29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

GÜNCEL TIP İstanbul Boğazı’nda tehlike çanları çalıyor! Özel Fenerbahçe Spor Kulübü Anadolu Lisesi Öğrencileri’nden Büşra Mert, Berrak Ertürk, Ece Cana Fesçioğlu, Reka Cansu Akçal, “Bugünün Yanlışları Gelecek Nesillerin Boğazına Dizilmesin” başlıklı makalelerinde, İstanbul Boğazı’nın karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekiyor ve bugünden başlayarak önlem alınmasının gerekliliğine değiniyorlar. Yazıda özetle şöyle deniyor: Mustafa Çetiner [email protected] İçimde Ötekiyle Sohbet YÖK, tıp fakültelerinde görevli öğretim üyelerine, yeni kurulacak tıp fakültelerinde zorunlu hizmet uygulaması başlatacak. Bu karar hakkında ne düşünüyorsun? Şaşırdığım ve onaylayamadığım bir karar... Neden? Hiç bir hazırlık yapmadan tıp fakültesi kurup sonra yaşam planlarında başka bir şehirde yaşamak olmayan kişileri apar topar alt yapısı hazır olmayan bu fakültelere öğretim üyesi olarak göndereceksin. Herkesin çoluğu çocuğu, işi gücü var. Peki yeni açılan tıp fakültelerine alınacak olan öğrencilerin öğrenim hakkı, hastalarının kaliteli sağlık hizmeti alma hakkı yok mu? Kaldı ki YÖK, öğretim üyelerini mağdur etmemek için görev süresini 1 yıl yerine 7 ay ile sınırlandırdı. Üstelik gitmek de zorunlu değil. İsteyen gidecek, istemeyen gitmeyecek. Gidenler akademik yükseltmelerde öncelikli olacak. Peki bu sence doğru mu? Akademik yükseltmelerde böyle bir ölçüt kullanılabilir mi? Bu unvanlar akademik unvanlar değil mi? Yükseltilecek öğretim üyesinin kaç bilimsel makale yazdığı, kaç projenin içinde olduğu, yani akademik aktivitesi göz önüne alınarak bu kadrolardaki önceliğin saptanması gerekmez mi? Zorunlu hizmet tartışmasından önce akademik performansa bakarak mı veriliyordu bu kadrolar. Doçentlik kriterlerini tutmayan kişilere profesör unvanı verildi bu ülkede. Eski hocalarımızı kastetmiyorum. Yeni doçentlik ölçütleri uygulanmaya başladıktan sonra bile bu kriterleri tutmayanlara profesör unvanı veren üniversiteler oldu. Bu profesörlerin ne bir ilk, ne ikinci hatta ne de üçüncü isim orijinal yayınları yok. Bunlara kadro isteyen bölümler, kadro veren rektörlükler var. Ama çok haksızlık ettin şimdi. Bu örneklerden kaç tane var koskoca akademik dünya içinde. Böyle “akıl dışı” ve nadir örnekleri genellemek yanlıştır. Haklısın ama böyleleri var. Var olanı görüp susmak yakışır mı? Bence zorunlu hizmet uygulamasından en büyük zararı yine bir avuç gerçek bilim insanı görecek. Bilimsel çalışmalar yapan, makaleler yazan, laboratuvarlarda önemli projeler alan kişilerin çalışmaları aksayacak. Bu bilim insanları bütün bu çalışmaları bırakıp ders anlatmaya, bölüm kurmaya başka fakültelere mi gidecek? Onları göndermesinler o zaman. Ama nasıl ? Bu ülkede yıllarca hiç bir çalışmada, projede veya akademik görevde yer almayan, sadece ders anlatan bir sürü öğretim üyesi var. Onları göndersinler öncelikle, üstelik profesör doçent olduğuna bakmadan. Mademki tek akademik aktiviteleri ders anlatmak; her yer de anlatabilirler... Bazı üniversitelerin bilimsel alt yapıları, olanakları ve vizyonları bilimsel performans için uygun, bazılarının ise değil. Birçok akademisyen ve/veya akademisyen adayının önünde rol model olabilecek, bilimsel çalışma yapmayı bilen, bilimsel makale yazma deneyimi olan, çalıştığı ekibi doğru yönlendiren gerçek bilim insanları var. Ama kimi merkezlerde ise durum tam tersidir. Burada az yayın yapmak, bilimsel vizyonu geliştirememek en yetenekli, istekli ve alt yapısı en uygun akademisyenler için bile bir risktir. Aslında kişileri değil, yetersizliği bilinen bölümleri, o bölümleri yönetenleri yola getirmek lazım. Bilimsel aktivite göstermiyor diye yetersizliği veya birikimi kuşkulu kişileri yeni üniversitelerde bölüm kurmaya göndermek o bölümlerin ölü doğumu anlamına gelmiyor mu? Yeni tıp fakülteleri için haksızlık değil mi? Bir de şu sorun var. İnsanlar profesör kadrosu için oralara gidecek ve dönüşte profesör olarak eski bölümlerine yerleşecekler. Bu ülkede kimi büyük şehir üniversitelerinin bazı bölümlerinde 4050 profesör varken, bazı fakültelerde bir tane bile olmaması nasıl bir planlamadır. Yani? Bilemedim vallahi... Zor iş... S anayileşme doğası gereği denizleri kirleten bir faaliyettir. Deniz kirliliği denilince de akla ilk petrol tankerleri veya nükleer atık taşıyan gemiler gelir. Bunun yanı sıra insanların bugüne dek denizleri atıkları yok etmek amacıyla kullanması ve denizlere çöplük gözüyle bakması bu olguyu hızlandıran bir tutumdur. Geo Dergisi'nin Haziran sayısındaki araştırmaya gönderme yapılan yazıda, beş yıl içinde İstanbul Boğazı'ndaki tanker trafiğinin iki katına çıkacağı belirtiliyor. Uzmanlara göre her 24 dakikada bir tankerin geçtiği Boğaz'da, olası bir deprem büyük bir felakete yol açabilir. PETROL VE NÜKLEER ATIK TA IYAN TANKERLER İstanbul Boğazı’nı tehdit eden sorunların başında petrol ve nükleer atık taşıyan tankerler geliyor. İstanbul Boğazı’ndan geçen gemilerin boyutlarının her geçen gün büyüdüğü ve bu tankerlerin sayısının arttığı düşünüldüğünde, Boğazlardaki seyir, can ve çevre güvenliğinin ne KILAVUZ KAPTANLARIN ROLÜ büyük bir tehlike ile karşı karşıya kaldığı anlaşılıyor. Türk Boğazları’ndan geçiş yapacak gemilerin kılavuz Özellikle tanker kazaları tam anlamıyla bir çevre felaketi kaptan eşliğinde geçiş yapmaları kazaları büyük ölçüde yaratabilir. Fenerbahçe Anadolu Lisesi öğrencileri bu teh azaltır.. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin 2. maddesine gölikeye çözüm olarak deniz taşımacılığına alternatif yol re kılavuzluk isteğe bağlıdır. Kılavuz kaptanlar kazaları ların bulunması gerektiğini düşünüyorlar. Bu alternatif önlemede en önemli faktörlerden biri. Kaldı ki kılavuzyollardan biri boru hatlarıdır. luk hizmeti için de belirli bir bedel ödenir. Nükleer atıkların taşınması sırasında ortaya çıkabiFenerbahçe Anadolu Lisesi öğrencileri Montreux lecek bir gemi kazasında hem Akdeniz, hem de Karadeniz Boğazlar Sözleşmesi’nin 29. maddesine dayanarak, 2.madçanağında yaşam alanlarının olumsuz etkileneceğine de denin değiştirilip, kılavuzluk hizmetinin zorunlu hale geğinilen yazıda, buna çözüm olarak nükleer atıkların de tirilmesini öneriyorlar. Bu arada kılavuzluğun ücretsiz sağmiryolu ile taşınmasının daha doğru olacağı belirtiliyor. lanmasının daha doğru olacağını savunuyorlar. Al nabilecek di er önlemler Öğrenciler yazının son sözü olarak bütün bu öngö• Kaza riskini en aza indirmek için gerülerin bir senaryo olmadığımilerin gerekli donanıma ve yeterli teknı, gerçekleşme olasılığı çok nolojik gelişmişliğe sahip olması kontrol yüksek riskler olduğunu beedilmelidir. lirtiyor. Gerekli önlemlerin • Bugün kullandığımız ürünler nükleer alınmaması durumunda atık formunu alan maddelerden yapılİstanbul Boğazı’nın eşsiz domamalıdır. Ürünlerin ham maddelerinde ğasının çok kısa zamanda yok geri dönüşümü olan organik maddeler olma riski taşıdığını, bu nekullanılmalıdır. denle vakit geçirmeden yetTanker kazaları sonucu denize karışan kililerin bu konuya el atmapetrol ürünleri, deniz üzerinde birkaç sanları gerektiğine dikkat çekitim kalınlığında bir film tabakası oluştu İstanbul Boğazı’nda keskin dönüş yerleri yorlar. rur, akıntı ve rüzgâr durumuna göre, dar veya geniş bir alana yayılır. Sahil şeridine vurduğu takdirde kalın bir katran tabakası oluşturarak, ölümcül kirlenmelere neden olur. Ayrıca, kısmen de eriyerek dibe çöker ve deniz canlıları için hayati tehlikeler oluşturur. Bu arada suda erimiş oksijeni süzerek solunum yapan canlıların yok olmasına neden olurlar. İstanbul Boğazı’ndan geçen tehlikeli yük miktarı gittikçe artmakta. 2003 yılında İstanbul Boğazı’ndan geçen gemilerle yaklaşık 135 milyon ton tehlikeli yük taşınırken, 2007 yılında bu sayı 143 milyon 939 bin 432’e yükselmiş. Ürkütücü olan nokta; bu kadar yüksek miktarda petrol ve nükleer atık taşıyan tankerlerin, deprem sırasında çarpışması ya da çarpışma sonucu Marmara Depremi’ni tetikleme olasılığı. Olası bir sızıntı ile orta boy bir LPG tankerinin patlaması sonucu 3 kilometrekarelik alanda canlı yaşamı tehlikeye girerken patlama 20 kilometrekarelik alanda 8,5 şiddetinde bir deprem etkisi yaratabilir. Eğer böyle bir çarpışma gerçekleşirse İstanbul Boğazı ve çevresinde canlı yaşamı sona erebilir. Biyomedikal mühendisliği Ba taraf 89 sayfadan Yeni uzmanlık alanları ise şöyledir: Nanoteknoloji, hücre ve doku mühendisliği, genomik, görüntüleme ve görüntü işleme, sinir sistemi mühendisliği, biyoinformatik. Çoğu mühendislik ve fen dersleri laboratuarlar çalışması gerektirir. Bu bağlamda biyomedikal mühendisleri üniversitelerde, endüstride, hastanelerde, araştırma merkezlerinde ve devlete bağlı kuruluşlarda çalışabilirler. ABD’de yapılan bir araştırmaya göre biyomedikal mühendislere duyulan ihtiyaç 2010 yılına kadar %31.4 oranında artacak. Bu artış diğer mühen www.saglikinfo.com/index.php?p=514&l=511&t=9 www.baskent.edu.tr/~bmeweb/20494663.htm http://www.okulariyoruz.biz/default.asp?L=tr&mid=513 http://www.bahcesehir.edu.tr/fakultehaber/index/fakulte/muhendislik/dil/tr /id/44 www.biomed.erciyes.edu.tr/dosyalar/embbiomedicalengineeringtr.pdf CBT 1154/15 1 Mayıs 2009 dislik dallarına olan ihtiyacın yaklaşık iki katına eşittir. Bugün biyomedikal mühendislerinin geliştirdiği ürünlere örnek çoktur: Bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans, kalp pilleri, koklea (içkulak) implantları, ilaç pompaları, diz ve kalça implantları, beyne yerleştirilen yüksek hesaplama gücüne sahip mikroelektronik sistemler vb..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear