26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

B İ L İ M KÜLTÜR Salyangozun bizdeki seruveni Salyangozculuğu nasıl öğrendik? VehbiBelgil üslüman mahallesinde salyangoz satmak" bir Türk sözüdür, yapılmaması gerekenleri belirler. Gerçekten de alıcısı olmayan bir yerde bir malı satmak anlamsızdır. Muallim Naci şöyle diyor: "Marifet iltifata tabidir / Müşterisiz meta zayidir." Konuyu vurgulayan bir fıkra da var: Birisi, masa üzerina diklemesine saplanmış bir yorgan iğnesinin gözüne attığı yüzlerce dikiş iğnesini öbür yana geçiriyormuş. Marifetini padişah önünde de yapıp "ihsan" almak istemiş. Bir, iki metre uzaktan atılan iğneleri geçirmiş adam. "Verin bir kese altın" emrini bekleyen adama padişah önce güzel bir dayak attırmış, sonra da para ile gönlünü almış. Sultan şunu eklemiş: İnsanlığın hayrına bir iş başarsaydın bu bir araba dayağı yemezdin. Hadi yolun açık olsun." en önemi şarttı. Açılmayan santral öyle şeyler hep bizde var sanıyoruz. Ama en ileri ülkelerde de varmış. Son bir örnek Ingiltere'den. Bu ülkenin kuzey batısındaki Liverpool'ün biraz yukarısında, VVindscale bölgesinde, tam 15 yılda bitirilen bir "atom yakıtı işleme fabrikasının" işletmeye açılıp açılmayacağı bugünlerde söz konusu. Mart başlarında toplanan yönetim kurulu büyük bir gizlilik içinde çalıştı. Bir sonuca vanp varmadığı merakla bekleniyor. Karar belki de bu yaz verilecek. Dediğimiz gibi, Thorp adı verilen yakıt işleme fabrikası veya santrali (usine de retraitement, öbür adı, surgenerateur) çok pahalıya, 1,8 milyar Sterlin'e mal olmuştu (Sterlin 16'dan, 30 trilyon TL). Nedir yakıt işleme? Fransızlar'ın yukardaki adlarla adlandırdıkları "yakıt işlemeye" Ingilizce'de "reprocessing plant" deniyor. Atom yakıtının öbür yakıtlardan ayrılığı küllerinde. Bunlar gerçek anlamda kül de değil. Linyit kömürü külleri kışın bahçenin bir kenanna yığılıyor, yazın götürülüp atılıyor. Kok kömürü de öyle. Ama, atom yakıtı olarak kullanılan uranyum kullanıldıktan sonra bile hem çok değerli, hem çok tehlikeli. Sobanızda yanmamış kömürü çıkarıp söndürdükten sonra gene kullanırsınız. Bir nükleer santralde kullanılan uranyum ve plütonyum'un içinde tam yanmamış kısımlar vardır. Işte "yakıt kullanma" fabrikalarında bunlar çıkanlıp yeniden değerlendiriliyor. Asıl büyük tepki ye, bunu bilimsel yollarla, usulüne uygun biçimde yapmalıdır. Aksi halde, Türkiye'den salyangoz gönderilmesini engelleteceğiz." Çekoslovaklardan da benzer şikayetler geliyordu. İş rekabet işi değildi. Hangi ülkenin ürünleri daha iyi ise piyasa onun olurdu. ama, bu iş öyle değildi. Ülkemiz lüks ürünlerle ge< çimini sağlayan bir ülke. Tütün, fındık, fıstık, şamfıstığı, incir, üzüm, kuruyemiş, son yıllarda çiçek, meyve, sebze... Bunlara, 6O'lı yılların başında yeni bir lüks ürün eklenmişti: Salyangoz. "Salyangozun lüks'lüğü neresinde?" denecek ilk ağızda. Salyangoz bizde lüks değil Fransa'da lüks. Ülkemizde yenmeyen salyangozun yetiştirilmesi, bakımı da bilinmiyordu. Ama, Fransız alıcıların verdiği paralar bizimkilerin işine geliyordu. Herkes bir anda salyangozcu kesilmişti. Bağlardan, bahçelerden toplanan her çeşit salyangoz sandıklara doldurulup gönderiliyordu Fransa'ya... Oysa, bu ülkenin istediği salyangoz "petit gris" (pöti gri) denen ve başparmaktan biraz daha büyük türdendi (salyangozun 18.000 dolayında türü var dünyada). Nohut büyüklüğündekiler Fransa'da yenmiyordu. Bunlar, Brüksel'de kazanlarda kaynatılıp cadde ortalannda mevlüt şekeri külahlarına benzer ambalajlarda satılıyordu. Geçimini bundan kazanan bir TUrkle tanışmıştım Belçika'nın başkentinde. Türk dışsatımcı, salyangozun kimi sorunları ile ilk kez tanışıyordu. önce bir ambalaj sorunu. Salyangoz ambalajı hangi maddeden, nasıl yapılmalı idi? Ikincr* sorun, hayvanların yol boyunca beslenmesi, üçüncüsü, gerek yol boyunca, gerekse karayolunda korunmaları idi. Salyangozun toplama mevsimi de önemli idi. Yaz sıcaklarında "yaz uykusu"na yatmış hayvanların toplanması salyangoz neslini kurutacak bir özellik taşıyordu. En önemli toplama mevsimi ilk baharın ıslak günleriydi. O günler de bitkiler yeni sürgün veriyordu. Hayvan bunlarla geçiniyordu. Sonra, ıslaklık, salyangozun yaşaması için Salyangoz dışsatımı Çok geçmeden asıl büyük tepkiler gelmeye başladı: Fransız alıcılardan, konservecilerden, hatta Çekoslovakya'dan... llgi şundan: Fransa, salyangozlarını, geleneksel olarak Çekoslovakya'dan alıyordu. Yıllar süren bu alışveriş alıcı ile satıcı arasında karşılıklı bilgileşmeye yol açmıştı. Çek köylüsü topiamanın zamanını, nasıl yapılacagını, toplananların nerelerde kaç gün saklanacağını, nasıl teslim edileceğini, hangi türlerin gözde olduğunu gayet iyı öğrenmişti. Alışveriş tıkır tıkır işliyor, sorun çıkarmıyordu. . Fakat, Türkiye işin içine girince her şey allak bullak olmuştu. Bizimkiler, bizde alıcısı olmayan bu malı yok bahasına denecek fıyatlarla satıyordu. Bu durum Çek satıcılarının işlerini kanştırmıştı. Normal olarak topladıkları ürünler arttk satılamıyordu. Çek satıcı Ben o sırada odanın Etüd ve Araştırma Şubesi müdürü idim. Yakınmalar yerinde idi. Ne yapabilirdi odamız? İlk yapılacak şey salyangoz üzerine bir kitap hazırlatmak, sonra, salyangoz için standart hazırlatmak. Standartlar Enstitüsü bu işe hazırdı. Salyangozla ilgili kitaplar vardı elimde. Halkalı Ziraatten çıkmış bir arkadaşa bu işi verdim. Kendisi Fransızca da biliyordu. Ama ilk anda şaşırdı. Salyangoz onun hiç mi hiç bilmediği bir konu idi. Sonra, ne yazılabilirdi salyangozu tanrtacak bir kitapta? Kendisine yol gösterdim. önce kitabın "içindekiler" bölümünü verdim kendisine. Bunu görünce arkadaş çok sevindi. Kitap gözünün önünde canlanmıştı. Çalışmalara başladı. Buarkadaş Hasbi Ateş idi. Şimdi rahmetli oldu. Sonunda kitap yazıldı, gözden geçirildi. oda adına salyangoz standardını da o hazırladı. Sonunda, standard yayınlandı. Kapışıldı. Odada bir nüshası kaldı mı bilmiyorum. istanbul Ticaret Odası işi ele alıyor bu işi bırakmak zorunda kalacaktı. Tabii, Fransız lokantalan da seslerini duyurmaya başlamışlardı. Bunlar bakımından durum şu idi: Müşteriler ağız tadı ile nerede salyangoz yeneceğini bildiklerinden arkadaşlarını, yahut ticari dostlarını o lokantalara davet ediyorlardı. Onların da ağız tadı bozulmuştu. Resmi makamlar işin içine giriyor Bütün bu aksaklıklara Fransız ve Çekoslovak ticaret odaları çare bulmalı idi. Nitekim, yine bu 6O'lı yıllann başlarında Istanbul Ticaret Odası'na geniş kapsamlı bir şikayet mektubu geldi. Şöyle deniyordu bunda: "Türkiye'nin düzensiz ihracatı Fransız geleneksel ticaretini allak bullak etmiştir. Türki Ikı hayvanın adlan bir arada biraz tuhaf kaçıyor. Birincisi bir kuş, etinin çok lezzetli olduğu söylenir. Yemek öğretim kitaplarımızda adı "ev etleri" bölümünde başta geçer. Bunlardan birinde şöyle deniyor: "100120 gram ağırlığındaki bu kuşun eti av etlerinin en arananıdır. Bıldırcın mayısta ve eylülekim aytannda avlanır. Mayıs bıldırcını yağsız, eylülekim bıldırcını çok yağlı ve lezzetlidir. Bir de ağla tutulup kafeste satılanlar vardır ki zayıf olduklarından tatsız olur. Bu kuşun ızgarası, şişi, domates salçalısı, fırında kızartılmışı... olur." Ülkemizde daha çok güzde avlanan bu kuşa bıldırcın denmesi "yılda bir", "geçen yıl", anlamındaki "bıldır" sözcüğündendir. Bu kuşlar Rusya üzerinden Çamlıca'dan geçerlerken yakalanır ve avlanır. Bu aylarda dünyanın hemen her yanından araştırmacılar gelir ülkemize: Incemek için. Salyalgoz dıssatımımız birden parlayınca yabancılann da ilgisini çekmeye başlamıştı. Kankoca bir Ingiliz çifti bıldırcınlanmızı televizyona çekmek için Istanbul'a gelmişti. Bunlar salyangoz konusunu da incelemeye almışlardı. Gelip beni buldular. Bıldırcın avı ve salyangoz dışsatımı üzerinde bir saatlik bir röportaj yaptılar benimle, filmimi de çektiler kitapların önünde. Salyangoz dışsatımı ile çok ilgileniyoriardı. O zaman bu hayvanla ilgili bilgim fazla olmadığından kendilerine tatminkâr bilgi verememiştim. Fakat, onlar, bu eksikliği, kendi arşivlerinden tamamlamış olacaklardır. Bıldırcın ve salyangoz 1960 başlarından günümüze 35 yıl geçti. Bu süre içinde salyangoz dışsatışımızın veya toplamacılığımızın (biz bunu yemediğimiz, sadece toplayıp sattığımız için bu kelimeyi kullanıyorum) gelişmiş bir düzeye ulaştığını sanıyorum. Sonuç Ingiltere'de, Liverpool'ün hemen kuzeyindeki VVinscale'de daha önce bu iş için bir fabrika vardı. Fabrika 7 Ekim 1957'de büyük bir kaza geçirdi: Çevreye radyasyon (öldürücü ışın) yayılmaya başladı. 500 kilometre karelik bir bölge ışınlandı. Işte şimdi sözünü ettiğimiz Thorp fabrikası bu eski fabrikanın yerine yapıldı. Tabii en son tekniklere göre. Fabrika henüz çalışmaya geçmediğı için ışın tehlıkesi söz konusu değil. öyleyse neden çalışmasına izin çıkarmada tereddüt ediliyor? Başlıca 5 neden var. Kısaca belirtelim, 1) Oünya uranyum fiyatları günden güne düşüyor, 2) Plütonyum kullanan "yakıt işleme" fabrikalarının çalışmalarına zorluklar getirildi, 3) Uranyum oksit ve plütonyum oksit kanşımı bir yakıt olan MOx'un maliyeti çok yüksek, 4) Sürekli kazalar, özellikle Çernobil kazası yüzünden nükleer santral yapımı oldukça tavsadı. 15 yıl önceleri bütün ülkeler nükleer santral peşinde idi. Ama, bu istek, o zamankinin 10'da birine düştü, 5) 7 Ekim 1957 VVinscale radyasyon kazası da akıllardan çıkmadı, 6) Buna şimdi somut tehlikeler eklendi. Kanser uzmanlarına göre, VVindscale radyasyonu yüzünden, çevrede doğan çocuklarda yüksek oranda kan kanseri olayları görülmüş. Kimi uzmanlar da kanserle radyasyon arasında "nedensonuç" ilişkisi kuracak sayıda vakanın görülmediğini söylüyor. Bu arada Lancaster Universitesi uzmanları, fabrika çevresinde rastlanan göz kanseri vakalarının öbür yerlerdekinden iki kat fazla olduğunu belirtiyorlar. Ve son olarak, Amerikalılar'ın da uyarması üzerine, ışlenmiş yakıtların, yolda çalınıp askeri amaçlarda kullanılması olasılığı var. Işte bütün bu nedenlerden dolayı, çalışmaya izin için derin derin düşünülüyor. Fabrika bir kez açılınca durdurup çalışmalara ara vermek, astarı yüzünden pahalı olacak bir harcamaya yol açacak... Eski fabrikanın yerine yenisi 373 13
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear