26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban günümüz yaşamı ile bütünleştirilerek kullanılabilmesi amacı ile yapılan planlar” olarak tanımlanıyor. Mimar ’na göre, uygulama imar planları genel olarak 1/1000 ölçeğinde hazırlanır. Sertoğlu, bu ölçekte hazırlanan planların, imar durumu belirlenmiş, ihaleye çıkmaya hazır ve inşaat ruhsatı verilebilir alanlar için hazırlandığına dikkat çekiyor. Oysa Mimarlar Odası, 22.07.2009 tarihinde 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı’nın iptali ile ilgili davacı olmuştu ve dava halen devam ediyor. Anıtlar Kurulu dava süreci devam ettiği halde 1/1000 ölçekli planları –bazı değişikliklerle onaylayıp Belediye Meclisi’ne göndererek bir anlamda yasal süreci bypass etme yoluna gidiyor. Cihangir Güzelleştirme Derneği’nden sivil toplum uzmanı kamuoyunun dikkatini çekme konusunda başarılı çalışmalar yürüttüklerini, bugüne dek 2000 imza topladıklarını belirtiyor. İBB’nin kentsel dönüşüm planları çerçevesinde “oldu bitti”ye getirdikleri Sulukule sakinlerinden farklı olarak, semtlerinde daha eğitimli, bilinçli ve sosyal sorumluluk sahibi insanların yaşamasına bağlı olarak eylemlerinin daha örgütlü ve daha geniş kapsamlı olduğuna dikkat çekiyor. Eylem planlarını bilim insanlarının görüşlerinden yararlanarak hazırlamışlar, planda kapsam dışı bırakılan boşlukların ranta açılacağından kaygı duyuyorlar. Öztuna’nın dikkat çektiği boşluklar planda özetle üç alan altında toplanıyor: Yenilenme alanları, Özelleştirme alanları, Turizm alanları B Platformu’nun itiraz dilekçesine göre: “Başlığında koruma amaçlı olduğu bildirilen plan alanı içinde korunmayı belki de en çok gerektiren alanlar, özelleştirme alanı, kentsel yenileme alanı, turizm alanı ilan edilmek suretiyle koruma planı kapsamı dışına çıkarılıyor. Oysa, bu bölgeler planlanan alanın temel niteliklerini belirleyecek en önemli alanlar. Planın bu bölgeleri özel alanlar gibi kapsam dışı görmesi, bu alanlarda neyin gerçekleştirileceği kabul edilebilir değil. Bu nedenle planın ilkesel bütünlüğü bozulmuş durumda. [email protected] Kapitalizmin, her döneminde doğa ile sınavlarından sürekli çaktığını vurgulayarak başlamakta yarar var. Sermayenin biçimlendirdiği teknolojik itici gücün farklı bir sonuca ulaşmasını beklemek ancak aşırı iyimserlik olarak nitelenebilir. ’nın turizm Beyoğlu’nun en eski tarihi bölgesi alanı gösterilerek koruma planının dışında ele alınması, koruma ilkelerine aykırı. Aynı şekilde konumu nedeniyle Beyoğlu yarımadasının siluetini etkileyen Perşembe Pazarı’nın plan dışı bırakılması olumsuz. Karaköy İskelesi’nden Üniversitesi’ne kadar uzanan, Salıpazarı Projesi’ni de içeren kıyı bandının turizm alanı tanımı ile plan sınırları dışında kalması uygun değil. Planda bu alanlar için özetle, avan projesi ilgili makamlarca onaylandıktan sonra yapılaşma izni verilecektir denilmekte ve yatırımcıların ve yatırımlara onay verecek makamların insafına terk edilmekte. Koruma amaçlı plan, böylece deliniyor.” İTÜ Mimarlık Fakültesi Restorasyon Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Zeynep Ahunbay’a göre de planın en büyük sakıncası bütünlüğünün olmaması. Ahunbay, planda her adanın başka bir statüde ele alınmasının planı kontrolsüz hale getirdiğine dikkat çekiyor. Bütünlüğü sağlamak için her türlü yasal yola başvuracaklarını bildiriyor: Planın rahatsız edici yönlerinden biri, bir bütünlük arzetmemesi; bir tarafta turizm alanı, diğer yanda yenileme alanı lejantlarıyla iç içe geçmiş, dikenli tellerle ayrılmış alanlardan oluşması. Yıllardır yıkıntı ve çöplük olarak duran, çevreyle bütünleşemeyen Park Otel ne olacak? Galataport alanı için düşünülen koruma önerileri neler? Yenileme ve turizm alanlarında hangi ilkeye göre hareket edileceği belirsiz. Aynı kent dokusu içinde farklı statüde alanlar yaratılması, daha baştan korumanın başarısını sabote eden bir durum. Beyoğlu planlama sürecinde üniversitelerin Yazının devamı 8. sayfada Caddesi’ni de içine alarak TurizmHizmetTicaret bölgesine dönüştürüyor..Bu karar başta bu bölge olmak üzere dan çıkmasına sebep olacak..Bu süreç yıllar önce Eminönü’nde yaşanan süreci beraberinde getirebilecek (Bir dönemler konut ve ticaretin bir arada yaşadığı bölge zaman içerisinde konut bölgesi olmaktan çıkarak geceleri terk edilmiş kent dokusu haline gelmiş). Kaldı ki, kent yaşamını yok ederek Turizm Bölgesi oluşturmak mümkün değil. A Roma Bahçesi ve çevresi biri mevcut bir hamam ve cami kalıntısı restore edilmek üzere 4 ayrı noktaya “Belediye ...Benzer şekilde Ege Bahçesi de imara açılıyor..Yeşil planlama açısından yeni yeşil alan , evlerin ortak avlularını yeşil alan ilan ederek, özel mülkiyeti kamulaştırmak bir yana, evlerde yaşayan insanların mahremiyeti yok ediliyor.. ‘KONTROLSÜZ PROJELENDİRME’ PLANIN BÜTÜNSELLİĞİ YOK PLAN BÜTÜNLÜK İÇERMİYOR Cihangir Güzelleştirme Derneği’nden Selçuk rdoğplanın bütünlük içermediğini yandaki plan görseli üzerinden renklerle şöyle gösteriyor: Plan Beyoğlu’nun bütününü ele almıyor (Galata Kulesi, Park Otel, Perşembe Pazarı, Galata plan dışı tutulmuş Turizm alanı gözüküyor, Roma Bahçesi ve civarı, Emek sinemasıTarlabaşı örneğinde 6 bölge 5366 yasaya tabii tutularak plan dışı bırakılmış. Beyoğlu Koruma Planı Görseli’nde Mavi renkli boyalı yerler 5366 Yenileme Kanununa tabi alanlar, Sarı renkli alanlar Turizm alanları. Kırmızı oklar Tophane veya Karaköy’den Beyoğlu’na örnek yaya ulaşım aksları..Beyoğlu’nun tümünün bütünsel planlanamadığını çok net gösteriyor. Her bölge başka bir otoritenin insafına bırakılmış.. 3. FiruzağaÇukurcumaGalatasaray arası,Tophane CBT 1248/ 7 18 Şubat 2011 Endüstriyel üretimin, tarihsel gelişimi boyunca, toplumsal mücadelelerle ve başka saiklerle kısmi olarak, o da sadece belirli coğrafyalarda, bir temizlenmeye tabii tutulduğu söylenebilir. Ancak bu kez durum daha ciddi. İnsan faaliyetleri kaynaklı seragazı salımlarının dünyanın iklimini değiştirdiğini bugün artık tartışmasız bir şekilde biliyoruz. İklim değişikliği tartışmaları son onyıllarda yoğunluk kazanmış olmakla birlikte, ilk uyarıların 1930’lu yıllarda yapıldığı hatırlanmalıdır. Sanayileşmiş ülkelerde seragazı salımlarının aşağı yukarı dörtte üçünün, modern kapitalizmin yarattığı en yaygın ve kapsamlı iki teknolojik sistemden; ulaşım ve enerji sistemlerinden kaynaklandığı biliniyor. Bu iki alandaki sayısız teknolojinin bugün artık modern hayatın ta kendisi olduğunu söylemek de mümkün. Dolayısıyla, iklim değişikliği tartışmalarında otomotiv ve elektrik üretim sektörlerinin ağırlıklı yer almalarında şaşılacak bir durum yok. özellikle dikkat çekici niteliklerinden birisi ‘ oranlarının yüksekliği; ya da pazar hakimiyetinin çok az sayıda firmada yoğunlaşmasıdır. Enerji alanı hemen tüm yönleriyle araştırmageliştirme camiasının ve kamuoyunun yenilik ve değişim düşlerini süslemeye devam etmekle birlikte, bu sektörün yenilik yapmaya ya da ARGE’ye ayırdığı kaynaklar yerlerde sürünüyor. Enerji sektörü, dünyada mal ve hizmet sektörleri arasında ARGE’ye , madencilik sektörü ile satışlardan ayrılan paylar bakımından birlikte yıllardır kimseye kaptırmıyor ( %1’den az). Bu ARGE bütçelerinden de aslan payını nükleer enerjinin aldığı biliniyor. Bu rakamın, örneğin son 50 yılda yenilenebilir enerji araştırmalarına ayrılan bütçenin 2530 katı olduğu da başka bir gerçek. Kilitlenmenin sorumlusu olan teknolojik – kurumsal kompleksin, gelişmiş sanayi ülkelerinde ‘derin dekarbonizasyon’ ya da hatırı sayılır seragazı salım düşüşleri gerçekleştirecek yenilikleri gerçekleştiremeyeceğini buradan çıkarabiliriz. Son 50 yılda yatırım sermayesinin % 90 oranında hakim firmaların kendi ürün ve hizmetlerine yönelmiş olması, bunun yanısıra gelişmiş olduğunu da gözönüne alındığında, iklim değişikliğine yol açan enerji üretiminden kaynaklanan seragazı salımlarının dramatik biçimde azaltılmasının nasıl sağlanacağı sorusu yanıtsız kalıyor. Seragazı salımlarını düşürecek teknolojik yeniliklere yeterli kaynağın ayrılmasının yanısıra, yenilikçiliğin ‘karbon kilitlenmesini’ çözecek yönde gerçekleşip gerçekleşmediği sorusu da canalıcıdır. İktisatçılar yenilikleri (inovasyon) ‘ ya da ‘ yenilikler olarak sınıflar. Muhafazakâr yenilikler, mevcut teknolojik sistemi iyileştiren ve yaygınlaştıran özellikler taşırken; radikal yenilikler yerleşik teknokurumsal kompleksin dışında doğup adeta yabancı bir bünyede büyümekte zorluk çeken yenilik türleri. mevcut tekBu kategorilere örnek vermek için, nolojilere bakalım. Sistemin asıl belirleyici karakteri, elektrik üretiminin binlerce megawatt gücünde büyük merkezi santrallarla (kömür, doğalgaz, petrol ya da nükleer) gerçekleştirilip, dağıtım şebekeleri yoluyla tüketim noktalarına aktarılmasıdır. Elektrik üretim sisteminin, uzun tarihsel bir süreç içinde, teknik olanla toplumsalın karşılıklı etkileşimi ve büyük kamusal yatırımlar sonucu yerleştiğini önceki yazılarda belirtmiştik. Bu sistemin alternatifi, dağıtılmış üretim sistemidir: Çok sayıda, farklı teknolojiler kullanan üretecin, tüketim noktalarında üretim yaptığı çok farklı bir yaklaşım. Şimdi de mevcut sisteme rakip olarak gelişmekte olan temiz enerji teknolojilerinden rüzgâr ve güneş teknolojilerine bakalım. Bir an için teknolojilerin maliyetleri ile ilgili tartışmaları bir kenara bırakırsak, mevcut üretim ve dağıtım sisteminin en kolay kabul edebileceği teknolojilerin, büyük merkezi üretim biçimleri olduğunu görürüz. Bunun nedeni, kilitlenmeyi yaratan sistemin teknik olduğu kadar finansal, hukuksal, hatta kültürel tercihleridir. Güneş teknolojilerinin en önemli üstünlükleri, yerinde üretim ve tüketim olmasına, güneşten elektrik teknolojilerinde devlet destekli emekleme dönemleri çatı sistemlerinde başlamasına rağmen, teknokurumsal kilitlenme ,bu alandaki teknolojik gelişmeyi, büyük merkezi santral inşaası yönünde yönlendirmektedir. Bir dahaki yazıda bu konularla devam... Karbon Kilitlenmesi: Modern Kapitalizmin Doğa İle İmtihanı
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear