Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Öğretmen Eğitimi Karşılıklı konuşurken, gazete, dergi ya da kitap okurken eğitim – öğretim sözü geçince sürekli okullar, öğrenciler gelir aklımıza; öğrencilerin eğitimi üzerine konuşur, eski okulları, öğretmenlerimizi anımsar, öğretilenleri sıralamaya başlarız. Çok eski okulları, Cumhuriyet öncesi okulları düşünmeyiz pek. Arada bir “Nerede eski hocalarımız!“ diyenler, eskiye özlem duyanlar da olur ama o kadar; bugünkülerin yerine gelsin, onlar otursun demeyiz. Celil Altın (Kültür Okulları Eğitim Danışmanı) O ysa “eğitim öğretim öğrenciler, okullar, öğretmenler” deyip kendimizi yoracağımıza bundan elli yıl öncesinin öğretmenlerini düşünsek ne iyi ederiz. Şimdi nerede eski öğretmenler? Bugünün öğretmenleri neden eskilerini anımsatır? Eski öğretmenler gökten zembille mi iniyordu? Eski öğretmenler bugünün olanaklarına göre çok yetersizlikler içinde meslek bilgisi kazanıyorlardı, buna karşın öğretmen olmak, daha doğrusu eğitmen olmak bakımından bugünün öğretmenlerinden oldukça başkaydılar. Şimdi, sayıları bir hayli kabarık olan ülke düzeyine yayılmış eğitim fakültelerimiz var. Günümüzün öğretmenlerini eğitim fakülteleri yetiştiriyor. Eskinin öğretmenleriyle karşılaştırılınca kimi eksik yanlar görülüyor bugünün öğretmenlerinde. Özellikle yöntem konularında. Neydi eski öğretmenlerin bugünkülere göre yöntem ayrımları? likli dersler işleyecekleri de söylenebilir. Ancak genellikle bu umut gerçekleşmiyor. Çünkü sonuç gelip uygulamaya dayanıyor. Kumaş çok sağlam dokunmuş da olsa doğru ölçü alınmadan, iyi dikiş yapılmadan ortaya çıkan giysi bedene oturmuyor. Bu durum bilgiden çok beceri, yöntem yetersizliğine dayanıyor. CBT 1274 / 14 19 Ağustos 2011 Eskiden olduğu gibi bugün yetişen öğretmenler de eğitim fakültelerinde öğretmeni olduğu dersin öğretim izlencelerindeki derslerin bilgilerini alıyor. Sosyal bilimlerin, fen bilimlerin ayrıntıdaki dallarına göre konularına ilişkin bilgilerle donanıyorlar. Bilgi yönünden bir sorun yok; eksik bilgileri tamamlamak zor da değil; eski öğretmenlerle bugünküler karşılaştırılınca; öğretmenlik bilgileri, öğretim yöntemleri bakımından sorunlar çıkıyor ortaya. On yılı aşkın bir süreden beri yaz dönemlerinde Kültür Okulları’nda çeşitli branşlara ilişkin elli, altmışın üstünde yeni görev alacak öğretmenlerin seçiminden edindiğim deneyimler yöntem konusunda sürekli beni umutsuzluğa düşürmüştür. Doğrusu gençleri bu konuda hiç suçlayamıyorum; eğitim fakültelerindeki meslek dersleri öğretmenlerinin genel öğretim, özel öğretim, ölçme değerlendirme vb. öğretmenlik bilgisi derslerinde hangi temel konuları işlediklerini sürekli merak etmişimdir? Daha da ileri giderek bu konuları öğretmen adaylarının kendilerinden soruyordum. Besbelli bu gençler de eskiler gibi öğrenimini gördükleri derslere ilişkin genel, özel bilgiler ve yöntemler öğrenmiş, kendi kişisel becerilerini de katarak sınıflarındaki öğrencileri ellerinden geldiğince yetiştirmeye çalışıyor. Ayrıca bugünün öğretim araçlarının düne göre olağanüstü ve çeşitli olanaklarını da katarsanız, günümüz öğretmenlerinin daha verimli yetiştikleri ve daha nite GENEL ÖĞRET M, ÖZEL ÖĞRET M YÖNTEMLER ... Eski öğretmen okullarındaki öğretmenlik bilgisi öğretmenleri ne yapıyorlardı da yöntem konusunda daha yeterli yetiştiriyorlardı öğretmen adaylarını? Bu durum günümüz öğretmenlerinin yetiştirilmelerinde bilgi değil, yöntem yetersizliğinin başlıca sorun olduğunu hemen ortaya koyuyor. Yöntem deneyimi kazanamamış öğretmen sınıf düzeyine göre yıllık, dönemlik, aylık planına aldığını konulardan hangisini, nereye, niçin, nasıl, koyacağını bilemiyor. Sınav sonuçları olumsuz çıkınca, yetersizliğin nedenini kolayca öğrencilere yükleniveriyor. Bu ülkede yarım yüzyıl önce yetişen öğretmenlerin öğretmen okullarında yetiştirilişine şöyle bir göz atılsa bu konuda kimi sorunların nedenlerinin hemen ortaya çıkıvereceğini görmek hiç zor olmayacak. 1950 öncesi öğretim yöntemi (meslek dersleri) öğretmenleri iki ilkeyi beynimize kazırcasına yerleştirmişlerdi: Birinci ilke “Öğretmene öğretmenliği öğrenciler öğretir” ilkesiydi. Bu ilkeye göre “Hiçbir öğrenci, başka bir öğrencinin tıpkısı değildir. Her öğrencinin algılama, düşünme, yargılama vb. yetenekleri ötekilerinden ayrıdır. Bir konuyu işlerken küçük küçük sorularla kendi kendinizi denetleme yolunu kesinkes savsaklamayın. Öğrencilerden aldığınız yanıtlar, öğrencilerin değil sizin başarınızı, başarısızlığını ortaya koyar. Bu eleştiriyi size öğrencilerinizden başkası yapamaz.«Öğretmene öğretmenliği öğrenciler öğretir, demek, bu demektir.» Bu sözler bugüne bugün belleğimde, kulağımdadır. Gazi Eğitim Enstitüsü’nün 1950 öncesi öğretmenlerinden Hüseyin Hüsnü Cırıtlı’nın, Fuat Gündüzalp’in, yeri geldikçe bize söylediklerinin özetidir bu sözler. Adını andığım çok değerli öğretmenlerimin bu güne değin hiç unutmadığım bize bellettikleri ikinci ilke de «Öğrencilerin bir konuyu öğrenmeden önce o konuya ilişkin bir sorunun çözümüyle, öğrendikten sonra aynı konuya ilişkin sorunun çözümü arasındaki farktır» sözcükleriyle açıklanabilir. Bir konuyu ya da bir üniteyi öğrenmeden önce o konuya ilişkin bir sorun karşısında öğrencilerin düşündükleriyle, o konuyu işledikten sonraki düşündükleri arasın ÖĞRETMENE ÖĞRETMENL Ğ ÖĞRENC LER ÖĞRET R. daki ayrımın niteliğini gösteriyor bu ilke. Bunu açıklayamayan öğrenci işlenen konuyu başından sonuna dek çok iyi algılamış olabilir ama konuya dayalı sorun niteliğinde bir düşünsel görüş getiremezse, öğrendiğini gerçekten sindirememiş, sadece bellemiş sayılır. Öğretmen seçiminde karşılıklı görüştüğümüz adayların sınıfa girdiklerinde ders konularını nasıl işleyeceklerini, öğrencileri konuya nasıl bağlayacaklarını, sınıftan sınıfa geçişlerde çıkan eğitim sorunlarında hangi davranışları göstereceklerini sürekli soruşturmuş, görüşlerini almıştım. Ancak yukarıda değinilen örneklerdeki temel öğretim ilkelerini öğrenip de gelen şimdiye değin beş yüzün üstünde görüştüğüm öğretmen adayından birinden bile beklediğim yanıtı alamadım. Oysa öğrenilen konu unutulur, ama o konunun kazandırdığı zihin yetkinliği, yeni olaylar, sorunlar karşısında kendiliğinden eyleme geçer. Bir konuyu öğrenmeden önce o konuya ilişkin bir sorunun çözümüyle, öğrendikten sonraki çözümü arasındaki farkı oluşturur bu yetkinlik. Bugün acı acı yakındığımız eğitim yetersizliğimizin nedenlerini ne sınıflarımızdaki öğrenci kalabalıklığına bağlamak doğrudur ne de sınav kargaşasından ileri gelen sorunlara. Bugünkü eğitimimizin istenen düzeyde olamayışının baş nedeni, öğretmenlerimizi istenen nitelikte yetiştiremeyişimizde yatıyor. Bu saptama için 1950 öncesi öğretmen okullarımıza bakmak gerekir. Bundan yarım yüzyıl önce ilkokulun beşinci sınıfına kadar çocuklarımızı okutan öğretmenler, ‘ilköğretmen okulu’ adını verdiğimiz okullarda; ortaokul öğretmenleri, Gazi Eğitim Enstitüsü örnek alınarak oluşturulan ‘eğitim enstitülerinde’ yetiştirilirdi. Lise öğretmenleri de üniversitelerin çeşitli dallarından seçilen öğrencilerin yüksek öğretmen okullarında, asıl ders branşlarının yanında öğretmenlik eğitimi alırlardı. Ancak şimdi ne ilköğretmen okulları, ne eğitim enstitüleri ne de yüksek öğretmen okulları kaldı! Hele daha sonra bütün dünyanın örnek öğretmen okulu diye nitelediği Köy Enstitüleri ve Yüksek Köy Enstitüsü de kapatıldı. Ülke tarihinde hukuk ve sosyal konularda Atatürk devrimlerinden sonra gelen bu kuruluşlar da yok oldu. O günlerin öğretmenleri nasıl yetiştirilirdi de biz bugün onların niteliklerine ulaşamıyoruz? şte bütün sorun burada yatıyor. Sözün kısası büyük kentlerde iyi okul demek, iyi öğretmen demektir. Bugün analar babalar okul okul dolaştıklarında okulun sınıflarını, laboratuvarlarını, özel dersliklerini, kitaplıklarını, (müzik, resim, beden eğitimi, yabancı dil vb.) gezerler, görürler; bir de OKS, ÖSS sınav sonuçlarına bakarak okul seçerler ama yıldan yıla değişen öğretmenleri bilemezler. Ayrıca sınav kazandırmak da eğitim işi olmanın çok ötesinde bir yarıştır. Okullar arasında yapılan kimi yarışmalar da öğretmen yetiştirilmesinde değindiğimiz eğitim yetersizliğinin başka bir sonucudur; eğitimde yarışma, ana – babaları, kendi kendimizi bir aldatmacadır. Okul yöneticileri eğitim değerlerinin yüceliğini (!) göstermeye çalışır bu tür eğitim karşıtı girişimlerle. Oysa iyi okul demek iyi öğretmen demektir. Bu okul isterse birkaç odadan oluşmuş bir barınak olsun, isterse bir baraka, bir çadır olsun, içinde gerçekten iyi öğretmen varsa iyi okul orasıdır. 1950 ÖNCES ÖĞRETMEN OKULLARI...