23 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

HUKUK POL T KASI Hayrettin Ökçesiz Türban hukuksuzluğu sürüyor, öğretim üyeleri tehdit altında Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyeleri Derneği Yönetim Kurulu’nun açıklaması Üniversitemiz yeni bir ders yılına başlarken, aydınlanmacılığı, bilimi, hukuku yok eden türban olgusu büyük bir sorun olarak yine önümüzde duruyor. ÖZEL S YAS KOŞULLAR Türban kadın aleyhine eşitsizlik yaratan bir A HM’nin o dönemde söz konusu ettiği olgu olarak cins ayrımcısıdır. Kadının namuTürkiye’ye özel siyasi koşullar bugün çok daha sunu, iffetini, ırzını erkekten koruması gerektiği yönündeki anlayış türbanda somutlanıyor. fazla derecede geçerlidir. Ancak hukukun çiğHocası ve aynı sınıftaki erkek arkadaşlarını bi nendiğine ilişkin en çarpıcı kanıt üniversitele kendi namusu için tehdit olarak algılayan bir mizin kendi kurallarını hiçe sayan tutumudur. anlayış bilim ve eğitim ortamını, hocaöğren Akdeniz Üniversitesi Giysi Yönergesi’nin 6. maddesinde aynen şöyle denilmektedir: “Akci ilişkisini zedeleyen bir ortam yaratıyor. Üniversitede türbana izin verilmesi açıkça deniz Üniversitesi öğrencileri derslik, laboramevcut hukuksal sistemin çiğnenmesi anlamına tuvarişlik/klinik ve alan uygulamalarında devgeliyor. Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi ve let memurları için öngörülen giysi biçimlerine Avrupa nsan Hakları Mahkemesi’nin konuy ve ek olarak uygulama alanının özelliğine göla ilgili kararları nettir. Türban Yasası olarak bi re yukarıda belirtilen giysi kurallarına uymak linen yasanın iptali için açılan davada 5.6.2008 zorundadır.” Bu durumda üniversitemiz yönetimi hem tarihinde Anayasa Mahkemesi şöyle demiştir: uluslararası hem ulusal hem de kendi hukuku“Bireysel bir tercih ve nu çiğnemekte, göz göre özgürlük kullanımı olsa göre fili bir durum öğrenda, kullanılan dinsel simÜniversitede türbana izin cilere ve öğretim üyelerigenin tüm öğrencilerin bulunmak zorunda olduğu verilmesi açıkça mevcut ne dayatılmaktadır. Türban, Tıp Fakültedersliklerde veya laborahukuksal sistemin çiğnen si ve Eğitim Fakültesi gibi, tuvar ortamlarında, farklı eğitiminin hizmet yaşam tercihlerine, siyasal mesi anlamına geliyor. Bi öğrenci gerçekleştirildiği içinde görüşlere veya inançlara lindiği gibi Anayasa Mah fakültelerde meslek etiği sahip insanlar üzerinde bir sobaskı aracına dönüşmesi kemesi ve Avrupa İnsan açısından ayrıca büyükÖrrunlara neden oluyor. olasılığı bulunmaktadır. Hakları Mahkemesi’nin ko neğin hekimlik mesleğinBu olasılığın ortaya çıkması durumunda taşınan nuyla ilgili kararları nettir. de, hekimin hastaları arasında din, dil, ırk, vb. aydinsel simgenin başkalarırımcılık yapmaması temel nın üzerinde yaratacağı bir etik koddur. Bunun bir gereği olarak hekibaskı ve olası eğitim aksamaları ile kamu düzeninin bozulması karşısında, üniversite yöne min kendi dini, siyasi, vb. düşüncelerini hastimlerinin ve kamu kurumlarının müdahalesi tasıyla arasına sokmaması, bunları belli etmene olanak verilmemesi, herkesin eşit şekilde eği mesi gerekir. Oysa türban hekim ile hastası aratim hakkından yararlanmasını engelleyebile sına bu türden kodlamaların sokulması anlamına geliyor. Hastanenin aynı servisinde bircektir.” Mahkeme bu değerlendirmeden sonra ise likte çalışan kadın hekimin türbanla çalışamaması kuralı, son sınıf tıp öğrencisi tarafınşu karara varmıştır: “…yöntem bakımından dini siyasete alet et dan çiğneniyor. Bilimsel ve etik kodların, hukukun çiğmesi, içerik yönünden de başkalarının haklanenmesi yetmiyormuş gibi, Rektörlük Tıp Farını ihlale ve kamu düzeninin bozulmasına yol açması nedeniyle laiklik ilkesine açıkça aykı kültesi Patoloji Anabilim Dalı’ndaki pek çok öğretim üyesi hakkında, Üniversitenin Giysi rı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.” Benzer bir değerlendirme, Türkiye’den ko Yönergesi’ni uyguladıkları ve türbanlı öğrennuyla ilgili olarak bir türbanlı öğrenci tarafın cileri uyardıkları için Ağustos ayı içinde sodan yapılan başvuruyu inceleyen Avrupa nsan ruşturma da açmıştır. Bütün bunlar ÜniversiHakları Mahkemesi (A HM) tarafından da ya temizde hukuk dışı, keyfi, öğretim üyelerini yılpılmıştır. A HM 4. Dairesinin 29.6.2004 tarihli dırmaya yönelik ve taraflı bir yönetim anlayıve Büyük Dairenin 10.11.2005 tarihli kararla şının egemen olduğunu gösteriyor. Akdeniz Üniversitesi Öğretim Üyeleri rında, sözleşmeci devletlerin dinsel sembolleDerneği olarak hukuksuz uygulamalara bir an rin kullanımına ilişkin düzenlemeleri söz konusu olduğunda takdir hakkının geniş olduğunu, bu önce son verilmesini, konuyla ilgili olarak konuyla ilgili kuralların ulusal geleneklere haklarında soruşturma açılan, herhangi bir bağlı olarak bir ülkeden diğerine değişiklik arz biçimde tehdit/rahatsız edilen öğretim üyeleetmesi ve “başkalarının haklarını korumanın ve rinin her bakımdan yanında olacağımızı bildi“kamu düzeni”nin gerekleri konusunda Avru riyor, üniversite yönetimlerinin yaratılan fiili pa’nın ortak bir anlayışı bulunmamasının bu durumlara teslim olarak değil, onurlu ve hukuka nu zorunlu kıldığını, başörtüsünün yasaklan bağlı davranmalarını istiyoruz. masının Türkiye’nin koşulları dikkate alındığında “başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması” ile “kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanması” bakımından demokratik bir toplumda zorunlu bir tedbir niteliğinde olduğunu kabul etmiştir. [email protected] http://okcesizhayrettin.blogspot.com Bu soruya, zaman zaman arkasına bakmadan çekip gitmek isteyen bir akademisyenin sabrından taşan bazı sözlerle yanıt vermek istiyorum. Üniversite düşüncesinin 1971 güzünden beri kendisini bir gölge ve ışık oyunu gibi büyülediği; gerçekliğinin ışık ve gölge gibi düşlerini var ya da yok ettiği bu kişi şimdi, 2011 güzünde, derslerini vermeye yeniden başlarken “üniversite”yi nasıl yaşadığı, nasıl tasarladığı konusunda okurlarına biraz dert yanmak istiyor. Kim kırk yıldan, yazılacak kırk satır çıkaramaz; kim her yazıldığında o kırk satırı yürekten anlayamaz ki? Hatırınıza bir çağrışımla, “kırk satır – kırk katır” tekerlemesi geliveriyorsa, o da boşuna değildir hani. Epeyce yeri vardır bu hikâyede. Üniversite önceleyin halkın gözüne 1971’de beşyüzlük bir banknotun arka yüzüne, eski Harbiye Nezareti’nin cümle kapısının İstanbul Üniversitesi’nin cümle kapısı olarak resmedilmesiyle girmiş olmalı. Çıkarılması da darbeden sonra 1984’te aynı yolda silinmesiyle olmuştur. 2009’dan beriyse, yirmilik banknotların arka yüzüne Mimar Kemaleddin’le birlikte onun eseri ve bugünlerde Gazi Üniversitesi rektörlüğü olarak kullanılan bir binanın resminin yerleştirilmesiyle çekingen bir anımsanmayı yaşıyor. Görülüyor ki, Üniversitenin devletin gözünde değeri bundan fazla değildir. Milyonlarca ailenin evladının girmeye ve diplomayla çıkmaya can attığı bir yer olmaktan başka bugün kimsenin bu garabete söyleyebileceği çok fazla bir şeyi yok gibidir. Ama devletin gözünde Üniversitenin önemi olağanüstü boyutlardadır. Harcamaların hacmiyle, tanınan bu önem birbirlerini giderek daha yükseğe taşımaktadır. Nerdeyse üç milyonu aşkın müdavimiyle üniversite devletin kasasından hatırı sayılır bir miktarı sarf ederken, hinterlandı olan sevgili aileler de bu uğurda varlarını yoklarını feda etmektedir. Duygusal bağlanmaların maliyetini hesaba vurmaksa elbette olanaksız. Üniversite deyince herkesin kafasının karışması boşuna mı! Hangi metaforu kullansam, uygunsuz olmayacaktır. Peki, üniversite türlü nedenlerden menkul bu önemi yanında aynı derecede değerli bir şey midir? Bu ülkede üniversite nicelik ve nitelikçe yoğun bir kesim tarafından salt kendisi için yeterince değerli bulunsaydı, bu sözleri yazmak kimin aklına düşebilirdi? Değerli bulanlar bir avuç bilimciyle, liseden safi bir inanç ve umutla gelen gençlerdir. Bunların bir kısmı çok geçmeden önemli bulanların safına geçerek, elde edecekleri avantajların hesabını yapmaya başlarlar. Üniversite dışından bir takım entelektüel de bu değerin yeterince bilinmesi için yılmadan yazıp çizerler, iktidar insanlarına anlatmaya, onları kandırmaya çalışırlar. Çünkü kütüphaneler yakan bu insanlara üniversiteler kurdurmak da olanaklıdır. Tarihte bunun örnekleri vardır. İktidar insanına dönüşmüş entelektüeller de geçmişlerine çok fazla ihanet edemeyerek bildikleri bu değere gereken önemi vermekten bazen kendilerini alamazlar. Değerlerle erdemler sürekli bağlılık beklerken, bu bağlılık bizim için keyfi bir durumdur aslında. “Üniversite”yse özellikle üyelerinin belirli değerlere, erdemlere olan kesintisiz bağlılığıyla vücut bulur ve sürer. Bu bağlılığın kesintiye uğradığı yerde üniversite kesintiye uğrar. Şu halde üniversite yerine göre, gelip geçen, gelip kalan, kalıp geçen, hiç gelmeyen, hiç kalmayan, belki de bu nedenle zamanı hiç gelmeyecek, hiç geçmeyecek, hiç vazgeçilemeyecek bir şeydir. Bir “status quo” asla değildir. Bir ülkede yurttaşlar üniversiteye ancak onun bir özdeğerinden dolayı önem verebiliyorlarsa; bu değerini koşulsuz ve daima tanıyorlarsa, üniversitenin üyeleri bu özdeğeri hayata geçirecek erdemlere bağlılıklarını koruyabiliyorlarsa, o ülkede üniversite vardır. Kant’ın insan ve onuru için söylediklerini, insanın sonul değerlerinin varlık kazandırdığı üniversite için de söyleyebileceğimi düşünüyorum. Bu yazıdan, ilgisiz bir biçimde, bilimcilerin çalışmadığını, öğrencilerin öğrenmediğini söylüyormuşum gibi bir sonuç çıkarılmasın. Hitler’in de çok çalışkan bilimcileri, öğrencileri vardı. “Üniversite”si yoktu. Diktatörün doğuşuyla üniversitenin yok oluşu eş zamanlıdır. Düşünmenin direnmek, direnmenin düşünmek olduğu üniversite insanlık var oldukça hep yeniden doğacaktır. Bu yazımın yeni “TÜBA” oluşumu bağlamında okunmasını dilerim. Çıkmıştı: Batı’ya Yön Veren Metinler, dört cilt, derleyen: Alev Alatlı, İstanbul 2010 Üniversite Nedir? CBT 1279/ 19 23 Eylül 2011
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear