22 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Korkaklık, en baskın karakter özelliği Son yıllarda korku üzerine yapılan araştırmalar birbirinden ilginç sonuçlar veriyor. Korkaklık hayatımızı olumsuz yönde etkilese de bilim insanları, korkunun olağanüstü yetenekleri ortaya çıkaran en önemli itki olduğu konusunda hemfikir. H CBT 1233/8 5 Kasım 2010 er insan çocukluğunda mutlaka bir şeylerden korkmuştur: Kimi okulda kötü not almaktan, kimi karanlıktan, bazısı ise gök gürültüsünden. Korku insanın kişiliğini etkileyerek örneğin onu daha güvensiz ve çekingen kılabilir. Ancak çocukluğunda korkak olanlar yetişkinlik döneminde pekâlâ umulmadık başarılar da gösterebiliyor. Dünyada bunun çok güzel örnekleri var. Mesela ünlü yönetmen Steven Spielberg çocukluğunda neredeyse her şeyden korkan bir çocuktu. Bugün dünyanın en zengin insanlarından bir olan Bill Gates ise on iki yaşında psikolojik destek almasına rağmen, her zaman utangaç ve korunmaya muhtaç bir kişilik sergilemişti. Ne var ki bu iki çocuğun korkaklığı onları daha sonraki yaşamlarında olağanüstü işler başarmasına engel olmadı. Bu psikologların, beyin araştırmacılarının ve genetikçilerin son yıllarda ulaştıkları sürpriz sonuçlardan biridir. Bilim insanları en gelişkin analiz yöntemleri, ilginç deneyler ve büyük sabırla bu ilkel duygunun kişiliğimizde ne kadar derin izler bırakabildiğini buldu. Özellikle de H a r v a r d Üniversitesi’nde gerçekleştirilen uzun vadeli araştırma, bir insanın korkak mı yoksa daha az korkak mı olacağının henüz bebeklik döneminde belli olduğunu göstermiştir. Amerikalı gelişim psikoloğu Jerome Kagan, otuz yıl önce araştırmasına başladığı zaman, yaradılışın dış etkenler ve deneyimlerle ne şekilde değiştiğini öğrenmek istiyordu ve araştırma ilerledikçe en etkileyici ve ilginç özelliğin korkaklık olduğunu gördü. Bilim insanları artık bazı durumlardan korku duymanın, çok fazla etkileyici olmadığı sürece yaşamsal önem taşıdığı konusunda hemfikir. Korku duyuları güçlendirerek, bedenin akıldan önce reaksiyon göstermesini sağlıyor. Ve bazı durumlarda bu milisaniyeler insanın yaşamını kurtarıyor. Evrim bilimcilerine göre eğer insanlık tamamen korkusuz olsaydı soyu çoktan tükenmiş olurdu.. Korku hissetmeyenler kural olarak ruhsal bozukluğa sahip oluyor diyor Alman korku araştırmacısı Borwin Bandelow. Korkusuz psikopatların beynini inceleyen biyopsikolog Niels Birbaumer ise bu tür bozukluğa sahip insanların çocukluklarında diğer insanlarla iletişim kurmakta zorlandıkları, daha sonraları ise genelde suç işledikleri sonucuna ulaşmış. Korku bedeni tamamen esir alabilir ki bu açıdan bakıldığında sevinç ve mutluluktan daha güçlüdür diyor Amerikalı beyin araştırmacısı Joseph LeDoux da. Hatta Alman psikolog Jürgen Margraf biraz daha ileri giderek, insanın tüm özelliklerinin korkularıyla ilintili olduğunu söyleyebiliyor. ku bozukluğu, hırçınlık, gündelik yaşama veya ilişkileri etkileyen hoşnutsuzluk gibi semptomlar görüldüğünde psikiyatr ve psikologlar korku bozukluğundan söz ediyor. Panik atak, fobi ve genel korku bozukluğu sanayileşmiş ülkelerde en sık görülen psişik hastalıkların başında yer almakta. Toplumun yüzde birinde şizofreni, yüzde on sekizinde depresyon görülmekte. Bazı uzmanlar her insanın yaşamında en az bir kez hastalık derecesinde korku bozukluğu yaşadığı görüşünde. Korku bozuklukları diğer birçok hastalığı da doğurarak, ekonomik/politik zararlara sebep oluyor. Ama bununla birlikte korku, yaşamın en güçlü itkilerinden biridir. Sonuçta duyuları güçlendiriyor, motive ediyor, fantezileri ve yaratıcılığı uyandırıyor. Danimarkalı filozof Sören Kierkegard bu durumu şu şekilde formüle ediyor: Korku sadece aksatıcı değildir, insansı gelişimin motorunu oluşturan yeteneğin sonsuz olanaklarını da içermekte. Korkuyu yenmek, olağanüstü duygular doğurmakta. Dağcılar, paraşütçüler, dev dalgalarda sörf yapanlar ya da korku filmi hayranları, hep daha sonra bedenin tehlikenin ardından salgıladığı mutluluk hormonlarını hissetmek için korkuyu arıyor. Evrim tarihi açısından baktığımızda korku sistemi çok eski ve ilkeldir, bu nedenle de aldanması kolaydır. Örneğin aklımız onun sadece bir film olduğunu söylemesine rağmen sinemada korkabiliyoruz. DOĞUŞTAN VAR OLAN KORKAKLIK Harvard Üniversitesi psikoloğu Kagan’a göre doğuştan var olan korkaklık sağlam bir kişilik özelliği ve bizi yaşamımız boyu tüm özelliklerimizden daha çok etkiliyor. Bu açıdan bakıldığında Steven Spielberg ve Bill Gates aslında istisna değil. Birçok önemli düşünür, buluşçu, bilim insanı, şair, müzisyen veya oyuncu bir zamanlar korkak insanlardı. En zengin yatırımcılardan biri olan Warren Buffet, ergenlik döneminde tıpkı arkadaşı Gates gibi ürkek ve çekingendi. Modern evrim kuramının kurucusu Charles Darwin’in de onlardan geri kalır yanı yoktu. Darwin, yılanlardan, kalabalıklardan, gezilerden, yalnız kalmaktan ve kutlamalardan korkuyordu. Aretha Franklin, Ray Charles, Eric Clapton ve David Bowie hatta İtalyan besteci Antonio Vivaldi bile panik ataklardan yakınıyordu. Johann Wolfgang von Goethe, Bertolt Brecht, Samuel Becket ve John Steinbeck gibi ünlü yazarlar da “korkaklar” grubuna dahil. Bandelow bu yüzden büyük başarılara imza atabilmek için insanın korkak olması gerektiği konusunda emin. Sadece korku, insanda olağanüstü yetenekler için gerekli bitmez tükenmez enerjiye açığa çıkarabiliyor diyor psikiyatr. Korkmaya meyilli olan insanlar gerçi daha mutlu değiller ama buna karşın daha duygusal ve daha tutkulu oluyorlar. Ayrıca kendilerini çok daha iyi ifade etme yetisine sahipler. kilerden doğan kronik huzursuzluk şeklinde hissedilen korku türü. Peki ama niçin bazı insanlar yaşamın belirsizliklerinden daha fazla endişe duyarken diğerleri hiç huzursuz olmuyor? Neden bazı insanlar olağanüstü yeteneklerini ortaya çıkarmak için korkularından yararlanırken diğerlerinde korku psişik bozukluklara neden oluyor? Ve korku ne zaman hastalık haline geliyor? Kagan’nın yanıtı şöyle: Korku, sizi mutsuz ediyor ve yapmak istediklerinize engel oluyorsa hastalık halini alıyor. O zaman yardım almanız gerekir. Kagan’ın 1979 ve 1989 yıllarında başlattığı araştırmalar halen devam ederken Maryland Üniversitesi psikoloğu Nathan Fox da iki benzer araştırma üzerinde çalışıyor. İki bilim insanının vardığı ortak sonuç şu: Bebeklerin %1520’si henüz dört aylıkken yabancı objelere, kişilere ve olaylara, ağlayarak ve çırpınarak tepki veriyor. Kagan’ın “high reaktive” (aşırı tepkili) olarak isimlendirdiği bu bebekler, daha sonraları stres, şanssızlık ve travma durumlarında daha kırılgan olan korkak çocuklar, ergenler ve yetişkinler haline geliyor. Bebeklerin yüzde kırkında zıt bir durum söz konusu, geri kalanlar ikisinin ortasında kalıyor. Uzun vadeli araştırmalardan çıkan sonuçlar kısaca şu şekilde özetlenebiliyor: Sağlıklı korkudan hastalıklı korkuya geçiş akıcı bir şekilde gerçekleşiyor, Doğuştan var olan korkaklık kişiliği diğer tüm karakter özelliklerinden daha fazla etkiliyor, Aşırı tepkililer yaradılışlarını hemen hemen hiç değiştiremeseler de onunla yaşamayı öğrenir, Aşırı tepkililer nişlerini bulduklarında, çoğunlukla olağanüstü yetenekler kazanıyor ve bu şekilde korku başarı faktörüne dönüşüyor. KORKUNUN NEDENLERİ Günümüzde en azından Batı dünyasında korkmak için eskiye göre daha az neden var. Modern savaşlar uzaklarda yaşanıyor, hiç kimse açlık çekmiyor veya soğuktan donmuyor. İnsanlar tarihte olmadığı kadar özgür ve güvende. İşsizliğe, kazalara ve hastalıklara önlem alınabiliyor ve yaşam süresi durmadan uzuyor. Araştırmacılar buna rağmen korkunun kolektif artışından söz ediyor. Hatta Alman psikolog Jürgen Margraf bu gelişmeye “Korku Çağı” adını vermiş. Margraf’ın kastettiği, terör, ekonomik kriz ve istikrarsız iliş BEBEKLİK DÖNEMİNDE KORKAKLIK Burada soru şu: Bir insanın bebeklik döneminde aşırı tepkili olması daha sonraki kişiliği hakkında ne kadarını söylüyor? Yaradılış çok yönlü bir yapıdır. Bilim insanları bunu belli başlı duygulara ve eylemlere meyillilik olarak açıklıyorlar ki bunlar ilk olarak bebeklik ve ilkçocukluk döneminde ortaya çıkarak, yıllar içinde dış etkenlerle birlikte etkiyerek kişiliği biçimlendiriyorlar. Kagan ve Fox ile çalışan bilim insanları, çeşitli yaradılışların, beyinde doğuştan var olan ve çok sayıda bedensel reaksiyonlar doğurabilen devrelere uzandığı NORMAL VE PATOLOJİK KORKU Normal ve patolojik korku arasındaki sınır pek belirgin değildir. Sağlıklı insanlar da pekâlâ korkuları en uç biçimlerde hissedebiliyor. Aşırı ve gerçeklikten uzaklaşan korku, hastalıklı korku olarak kabul ediliyor. İç huzursuzluk, gerginlik, uy
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear