26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

SON ARAŞTIRMALAR AKILLI YARA BANDIYLA YARA TEDAVİSİ Geleceğin yara bandı yaralardaki bakterileri tanıyarak, çeşitli renklerle gösterecek. Ayrıca enfeksiyonla mücadele edebilmek için antibakteriyel maddeler de salgılayacak. Siegen Üniversitesi (Almanya) bilim insanları bu yöntemi bir Avrupa konsorsiyumu ile birlikte “BacterioSafe” AB projesi çerçevesinde geliştirecekler. Bilim insanları hedeflerine ulaşabilmek için ilk önce hastalık etkenlerinin biyolojik mekanizmalarını inceleyip, belirleyecekler. Bu tür süreçler, yara bandındaki belli boyar maddelerin ve antibakteriyel çözeltilerin, hastalık etkenlerine uygun olarak salgılanabilmesi için kullanılacak. Uzmanlar özellikle de hastanelerde görülen ve antibiyotiklere karşı direnç kazandığı için mücadelesi zor olan Staphylococcus arureus bakterisini mercek altına alacaklar. Bundan sonra ise Pseudomonas aeroginosa bakterilerini tanıyan yara bandı geliştirmek istiyorlar. Bu bakteriler daha çok yanık yaralarında ağır enfeksiyonlara yol açabiliyorlar. sı Dünyamıza düşen büyük bir asteroit yağmuru. Bu tezden ortaya çıkan soru ise şu: Ay’da altın rezervleri niçin daha kıt? Dünyanın yerçekiminin yüzde yirmisine sahip olan Ay, Dünya’ya doğru yağan asteroit yağmurundan malzemenin yüzde yirmisini çekmiş olması gerekirdi. Ve buna göre de altın ve diğer siderofil elementlerin miktarı, Dünyamızınkinden sadece 20 misli daha az olmalıydı. Ne var ki Ay’dan alınan örneklere göre, altın ve diğer değerli elementlerin oranı Dünyamıza kıyasla 1200 misli daha az. Bottke ve ekibi bu soruna açıklık getirebilmek için, gezegenlerin oluştuğu zamanı bilgisayar modelleriyle tasarlamış. Buna göre çapları en fazla 100 km. olan gökcisimleri, oluşumlarından sonraki 10 milyon yıl içinde çarpıştıkları gezegenlerin manyetik alanlarıyla tozlaşmışlar. Aralarında çapı 3000 km. olanların da bulunduğu daha büyük gökcisimleriyse milyonlarca yıl içinde dünya ve diğer gezegenlerle çarpışmışlar. Büyük kütleli gökcisimleri Ay’ın çekim kuvveti zayıf kaldığı için yoğun kütleleri nedeniyle çok daha büyük çekim kuvvetine sahip gökcisimlerine yönelmişler. Yani asteroitler Ay’ın kütle çekimine yakalanmayacak kadar büyüktü, bu nedenle Dünyamıza düşmüşlerdir diyor bilim insanları. rasında CD4 veya Yardımcı T hücreleri olarak bilinen bağışık hücreleri bulunmayan fareler kullanan bilim insanları, hayvanların zor öğrendiklerini ve belleklerinin de zayıf olduğunu görmüşler. Araştırmacılar sağlıklı farelerden aldıkları CD4 hücrelerini aşılayınca kobay farelerinin hatırlama yetisi düzelmiş. Kipnis ve diğer ekiplerce gerçekleştirilen diğer araştırmalar da CD4 hücrelerinin beyindeki rollerini ortaya koymuş. Bir görevi öğrenme sırasında ortaya çıkan hafif bir stres reaksiyonu, CD4 hücrelerinin beyni çevreleyen beyin zarlarına doğru hareket etmelerine yol açmakta. Burada ise bir yandan stresi ortadan kaldıran interlökin 4 uyarı maddesinin, diğer yandan da beyin hücrelerinde, öğrenme yetisini güçlendiren diğer bir uyarı maddesinin salgılanmasını sağlıyor. Gerçi sonuçların insanlar için de geçerli olup olmadığı henüz kesin olarak bilinmiyor UÇAN SÜRÜNGEN FOSİLİ VE YUMURTASI Çinli ve İngiliz paleontologlar 160 milyon yıllık bir kaya parçası üzerinde buldukları fosil sayesinde dinozorlar çağının uçan sürüngeni olan hayvanın cinsiyetini kesin bir şekilde tespit ettiler. Çünkü uçan sürüngen bedenindeki yumurtayla birlikte fosilleşmiş. Yumurta kabuğunun iyi gelişmiş olduğu, dişi sürüngenin yumurtlamasına kısa bir süre önce öldüğünü gösteriyor diyor Leicester Üniversitesi’nden David Unvin. Bilim açısından büyük bir şans olan bu kalıntı yeni bilgileri de beraberinde getirdi. Fosil, her şeyden önce pterozorların, kuşlara sanılandan daha az benzediklerini gösteriyor diyor araştırmacılar Science dergisinde. Unwin ve Çin Jeoloji Bilimleri Akademisi’nden ALTIN REZERVLERİNİN GİZİ ÇÖZÜLDÜ Altın, aslında gezegenimizde bu kadar bol miktarda bulunmaması gereken bir element grubuna dahildir. Amerikalı bilim insanlarının New Scientist dergisindeki yazılarına göre, dünyamızdaki altın rezervlerini yoğun metal içerikli asteroitlere borçluyuz. Gezegenler, birbirleriyle çarpışan milyarca küçük gökcisimlerinin, daha büyük topaklara dönüşmeleriyle biçimlenmiştir. Dünyamız oluştuktan sonra Mars büyüklüğünde bir gezegenle çarpışmıştır. Bu galaktik şok dev bir enkaz yığınına yol açmış ve bu yığından da Dünyamızın uydusu şekillenmiştir. Gezegenlerin çarpışmalarıyla açığa çıkan muazzam enerji, soğumuş yerkabuğunu yeniden eritince, örneğin demir gibi ağır metaller yerkabuğuna çökmüş. Yerkürenin içinde genelde demirle birlikte bulunan ve bu yüzden siderofil element olarak isimlendirilen altın, platin veya paladyum gibi değerli metaller, sıvı demirde çözündükleri için normalde yeryüzüne yakın yerlerde bulunmamaları gerekirdi. Yerkabuğunda ve mantoda normalde siderofil elementler bulunmamalıydı ama buna rağmen sürpriz bir biçimde bol miktarda var diyor Boulder Güneydoğu Araştırma Enstitüsü’nden William Bottke. Bu elementler bu nedenle, Dünyamızın yeniden soğumasından sonra herhangi bir şekilde ulaşmış olmalıydı. Bilim insanlarına göre bunun açıklama Junchang Lu, Çin’in kuzeydoğusundaki Liaoning bölgesinde bir çiftçi tarafından bulunan bir fosili incelemişler. Yaklaşık 68 cm. büyüklüğündeki, sivri çeneli hayvanın fosili neredeyse eksiksiz ve aynı bölgedeki diğer fosillerden bilinen Darwinopterus cinsinden. Geniş leğen kemiğinin hemen arkasında yaklaşık 2,5 cm. büyüklüğünde yumurta bulunmakta. Bilim insanları yumurtanın, sürüngenin ölümünden önce altı gram olduğunu söylüyorlar. Bu normal bir kuş yumurtasının sadece üçte biri kadar. Pterozorların yumurtalarını toprağa gömdükten sonra kendi hallerinde bıraktıkları sanılıyor. “Mrs. T” olarak isimlendirilen dişi sürüngenin başında, diğer bazı pterozor fosillerinden bilinen tarak biçiminde boynuzlar bulunmuyor. Bu tarağın yokluğu ve geniş leğen kemiği, Darwinopterus dişileri için ve genel olarak da Pterozorlar için tipik bir özellik olmalı. Hayvanlar bu çıkıntılarla düşmanlarını korkutuyor ya da dişileri kızıştırıyorlardı. BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ VE BELLEK YETİSİ Virginia Üniversitesi’nde Jonathan Kipnis ile çalışan ekibin son araştırmasına göre insanın hatırlama yetisi bağışıklık sisteminin durumuna bağlı. Belleğin ilerleyen yaşla birlikte zayıflamasının bedenin savunma sistemiyle ilgili olabileceğini düşünen araştırmacılar, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesiyle bu olumsuz gelişmenin durdurulabileceğine inanıyorlar. Hatta bağışıklık sistemini uyaran yeni ilaçların genç insanların bellek yetisini bile iyileştirebileceği sanılmakta. Deneyler sı ama Kipnis, insandaki bağışıklık sisteminin de tıpkı kemirgenlerdeki gibi öğrenme ve hatırlamada benzer bir rolü olduğunu gösteren kanıtlar bulunduğunu söylüyor. Mesela kanser tedavisinde kullanılan birçok ilaç bağışıklık sistemini de baskılamakta. Bu da niçin bazı kanser hastalarının kemoterapi nedeniyle bellek sorunları yaşadıklarını açıklıyor. Ayrıca bilim adamına göre zayıf bağışıklık hücreleri, yaşlı insanlarda, beynin niçin daha yavaş çalıştığının da bir açıklaması olabilir. Kipnis ve ekibi şu sıralar fare deneyleriyle test etmek üzere bir tür beyin dopingi üzerinde çalışıyor. Daha sonra ise bu ilacı anormal bağışıklık hücreleriyle ilişkilendirilen bir gelişim bozukluğu olan Rett sendromunun tedavisinde kullanmak istiyorlar. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma YENİ VEREM AŞISI ÇOK ETKİLİ Yeni geliştirilen bir verem (tüberküloz) aşısı sadece enfeksiyondan önce değil, enfeksiyondan sonra da koruyor Danimarka’daki Statens Serum Enstitüsü (SSI) bilim insanları, yeni aşının halihazırdaki aşılarla mümkün olduğundan çok daha uzun süre koruduğunu söylüyorlar. Bütün dünyada bir sorun olan verem, özellikle de antibiyotiklere ulaşmanın zor olduğu gelişmekte olan ülkelerde daha sık görülmektedir. Şimdiye dek sadece hayvanlar üzerinde test edilen yeni aşı kısa bir süre önce Nature Medicine dergisinde tanıtıldı. Hastalığa yakalananların yüzden beşinde belirtiler enfeksiyondan sonra ortaya çıkıyor. Vakaların yüzde doksanından daha fazlasında ise Mycobacterium tuberculosis bedene girdikten sonra kimyasal işaretini değiştirerek ilk başlarda gizli kalıyor. Yaklaşık CBT 1246/ 4 4 Şubat 2011 olarak yüzde onunda ise yıllar ya da on yıllar sonra yeniden etkinleşerek ağır semptomlara yol açmakta. BCG gibi aşılar, hastalık etkeniyle temas edilmediği zaman etkili oluyor ve enfeksiyonu değil sadece akut semptomları ve hastalığın ortaya çıkmasını engelliyorlar. Bakteri gizli durumdayken aşı maddesine karışı bağışıktır. Yeni aşı maddesi insanlarda etkili olacak olursa bu sorun da çözülecek. Yeni aşı maddesi, Mycobacterium tuberculosis bakterisinin gizli ve etkin biçimlerinde bir bağışıklık reaksiyonunu harekete geçiren proteinlerin bir bileşimi. Araştırmayı yöneten bilim insansı Peter Lawaetz Anderson’ın açıklamasına göre yeni maddeyle aşılanan büyük çocuklar veya gençler, yetişkinlik dönemine kadar veremden korunabilecekler. Verem gerçi antibiyotiklerle tedavi edilebiliyor. Ama gelişmekte olan ülkelerde gerekli ilaçlara ulaşmak kolay olmuyor. Bu yüzden yeni aşı bu ülkelerde büyük bir avantaj diyen Anderson’ın tahminlerine göre mesela Cape Town (Güney Afrika) nüfusunun yüzde altmışından fazlası verem mikrobu taşımaktadır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear