05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

offline %f ' Tanol Türkoğlu (TanolT@yahoo.com) Telefon mu; 0 da Ne? Skype denilen bir şirketin, internetin ilk dalgasında Amazon.com ilebirlikteöne çıkan global müzayede firması ebay.com tarafından 2,6milyardolara satın alınmasıyla birlikte internet erişimi üzerinden telefon görüşmesi yapma konusu yeniden gündeme oturdu; ünlü economist dergisine kapak bile oldu. Skype, daha önce bedavaya mp3 indirmeye yarayan KazaA yazılımı nedeüiyle başı derde giren ikili (Niklas Zennstmm, Kanus Friis) tarafından geliştirildi. Bugün 54 milyon kullanıcısı var ve bu figüre hergün 150 bin kişi katılıyor. Skype yazılımınımikmfonu,hoparlorüve interneterişimiolan birbilgisayarayüklediğinizde, istersenizyan komşunuzu istersenizBorges'inArjantin 'deki akrabalarını arayın fark etmez ne Skype 'anede başka bir yere bir telefon parası ödemeniz gerekmiyor. Yeter ki aradığınız kişide de Skype kurulu olsun ve o sırada bilgisayannın başında sizden "telefon bekliyor" olsun. Evet sanırım aklınıza ilk gelen şey; telekom firmalannın topu dikeceği... Ancak biraz daha detaylı düşününce sonucun pek de böyle olması gerekmediği görülecektir. Ama bir şeyin altını çizmekte fayda var: Skype gibi internet üzerinden ses iletişimi sağlayan imkanlar; bugünün telekom firmalannın uyguladığı telefon konuşma ücret mekanizmasını derinden etkileyecek. Bugün bilindiği üzere telefon görüşme ücretleri uzaklığa ve konuşulan süreye göre ücretlendiriliyor. İnternet üzerinden yapılan görüşmelerde ise bu iki kriterin ikisi de önemli değil. Dilediğiniz kadar konuşun ya da bir alo deyin. Mahalle bakkalınızla konuşun ya da binlerce kilometre uzaktaki bir yakınınızla konuşun. Ücret yoki Sadece telefonun ucundaki her iki kişi de internete erişebiliyor olsun. İnternet erişim parasını ödüyor olsun. Elbette ki bu modelin mevcut telekom modelini alt etmesi birkaç yıl içinde hallolabilecek bir şey değil. Ama geri sayım başladı. Nasıl ki bugün, şehirlerarası konuşmak için 'telefon yazdırma'kavramını "neydi o günler" diye anıyorsak; belki de onbeş yirmi yıl sonra, telefon görüşmeleri yapmak için özel hatlar ve özel cihazlar kullanılırdı diye düşünerek "neydi o günler" diyeceğiz. iş sadece bununla da bitmiyor. ADSL gibi geniş bant internet erişimi yaygınlaştıkça bu altyapı üzerinden sadece ses trafiği değil, televizyonyayını gibi ses+görüntü trafiği de iletmek mümkün olacak. Bir başka deyişle evlerimize yeni girecek olan "kombo" cihazlar bugün telefon, bilgisayar ve televizyon olarak adlandınlan cihazların üçünün birden yerini alacak. 1996yılındaABD'dekatılmışolduğumbirkonferansta,geleceğeyön veren beş önemli teknolojik gelişmenin ne olacağı anlatılırken, bu "üçü bir yerde" cihazlar da listede yer alıyordu. Peki telekomlara ne olacak? Ölecekler mi? Elbette ki hayır. Bugün yine de telekomlaraltyapısını internet üzerinden ses iletmeye dönüştürmede en avantajlı konumda olan firmalar. Yeter ki geleceğin orada olduğunu görsünler ve biryandan bu yeni kavramı pek de destekler görünmeseler de diğeryanda bazı dünya devlerinin yaptığı gibiperde arkasından altyapılarını bu teknoloji ile uyumlu hale getirmek üzere gerekli olan yatırımları yapmaya başlasınlar. Çin Telekom gibi firmalar Skype türü imkanların erişimini ülke içinde engellemeye çalışırken, örneğin British Telecom altyapısını internet tabanlı hale dönüştürmek üzere gerekli olan çalışmalara başladı bile. Peki telekomlar ve GSM operatörleri nereden para kazanacak? Cevap basit! Katma değerliyeni icat edecekleri servislerden. Örneğin sesli mesajlann epostalara entegre edilmesigibi. Aynca ilk bakışta topun ucunda hatlı altyapıya sahip telekom operatörleri görünse de internet teknolojisinin asıl etkileyeceği telekom şirketleri mobil iletişim, GSM operatörleridir. Çünkü pratikte GSM operatörlerinin taşıdığı ses trafiği hala enyoğun (ve en değerli) trafik. Bu trafiğin yerini başka bir alternatifin alması; bu şirketlere ciddi gelir kaybı anlamına gelebilir. Sonuçta tüm bu gelişmeler; tüketicilehn yararına sonuç verecek. Yeıyüzü kültüru ötekipekçokcephede bireylerinyüzyüze iletişim kurnıaktan kaçınmasına neden olurken; bunun altematiflerigiderek daha ucuz, kolay ve pratik hale gelecek. Bu bir tesadüf mü? Semptomdan Tanıya KARDİYOLOJİ MESAFENİNANLAMIYOK külte olanaklarıyla bastırıldı ve Fakültede satışa sunuldu. Basan kuruluş; ANTIP A.Ş. (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi kuruluşu) Tıp kitapları ve Bilimsel yayınlar Basım yeri; Baran ofset/AnkaEditör: Prof. Dr. Metin özenci ra/ Eylül 2005 Satış yeri; Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi ibni Sina Hastanesi Tel; 03123106305 Yazarlar ( Soyadı sırasına göre); Ahmet Alpman, Timuçin Altın, Yusuf Atmaca, Fatih Sinan Ertaş, Çetin Erol, Muharrem Güldal, Sadi Güleç, Remzi Karaoğuz, Mustafa Kılıçkap, Aydan Ongun Özdemir, Çağdaş Özdöl, Metin Özenci, Tamer Sayın, Sibel Turhan Konu başlıkları; • Göğüs ağrısı ile başvuran hastaya yaklaşım • Kardiyak üfüriimü olan Ankara Üniversitesi Tıp Fakülhastaya yaklaşım tesi'nde tıp eğitim öğrenim sisteminin • Hiperlipidemisi olan hastadeğiştirilmesi ve klasik sistemden inya yaklaşım teraktif eğitim biçimine geçilmesi ne• Aritmili hastaya yaklaşım deniyle, öğretim üyeleri bu yönteme • Senkoplu hastaya yaklaşım yönelik olarak kirdayoloji kitabı ya• Gebe kalp hastasına yaklaşım yımladılar. Kitabın, öğrencilerin kar• Hipertansif hastaya yaklaşım diyoloji (kalp ve damar hastalıkları) • Ödemli hastaya yaklaşım konusundaki eğitimlerini; analiz/sen• Acil hastaya yaklaşım tez yapabilecek, sorgulayarak çöze• Claudicatio'lu hastaya yakcek, ve araştırarak tanıya gidecek bir laşım biçimde (temel fizyopatolojik meka• Kalp yetersizliği olan hastaya nizmaların üzerine klinik bilgilerin yaklaşım yerleştirilmesiyle) oluşturuldu. Kısa• Perikart hastalıklarına yaklaşım cası tıp öğrencilerinin kardiyolojiyi • Hipotansiyan ve şoklu hastaya ezberlemeden, anlayarak ve keyit alayaklaşım rak öğrenecekleri biçimde tasarlanmaya çalışıldı. Ucuz olması ve Tıp • Kalp hastasının kalp dışı ceröğrencilerinin ve doktorlarımızın ko rahisi için preoperatif değerlendiril•. laylıkla edinebilmeleri amacıyla fa mesi Tıp Etiği Prof. Dr. Erdem Aydın Güneş Kitapevi Tıp yalnızca teknik ve bilimsel bilgilerin kullanıldığı bir uygulama alanı değil aynı zamanda toplumun benimsediği etik kabullenmeler ve hukuki bir meşruluk alanıdır. Tıp uygulaması içinde hekimler yüzyıllardır toplumsal değerler paralelinde kendi 'mesleki değerlerini' belirlemişlerdir. Bu değerlerin oluşumu bilindiği gibi yaklaşık 2500 yıl öncesinde Hipokrat (M.Ö 460370) ile başlamıştır. Ünlü hekim Hipokrat'a maledilen tıp alanındaki etik değerlerin en önemli kaynaklarından biri bilindiği gibi onun adını taşıyan yemindir. Günümüzde de hekim andı olarak içilen yemin metni tıptaki genel değerlerin bir örneğ i ni temsil eder. Bilinen en eski mesleki etik ilkelerinden birine sahip olan hekimler geleneksel değerlerle birlikte giinümüzdeki yeni değerleri de kendilerine ilke edinmişlerdir. Geleneksel Hipokratik etik değerler, kişisel ve toplumsal değerlerden yansıyan yeni öğelerle birlikte çağdaş tıp etiğini oluştur maktadır. Devam Baştarafı 20. sayfadan geri çevirmiyorlar? TELEKOMLARNE OLACAK? "' PP SUNUMLARI 4) Kongre, sempozyum vb etkinliklerde sunum süreleri kısıtlıdır; çoğunlukla onbeş ya da yirmi dakikadır. Bu süreler içinde ancak ortalama 2000 sözcüklük ya da bir A4 sayfasında tek aralıklı olarak dizilmiş bir metin izlenebilir biçimde okunabilir. Bu son derece yalın gerçekliğe karşın çoğunlukla 40005000 sözcüklük sunumlar yapmaya kalkışılıyor. Dahası, uygun bir sunum planı da yapılmıyor ve "Giriş" niteliğinde bilgiler sunum için ayrılan sürenin yarısından fazlasını alabiliyor. Dolayısıyla da, zaman "yetmiyor"; oturumun başkanı uyarmak zorunda kalınca da sunucu paniğe kapılıyor. Öte yandan, "PovverPoint" yazılımın sağladığı olanaklarla öyle süslemeler yapılıyor ki, metnin içeriği neredeyse tümüyle ikinci, üçüncü öneme düşebiliyor. Kimileyin de, neredeyse bir A4 formatında metin "PovverPoint" sunum sayfasına olduğu gibi taşınıyor; yetmiyormuş gibi bir de yansıtılan metin dinleyicilerle birlikte sözcüğü sözcüğüne okunmaya kalkışılıyor. Birlikte okuma eylemine dönüşen böylesi bir sunuş da gerektiğince izlenemiyor kuşkusuz. Sunuşlarda kullanılan dil ve söylem ise başlı 969/2215 Ekim 2005 başına bir sorun; insan gerçekten de üzülüyor: Özellikle "akademisyen" adayları, belki bir ya da iki yabancı dili çok iyi biliyor, ancak, çoğunlukla Türkçeyi bilmiyor. Seçtikleri sözcükler, kurdukları tümceler karşısında üzüntünüz kolaylıkla kızgınlığa dönüşebiliyor; izleyemiyor, izlemeyi başardığınız yerleri de en azından anlaülmak istendiği gibi anlayamıyorsunuz. Dolayısıyla, bildirilerin tartışılması da sağırlar söyleşisine dönüşebiliyor. Son sorular da bu bağlamda sorulabilir: i) Kongre, sempozyum vb etkinliklerde yapılacak sunumların biçimi, kapsamı, dili vb özelliklerine ilişkin belirli kurallar, standartlar yok mu; yoksa geliştirilemez mi; ii) "Akademisyen" olmak üzere üniversiteye alınacakların seçilmeleri sırasında adayların Türkçe yeterlilikleri göz önünde bulundurulmuyor mu? iii) Üniversitelerimizde "akademisyen" olacaklara yönelik sunu hazırlama, sunma ve tartışma teknikleri konularında beceri kazandırabilecek ya da becerilerini geliştirilebilecek eğitimler verilmiyor mu? iv) Özellikle "grup" olarak hazırlanan bildirilerin sunumundan hemen sonra özeleştirel değerlendirmeler yapılmıyor mu? Yücel Çağlar Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear