24 Haziran 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Sorgulanamazlık (ezber1) “Kara Propaganda” ve terör mücadeleleri! nedir, ne değildir? Tınaz Titiz, [email protected] www.tinaztitiz.com/ T CBT 1305/ 18 23 Mart 2012 oplumlar var oldukça, tıynetlerindeki “daha fazlaya daha kolayca sahip olma” güdüsü var oldukça, hangi kılık altında olursa olsun, terör bir yaptırım aracı olarak daima var olacaktır. Dünyadaki toplumları, “terörü kullananlar” ve “kendisine karşı terör kullanılanlar” olarak ikiye ayırmak yanlış olmaz. Terörü kullanan’ların hemen daima gelişmiş, kendisine karşı terör uygulananlar’ın ise gelişmemiş (kibarca gelişmekte olan) toplumlar olması da net bir karakteristik olarak görünüyor. Terörü operasyonel olarak uygulayan kadrolar ise daima “kendisine karşı terör uygulanan” toplumların içinden çıkarılmakta, terörü kullananlar ise halklarını bu beladan uzak tutup sadece stratejik bazen de lojistik yönetim(!) sağlamaktadır. Halen Afganistan, Pakistan, Bangladeş, Irak, Filistin, Türkiye gibi ülkelerle İrlanda, İspanya gibi toplumlarda, “terör kullanan ülkeler”in etkililik düzeyleri çok farklı ise de terör açısından en önemli karakteristikleri ortaktır. O da terör uygulayanların zihinsel yapılarındaki “sorgulanamazlık” öğesidir. Kritik nokta burasıdır.. İster etnik, ister dini, ister siyasal herhangi bir ideoloji olsun, herhangi birisini esas alan bir terör hareketi, o hareketi sorgulamadan benimseyen insanlar olmaksızın oluşturulamaz. Zihinsel yapısı sorgulamaya dayalı kişiler, sürü halinde hareket edemezler. Sorgulayan ve sorgulamayan insanlar arasındaki bu asimetri, terörle mücadele açısından bir dezavantajdır. Kendini, yaşadığı toprağı, özgürlüğünü, bağımsızlığını korumak isteyen kişiler, bunlardan herhangi birisini terör yoluyla yok etmek isteyen insanlara karşı daima zafiyettedirler. Çünkü mücadelenin her anında, olası hareketlerinin sonuçlarını sorgularlar ve çoğu zaman şiddet kullanma konusunda çekinik kalırlar. Sorgulamayanlar ise bu konuda son derece kararlıdırlar. Sorgulanamazlık aynı zamanda demokrasi iklimini yok eder.. Sorulamaya kapalı, kendini koşullandırılmaya açmış kişilerin rahatça yaşayabilecekleri tek rejim türü otokratik rejimlerdir. Sadece söylenenleri yapan, söylenenlere inanan, doğruiyigüzellerin tek olduğuna, akıl yolunun bir olduğuna inandırılmış kişilerin ihtiyacı mutlak ve tek doğrulardır. Demokrasinin yeşeremeyeceği ortam da tam olarak budur. Sorgulanamazlık varsa bilim de yoktur.. Eğer bilimi tek sözcükle tanımlamak gerekse “yanlışlanabilirlik” denilebilir. Yanlışlama ise ancak sorgulama ile mümkündür. Sorgulamanın bırakacağı boşluğu hurafeler doldurur. O halde: Dünyayı içinde yaşayanlara zehir eden, insanların konuşa konuşa uz laşmalarını imkãnsız kılan sorgulanamazlıkla mücadele niçin bu denli zayıftır? Gelişmiş ülkelerin sorgulanamazlıkla küresel ölçekte mücadele etmeyip sadece kendi halklarını eleştirel düşünce (critical thinking) temelinde eğitmeleri anlaşılabilir bir olgudur. İhtiyaç duydukları değerleri toplumlarına transfer edebilmeleri ancak, o değerlere sahip olan toplumların iç enerjilerini kendi iç çatışmalarına harcamalarına, böylece sahip oldukları kaynakları koruma güçlerinin sorun çözme kabiliyetleri düşük düzeyde kalmasına bağlıdır. Ayrıca, çeşitli değerlere sahip toplumların, kendi iç enerjilerini terör mücadelesiyle harcarlarken ister istemez ihraç edecekleri terör faaliyetleri, bu ükelere karşı kullanılabilecek kozlara dönüştürme imkânları da sağlar. Bir taşla kuş katliamı denilen olgu! Sonuç: Terör mücadelesinde kısa, orta ve uzun vadeli önlemler bütününde, kesinlikle ihmal edilmemesi gereken önlem, terör örgütlerinin vazgeçilemez malzemesi olan “sorgulamaya kapalı zihinsel yapıya sahip insan” malzemesini kullanılamaz hale getirmektir. Bu önlem ancak toplumun tüm kesim ve kurumlarının ortak çabasıyla hayata geçirilebilir. Seyirci öyle istiyor afyonuyla birkaç kuruş daha kazanıp şöhretini dolayısıyla rahatını sürdürmek isteyen medya sınıfı (reklamvereni, senaristi, oyuncusu, kanal sahibi, yöneticisi vs) başta olmak üzere tüm kurumları.. Programlarına sorgulanamazlıkla ilgili tek cümle almamış, ama vatanı kurtarmaya(!) soyunmuş siyasi partileri.. Sabahlara kadar mikro siyaset dedikodularıyla kafa şişiren kadrolu yazarçizerkonuşur taifesi.. Küresel politik falcılar gibi desteksiz ama şişik egolu zaman hırsızları.. Ve tüm kitap bilgilerini genç beyinlere ezberletmeye çalışan kadrolar.. Bütünü oluşturan bu parçalar sorgulanamazlığın tehlikelerini idrak edip doğrularından kopabilirler mi? Bilinmez. Eğer bir idrak mucizesi gerçekleşirse niye olmasın. Ya da niye olsun! [1] Pratikte “ezber” ve “belleme” sözcükleri genelde birbirinin yerine kullanılsa da, ezber = sorgulanamazlık, sorgulamaya kapalılık anlamında; belleme ise sorgulamaya açık olabilecek şekilde bellekte tutma anlamındadır. Bellekte tutma anlamında kullanıldığında kuşkusuz bir öğrenme yöntemi olan ezber, etimolojik kökeni olan sorgulanamazlık anlamında kullanıldığında son derece yıkıcı sonuçları olabilen bir kavramdır. Bu farkı vurgulamak için yer yer “ezbere bellemek” deyimini ve yıkıcı olan ezberi vurgulamak için ise sorgulanamazlık deyimini kullanıyorum. Psikolojik harekât konusunda biraz eğitim almış emekli bir asker olarak; son zamanlarda gündemden düş(ürül)meyen “kara propaganda” kavramına ilişkin önemli maddi bir hata konusunda bilgi paylaşmak istiyorum. Alican Türk, Emekli Sosyolog Albay, “Faili Meçhul Cinayetler ve Gerçekler” Kitabının Yazarı B BU NASIL YAPILABİLİR? ilerek mi bilmeyerek mi, art niyetle mi masumane mi yapılıyor bilmiyorum, ama içinde “kara propaganda” geçen haberlerde kamuoyunu (hatta ilgilileri) yanlış yönde etkileyecek bilgi hataları var. Hiç bir yetkili çıkıp kara propagandayı tanımlamış değil. Buna karşılık medyada haberlerin veriliş tarzı itibarıyla bu kavram “asılsız / gerçek dışı / iftira haber (bilgi) üretmek ve yaymak, birilerine kara çalmak, çamur atmak, haksız ithamlarda bulunmak, bilgileri çarpıtmak vb” gibi anlamlar taşıyan bir kavram olarak gösterilmekte, toplumda da öyle bir algı oluş(turul)maktadır. Sonuçta herkes bu kavrama olumsuz bir anlam atfederek bakmaktadır. Oysa kara propagandanın bu tanımlama ile hiçbir ilgisi yoktur. Bir propagandanın “kara” olması verilen bilginin içeriğiyle değil, kaynağın durumu ile ilgili bir konudur. “Kaynağına göre propaganda” 3’e ayrılır: Beyaz (Açık), Gri (Bulanık) ve Siyah (Kara) Propaganda... Beyaz propaganda, propagandayı yapan (bilgiyi / mesajı veren) kaynağın (kişi / grup / kurum vs.) kimliğinin açık ve net bir şekilde bilinmesi halidir. Gri propagandada kaynak muğlaktır, “Kim söylemiş?” sorusunun yanıtı net değildir. KARA (ya da bazı kaynaklarda geçtiği ismiyle SİYAH) PROPAGANDA ise, kaynağın kendisini belli etmeyip / saklayıp, farklı bir kimlikle yayın yapması durumudur. Şimdi dikkat!..: Her üç propaganda türünde de verilen bilginin doğru ya da yanlış, gerçek ya da sahte, aklama ya da karalama olması gibi bir husus önem taşımaz. Yani “bilgi (haber) yalan ise ‘kara’, doğru ise ‘beyaz’ propagandadır” şeklinde bir çıkarım tamamen yanlıştır. Kara propaganda yoluyla tamamen doğru, gerçek bir bilgi verilebileceği gibi, beyaz propaganda yoluyla da yalan, yanlış, uyduruk bir bilginin verilmesi mümkündür. (Hatta günümüzde birileri hakkında olumlu imajlar oluşturma kampanyaları daha ziyade kara propaganda yolu ile yürütülmektedir.) Bu küçük ama kanımca önemli düzeltmeden sonra şunu vurgulamak isterim ki, kara propaganda konusu özellikle incelenmesi, araştırılması ve toplumun duyarlı kılınması gereken çok önemli bir konudur. Mart 2012 sayısının kapak konusu “Dindar Nesiller”. Bu başlık altında Fatih Yaşlı, H asan A ydın, Prof.Dr.Tuğrul Atasoy, Ender Helvacıoğlu’nun kaleme aldığı dosyada imam hatiplerden Işık Evlerinene, Aydınlar Ocağı’ndan MTTB’ye....Dindar nesiller nasıl yetiştirildi? Bunun yanı sıra egemenler dindar mı, dinci mi? Dindar nesiller kimin ihtiyacı? İnsanlık dindarlaşarak mı ilerliyor? Dindarlar daha mı ahlaklı? Bunca suç ve ahlaksızlığı ateistler mi yaptı? Dinsel (İslamcı) düşüncede bilime yer var mı gibi pek çok ilginç konu da bu başlık altında inceleniyor. Dergide ayrıca Romanın belalısı: Keltler, Popper ve Kuhn’un bilimsel ilerleme teorileri üzerine gibi ilginç konular da yer alıyor. BİLİM VE GELECEK Kemal Pak, “Kütle Kavramının Serüveni”, Prof. Dr. Ali Ulvi Yılmazer, “Foton ve Nötrino Kütlelerinin Sınırları” başlıklı yazıları ile bu bölüme katkıda bulunuyorlar. Türkiye’nin ’80 sonrası dönüşümüGeleneksel zihniyet yapıları ve kapitalizm başlıklı yazısı ile Prof. Dr.Hüseyin Özey, Demokratik devrim ve müzik: Haydn, Mozart, Beethoven başlıklı yazısı ile Ahmet Say, Üniversiteler neden sessiz yazısı ile Mehmet T.Yılmaz da bu sayının yazarları arasında. Ming QiHan Dönemi’nden Tang’a Çin mezar heykelleri, Stalin döneminde bilim ve iktidar ilişkileri, Tarihöncesi’nden Eski Çağ’a sayılama ve hesaplama, Mesozoyik’de yaşam ve önemli evrim adımları, Helenistik dönem astronomisi, 8 Mart ve aydın Türk kadını gibi konular da bu sayıda yer alıyor. Derginin mart sayısının kapak konusu Makroskopik ve Mikro Evrende Kütle. Newton, Einstein teorilerinden Standart Model’e/Maddenin kütlesi, hareket enerjisi ve Higgs Alanı/ Doğanın temel parçacıklarından foton ve nötrinonun sıfır kütleleri bu başlık altında işleniyor. Prof.Dr.Namık BİLİM ve ÜTOPYA Aylık ücretsiz çevrimiçi Açık Bilim dergisi, 5. sayısında Acıbadem Üniversitesi'nden Doç. Dr. Alp Dinçer ile çalışmaları hakkında sesli bir söyleşi yayımlıyor. Bu ve önceki söyleşiler acikbilim.com adresinden veya iTunes/iPod ile dinlenebilir. Bu sayıda ayrıca yapay zekâ, Neanderthal genomu, bilim kadınları, Sümerler, şans oyunları ve olasılık gibi konularda incelemeler var. Ayrıca İstanbul'da yayınlanan Açık Bilim Radyo Programı'na dair bilgilere ve her yerden dinlenebilen program arşivine de acikbilim.com adresinden ulaşılabilir. AÇIK BİLİM DERGİSİ
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear