Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan eden ünlü jeolog profesör Steininger küçük köylü çocuğunu değerli bir insan olarak evine bırakıyor. Bu çok yetenekli çocuğun evinde bir taş ve fosil koleksiyonu var. Bu olayın bir İslam ülkesinde olması şansı yoktur. Bugün de Türkiye’de bir Doğa Tarihi Müzesi yok. Uygarlığın satın alınamaması onun toplumca özümsenmiş tümel bir örgütlenme, davranış ve düşünüş biçimi yaygın bir olgu olmasından kaynaklanıyor tahirmceylan@gmail.com UYGARLIKLAR ÇATIŞMASI KAVRAMI BİR EMPERYALİST SAFSATASIDIR. Türkiye bilimde, teknolojide, ulaşımda, iletişimde, sanatta, sporda, modada ve bütün yaşamsal tekniklerde dünya ile aynı düzeyde olmak zorunda. Bunları içeren alternatif bir uygarlık yoktur. Orhan Pamuk Nobel alınca, bir Türk profesör bir Amerikan üniversitesinde bir başarı kazanınca, bir futbol takımı Avrupalı rakibini yenince yer yerinden oynuyor. Tarımımız dışarıya bağlı. Enerjiyi satın alıyoruz. Kendimize yetmesi için alternatif enerji üretimi de evrensel bilim ilkelerine göre olacak. Mimari ve şehircilik imgemiz gökdelen ve Zaha Hadid boyutlarında. Avrupa Birliği kapısında bekliyoruz. Amerika kuyruğunda dolaşıyoruz. Küreselleşme, kapitalistleşme güncel söylemimiz. Demokrasi, takiyye bile olsa, hamasi bir söylem niteliğine bürünmüş. Bu olguların ve söylemlerin Türkiye’si hangi uygarlıktandır? Yoksa bizim uygarlığımız namaz kılmak, oruç tutmak, kadını çarşafa sokmak, pilav ve baklava yemek, halk oyunu oynamak, yağmur duasına çıkmak mıdır? Uygarlıklar Çatışması Amerikan yapımı fare kapanıdır. Buna taraf olan ya geri zekalıdır. Ya da Mr. Huntington’un ajanıdır. Uygarlık tümel, yaygın bir kültür ortamının yarattığı bir dünyayı algılama ve davranış düzeyine işaret eder. Bugün kültürümüz, aydınları da etkisi altına almış kırsal kültürdür. Pek çok kez yinelediğim gibi, kırsal kültür kır ya da köylünün kültürü anlamına gelmez. Toplumun ortalama, tarım artığı kültürüdür. Hâlâ toplumun davranış ve düşüncesine egemen olan dünya imgesi, devletin en üst kademesinden köy kahvesine kadar, bu ortaçağ kültürünün tanımladığı imgedir. Bunun bir uygarlık temeli olmasının söz konusu olmadığını artık öğrenmek gerek. Bazı insanlar tanırız, zarar gördüğü halde aynı davranışı tekrarlar. Örneğin kredi borcu için araba satmak zorunda kalmış birisi, bir süre sonra tekrar borçlanıp bu sefer ev satar. Ya da çapkın erkekten ağzı yanmış kadın bakarsınız yine çapkın birini seçmiş. Bazısı yaşamı boyunca, aynı delikten yemlenmeye koşullanmış güvercin gibi klişe (stereotypic) davranış gösterir. Klişe Davranış Yalnızca kişiler değil, bazen toplum aynı davranış içinde olabilir. Örneğin galibiyet sonrası taraftar yollara düşer, rakibe küfreder, rasgele kurşun sıkar, coşkusunu cinayetle kontrol eder. Ya da düğün arabasında düzineyle kadını bir arada görüp aklı çıkan şoför, erkekliği süratle eşleştirip kaza geçirir, dizginleyemediği cinselliğini kadınları ve/veya kendini öldürerek yok eder. Bunlar bu ülkede, “ters mide” denen hareketle köpekbalığı gibi insanın ağzından midesini çıkartıp kusturacak kadar on bin defa falan tekrarlanır ama değişmez, çünkü kalıptır, klişedir; o yüzden hepimizin midesi bu ülkede ters midedir! Klişe davranış, kolayca tahmin edileceği gibi akıl kullanmayan, yeni organizasyon yapmayan kalıp davranıştır. Türk insanı klişeyle hareket etmeyi sevmekte, yalnızca İstanbul’da değil, Münih’te, Paris’te de köyündeki klişeyle davranmaktadır. Bunu uygularken kişi, bugünkü kendini kullanmaz, geçmişteki kendini, hatta kendinden önceki, kendini doğuran kişiyi kullanır. O yüzden klişe kolaydır, temelinde düşünce değil, alışkanlık, daha da derininde kolaycılık olduğu için, o, sorunlara sayısız deneme yanılmadan sonra ancak çözüm üretir. Klişeyi bozan ve soruna uyumlu çözüm sağlayan en önemli yeti yüksek dikkattir. Dikkatli kişi, klişe davranışın geri tepeceğini erkenden fark eder ve sonuç ortaya çıkmadan davranışını değiştirerek klişeyi bozar. Ancak kişi, yarar/zarar ikilemine göre eğitilmemişse, onun için bireysel yarardan çok sosyal kabul, ailede dışlanmamak v.b. sosyal (feodal) kaygılar öncelikli ise, kişi bireysel yararı gözetecek dikkati gereksiz bulur ve klişe davranış devam eder gider. Bu durumdaki toplumlar için klişeyi terk etmenin en güvenilir yolu bireysel derinliği arttıracak eğitimden geçer; eğitim kişileri, erken ve geç dönem bireysel yararı tespit etmek ve ona dikkat kesilmek konusunda geliştirir. O yüzden eğitim, her toplum için önemli olsa da, Türk Toplumu için özel bir önem taşır. Hangi insan ya da toplum hangi klişeye yönelir? Kişinin/toplumun kuvvetli olduğu özellik hangisiyse klişe onun üzerine oturur. İşveli bir kadının klişesi diyelim ki, her oturduğu yere bir dişilik kalıbı basarak peşine erkek takmaktan tekrar tekrar evlenip ayrılmaktır. Bileğine güçlü bir adam da, bu gücü başkaları da tanısın isteyince, kavgadan karakoldan yana bir hayat sürerek klişeye uyar. Herkes güçlü yönünü göstereceği bir klişenin içindedir. Kişiler gibi toplumlar da güçlü yönlerini gösterecek bir klişeye muhakkak sahiptirler. Mesela boyun eğmenin güçlü bir gelenek olduğu Japonya’da imparatora boyun eğme, kapitalizmi benimseyip patrona kölece boyun eğme, ikinci savaşta Amerikan “düşmanı”na boyun eğme, sonra Amerikan kültürüne ve değerlerine boyun eğmeye kadar gitti; klişenin sonu, Japon topraklarında çekik gözlü Amerikalıların dolaşması olacak! Biz Türklerin klişesiyse, “öncesiyle, sonrasıyla değil, önüne düştüğü haliyle algılamak, uydurabildiği gibi davranmaktır.” Bir sorunun çözümü burada, “önüne gelmeyen sorun sorun değildir, önüne gelen sorun da, eldeki imkânla, son dakikada, sonraya büyük sorunlar aktararak çözümlenir,” şeklindedir. Burada proaktivite ve organizasyon yoktur, refleks ve enerji vardır. O yüzden bizde yapma işi toprağa temel atmak gibi değil de, tarlaya çadır kurmak gibidir ve aslına bakarsanız bu naif yaşam, karşılaştığı envai çeşit sorunun gelip geçici çözümü için, her an ona bir enerji akıtmaya gönüllü olmak yönünden saygıya değerdir, ama konfor ve güvenlik sağlayıcı değildir. Klişe davranış zenginliği, vakti ve kapasitesi olmayan birinin bir davete giderken terzinin elinden bedenine göre çıkmış bir elbiseyi değil, konfeksiyon ürünü bir giysiyi rasgele sırtına geçirmesine benzer. Bir davette dekolte kıyafetle kurumlanan kadınların, başı sıkışınca, “etek belde, süperge elde” ev haline dönmesi, iflas eden patronların “abi, abi” diyerek çocukluğa gerilemesi az rastlanmayan klişelerimizdir. Klişe, ortaya çıkan yeni sorunun getirdiği bilgiyi işleyecek kapasite olmadığından kişinin hazır bir davranışı alıp üzerine geçirmesidir. Yaşam, sorun verirken çözüm de verir, bunların bazıları yaratılan, bazılarıysa sadaka olarak dağıtılan çözümlerdir. Dünya ama artık, sadakayla yaşanacak yer değildir! Tayfun Akgül CBT 1128/ 9 31 Ekim 2008