05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

ZümrüttenAkisler Bağışıklık hücreleri, hayvan deneylerine alternatif mi oluyor? Avrupa Birliği geçen günlerde, hayvan deneylerine alternatif altı test yöntemine onay verdi. Yeni testlerde örneğin ilaçların ne kadar zehirli oldukları, hayvanlar yerine hücre kültürleriyle kontrol edilecek. Avrupa Birliği’nden yapılan açıklamaya göre, yeni yöntemler daha az deney hayvanını gerektireceği gibi testlerin daha güvenirli olmasını da sağlayacak. Yeni testlerden beşi bakterilerle ilgili. Bağışıklık sistemimiz bizi mikroplardan korur, ama savunma sırasında canlı ve ölü bakterileri birbirinden ayırt edemez. Steril bir ilaç bile tamamen mikropsuz olmadığı için de ateş, ağrı veya şok durumları meydana gelebilmekte. İlaçlar, bir yılda 200.000 tavşan üzerinde denenmekte. Yeni yöntemlerde bakterileri tıpkı bağışıklık sistemimiz gibi tanıyan kültür bağışıklık hücreleri kullanılmakta. Yeni test yöntemlerinin diğer bir avantajı da bakteri içeren ilaçların hayvan deneylerine göre çok daha iyi saptayabilmeleri. dergisinde. Hayvanlarla yapılan deneylerde ise kapsaisinin, prostat tümörlerini küçülttüğü görülmüş. Araştırmacılar prostat kanseri farelere bu maddeyi ağızdan verince tümörlerin %80 oranında küçüldüğünü fark etmişler. Farelerdeki olumlu etkinin işlemesi için erkeklerin haftada üç kez 400mg kapsaisin maddesi almaları ya da haftanın üç günü üç ila sekiz tane acı biber yemeleri gerekiyor. tohumuna acı bir tat verdikleri gibi kararmasına da neden oluyor. Kolzadaki genetik değişim için önce sentez enzimlerini kotlayan genler yalıtılmış. Bu işlem için Leibniz Bitki Biyokimyası Enstitüsü’nden Carsten Milkowski üç meslektaşıyla birlikte iki yıl kadar çalışmış. Değişimden geçirilen genlerin kolza bitkisine aşılanmasından sonra böylece tohumlardaki sinapin oranı %80 azalmış. Genetik bitkideki özelliklerin kontrol edilmesi şimdi "LelLowSin Rapeseed" projesi çerçevesinde Kanada’da gerçekleştirilecek. Altı kişiyle bir araştırma yapan Avustralyalı bilim kadını Janet Taylor,şimdi ilk kez dışa akış mekanizmasının da hareketlerin algılanmasına dayandığını saptadı. Deneyler sırasında katılımcıların sağ ellerini oynatamayacak ama bir plakayı bastırabilecek şekilde bağlamışlar. Denekler bu ellerini göremiyorlardı. Katılımcılardan sol elleriyle, bağlı olan ellerine dokunulmaları istenmiş ve bu testlerin bazılarında bağlı elleriyle plakayı bastıracaklardı. Katılımcıların hepsi bu görevlerini zorlanmadan yerine getirmişler. Araştırmacılar ikinci A. M. Celal Şengör Standartlar, Goethe Ve Cahille Sohbet Bu satırları Londra’da, dünyanın en büyük ve en önemli doğa tarihi müzelerinden biri olan The Natural History Museum’un (eski adıyla British Museum {Natural History}) Yer Bilimleri kütüphanesinde yazıyorum. Buraya, Altaidler ve Tetisidler hakkında yapılan bir günlük bir çalıştayda çağrılı birer tebliğ sunmak için meslekdaşım, İTÜ Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Boris A. Natalin ile birlikte davet edilmiştik. Boris daha önce hiç Londra’ya gelmediği için bu muhteşem müzeyi görmemişti. Ama St. Petersburg’da okuduğu için, Büyük Petro’nun şehrinde, buradaki müzeye benzeyen büyük Zooloji Müzesini iyi biliyordu. Bu nedenle, çocukluğundan beri doğa müzelerine giden bir bilim insanı âşinalığıyla müzeyi gezdi ve pek hayran oldu. Müzede misafir araştırmacı olan bir Rus meslekdaşı Boris’e kılavuzluk etmişti. Boris turunu bitirip geri gelince heyecanla, müzenin bodrum depolarında Darwin’in örneklerinin bulunduğunu gördüğünü, daha da ilginci, bunların araştırma yapmak isteyen herkese açık olduğunu duyduğunu söyledi. DARWİN VE MARS’TA YAŞAYANLAR Boris’e gördüğü muhteşem binanın, müzenin ilk müdürü meşhur anatom Prof. Sir Richard Owen ile mimarı Alfred Waterhouse’ın hayallerinin yalnızca dörtte birini yansıttığını anlattım. Zamanın Bayındırlık Bakanı Ayrton, binanın yapılması için istenilen parayı vermemişti. Waterhouse da ileride tamamlanır ümidiyle, planları değiştirmemiş, bir kare şeklinde planlanan binanın yalnızca ön kısmını bitirmişti. Ne yazık ki daha sonra araya giren savaşlar, ve hele 1. ve 2. Dünya Savaşları binanın bitirilmesine şimdiye kadar izin vermedi ve planlanan doğa mabedi bitirilemedi. Boris, bir bakanının böyle muhteşem bir işi nasıl engelleyebildiğine ve hele bunun Kraliçe Viktorya’nın İngilteresinde olabildiğine epey hayret etti. Ben de kendisine bizim milli eğitim bakanlarımızın Darwin’in kuramının öğretilmesini engellemeye, en azından sulandırmaya çalıştıklarını anlattım. Bunu uygar Rus dostumun kafası hiç mi hiç alamadı. "Boris" dedim, "Türkiye’de bazı gazeteler Darwin kuramının artık biriki fanatik dışında taraftarı kalmadığını yazıyorlar". "Bunlar Merih’te falan mı yaşıyorlar?" diye sordu Boris hayretle. "Hiç mi bir Science, bir Nature, bir Proceedings of the National Academy of Sciences, bir ComptesRendus de l’Academie des Sciences veya Doklady Akademii Nauk ellerine almamışlar ömürleri boyunca bu insanlar? Bunlar acaba deli mi? Peki halk bu kadar aptalca bir yalana inanıyor mu?" "Halkı bilmem ama galiba bazı bakanlarımız inanıyor!" Genetik kolza daha tatlı Bilim adamları kolzayı genetik değişimden geçirerek, tohumlarındaki acı madde sentezini %80 oranında düşürmeye başardılar. Gelişme, kolza tohumlarının gelecekte protein kaynağı olarak beslenme listesine girmesini sağlayabilir. Kolza, değeri pek bilinmeyen bir bitkidir. Oysa yararlanılmakta olan yağı dışında, bitki ender aminoasitler açısından zengin olan bol miktarda protein de içermekte. Tohumların preslenmesinden sonra gıda katkısı olabilecek bir tortu kalıyor geriye. Bu atık domuzlara, sığırlara ve tavuklara protein takviyesi olarak verilmekte. Fakat ezilmiş tohumdan çok fazla yiyen geviş getiren hayvanlarda sindirim sorunları ortaya çıkarken, tavuk yumurtaları da balık gibi kokuyor. Bunun sebebi, özellikle de bitkinin tohumlarında bol miktarda bulunan sinapin gibi fenolik maddelerdir. Bu maddeler ayrıca kolza Kollarımızı ve bacaklarımızı nasıl hissediyoruz? Yürürken hiç aşağı bakmadığımız halde, ayaklarımızın nerede olduğunu biliriz. Bugüne kadarki bilgilere göre beynin,bu bilgileri uzuvlardan aldığı sanılıyordu. Ancak yeni testler sonucunda beynin kollara ve bacaklara da sinyaller gönderdiği anlaşıldı. İçe akış hipotezine (inflow hypothesis) göre beyin, duyusal algılamalara güvenir. Yani bacağın ne şekilde hareket ettiğini ciltteki sensörlerden öğrenir. Bu teori için bilim çok sayıda kanıt bulmuştu. Dışa akış hipotezi (outflow hypothesis) ise beynin kaslara gönderdiği komutlarla bacağın nerede olduğunu öğrendiğine dayanır. testte bağlı olan kolu geçici olarak hissiz bırakınca, denekler kollarını ne tarafa doğru hareket ettiklerini söylemedikleri gibi plakaya da basamamışlar. Ama buna rağmen kollarını hareket ettirdiklerini iddia etmişler. Hissiz kolla yapılan deney sırasında beyin hiçbir duyu uyarısı almamıştı. Bu nedenle uzuvların hissedilmesi kısmen de olsa beynin dışa akış sinyaliyle çalıştırılmıştır diye açıklıyor Taylor. Bu durum ayrıca kolları veya bacakları ameliyatla alınan kişilerin neden olmayan uzuvlarını hissettiklerini açıklamakta. Nilgün Özbaşaran Dede 994/5 8 Nisan 2006 AMERİKADAN İTHAL Boris ve bizi dinleyen bilim insanı dostlarımız bu sözlerim üzerine dehşete düştüler. Bir Alman, "bu yalnızca Amerika Birleşik devletlerinde olur sanıyordum" dedi. "Türkiye bu kafayla mı Avrupa Birliğine girecek?" "Siz ne diyorsunuz?" dedim. "Amerika’dan ithal ediyoruz biz bu zırvalıkları." Geçenlerde orada üniversite okuyan (ama tabii ki doğa bilimi değil!) bir zat Türkiye’deki bilim insanlarını televizyon önünde tartışmaya davet etti! Merak ediyorum, bizi televizyona davet edeceğine, yaradılış veya akıllı tasarım gibi büyük buluşları (!) biraz önce Boris’in saydığı herhangi bir bilim dergisinde niye yayımlamaz? Düşünsenize, bu müthiş buluş (!) doğruysa Nobel garanti!!" Bizi dinleyen Alman dostum bu gibi bilim dışı zırva tartışmalara asla girmememizi tavsiye etti. Sözlerini de Goethe’den bir dörtlükle bitirdi: "Laß dich nur zu keiner Zeit zum Widerspruch verleiten. Weise verfallen in Unwissenheit Wenn sie mit Unwissenden streiten." (Hiçbir zaman itirazın seni şaşırtmasına izin verme. Cahille tartışan bilgeler cehalete düşerler.) Bu bana İngilizlerin güzel bir sözünü hatırlattı: "Cahille tartışma, dışarıdan bakanlar aranızdaki farkı anlayamayabilirler!" Düşündüm de Türkiye’de de adam gibi bir Doğa Tarihi Müzesi olsaydı, bu tür zırvalıkları konuşuyor, mekteplerimizi onların etkilemesine izin veriyor olur muyduk?
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear