05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Apple’in yeni cijazı iPad ile birlikte bir geçiş dönemine girdik. Veriler artık merkezi olarak saklanacak, elinizin altındaki cihaz temel işlevleri gören bir düzeye inecek. iPAD’i Erkekler de Kullanabilir Apple firmasının kurucularından ve pazarlama dehası Steve Jobs yeni bir bomba daha patlattı ve firma geçtiğimiz günlerde iPad isimli yeni ürününü tüm dünyaya tanıttı. Görünen o ki ilk bilgisayarlardan Apple Macintosh ve mobil müzik dinleme cihazlarının en popüleri olan iPod (ve bunun cep telefonu ile birleştirilmiş hali iPhone) cihazlarından sonra firma tüm dünyayı üçüncü kere yerinden sarsma azminde. iPad cihazını iPhone’un biraz daha büyük modeli diyerek eleştirenler de var, özellikle egazete, ekitap dünyası başta olmak üzere müthiş bir devrim yaratacak diyenler de. Cihazın temel özelliklerine bakıldığında tam da ikisinin arasında bir yerde duruyor gibi. Yani bu haliyle müthiş bir devrim yapması çok olası değil. Ancak yerinde sayacağını beklemek de doğru olmaz. Gelecek ay ya da yıllarda çıkacak geliştirilmiş yeni kuşak modelleri ipod, iphone cihazlarının yarattığı düzeyde bir etki yaratma potansiyeline sahip. Öncelikle cihaz fiziksel özellikleri itibariyle çekici. 680730 gram arasında. En devrimsel özelliklerinden bir tanesi ise bilgisayarların çıktığı ilk günden beri cihazın değişmez bir parçası olan klavye aparatının olmaması. Yazmak gerekiyorsa, dokunmatik ekran klavye işlevini görüyor. Bu basit ve zaten bildik imkân bir yandan Apple’in dokunmatik ekran konusunda ne kadar deneyimli ve gelişmiş imkânlara sahip olduğunu gösterirken, aslında öteden beri ülkemizde de tartışılan farklı klavye standardlarının kolaylıkla kullanılabilir hale gelmesini de sağlamış oluyor. iPad’de bu sorun çözülmüş görünüyor. Hangi klavye formatını seçerseniz ekran o klavye olarak hizmet vermeye başlıyor. Böylece tuşların üzerindeki işaretleri değiştirmek ya da komple farklı klavyeler satın almak gereği ortadan kalkıyor. Öte yandan bu cihaz, şu anki teknik özellikleri itibariyle şimdilik bir grup öncüyü cezbedecek... Ancak önemli bir grup kullanıcı biraz daha temkinli yaklaşıp beklegör taktiği ile cihazın dünya üzerindeki gelişimini izleyerek karar verecek gibi. Bu cihaz sayesinde ipod, iphone ürün yelpazesinden farklı olarak kurumsal müşteriler de Apple firmasının radarına girmiş durumda. Ellerinde bu cihazlarla işi gereği mobilite gereksinimi duyan firma çalışanları gün boyunca ofis dışında yaptıkları tüm mesleki faaliyetlerinde bu cihazı kullanabilir ve sipariş alma, not tutma, mesajlaşma vb gibi faaliyetlerini internete bağlı olarak ya da bağlı olmadan gerçekleştirebilir, gün sonunda güncel bilgileri merkeze aktarabilirler. Bu bir geçiş dönemi ve bu sayede bilişim kültüründe de yeni bir çağ başlamış oluyor. Dijital kültürün, internetin ruhuna aykırı gibi görünen, dağıtılmış verileri merkezde toplama (totaliter) arzusunu gerçekleştirmeye doğru bir adım daha atılmış oluyor. Giderek taşınabilir bilgisayarlarda veri tutma, sabit disk imkânı bulundurma gereği ortadan kalkacak. Eposta sisteminde bu düzen geldi. Posta kutunuz şu an kimbilir hangi ülkedeki bir bilgisayarda saklanıyor (ve gerekli görüldüğünde inceleniyor). Bunun yanı sıra tüm metinlerinizin, elektronik tablolarınızın, sunumlarınızın, adres defterinizin vb de şu an elinizin altında kullanmakta olduğunuz cihazın diskinde durmak yerine, binlerce kilometre ötedeki bir bilgisayarda saklandığını düşünsenize. Hem kaybolma derdi de yok !!! HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz hayret@akdeniz.edu.tr Bir hukukçu eğitimi programı, “Elsa Türkiye Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Kurgusal Duruşma Yarışması” adını taşıyor yıllardan beri. Yenilerde Özel Hukuk alanındaki bu etkinliğe Kamu Hukuku alanını da eklemişler ve “Mahmut Esat Bozkurt” adını vermişler. Yarışmalar, hukuk fakültelerinden gelen çalışma gruplarının davalı ve davacı konumlarında birbirleriyle çekişmeleri üzerine kurulu. Bir hakemler kurulu kazanan tarafı belirliyor. Elsa Türkiye İlkönce, fakülte dekanlarının seçtiği öğrencilerle bir çalıştırıcı kendilerine gönderilen “olay” üzerine çalışmaya başlıyor. Çalışma bütünüyle pozitif hukuk zemininde cereyan ediyor. Pozitif hukuku aşan bir eleştiri, irdeleme, değerlendirme, felsefi bir duruş istenmiyor. At gözlüğünün birinci kapağı böylelikle takılmış oluyor. Daha vahimi, bu gruplardan, verilen olayı hem davalı hem de davacı olarak savunmaya hazır olmalarının istenmesi... Hangi tarafı savunacaklarını duruşma günü gelince kura ile öğreniyorlar. Bununla at gözlüğünün ikinci kapağı da yerini buluyor. Son aşamada öncekinde davacı iseler davalı, davalı iseler davacı olarak, tüm savunduklarının tersini savunmak görevi veriliyor. Bunu da başardıklarında işleri bitiyor. Bu programları onaylayan, yürüten kurumlar ve kişiler hukukçunun böyle yetişeceğini düşünüyorlar. Öğrencisi olmaktan kıvanç duyduğum, kendisinden pek çok şey öğrendiğim değerli Hocam Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun, yaşasaydı adının böylesine bir hukukçu köreltme etkinliğinde kullanılmasına sevinemeyeceğini biliyorum. CBT 1195/ 10 12 Şubat 2010 Bu programla öğrenciye deniyor ki, kimi, neyi haklı bulursan bul, önemli değil. Sen her şeyi, herkesi savunmaya hazırla kendini. Önceki davada dediklerinin aksini sonrakinde aynı güçle ileri sürebilmelisin. Bunu da kazandığında, için rahat olsun. Buna profesyonel olmak denir. Ne uğruna mı? Hakikat, adalet uğruna olmadığı belli. Onlara inanman gerekir, savunabilmen için. İnanmadan savunuyorsan, savunduğun ne uğrunadır? Kim bilemez bunu? Paradır, undur, unvandır, maldır, mülktür, iktidardır ama hakikat ve adalet asla değildir. Sen renksiz, kokusuz, saydam ol. Geçirgen, taşıyıcı ol. Kendinin kullanılmasına izin ver, buna en uygun koşullarda ve özelliklerde olduğunu kanıtla. Sen asla kendin olma. Vicdanına sorma hiçbir şeyi. Onun cılız sesini duymamayı da tez elden öğrensen iyi olur. Bu yarışmada kura ile, katılmadığın bir savı savunmak düşmüşse payına, gözünü kırpmadan yap ve aslında haklı bulduğun karşısavı çürütmeyi başar. Başarıyla yürüdüğün bu yolda çürüttüğün o inançlarını bu kez canlandırmayı görev olarak alacaksın. Fakat sen onları kazandırmayı nihayet inandığın için değil, beklendiği için bir “görev bilinci”yle hedefine koyacaksın. Çürüttüğüne, hiç çürütmemişsin gibi yeniden sarılamazsın. Tüm aşamaları başardığında inançsız bırakıldığını, artık asla inanamayacağını birden görüvereceksin. Kim çekecek seni yukarıya? Diyecekler ki, bu yolla öğrenci nesnel olmayı, yansız olmayı, bir diğerinin yerine geçerek empati geliştirmeyi öğreniyor. Pozitif hukuku her yönüyle didik didik ediyor. Hukukçu böyle eğitilir… Ne acı veren yalanlardır bunlar! Oysa tüm bunları bize yalnızca vicdanımız öğretebilir. Öğrencilere vicdanlarının sesini dile getirmeyi yasaklayan bu bilgiçler onların bu becerileri böylelikle daha iyi kazandıklarını kanıtlamalılar. Vicdanımız, ne pahasına olursa olsun inandığımız yerde durmamızı ister. Sonradan yanlış olduğunu gördüğümüz şeyler uğruna savaşmış olmak bile, bilerek yanlış şeyleri savunmaktan daha kötü değildir. Aslında kötü değildir. Çok ağır gelse de, yanılmış olmanın hüznü ve üzüntüsünden başka bir yükü yoktur. Ama öğrencilere, “inanmasanız da, gidin o yerde durun, bunun pişkinliğini öğrenin, ayakta kalmayı öğrenin, hayat mücadelesinde hak güçlünündür. Çünkü güçlü haklıdır. Gücünüzü gösterin” demenin adalet ve hakikate göre yargılayan vicdanları karşısında onları ne denli küçük düşürdüğünü bu işgüzarlar bilemiyorlar mı? Yarışmaya katılan bir öğrencimin dediği gibi, karşı tarafın açıklarını yakalamayı öğrendikleri ama belli. Bunun ne soylu bir empati olduğunu da ileri sürerler mi? Hukuk önce başkalarının haklarıdır.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear