05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Üniversitelerden PolitikBilim AykutGöker Uludağ Üniversitesi'nde akademisyenlik çıtası yükseldi f Tıp Fakültesi'nde öğretim üyesi olabilmek için uzmanlık eğitiminin ardından doktora eğitimi yapmak da şart koşuldu. ludağ Üniversitesi, 2000 yılında başlatÜniversitesl rektörüProi. tığı reform çalışmaDr. Mustafa larını sürdürüyor. 2000Yurlkuran. 2004 yılları arasında önlisans ve lisans eğitimiyle araştırma reformunu gerçekleştiren Üniversite, yeni atılımları gerçekleştirebilmek için şimdi de lisansüstü eğitim programlarına başvurma ve akademik yükselme ölçütlerini yeniden düzenledi. Yeni ölçütlerle üniversite, yabancı indekslere giren dergilerde yayın yapmayı ağırlıklı olarak önemserken, Türkiye'de bir ilke de imza attı. Üniversite, Tıp Fakültesi'nde öğretim üyesi olabilmek için uzmanlık eğitiminin ardından doktora eğitimi yapma koşulunu getirdi. Uludağ Üniversitesi Öğretim Elemanlığına ve Lisansüstü Programlara Başvuru Koşulları ve Yükseklisans, Doktora ve Tıpta Uzmanlık Eğitimi Değerlendirme Ölçütleri (Akademik Ölçütler), 21 Aralık 2004 tarihli Senato toplantısında kabul edildikten sonra 1 Ocak 2005 tarihi itibariyle yürürlüğe girdi. Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Yurtkuran, tüm öğretim elemanlarına mektup göndererek, akademik yükselme ölçütleri hakkında bilgi verdi. Mektubun ekinde tam metin olarak yükselme ölçütlerini de gönderen Rektör Prof. Dr. Yurtkuran, öğretim elemanlarına şöyle seslendi: Teknoloji Transferi Türkiye'de "teknoloji transferi" dendiğinde genellikle yurt dışından aktanlan teknoloji anlaşılır. Teknoloji üretmeyen bir ülkede terimin böyle anlaşılması doğaldır. Yurt dışından teknoloji nasıl aktarılır? Türkiye pratiğinde gö'rülen en yaygın uygulama, bir ürünü Türkiye'de üretebilmek için yabancı üreticilerden alınan lisanslara üretme izinlerine dayalı bilgi aktarımlarıdır. Aktarılan, bir ürünün nasıl üretilebileceğinin bilgisidir. Lisansı verenler, bunun bedelini alıyor olsalar bile, kendi elleriyle kendilerine rakipyaratıp pazarlarını kaybetmemek için, yapılan lisans anlaşmalarına sınırlayıcı bazı şartlar koyarlar. Baktılarki, lisans verdikleri firma, koydukları sınırlara rağmen, üretimde iyice ustalaşıp kendi ihraç pazarları için de bir tehdit oluşturmaya başlıyor; o zaman da, pazara sürdükleri yeni ürünlerin o (irmaca da üretilebilmesini sağlayacak izinleriya iyice geciktirerek verirlerya da vermeyi keserler. Ölkemizde uygulanan ikinci biryöntem, belli bir ürünü üretebilmek için gerekli olan makinaların, doğrudan, yurt dışındaki makina üreticilerinden satın alınmasıdır. Makinayı üretip satan firmadan bunun nasıl işletileceğinin bilgisi de alınır. Bu makina belirli bir ürünün üretilebilmesi için tasarlandığından, alınan bilgi, dolaylı olarak, o ürünün nasıl üretileceğinin bilgisini de içerir; en azından bu bilginin edinilmesini kolaylaştırır. Her iki yöntemde de, edinilen bilgi belli bir ürünün nasıl üretileceğinin bilgisidir. Ama, o ürünün daha gelişmişini üretebilmek ya da datıa gelişkin bir üretim yöntemini uygulayabilmek için yeniden lisans almak gerekirya da üretimde kullanılan mevcut makinalaryenilenir. Türkiye'de, teknoloji transfer pratiği, istisnalar dışında, hep bu çerçevede süregelmiş ve aktanlabilen bilgi de, belli teknolojileri kullanabilme bilgisiyle sınırlı kalmıştır. Oysa, teknoloji transferi, teknolojiyi kullanabilme bilgisini kazanmanın ötesinde, o teknolojiyi kendisi de geliştirebilecek; yeni ürün ve üretim yöntemleri geliştirmede kullanabilecek kadar özümseyebilmeyi de içerir. Bu ise, firmanın kendisinin de, yeniya da daha gelişkin ürün, sistem ve üretim yöntemleri geliştirmek (inovasyon) üzere ARGE'ye yönelmesini gerektirir. Ama, bu özümseme sürecinde, firma, derinliği çok daha fazla olan, teknolojik ve bilimsel bilgilere ihtiyaç duyar. Ne kadar çaba gösterirse göslersin, bu tür bilgileri kendisi üretemeyebilir. 0 zaman, Türkiye pratiğinde sık görülmeyen teknoloji transferyöntemlerine başvurmakzorundadır. Yöntemlerden biri, bu bilgilere sahip uzmanları bulup istihdam etmektir. Başka biryöntem, bu bilgilere kendisi gibi ihtiyaç duyan rakipleriyle işbirliğine gidip 'rekabet öncesi ortak araştırma'yapmaktır. Başvurabileceği en etkin yöntemlerden biri de, mevcut birikimleriyle bu tür bilgi gereksinimlerine yanıt verebilecek üniversiteler ve kamu araştırma kurumlarıyla işbirliği yapmaktır; hem de rakipleriyle ortak olarak. Türkiye'deki sanayi firmalarının çoğu, faaliyet konularıyla ilgili teknolojilerin nasıl kullanılabileceğini öğrenmişler ve üretimde belirli biryetenek düzeyini yakalamışlardır. örneğin, otomobilveyansanayiinde, tüketici elektroniğinde, beyaz eşyada bu düzeyi yakalayıp Avrupa pazarlarına girebilmişlerdir. Ama, bu firmaların çoğu, kullandıkları teknolojiyi geliştirebilme ve buna dayalı olarak yeni ürün ve üretim yöntemleri geliştirebilme yeteneğini kazanmadan ihraç pazarlarını daha fazla genişletemeyeceklerinin ve ihraç ettikleri birim ürün başına sağladıkları kârın giderek küçüleceğinin; sonunda, pazarı bütünüyle kaybedebileceklerinin artık farkındadırlar. 0nun için de teknoloji transferini gerçekanlamıyla işletebilecekyöntemlere başvurma arayışındadırlar. Bu arayışfaki firmaların yararlanabilecekleri uygulama örnekleri Türkiye'de hiçyokdeğildir. Bunlardan en önemlisi, TÜBlTAKTlDEB'in öncü kadrolarının öngörüleri doğrultusunda 1996'da başlatılan ÖniversiteSanayi Ortak Araştırma Merkezleri Programı'dır (ÜSAMP). Programın kilit elemanlarından Mahmut Kiper, o tarihten bu yana gözlediklerini ve uygulamada kazandığı deneyimi yazdığı bir makaleyle bizlere sunuyor. Kiper, konuyu, genel olarak 'Türkiye açısından teknoloji transferi' meselesi çerçevesinde ele alıyor. TMMOB'nin geçen yıl yayımladığı 'Teknoloji' kitabında yer alan ve Kiper tarafından geçen ay yeniden gözden geçirilen bu makaleye aşağıdaki siteden erişebilirsiniz. Dilerim aktarılan bu deneyimden yararlanılır. httptfwm.inovasyon.org U ARAŞTIRMA ESASLI "Uludağ Üniveritesi Akademik Ölçütleri, lisansüstü eğitimin araştırma esaslı olarak yapılmasını sağlamayı, eğitim programlarını ve içeriklerini dünyanın önde gelen üniversite programla rı ile eşdeğer hale getirmeyi amaçlamaktadır. Bu nedenle eğitim programlarının içeriklerini her yıl yeniden gözden geçirerek sürekli gelişim ve iyileştirmeyi, öğrenci geri bildirimlerinin eğitim programlarına yansıtılmasını, çağın gereği toplumun gereksinimi olan alanlarda farklı disiplinleri kapsayan doktora programlarının açılmasını, öngörülen puanlama sistemiyle bilimsel araştırmalarda grup çalışmasını teşvik etmeyi ve lisansüstü eğitimin kalitesini yükseltmeyi hedeflemektedir." Öğretim Elemanlığına ve Lisansüstü Programlara Başvuru Koşullarının, Uludağ Üniversitesi'nin vizyon ve misyonunu gerçekleştirmek için gerekli akademik kadroyu oluşturmak amacıyla yeniden tanımlandığını kaydeden Prof. Dr. Yurtkuran, "Bu ilkeler ile gerçekçi, tarafsız ve adil değerlendirmeler sonucunda, akademik birimlerin kadro gereksinimlerini gelişme hedefleri doğrultusunda karşılamak, öğretim üyelerinin atama ve yükseltmelerinde, bilimsel erkin temel ilke olduğu bir ortam hazırlamak, akademik personelin sürekli bilimsel gelişimini teşvik etmek ve öğretim üyesinin akademik ilerlemesinde SCI, SSCI ve AHCI ile SCIExpanded vb. indekslere giren dergilerde yayın yapılmasını hedef haline getirmek istiyoruz" dedi. Rektör Prof. Dr. Yurtkuran, öğretim elemanlarına yeterince hazırlanma ve uyum gösterme süresi verildiğini vurgulayarak, yeni ölçütlere göre yükseklisans ve doktora öğrencisi alımına Eylül 2005'te başlayacaklarını bildirdi (UÜ Basın Bürosu). TEKNOLOJİYİ ÖZÛMSEYEBİLMEK İÇİN... OSAMPDENEYİMİNDEN YARARLANABİLMEK... duyuru İnsan ve Bilgi Sempozyumu Ankara Üniversitesi Iletişim Fakültesi kuruluşunun 40. yıldönümü çerçevesinde düzenlenen Fizik, Toplumsal Kuram ve Felsefe Kavşağında İnsan ve Bilgi Sempozyumu 10 Mayıs 2005'te A.Ü.İlef Ahmet Taner Kışlalı Sanatevi'nde gerçekleştirildi. Saat 12.15'te başlayacak olan sempozyuma ODTÜ Fizik Bölümü Öğretim Elemanları Metin Durgut "Kuantum fiziği ve karmaşık sistemler", Bayram Tekin "İzafiyet ve kozmoloji", ODTÜ Felsefe Bölümü Öğretim Elemanı Ahmet İnam "Bilgi ve bilinemeyen", ODTÜ Sosyoloji Bölümü Öğretim Elemanı Hasan Ünal Nalbantoğlu "bilgi kuramı mı, varlık öğretisi mi?", Hacettepe Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Elemanı Yücel Dursun "Fizik, matematik ve iki" ve Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Elemanı Nur Betul Çelik "dönüşümsellik ve eleştirileri" konularında konuşma yaptılar. 947/1514 Mayıs 2005
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear