel sayısında Amerika’ya ‘kararmış rüyalar ülkesi’ deniyordu. Makaleler toplumun yaşamsal gerçekleriyle Amerikan mitosunun çelişkisini gözler önüne seriyorlardı. Amerika sayısız çelişkiler ülkesi. Örneğin, Servis ve Ürün ihracatı açısından 2010 da %11 sanayi üretimi artışı gösteren Amerika 2011’de bu büyümeyi %75’e çıkarmış. Ama 46 milyon Amerikalı devletten yiyecek kuponu alarak karnını doyuruyur. Acaba Türkiye’de de 11 milyon insan karnını doyurmak için devletin himmetine mi muhtaç? Bunlar aklıma İkinci Dünya Savaşı günlerini ve sonrasını getirdi. O zaman ekmek, şeker, kömür gibi maddelerin karne ile verilmesi 1950 seçimlerinde büyük ve hararetli tartışma konusu idi. Oysa o sırada Türkiye’nin nüfusu bugün karneli Amerikalıların yarısı kadar değildi. Günümüzde ‘God’s Chosen Country’ (Tanrının Seçilmiş Ülkesi) nin 1/7’si ekmeğini kazanamıyor. Geçen gün bir Fransız dergisinde kalabalık bir yolun kaldırımında uyku tulumunda kaldırımda yatan bir Amerikalının fotoğrafı vardı. Buna benzer sefalet resimleri dünyanın her ülkesinde olduğu için insanlar pek şaşırmıyorlar. Amerika’ya ilk giden Avrupalılar 15.yüzyıldan sonra Güney ve Kuzey Amerika’yı işgal etmişler. Bu kıtaların uçsuz bucaksız zengin topraklarına sahip çıkmışlar, yerlileri kısmen yok etmişler, zencileri esir olarak kullanmışlar. Kimi çok zengin olmuş. Amerikan toplumu da yaratıcı ve çalışkan. Teknolojideki yenilikler açısından dünyanın birinci ülkesi. Bugün bunu sürekli yenileşme (innovation) ilkesine uyarak yapıyor. Bu bağlamda üniversitelerin katkısı önemli. Birçok patentleri (örneğin; I Pad , I Phone, video oyunlarını) Amerikalılar keşfediyor. Fakat bunların üretimi Çin’de ya da Uzakdoğu’da yapılıyor. Türkiye’de üniversitelerle sanayi arasında doğru dürüst ilişki yok. Yıllarca önce sanayi patronlarına bu işpatenti dışarıdan albirliğinden söz ettiğimiz zaman “p mak daha ucuza geliyor” dediklerini anımsıyorum. Bizim üniversiteler de patent yerine diploma üretiyorlar. Dünyada ulusal gelir, adam başı gelir, sanayileşme, patent alma türünden etkinliklerde ülkelerin kendilerine özgü karakteristikleri var. Çin’in adam başına ulusal geliri Amerika’nın 1/8 i, nüfusu ise Amerika’nın 5 katı. Ama patent sayısı 2011’de Amerika’dan fazla olmuş. Çin senede 400.000 mühendis mezun ediyor. Matematik öğretiminde de 142 ülke içinde Çin 31’inci Amerika 51’inci. Fakat bilimsel yayın açısından Amerika dünya üretiminin % 26.2’sini yapıyor. Çünkü öyle örgütlenmiş. (Japonya 7.6, Çin 7, İngiltere 6.2, Almanya 6, Fransa 4.4) uluslarası sıralamalarda Türkiye’nin dişe dokunan bir konumda olduğunu henüz göremedik. Oysa bu dünyanın ilk 20 ekonomisi içinde olmak kadar, ve belki daha da önemli. Çağdaş dünyada en şaşılacak olgusu uygarlığın, teknolojinin ve mutluluğun kaynağı kapitalizmin en yüce mertebelere ulaştığı söylenen günümüzde herkesin gerçekleri ile medya’nın söylemleri arasındaki büyük çelişki. Dünyanın zavallılığı ve perişanlığı ile dünyayı yönetenlerin KaragözHacivat söylemi arasında bir duvar var. Türkler Çinli, Alman, Rus gibi olmak istemiyorlar, küçük Amerikalı olmak istiyorlar. “Küçük Amerika” 60 yıllık bir slogan. Türkler İngilizceyi ilkokuldan bu yana öğreniyorlar. Biraz anlatma zorlukları var ama, konuşmayı Hello ile başlayıp Bye Bye ile bitirmeyen bir tek Tanrı kulu yok. Türk toplumunun kimisi Demokrat, kimisi Liberal, kimisi Aydınlanmacı, kimisi solcu, kimisi milliyetci, kimisi Osmanlı. Ama ne Osmanlıyı, ne aydınlanmayı, ne demokrasiyi, ne liberalizmi ve İslam tarihini öğrenmemişler. Tarihi ne kadar biliyorlarsa coğrafyayı da o kadar biliyorlar. Tarihle ilgimizi kesmek için Kurtuluş Savaşını unuttuk. Coğrafyayı da köyden kente geldiğimiz için unuttuk. Eskiden bu halk, hiç olmazsa, dağ, ova, ırmak, ağaç gibi şeyleri biliyordu. TÜRK: KÜÇÜK AMERİKA ABD’DE ZENGİNLİĞİN BÖLÜŞÜMÜ YARATICI VE ÇALIŞKAN Prof. Şengör Alman Ulusal Akademisi’ne üye seçildi Maden Fakültesi Jeoloji Mühendisliği öğretim üyesi Prof. Dr. Celal Şengör, Almanya’nın Ulusal Akademisi ve dünyanın en köklü akademilerinden Leopoldina Doğa Araştırıcıları Akademisi’ne üye seçildi. Leopoldina Akademisi, Royal Society, Rus Bilimler Akademisi ve Paris’teki Académie des Sciences ile birlikte Avrupa’nın en prestijli dört bilimler akademisinden biri ve bunların en eskisidir. Akademi’ye daha önce seçilen diğer Türk üye, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Jeoloji Enstitüsü müdürü rahmetli Ord. Prof. Hamit Nafiz Pamir’di. Şengör daha önce de aralarında Amerikan Bilimler Akademisi, Academia Europae ve Rusya Bilimler Akademisi’nin bulunduğu birçok akademiye üye seçilmişti. Tayfun Akgül CBT 1321/ 5 13 Temmuz 2012
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear