05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Daha temiz bir çevre için bazı ipuçları Saygın bilim dergisi Discover, çevre kirliliğine karşı alınacak önlemleri beş başlık altında topluyor. Temiz enerji, temiz su, temiz hava, temiz gıda için basit, ekonomik ve sürdürülebilir yöntemlerle gelecek nesillere daha temiz bir çevre bırakmanın mümkün olduğunu öne sürüyor. DAHA TEMİZ ENERJİ: Nükleerde tartışma DAHA TEMİZ SU: Atık suları kullanacağız DAHA TEMİZ HAVA: Yılda 800 bin ölüm DOĞAYA DAHA İYİ KORUMA: Devrimci bir yazılım DAHA TEMİZ YİYECEK: Sırada böcekler var DAHA TEMİZ ENERJİ: NÜKLEERDE TARTIŞMA Artan enerji talebini karşılamakta rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının çok yetersiz olduğunu düşünen bazı uzmanlar, nükleer santralların en ekonomik çözüm olduğunu ileri sürüyor. Ne var ki dünya genelinde kimse, kaza durumunda ortaya çıkması muhtemel nükleer serpinti ve üretim sonrası atıklar nedeniyle yeni santralların açılmasına sıcak bakmıyor. Uzmanlar ise yeni teknolojilerin bu riski minimuma indirdiğini ileri sürüyor. Amerikan Enerji Bakanlığı’nın tahminlerine göre 2030 yılında ABD’nin elektrik tüketimi yaklaşık %50 artacak. Ne yazık ki rüzgâr ve güneş gibi yenilenebilir enerji kaynakları bu ihtiyacı karşılamaktan çok uzak. Bu kaynaklar bugün ABD’nin elektrik talebinin yalnızca %1’ini karşılayabiliyor. Uzmanlara göre ülkenin 2005 yılındaki 4 milyon kilovatlık elektrik ihtiyacını karşılamak için 780.000 kilometre karelik bir alanın (yaklaşık Türkiye büyüklüğünde bir alan) rüzgâr çiftlikleriyle kaplanmış olması gerekirdi. Kaldı ki jeotermal enerjinin tüm ülkenin elektrik talebine yanıt vermesi de pratikte hemen hemen imkânsız. ABD, Princeton’da merkezi bulunan NRG Enerji şirketinin başkanı David Crane bu durumda şu çözümü öneriyor: “Küresel ısınmaya karşı başlatılan mücadelede fark yaratabilecek tek güç nükleer santrallardır. Yeni bir nükleer santral kurmak ucuz değil. Ancak uzun vadede elektrik üretimi açısından en ekonomik yöntem olduğunu düşünüyorum.” Öte yandan yeni nükleer santralların kurulması fikri ülkede ciddi bir muhalefetin oluşmasına yol açıyor. Sürdürülebilir Enerji ve Ekonomik Kalkınma Koalisyonu adlı muhalif örgütün yöneticisi Karen Hadden nükleer enerjiye karşı çıkma nedenlerini şöyle açıklıyor: “Nükleer enerji güvenilir bir kaynak değil ve ayrıca kurulumu çok pahalı. Buraya harcanacak paralar doğal kaynakların korunmasına, enerji tasarrufuna, rüzgâr ve güneş tesislerine ve enerjidepolama teknolojilerine harcansa daha doğru olmaz mı?” Nükleer santrallar konusunda kamuoyu da geleneksel olarak iki konuda kaygılı. Biri kaza durumunda ortaya çıkacak radyoaktif serpinti, diğeri nükleer atıklar. 11 Eylül’den sonra terörist saldırılar da ayrıca kaygı uyandırıyor. Uzmanlar, ABD’de 1979’daki Three Mile Island ve Sovyetler’de 1986’daki Çernobil gibi kazaların bir daha meydana gelmemesi için her türlü önlemi aldıklarını belirtiyor. Bunun için tipik bir reaktör çekirdeğinin çok katmanlı barikatların ardında koruma altına alındığını; böylece kaza durumunda bile radyoaktif kaçakların olmayacağını iddia ediyorlar. Çernobil’de bu tür koruma çemberleri yoktu. Nükleer atık konusunda da Nükleer Enerji Enstitüsü’nden David Bradish halkın zarar görmemesi için çok köklü önlemler alındığını ileri sürüyor. Uranyumun çok yoğun bir enerji kaynağı olduğunu belirten Bradish, bu nedenle atık miktarının çok az olduğunu söylüyor. arıtılmasıyla karşılamanın en ekonomik çözüm olduğunu düşünüyor. Tek sorun, halkın geri kazanılmış suları içme suyu olarak kullanmaya yanaşmaması. Her yıl milyonlarca ton su tuvaletlerde harcanıyor. Pek çok kişiye göre kanalizasyonlara akan su, işlemden geçirildiği takdirde milyonlarca insan için içme suyu kaynağı olarak kullanılabilir. Şimdi hükümetler atık su arıtma tesislerinin kurulması yönünde çalışmalar yapıyor. Ancak bu konudaki en önemli engel, teknolojiden çok insanların arıtılmış suyu içme suyu olarak kullanmaya gönüllü olmamaları. Son yıllarda pek çok ülkede bu yöndeki çalışmalar, fikre karşı olanlar tarafından uygulama aşamasına geçilmeden reddedildi. Oysa yeniden kazanılan suyun temiz ve güvenilir olduğuna ilişkin kanıtlar göz ardı edilmeyecek kadar çok ve bilimsel açıdan güvenli. Örneğin 1999 yılında San Diego kenti sakinlerinin %63’ü içme suyu için arıtılmış su kullanmaya onay vermedi; pek çoğu bu suyun yalnızca sulama için kullanılabileceğini düşünüyordu. Arıtma tesislerine güvenmediklerini belirten San Diegolular, bu suyun sağlık sorunlarına yol açmasından çekiniyordu. Yetkililer esas sorunun halkın arıtma tesisleri konusunda yeterince bilgilendirilmemiş olduğuna karar verdi. Örneğin ABD’de Orange Country Yeraltı Suları İkmal Sistemi bu hedefe yönelik olarak kamuoyunu aydınlatıcı den gelen tuzlu suyun ve kirli tatlı suların sızmasına engel olmaktır. Geriye kalan su ise yeniden dolum havzasına pompalanır. Burada yavaş yavaş topraktan süzülerek, yerleşim bölgesinin temiz su kaynağı olan yeraltı sularına karışır. Ölçümlere göre su, filtrasyondan çıktığı anda bile güvenilir nitelikte olmasına karşın, doğrudan geri kazanım pek çok ülkede yeterli görülmüyor. ABD’de EPA olarak bilinen Çevre Koruma Ajansı’nın yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre insanlar yeraltı sularına karıştırılan arıtmış suyu daha güvenilir buluyor. Oysa çoğunlukla filtrelerden geçirilen su, doğal kaynaklarla karıştırılmadan kullanılabilir. Suyun yeraltı sularıyla karıştırılmadan, arıtma tesisinden doğrudan kullanıcıya ulaştırıldığı tek ülke Namibya. Uzmanlara göre su yetersizliğinde suyun başka bölgelerden taşınması, atık suyun arıtılarak yeniden kullanılması işlemine göre %50 daha fazla enerji tüketiyor. Kaldı ki kuraklık dönemlerinde suyu başka bölgelerden getirtme gibi bir şansınız da olmayabilir. Deniz suyunun tuzundan arındırılarak içme suyu olarak kullanılması bir diğer seçenek. Ancak bu seçenek atık suların arıtılmasından çok daha pahalı. 2 004 yılında Nobel Barış Ödülü ilk kez bir çevreciye verildi. Kenyalı Wangari Maathai 30 yıl boyunca Afrika’yı karış karış gezerek, 40 milyon ağacın dikilmesine önayak oldu. Maathai, bu çabalarıyla şu mesajı vermeye çalışıyordu: “Çevreyi korumak demokrasiyi korumak anlamına gelir.” Maathai çalışkanlığı ve cesareti ile pek çok çevreciye örnek oldu. “Uygunsuz Gerçek” gibi son yıllarda ses getiren belgesellerin yapımında Al Gore ile birlikte çalışan ve bir milyondan fazla çevreciyi DAHA TEMİZ HAVA: YILDA 800 BİN ÖLÜM Hava kirliliği dünyada her yıl 800.000 kişiyi öldürüyor ve daha fazla kişiyi de hasta ediyor. Hava kirliliğinde en büyük payın cip gibi büyük araçlara ait olduğu düşünülürken, aslında gerçek suçlunun küçük araçlar olduğu görülüyor. Şimdi Envirofit adı verilen cihaz iki motorlu araçların yarattığı bu kirliliği minimuma indirerek, kısa vadede pratik ve ucuz bir çözüm sunuyor. Gelişmiş ülkelerin daha büyük fakat daha randımanlı otomobillerinden farklı olarak, yoksul ülkelerde yaygın olarak kullanılan iki zamanlı araçlar havaya daha fazla hidrokarbon, karbon monoksit ve duman salıyor. İki zamanlı bir motorun havaya saldığı kirlilik, 30 ile 50 dört zamanlı otomobilin saldığına eşit. Asya’daki kabaca 100 milyon motosiklet –çoğu iki zamanlı motor kullanıyor. 2.5 milyar otomobilin çıkardığı kirliliğe eşit kirlilik yaratıyor. Akla ilk gelen çözüm, bu araçlardan kurtulmak. Ne var ki gelişmekte olan ülkelerde trafiği bu iki zamanlı küçük araçlardan arındırmak uzun soluklu bir strateji ve büyük bir mali destek gerektiriyor. Oysa kısa vadede ucuz bir çözüme ihtiyaç duyuluyor. Colorado State University’deki Motor ve Enerji Dönüşüm Laboratuvarı’ndan Bryan Wilson bu soruna çözüm buldu. Envirofit adı verilen bu cihaz, iki zamanlı motorlara takıldığı zaman hidrokarbon salınımını yaklaşık %90 oranında azaltıyor ve aynı zamanda yakıtın verimini %35 oranında yükseltiyor. Geçen yıl hava kirliliğinin tehlikeli düzeylere tırmandığı Filipinler’deki San Fernando kentinde bu araç 400 araca takıldı. Amerikan Çevre Koruma Ajansı (EPA) bu projeye sağladığı destek ile Hindistan’da geniş kapsamlı bir üretimin yolunu açtı. İki zamanlı motorların bu kadar çok kirlilik yaratmasının nedeni yakıthava karışımına motor yağının karışmasıdır. Yanma odası bu karışımı içine alırken, aynı anda egzoz penceresinden bu kirli karışım gaz olarak dışarı atılır. Yakıtın ve yağın bir kısmı egzoz ile karışır. Envirofit çözüm olarak motor karbüratörünün yerine, doğrudan silindirin içine yakıt enjeksiyon sistemini oturtuyor. Bu tasarım sayesinde egzoz penceresi kapalıyken, yakıt yanma odasına giriyor. Yanmamış yakıtın hemen hemen tümüyle ortadan kalkması, izleyen dumanın ve hidrokarbonun büyük ölçüde azalmasına yol açıyor. Aynı zamanda yakıt kaybını ve yağ tüketimini azalttığı için yoksul araç sahiplerine de maddi kazanç sağlıyor. ABD’de halihazırdaki 104 reaktörün ürettiği atık, yılda kabaca 2.000 tondur. Oysa kömür santralları yılda 100 milyon ton toksik malzeme üretiyor. Nükleer tesislerde kullanılan ve tüketilen yakıt, şu anda havuzlardan, betondan yapılmış sağlam varillere naklediliyor. Bu varillerde atıklar 100 yıl saklanabiliyor. Ancak bu tüketilmiş yakıt enerjinin %95’ini henüz içinde barındırabiliyor yeniden işlemden geçirilerek taze yakıt haline dönüştürülebilir. Böylece atık miktarı %60 oranında azaltılmış olur. Amerikan Bilimler Akademisi’nden bilim insanları, harcanmış yakıtların Nevada Atom Bombası Test Bölgesi’ndeki dağların derinliklerinde, sağlam konteynırların içinde saklanmasına onay vermiş durumda. Bu bölgede daha önce de yüzlerce atom bombası deneme amacıyla patlatılmıştı. Tüm dünyanın karbon emisyonunu azaltması için ABD’ye baskı yaptığı bir ortamda özel şirketler nükleer santral kurmak için Nükleer Enerji Düzenleme Komisyonu’ndan (Nuclear Regulatory CommissionNRC) onay bekliyor. Gerekli izinleri alması durumunda NRG şirketi 2014 ve 2015’te devreye sokmayı planladığı iki reaktör kuracak. DOĞALI DAHA İYİ KORUMA: DEVRİMCİ BİR YAZILIM Yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan doğal zenginlikleri korumaya çalışan biyologlar, biyoçeşitliliği korumak gibi çok zor bir görevi üstlenmiş durumda. Ancak Avustralya’daki Queensland Üniversitesi’nden ekolog ve matematikçi Hugh Possingham, devrim niteliğinde bir yazılımla biyologların işini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Geleneksel olarak biyologlar korunması gereken bölgelerin listesini çıkarır. Basit gibi görünen bu iş aslında biyologlar arasında şiddetli tartışmalara yol açar. Çünkü farklı biyologlar, farklı kriterlere göre, farklı listeler hazırlar. Bazıları bir bölgedeki tehlike altındaki tüm türleri göz önünde bulundururken, bazıları yalnızca o bölgeye özel türleri koruma altına almak Wangari Maathai CBT 1103/12 9 Mayıs 2008 Yazının devamı arka sayfada CBT 1103/13 9 Mayıs 2008 www.stopGlobalWarming.org internet sitesi altında toplayan Laurie David de, Maathai’nin etkisinde kalan çevreci militanlardan biri. Çevre kirliliğine karşı mücadelede ön saflarda yer alan David, bilim dergisi Discover ile yaptığı söyleşide, çevre kirliliğinin hasta ettiği dünyamızın iyileştirilebilmesi için her şeyden önce tüm insanların gezegenimiz ile olan ilişkilerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Sınırlı miktardaki doğal kaynakları sorumsuzca tükettiğimizi, giderek azalmakta olan su kaynaklarını kirlettiğimizi, dünyayı besleyen toprağı kısırlaştırdığımızı ve havayı solunmayacak hale getirdiğimizi söyleyen David, her insanın daha temiz bir çevre için belirli ölçüde özveride bulunmasının gerekli olduğunu vurguluyor. DAHA TEMİZ SU: ATIK SULARI KULLANACAĞIZ Dünyada bir milyardan fazla insan temiz içme suyundan yararlanamıyor. Bu arada tatlı su talebi sürekli olarak artarken –son 50 yılda talep üçe katlandı küresel bazda su kaynakları giderek azalıyor. Çevresinde kalabalık nüfusların yaşadığı belli başlı nehirler kurumak üzere. Yeraltı sularının akıbeti de farklı değil. Gelişmiş ülkelerde yetkililer, yerleşim bölgelerindeki temiz su ihtiyacını, atık suların toplantılar düzenlemelerinin yanı sıra, yerel ve eyalet yöneticilerini, tıp ve halk sağlığı yetkililerini, çevre koruma dernekleri üyelerini ve bilim insanlarını bu konuda eğittiler. Pek çok insana arıtma tesislerini dolaştırdılar ve arıtılan suyu gözlerinin önünde kalite testinden geçirdiler. Atık suların geri dönüşümü kanalizasyonun arıtılmasıyla başlar. Orange County Sanitation District Kanalizasyon Arıtma Tesisi örneğinde olduğu gibi, önce katı atıklar temizlenir, daha sonra organik maddelerin temizlenmesi için mikro organizmalar kullanılır. Su, daha sonra saflaştırma bölümüne gönderilir. Burada su, alçak basınç altında çok hassas bir filtreden geçirilerek bakteri ve tekhücreli organizmalardan arındırılır. Daha sonra ters osmozdan geçirilir. Ters osmozda su, yüksek basınç altında plastik bir zardan geçirilerek süzülür. Bu aşamada virüsler, tuzlar ve böcek öldürücüler gibi daha küçük kirleticiler ayıklanır. İşlem, suyun hidrojen peroksit ve morötesi ışığa tutulmasıyla tamamlanır. Arıtılan suyun yarısı bir tuzlu su bariyerine enjekte edilir. Burası yerin altında bir tatlı su deposudur; işlevi deniz
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear