Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
DÜNYA BİTTİ, ARTIK DÜANYA’DA, YANİ YENİ BİR GEZEGENDEYİZ! 200 yıllık “Büyüme Modeli” Dünya’yı batırdı: Şimdi ne olacak? “350.com” adı verilen çevreci grubu kurucularından, akademisyen ve bilim yazarı Bill McKibben dünyanın geleceğini kurtarmanın tek yolunun, ekonomik büyümenin önünü keserek, kısıtlı kaynak ve zenginlikleri titiz bir şekilde korumak olduğunu ileri sürüyor. Yazar başka bir deyişle geleceğimizin geçmişimize benzeyeceği yönündeki inancımızı ve geleceğin daha parlak olacağı yönündeki standart iyimserliğimizi bırakmamız gerektiğini söylüyor. İ klim eylem grubu “350.com”un kurucularından ve ABD’deki Middlebury College öğretim görevlisi Bill McKibben, “Eaarth: Making a Life on a Tough New Planet” isimli yeni kitabında, insanoğlunun doğal kaynakları har vurup harman savurması yüzünden artık tümüyle çetin koşulların hüküm sürdüğü farklı bir dünyada yaşadığını söylüyor. Ve bu dünyaya **“Eaarth” adını veriyor. Bu gezegen artık insanoğlunun 200 yüzyıldır sürdürdüğü büyüme modelini kaldıramıyor. Çöküşü engellemek için yerel ekonomilere geçiş yaparak doğal zenginlik ve kaynakları korumanın yollarını aramalıyız. Yerel çiftçilik ve enerji üretimi konularında örneklerin yer aldığı kitapta McKibben şu görüşlere yer veriyor: YENİ GEZEGEN YENİ ALIŞKANLIKLAR Yeni gezegen yeni alışkanlıklar gerektirir. Yeni dünyada eski dünyada yaşarmışcasına yaşamamız artık olanaksız. Bu seçenek artık geriye dönüşü olmayacak bir şekilde kapandı. Doğduğumuz ve büyüdüğümüz dünyada, en yerleşik siyasi Özet olarak Batılı topve ekonomik alışlumlarda her kurum dakanlık büyümedeyha fazla büyüme taledi. Adam Smith’ten sonraki 250 yılda, biyle ortaya çıkıyor. “Her zaman daha büDaha fazla büyümemiz yük olan daha iyiydi olanaksız, çünkü artık ve her problemin çösınıra geldik; ilerleyezümünde mutlaka genişleme ve büyücek yerimiz yok. me bulunmalıydı”. Bu görüş bir bakıma doğruydu çünkü uzun bir süre büyüme/genişleme pek çok sorunu halletmişti. Batılılar son 10 nesildir sürekli büyüme yoluyla konforlu ve güvenli bir yaşam şansına sahip olmuştu. Ancak artık koşulların köşeye sıkıştırdığı insanoğlunun geleceğini düşünme vakti geldi. Yeni dünyamızda vazgeçmemiş gereken en büyük alışkanlığımız büyüme olmalı. lışmaya başlar; canlandırma için harcanan paraların yanı sıra sorunun ana nedeni olan borçlar da ödenir. Hepsinden kötüsü, ödemek zorunda kaldığımız ekolojik borçtur. Bu borç, atmosferde birikmekte olan ve gezegeni yeniden şekillendiren karbondur. Şimdilik bu konuda da tek çıkış yolu yeni bir büyüme atılımı başlatmaktır. Bu yeni atılım halihazırdaki fosil yakıt sisteminin yerine geçecek olan ve karbon üretmeyen başka sistemi başlatacak devasa bir ekonomik girişimdir. İnsanlar “Yeşil Gelişme” adını verdikleri bu yeni girişimin tüm dertlerine deva olacağını sanırlar. Ancak yeşil atılımların yerine, yepyeni bir başlangıca atım atılmasını öngören Al Gore gibi uzağı gören kişilerin geliştirdiği projelere para akıtmak çok daha akılcıdır. 2020 yılına kadar karbon salımlarını %30 oranında azaltmamız veya elektriğimizin tümünü on yıl içinde yenilenebilir kaynaklardan elde etmemiz gerekiyor. Sahip olduğumuz sistem, bu önlemlere koşut olarak yeniden şekillendirilecek. Ne var ki bütün bu süreç içinde üzerinde yaşadığımız gezegenin bu değişikliklerden zarar görmemesi için eylemlerin hızının çok hassas bir şekilde ayarlanması da bir başka sorun. Eaarth isimli kitabın yazarı Bill McKibben yukarıda. Yanda ise yazarın Türkçeye çevrilmiş kitabı GELECEK GEÇMİŞTEN FARKLI OLACAK… Bu yaklaşım bir anlamda acı bir ilaç gibidir. Fakat gezegenin üzerinde daha uzun ve insana yakışır bir yaşam sürdürebilmemiz için gerekli. İlk önce içinde bulunduğumuz koşulları doğru değerlendirmeliyiz. Başka bir deyişle geleceğimizin geçmişimize benzeyeceği yönündeki inançlarımızı ve geleceğin daha parlak olacağı yönündeki standart iyimserliğimizi baskılamamız gerekiyor. Amerikalılar için kritik nokta, büyük bankaların sendelemeye başlamasından 6 ay önce, 2008 yılının başlarında kendini gösterdi. Amerikan düşüncesinde tek bir sabit varsa o da harekettir. Uzak kıyılardan bu topraklara göç edenler, bütün kıtayı bir uçtan diğer uca kat etmişler, büyük otoyollar inşa etmişler, otomobillerinin içine yerleştirdikleri küresel konumlama cihazlarının (GPS) yardımı ile hareketlerine daha lüks koşullarda devam ediyorlar. Derken, aniden ve tarihte ilk kez bu hareket yavaşlamaya başladı. Her ay Amerikalılar bir önceki aya göre az araba kullanır oldular. Eski evlerini ve arabalarını satamaz hale geldiler. lemeye başladılar. “Roma Kulübü” adı altında görüşlerini bildiren bu insanlar MIT’den bir grup sistem analistini de çalışmalarına dahil ederek “The Limits to Growth” başlıklı bir rapor yayımladılar. 30 farklı dile çevrilen bu kitap 30 milyon kopya sattı. Kitapta şu üç önemli noktaya vurgu yapılıyordu: Dünya popülasyonunun, sanayileşmesinin, kirliliğin, gıda üretiminin ve kaynak tüketiminin şimdiki büyüme hızında sürdürülmesi durumunda büyüme sınırlarına bundan sonraki 100 yıl içinde ulaşılabilir. Bugünkü büyüme trendleri değiştirilebilir. Aynı şekilde ekolojik ve ekonomik denge sağlanırsa, sürdürülebilirlik daha uzun bir geleceğe taşınabilir. Küresel denge, dünyada yaşayan her bireyin temel maddi gereksinimleri karşılayacak ve her bireyin potansiyellerini hayata geçirmesine olanak tanıyacak şekilde tasarlanabilir. Dünyadaki insanlar bu sürdürülebilirlik hedefi üzerinde görüş birliğine varırlarsa, bu hedefi tutturma çalışmalarına ne kadar erken başlarlarsa başarı şansı o kadar yüksek olur. İlginç olan insanların bu mesajları 40 yıl önce akıl etmesi. O dönemde dünyanın dört bir yanında insanlar popülasyon artışını nasıl durduracakların tartıştılar. Kadınları eğitmenin en doğru strateji olduğuna karar verdiler. 1970’li yılların sonlarına doğru bugünküne oranla daha fazla sayıda Amerikalı sürekli büyümenin iyi bir şey olmadığını düşünüyordu. Oysa son yıllarda bu görüş tümüyle değişti. Şimdi anlıyoruz ki Roma Kulübü tümüyle haklıymış; olacakları bizlerden önce öngörmüşler. Çevresel sorunları uzun süre görmezden gelebilirsiniz, ancak sorunlar size ulaştığı zaman bir daha gitmeyecek şekilde yerleşir. lunu kaybetmiş biri gibi, panik halinde sağa sola koşturacağımız yerde, oturup cebimizde işe yarayacak neler olduğuna bir bakalım. Daha sonra serin kanlılıkla ne yapmamız gerektiğine karar verelim. Akla ilk şey: Son 200 yılı büyümeye odaklı yaşadık. Bu bize bir takım olanaklar sağlamakla birlikte zarar da verdi. Ancak en önemlisi, büyüme kavramı hepimizin kemiklerine işledi ve bizlerin olgunlaşmasını önledi. Her politikacı kürsüye çıktığı zaman şunları söyler: “Daha iyi günler gelecek”. Hayır gelmeyecek. En azından “en iyi”den anladığımız şekilde gelmeyecek. Sınırları olan bir gezegende sınırlara bir gün ulaşılacaktı. Şanslıyız ki müzik biz yerde otururken sustu. Sınırlara 2011’de, 2014’te veya 2024’te gelebiliriz. Bu durumda yapmamız gereken kendimizi kandırmadan, gerçekleri saptırmadan büyümenin sonuna geldiğimizi kabullenmek. İkinci şey: Üzerimizde taşıdığımız yüklerin hangisinden kurtulmamız gerektiğine biran önce karar vermek. Örneğin başta tüketim alışkanlığı olmak üzere pek çok alışkanlığımıza son vermemiz gerekecek. BÜYÜMEYE ALTERNATİFLER Kuşkusuz başka seçeneklerimiz var. Ormanda yoMayıs ayında Şanghay’dan ABD’ye bir gemi konteynırı 8.000 dolara taşınıyordu. Oysa bu rakam 10 yıl önce 3.000 dolardı. Uzmanlar bütün gelişmeleri küreselleşme olgusuna bağlıyorlar. Stratejistler “Küreselleşme ağacının alt dallarındaki meyveler toplandı. Üst dallara da kimsenin boyu yetişmiyor” diyor. Artık yurtdışından ürün nakletmenin maliyeti o kadar yükseldi ki Çin veya Uzakdoğu ülkelerindeki düşük ücret avantajını silip süpürüyor. Petrol fiyatlarının artması yiyecek fiyatlarının artmasına da neden oluyor. Bunun üzerine ülkeler bir zamanlar savundukları serbest ticaretin eskisi kadar avantajlı olmadığını kabul etmek zorunda kaldılar. Petrol fiyatlarının zirve yapması büyük bir olasılıkla büyüme hızının da zirvesi olarak değerlendirilebilir. Bu noktadan sonra sistemi daha da büyütmek mümkün olmayabilir. 2009 yılının Mayıs ayında danışma şirketi Mckinsey&Company’nın yaptığı bir piyasa araştırması yeni bir petrol şokunun kaçınılmaz olacağını söylüyor. mızda küçük ve karma çiftliklerin kendi gübrelerini kendilerinin üretmesi ve kendi topraklarını zenginleştirmesi uzun vadede daha karlıdır. ÇÖZÜMLER 1)Yerel gıda çözümü Son 25 yıldır sürdürülmekte olan geniş ölçekli tarım, böcek ile mücadele ve genetik olarak yapısı değiştirilmiş tahıl üretimine karşın, kişi başına düşen tahıl miktarı düşüyor. Bu konuda çözüm üretmek isteyen uzmanlar şimdi küçük ölçekli tarıma sıcak bakıyor. Görece olarak küçük çiftliklerde yapılan bu tarımdan verim alınabilmesi için taze bilgilerle eski deneyimlerin birleştirilmesi öneriliyor. Yazara göre küçük ölçekli tarım, kişi başına düşen tahıl miktarının giderek azaldığı dünyamızda tek çözüm. Kuraklık ve sellerin kol gezdiği dünyamızda tarlaya tek bir ürün yerine esneklik kazandıracak farklı tohumlar ekilebilir. Sıcaklık artışlarına bağlı olarak haşerelerin yaygınlık kazandığı dünyamızda, bir ürünün tek bir çeşidinin değil, farklı çeşitlerinin ekilmesi daha akılcı. Fosil yakıtların giderek azaldığı dünya 2)Yerel enerji çözümleri Fosil yakıt kaynaklarının giderek azalması ve fiyatlarının artması ekonomik açıdan her kesimi zorlayacak. Bu durumda başka enerji kaynaklarını devreye sokmak gerekiyor. Merkezi enerji üretimi yerine yerel ve dağınık üretimin daha iyi sonuç vereceği düşünülüyor.İlk aşamada enerji tasarrufuna öncelik vermek gerekiyor. McKinsey&Company isimli mali danışma şirketine göre toplumlar gelirlerinin%10’unu yakıta harcıyor. Yerel enerji romantik bir kavram değil. ABD’de pek çok okulun ve binanın enerjisi “mikroenerji” santralleri tarafından karşılanıyor. 2008’de ABD’deki enerji tüketiminin yüzde 30’u yerel enerji santralleri tarafından karşılanıyordu. Çin’de 3 milyon insanın yaşadığı Rizhao isimli yeni yerleşim merkezinde hemen hemen her damda güneş enerjisi ile çalışan sıcak su tankları bulunuyor. Şimdi tüm evler sıcak su ihtiyacının damlarına kurdukları sistemlerden sağlıyor. Yiyecek sisteminde olduğu gibi, eğer hükümetler fosil yakıt sanayini sübvanse etmekten vazgeçerse yerel enerji üretiminde büyük bir artış yaşanabilir. Örneğin Almanya 1. 3 milyon fotovoltaik panel ile bu konuda dünyada başı çekiyor. BÜYÜME DURUNCA….. Şu anda büyümeye ara vermek beraberinde bir sürü sorunu da getiriyor. İçinde bulunduğumuz koşullarda büyüme geçici bir süre durdurulduğunda ortaya ekonomik durgunluk adı verilen durum çıkıyor. Bu durum pek çok insanın yaşamını altüst ediyor; bireyler ve uluslar borç batağında çırpınıyor. İnsanlar bu bataktan çıkmak ve büyüme sürecini yeniden başlatmak için yeniden sisteme para akıtıyorlar. Bu önlemlere “ekonomik canlandırma” adı verilir. Bu şekilde büyüme mekanizması yeniden ça Ancak bu listenin ilk sıralarında yer alan “karmaşıklık” ilk hedefimiz olmalı. Karmaşıklık çağımızın bir simgesi. Ne var ki ucuz fosil yakıtlarına ve dengeli bir iklime dayalı olan karmaşıklık bizim “yumuşak karnımız”. Petrol fiyatlarındaki sıçramadan ve 2008 yılındaki mali krizden çıkarttığımız kadarı ile küresel sistemi oluşturan unsurlar birbirine çok sıkı bağlarla bağlı. Dolayısıyla bir noktadaki çok küçük bir aksaklık, tüm sistemi tehdit eder hale gelebiliyor. Örneğin Nevada’daki finansal kurumların aldığı aptalca bir karar Çin’de binlerce fabrikanın kapanmasına yol açıyorsa, sistemin ne kadar birbirinin içine geçmiş olduğunu anlayabiliriz. Otomobil kullanma alışkanlıklarımızda bir değişiklik yapmadığımız takdirde, Arktik buzul kütleleri eriyorsa, “belamızı arıyoruz” demektir. Bizler doğanın bizleri ezip, yok edeceği bir dünyaya doğru doğayı ezip yok ediyorsak, ektiğimizi biçeceğiz demektir. Başka dünya yok. Dolayısıyla hayatta nasıl kalacağımızı şimdiden çözmek zorundayız. Derleyen: Reyhan Oksay Kaynaklar: www.footprintnetwork.org Scientific American, Nisan 2010 *350 ne anlama geliyor? Bilim insanlarına göre karbon dioksitin atmosferdeki güvenilir üst sınırı 350 ppm’dir (parts per million). İklim değişikliğinin hızını kesmek için insanoğlunun zaman yitirmeden şu andaki 390 ppm düzeyinden 350 ppm düzeyine geri dönmesi gerekir. ** Earth İngilizcede Dünya veya Yeryüzü anlamına gelir. Yazar insanoğlunun bu dünyayı kirletip, kaynaklarını tüketerek “Eaarth” adını verdiği yeni bir Dünya yarattığını söylüyor. CBT 1204/10 16 Nisan 2010 KÜRESELLEŞME ARTIK CAZİBESİNİ YİTİRDİ… Bunun yanı sıra tuhaf bir şeyler olmaya başladı. Benzin fiyatları tırmandıkça uzun mesafelerden mal getirtmek eskisi kadar cazip gelmemeye başladı. İLK UYARILAR.. 1972 yılında bir grup Avrupalı bilim insanı Roma’da bir araya gelip küresel yaklaşımları ince CBT 1204/11 16 Nisan 2010