29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör İnsanlık tek bir tür; farklılıklar yüzeysel Concordia Üniversitesi’nden Doç. Dr. Justin E. H. Smith, Boğaziçi Üniversitesi’nde “Irk ve Doğal Türlerin Tarihsel Hayatı” konulu bir konuşma yaptı. Leibniz’in hayatı ve eserleri konusunda uzmanlaşan Smith’in, Leibniz’in biyoloji felsefesiyle ilgili son kitabı Divine Machines, yakında Princeton Üniversitesi Yayınları’ndan çıkıyor. Senem Onan hasını ortaya koyuyor. Neden özellikle Türkiye’de ve Amerika’da ya am n kökenleriyle ilgili eldeki en iyi teoriyi reddetme kampanyas var? Türkiye ve Amerika gibi kaotik ve dirençli demokrasilerin hüküm sürdüğü ülkelerdeki farklı grupların kendi vizyonlarını dayatma arzusu; ortalama bir bilim eğitimi, insanın da bir hayvan türü olduğunun geleneksel olarak kabul edilemeyişi ve uzmanlığa duyulan popülist şüphe eğilimiyle birleşince ortaya bu durum çıkıyor. Henry M. Morris ve Harun Yahya gibi yalanbilimciler taraftar topluyorlar. Mesela Suudi Arabistan’da kimin ne düşündüğü önemli değil, çünkü vatandaşlar devletin dayattığı şekilde yaşıyorlar. Ya da İsveç’te eğitim seviyesi çok yüksek, ifade özgürlüğü var ve genel olarak radikal dini eğilimler ilgi çekmiyor. Haziran ayının ikinci yarısında ufak bir Avrupa turu yaptım. Önce Avusturya’da bir doçentlik imtihanına iştirak, arkadan Amsterdam’da bir kitapçıyı ziyaret ve en sonunda Potsdam Üniversitesinde bir konferans. Bu turun en beklenmeyen ve beni en çok mutlu etmiş olan yanı Gisèle’le tanışmak oldu. Gisèle’i Ziyaret Gisèle d’Ailly tanınmış Hollandalı bir ressam. Şimdi 96 yaşında ama henüz bir genç kız tazeliğini kaybetmemiş mutlu insanlardan biri. Evinde misafir kaldığım dostum meşhur sahhaf Dieter Schierenberg de amatör bir ressamdır. Akşam yemek yerken, duvarda asılı bir İnka rahibi kıyafeti içinde yaşlı bir insanı gösteren garip bir portre dikkatimi çekmişti. «Bu adam kim?» diye sordum. Dieter’in eşi Ineke gülerek «o adam zannettiğin yakın dostumuz, meşhur ressam Gisèle’dir» dedi. Ben de cehaletimin affedilmesini istirham ederek bu meşhur ressamı hiç duymamış olduğumu söyledim. İneke derhal sofradan kalkarak Gisèle hakkında yazılmış çok güzel resimli bir kitap getirip verdi. Kitabın sayfalarını çevirirken birden Gisèle’in kızlık soyadı dikkatimi çekti: van Waterschoot van der Gracht. «Bu Gisèle meşhur jeolog Willem A. J. M. van Waterschoot van der Gracht’ın bir akrabası mı?» diye sordum. İneke gülerek «Kızıdır» demesin mi? Sandalyemden fırlamamak için kendimi zor tuttum. Otuz yıllık dostum Dieter Schierenberg meğer van Waterschoot van der Gracht ailesinin yakın dostuymuş. Hattâ Gisèle, Dieter’in 14 yaşındayken bir boy resmini yapmış, daha sonra da İneke’nin çok güzel bir portresini. Dieter’le İneke, Gisèle’in evinde evlenmişler. Dieter’e bu sırrı benden otuz yıldır sakladığı için uzun uzun sitem ettim. Biz bunu konuşurken İneke de Gisèle’in anne tarafından meşhur oriyentalist ve bugüne kadar yazılmış en kapsamlı Osmanlı tarihini yazan Baron Joseph von Hammer Purgstall’ın torununun torunu olduğunu söyleyiverdi. Bu bilgi üzerine, bütün yüzsüzlüğümle Gisèle’i mutlaka tanımam gerektiğini söyledim. İneke derhal telefon etti ve sadece biriki ev ötede oturduğunu öğrendiğim Gisèle’den randevu alındı. 25 Haziran Perşembe öğleden sonra Gisèle’in evine gittik. Gisèle’in şimdi ölmüş olan eşi, eski Amsterdam belediye başkanlarından. Anadan, babadan ve kocadan varlıklı olan bu eski aristokrat ressam büyük bir evde oturuyor, ancak şimdi ev Gisèle’den sonra ailenin tarihi mirasının korunup ilgililere sunulabilmesi için bir vakfın merkezi olmuş. Gisèle yalnızca en üst katı işgal ediyor. Birkaç senedir artık resim yapamıyormuş, ama zevkle döşenmiş olan ve resimleriyle dolu atölyesi olduğu gibi duruyor. Bizi asansörünün başında karşıladı, kırk yıllık dostlar gibi sarılıp öpüştük: «Seni tanıdığıma çok memnun oldum» dedi gülerek. «Babamı bu kadar seven birisini görmek ne güzel. Ben ona âşıktım». «Madame» diye cevap verdim «babanız çok büyük bir bilim adamıydı ve iyi bir insan olarak şöhret yapmıştı». Beni babasının gerçek boyda karbonla yaptığı portresinin başına götürdü. «Babanızın yeni yayımlanmış olan biyografisinin kapağında bu resmin renklisini görmüştüm» dedim. «Bak» dedi, «o da arkanda». Gerçekten duvarda bir A4 büyüklüğünde van Waterschoot van der Gracht’ın biyografisinin kapağında gördüğüm resim duruyordu. Gisèle onun büyüğünü Utrecht Üniveristesine hediye etmiş. Bu resimler başında Gisèle, Dieter ve ben bir fotoğraf çektirdik. Gisèle bana daha sonra babasının bir başka portresinin bir baskısını imzalayarak hediye etti. Bir de Dieter’lerde gördüğüm kitaptan imzalı bir tane aldım. O kitapta da babası hakkında bilgi var. «Babam ressam olmak istiyormuş. Ama aile “daha ciddi” bir iş öğrenmesini istemiş, o da hem hukuk okumuş hem de jeolog olmuş. Gel sana yaptığı bir peysajı göstereyim.» Gisèle’in yazı odasının duvarında asılı olan dalgalı bir deniz manzarasını görünce, kendisinin yeteneklerinin de kaynağını anlamış oldum. Meğer van Waterschoot van der Gracht gerçekten çok yetenekli bir ressammış da. Daha sonra hep birlikte bir yarım kat yukarıda duran oturma odasına giçtik. Orada da küçük bir masa üzerinde Hammer’in bir heykeli, bir sekreter üzerinde de eserlerinden örnekler vardı. Gisèle’le epey sohbet ettik ve gene sarılarak ayrıldık. Onu bir daha görebilecek miyim, bilmiyorum. Ama bir kez daha aristokratı olmayan toplumların uygarlaşamayacakları konusundaki düşüncelerimi güçlendirerek Amsterdam’ı terk ettim. Doç. Dr. Justin E. H. Smith Bilim felsefesindeki güncel en önemli tart ma nedir? Bilimsel akıl yürütmenin yapısıyla, ideoloji, mitoloji, ahlak ve sağduyu gibi diğer insan dünsanlarda rk yok. Fakat neden ço u kimşünme formları arasındaki benzerlikler ve farkse farkl insan rklar oldu unu dü ünüyor? lar, akademik felsefe açısından olmasa da Tüm bilimsel kanıtlar gösteriyor ki, inönemli bir tartışma. Uzun zaman boyunca, bisanlardan söz ederken ırk “tarihsel tür” olarak limin ne olduğuyla ilgili hâkim fikir, bilimsel kabul edilebilir, ama yine de sürekli şekilde “doakıl yürütmenin diğer düşünme biçimlerinden ğal tür” ile karıştırılıyor. İnsanlık tarihinde ırkradikal şekilde ayrılarak bize tarafsız bir dünya sal kategoriler, derin biyolojik gerçeklerden zigörüşü sunduğu şeklindeydi. Bu bir noktaya kayade sosyal koşullardan ortaya çıkıyor. Irklar türdar doğru olsa da, daha derin düşünüldüğünde, ler değillerdir: Pigmelerle Almanların melezbilimin kültüre bağlı olduğu, sadece verilerin lenmesine engel yoktur. Gruplar arasındaki göyorumlanmasında kültürel değerlerin rol oyrünür fizyolojik farklar nihayetinde biyolojik naması değil, ayrıca araştırma programlarının farklar değiller. seçiminde de etkisi olduğu Blumenbach ve ortaya çıkıyor. Büyük patlama Kant’ın fiziksel antropoloji Uzak ve deneysel olakozmolojisiyle yaradılış çalışmaları döneminden, rak tekrar edilemeyecek geçmiş ile ilgilenen bilimmitlerinin karşılaştırılmalı II. Dünya Savaşı sonuna kadar, genellikle Negroid ler (paleontoloji ve kozincelenmesinden çok şey ve Mongoloid gibi temel moloji) özellikle bilim öninsan alttürleri olması geöğrenilebilinir. cesi düşünme biçimlerinin rektiğine inanılıyordu. unsurlarından etkilenmeye Kognitif ve kültürel açıdan açık. Büyük patlama kozmolojisiyle yaradılış alt seviyede olduklarını bildiğimiz mitlerinin karşılaştırılmalı incelenmesinden çok Neandertalleri öldürmemiş olsaydık, belki de şey öğrenilebilinir. ancak o zaman insanların altgrubundan bahLeibniz’in biyoloji felsefesinin özelli i sedebilecek ve ona ahlaki ve politik felsefeler üretecektik. İnsanlık tek bir tür ve geri kalan nedir? Leibniz’in sonsuz küçükler hesabının bu farklar yüzeysel. lunmasına katkısı var, fakat oraya Newton’un mu, yoksa Leibniz’in mi önce vardığı kesin olarak bilinmiyor. Ayrıca, fosilleri doğru tanımlayıp hayvan taklidi değil, hayvan kalıntısı olduğunu ilk iddia edenlerden biri. Newton’un fiziksel nesnelerin içinde bulunduğu mutlak bir kap olarak kabul ettiği zaman ve uzayla ilgili Leibniz’in göreceliliğe dayalı görüşlerinin 20. yüzyıl fiziğine büyük katkısı olduğu da düşünülüyor. Leibniz’in yaşadığı dönemde kavramsal problemlere bulduğu çözümler onun deSon dönemlerde sizi etkileyen popüler bilim kitaplar var m ? Jared Diamond’un Tüfek, Mükrop ve Çelik isimli kitabı ile Daniel Lord Smail’in pek bilinmeyen “On Deep History and the Brain”i; akademik disiplin olarak tarihi doğa bilimleriyle birleştirme konusunda yeni bir yol sunuyor. Bu yaklaşımın insan doğasıyla ilgili cevap bulunamamış soruları aydınlatmada çok işe yarayacağını düşünüyorum. CBT 1168/ 5 7 Ağustos 2009
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear