Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
GÜNCEL TIP sinyaller arasındaki zaman farkını kullanarak konum tespit edilir. Özel görelilik kuramına göre hareket eden cisimlerde (ki GPS uyduları 14,000 km/saat hızı ile hareket ederler) saatler yavaşlar. GPS'in düzgün çalışması için zaman ölçümlerinin nanosaniye (saniyenin milyarda biri) hassasiyeti ile yapılması gerekir. Ama özel görelilik düzeltmesi sistemin doğru çalışması için yeterli değil. Genel görelilik kuramına göre uzay zaman Dünya yüzeyinde, GPS uydularının olduğu düzleme göre daha eğiktir. Bu da Dünya'da saatlerin daha yavaş çalışacağı anlamına gelir. Genel görelilik ve özel görelilik düzeltmeleri olmasaydı tüm GPS sistemi kullanılmaya başladıktan iki saniye sonra işe yaramaz hale gelirdi! Amplification by Stimulated Emission of Radiation, uyarılmış ışınım ile ışığın kuvvetlendirilmesi) tanımındaki "uyarılmış ışınım" Einstein'ın ortaya attığı bir terimdir. Einstein'ın dolaylı ya da doğrudan günümüz teknolojisinin neredeyse her alanına dokunan bilimsel açılımların ilk mimarıdır. Ama Einstein bilimde devrim yapan buluşlarını nakde çevirmek için ciddi bir girişimde bulunmadı. Bu arada Einstein'ın 7 yıl İsviçre Patent Ofisi'nde çalıştığını ve patent başvurularını değerlendirdiğini hatırlatalım. Yani bilimsel çalışmalarını para kazandıracak icatlara çevirecek pratik bilgisi de vardı. Einstein'ın danışmanlık yaptığı birkaç patent hariç (en ünlüsü öğrencisi Szilard ile yaptığı ama pratiğe dönüşemeyen Einstein Buzdolabı'dır) ciddi ticari girişimi yok. Günümüzün bilimsel politikalarının "uygulamaya yönelik bilimlere" temel bilimlerden çok daha büyük destek verdiği bilinen bir gerçek. Ülkelerin kalkınmışlık oranı ve refah seviyesi ellerindeki teknolojik bilgi birikimi ile orantılı, bu yüzden de ticarileştirilebilecek bilimsel çalışmalar her zaman el üstünde tutuluyor. En soyut gözüken çalışmaların bile hayatımızda ne büyük değişikliklere yol açabileceğine dair daha birçok örnek var. ATLAS deneyi ile gündemimize oturan CERN Avrupa ülkelerinin parçacık fiziği üzerine araştırma yapmak üzere kurulan dev bir merkez. ATLAS deneyinin amacı evrenin daha doğum dönemindeki parçacıkların doğasını anlamak. Bu deneyi gerçekleştirmek müthiş bir teknoloji gerektiriyor. Günümüz dünya ekonomisinin belkemiği olan internetin CERN'de bilim insanlarının bilimsel verileri daha iyi paylaşmak amacıyla yaratıldığını biliyor muydunuz? Bu tip büyük temel bilim laboratuvarları yeni şirket ve buluşlar için bir fabrika görevi görüyor. Benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün, İngiltere'de Rutherford Laboratuvarı, Amerika'da Ulusal Laboratuvarlar (Los Alamos, Lawrence Berkeley, Sandia, vb) her sene küçük şirketlerin kurulduğu merkezler. Bu örnekler açıkça gösteriyor ki teknolojinin gelişmesi sadece uygulamalı bilimlere eğilmekle olmuyor, temel bilim çalışmaları da hiç beklenmedik gelişmelerin doğum yeri olabiliyor… Evreni anlama isteği insanın doğasında var, buna semer vurulmazsa teknolojinin de önünü açık tutarız. Kaynak: Yaz , Rekabet Postas ’ndan “Bilimsel Çal malar n Teknolojiye Katk lar ” ba l ile yap lan yay ndan biraz k salt larak al nd . Mustafa Çetiner cetiner.m@superonline.com Müziğin insanların neredeyse tümünde yarattığı bu büyülü etkiden olsa gerek, tıp tarihinin hemen her döneminde müzik, bir tedavi aracı olarak kabul edilmek istenmiştir. Müzik Ve Tıp... İşten eve, evden işe İstanbul’un o çok bildik trafiğinde gidip gelmek, beni herkes kadar mutsuz etmiyor. Çünkü arabada geçirdiğim süre kendi başıma kaldığım, sevdiklerimden, sevmediklerimden, gördüklerimden, görmeyi istediklerimden, istemediklerimden, “meli”lerden, malı”lardan uzakta sadece bana ait bir zaman dilimi demek. Bu zaman diliminde yanı başımda hep “müzik” oluyor. Müziğin sesi otomobilin dışında kalan İstanbul’u örtüyor, beni kendi kendime bırakıyor, ulaşılmaz yapıyor, bir anlamda koruyor. Müziğin insanların neredeyse tümünde yarattığı bu büyülü etkiden olsa gerek, tıp tarihinin hemen her döneminde müzik, bir tedavi aracı olarak kabul edilmek istenmiştir. Müzik Tıp ilişkisinin ilk kez Yunanlılar zamanında başladığına inanılmaktadır. Müzik ile tedavinin doğrudan bir tedavi yöntemi olduğuna inanılan o yıllarda hastalığında müziksel bir tanımı bile vardı. “Hastalık, insanın iç armonisinin bozulmasıdır”. Pisagor’un müzik ile hasta tedavi etmeye çalıştığı iyi bilinmektedir. O, belirli ses ve melodileri sürekli yineleyerek hastalıkları tedavi etmeye çalışmaktaydı. Müslüman dünyasında da müzik ile tedavi yönteminden söz edilmiştir. İbn’i Sina psikoterapiyi şöyle tanımlamaktadır. “Psikoterapi, hastaların vaaz ve müzik ile neşelendirilmelerine.... yöneliktir.” Evliya Çelebi, ünlü seyahatnamesinde çengilerin, udilerin, kemanilerin hastanelerde musiki faslı ettiklerini ve hastaların iyileşmelerine katkı sağlamaya çalıştıklarını anlatmaktadır. 19. yüzyılda müzik tıbbın içine daha ciddi bir biçimde girmeye başlamıştır. Scheneider, tıbbi müzik sistemleri geliştirmeye çalışmıştır. Yaptığı çalışmalar sonucunda krampların, melankoli, histeri ve kasılmaların müzik ile tedavi edilebileceğini öne sürmüştür. Ünlü cerrah Billroth, ismi “Kim Müzikaldir” olan bir kitap yazmıştır. Bu kitap müzik, tıp, anatomi ve fizyoloji ilişkilerini konu almaktadır. Söz konusu kitapta beden ritimleri ile müzik ritimleri arasında bir ilişki bile kurulmaya çalışılmıştır. Örneğin en çok kullanılan müzik temposu ortalama nabız sayısı olan 78/dakikadır. Benzer çabalar, 20. Yüzyılda da sürmüştür. Nitekim A.B.D.’de 1950 yılında “Ulusal Müzik Tedavisi Birliği” isimli bir dernek kurulmuştur. Bu grup hiçte küçümsemeyecek çalışmalar yapmış, özellikle psikiyatri alanına müzik ile tedaviyi yerleştirmeye çalışmıştır. Yukarıdaki müzik ve tıp ile ilgili alıntıların tümü 1962 yılında yayımlanan “Doğu ve Batı’da Müzik Üzerine” isimli bir makaleden alınmıştır. “Schweizer Archiv für Neurologie, Neurochirurgie und Psychiatrie” isimli bilimsel bir tıp dergisinde yayımlanan makalenin ilk satırları bir tıp adamından çok bir sanat adamının satırlarına benzemektedir. “Olympos’tun yüce tanrılarına göre müzik ve tıbbın birbiriyle sıkı bağlantısı tartışılmaz bir gerçekti. Apollon’u müzik ve tıp ile ilgilenmesi için atamışlardı. O da müzik ile yaşamın mutlak uyumunu sağladı ve emanetini su perisi Koronis’ten olan oğlu Asklepion’a vasiyet etti. ” Makalenin devamı ise objektif bir tıp ve bilim adamının satırlarıdır. Makalenin son cümleleri bunun tartışmasız kanıtıdır. “...müzik tedavisi, yeni ve gelişme imkânı olabilen bir “yardımcı psikoterapi yöntemi” olarak görülebilir. Bu güne kadar yapılanlara bakıldığında, müzik tedavisinin yeni bir iyileştirme yöntemi olmadığı anlaşılmaktadır. Yeni dönemdeki gelişmelerin, nesnellik çerçevesini aşmamasını dileriz.” Yukarıda anılan makalenin yazarı bir Türktü... Büyük edebiyatçı Can Yücel’in “beynin Piri Reis’i” dediği bir Türk... Bu hekimin ismi Prof. Dr. Gazi Yaşargil’dir. Onun 1962 yılında yazdığı makalesinin tercümesini okurken bir kez daha anladım. İyi hekim “sadece işini iyi bilen hekim” demek değildi. İyi hekim “bunun çok daha ötesinde bir şeydi”... Daha duyarlı, daha entelektüel, daha farkında, daha eleştirel ve daha çok yönlü biri demekti...” FOTO ELEKTR K ETK Einstein'ın günümüz teknolojisine en önemli katkılarından birisi de fotoelektrik etkidir. Einstein'ın görelilik kuramları ve enerji ile madde arasındaki bağıntısı çok daha iyi bilinir ama Einstein'a tek Nobel ödülü fotoelektrik etkiyi bulduğu için verilmiştir. Yapılan deneylerde düşük dalga boylu ışığın metallerin yüzeyinden elektron koparabildiği ama yüksek dalga boylu ışığın koparamadığı gözleniyordu. Bunu ışığın dalga özellikleri ile açıklamak imkânsız. Einstein, ışığın hem dalga (kırılabilen, yansıyabilen) hem de parçacık (çarpan, saçılan) gibi davranabileceğini gösterdi. Bu fikir kuantum mekaniğinin de temel taşlarından birisidir. Işık parçacıklarına foton denir. Modern fotoğraf makinelerindeki tüm CCD'ler (görüntüyü dijital olarak kaydetmemizi sağlayan cihaz, charge coupling device) fotonları toplayarak görüntü oluştururlar. Güneş enerjisini elektrik enerjisine dönüştüren güneş pilleri de fotonları kullanır. Güneş pilleri olmasaydı uydular uzun süre çalışamaz, bizim de cep telefonu, uydu televizyon yayını ya da GPS gibi lükslerimiz olamazdı! Son olarak endüstri, sa l k ve bilimsel çalışmalarda sıklıkla kullanılan, günlük yaşamımıza da işaretleyici olarak giren minik lazerlere gelelim (minik lazerler çocuklara kesinlikle verilmemeli). Einstein 1924'de ünlü Hintli fizikçi Bose'den bir mektup aldı. Bu mektup fotonları özel kurallara uyan bir gaz olarak betimliyordu. Einstein da matematiksel olarak çok sayıda foton içeren bir gazdan nasıl ışınım yapılacağının istatiksel analizini yaptı ve uyarılmış atomların ortamdaki fotonlarla hep aynı yönde ve dalga boyunda ışınım yapabileceklerini fark etti. Dolayısıyla lazerin (LASER: Light Prof. Yusuf Vardar vefat etti Ege Üniversitesi 7. dönem rektörü Prof. Dr. Yusuf Vardar 6 Mart 2009 Cuma günü aramızdan ayrıldı. Bilim dünyasına, Prof. Dr. Fazilet Vardar’a ve Vardar ailesinin diğer üyelerine başsağlığı dileriz. ABD’de "Bitki Fizyolojisinde Atomun Sulhçu Gayelerle Kullanımı" üzerine University of Wisconsin'de araştırma yaptı. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyoloji Enstitüsü'de Doçent ve Profesörlüğe yükseldi. Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Dekanlık, sonra da rektörlük yaptı. TÜBİTAK’ta bilim kurulu üyeliği ve Başkanlığı, Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı, YÖK üyeliği yaptı. Bilimsel çalışmaları 1976’da TÜBİTAK Bilim Ödülü'ne layık görülen ilk botanikçidir. Yaşam öyküsü kızı Nükhet Vardar tarafından "Hakikatte Aşk, Bilgide Kuvvet..." adı ile 2007’de kitap olarak yayımlandı CBT 1147/ 7 13 Mart 2009