21 Haziran 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

SORUNYANITLAYALIM BİLİM KÜLTÜR Einstein'ın fikri mi? Antalya'dan Alp Gür'ün sorusu şöyle: Derglnizin 33. sayısında Hesap Adamı' bölümünde üçgenin iç açıları toplamının 180°'den fazla olabileceğine dair çıkan yazıda şöyle denmlşti: "Yerkürenin boylamları kutuplardaıı kutuplara giderken Ekvatoru 90°'d8 keserler. Yarıkürede bir üçgen ele alırsak, Ekvator'da kesişen her köşe 90° + 90° = 180° eder. Bir de, üçgenin kutuptaki açısı var. Onu da eklersek 180°'den fazla eder." Bunun Einsteln'ın fikri olduğu da belirtilmiş. Doğruluk derecesi nedir? Bu soruyu, Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nden Doç. Dr. ömür Akyüz yanıtlıyor: Üçgeni, "birbiriyle kesişen üç doğru çizgi" olarak tanımlarız. Doğru çizginin tanımı ise, "bulunduğu yüzeyde alınan iki nokta arasında yüzeyden ayrılmadan giden en kısa veya en uzun yolu veren çizgi" olarak verilebilir. Bu çizgilere "jeodezik" adı verilir. Tıpkı "coğrafya" veya "jeoloji" gibi "geosyeryüzü" kökünden türemiştir. Şimdi bir kürenin jeodezikleri, bu kürenin büyük çemberleri, yani kürenin merkezinden geçen düzlemlerin küreyi kestikleri yerde oluşan çizgilerdir. Bunlara örnek, coğrafyadaki "boylam" çizgilerinin tümü ve "ekvator"dur. Bu durum, sorulan soruda doğru olarak konuluyor. Ancak, bu Einstein tarafından kütle çekim kuramının genelleştirilmesi sırasında kullanılmışsa da alıştığımız "Oklid Geometrisi" dışındaki geometrilerin bir örneği olarak öteden beri bilinmekteydi. Bu tür geometrileri ortaya koyan matematikçılerin başında Bolyai, Lobaçevski ve Riemann gelir. n Sibernetik: 5 Vehbi Belgil Gemlık'ten Hasan Ceylan'ın sorusu şöyle: Tül perde çeklli cama Içeriden dışarı bakılmca dışarısı gözükür. Dışarıdan içeriye bakılmca, içerisi gözükmez. Bunun direkt olarak ışıkla bağlantılı olduğunu billyorum. Fakat tül perdenin blrözelliği, yani ışığı kırma gibi bir Işlevi var mı? Bu soruyu Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü'nden Doç. Dr. ömür Akyüz yanıtlıyor: Tül perde, aydınlanma hangi tarafta daha şiddetliyse o tarafı gösterir. Gündüz odadan dışarıyı görürsünüz; gece ise içeride ışık yanıyorsa dışarıdan içerisi gözükür. Bu olayda en Önemli etki, perde dokumasının ışığı çok zayıflatarâk geçirmesi ve dağıtmasıdır. Aynalı camlarda ise cam uygulanan kaplama, içeriden dışarıya çıkan ışığı kendi içinde peş peşe yansıtırken, doğrudan geçen ışıkla, yansıyarak geçen ışık dalgasının üst üste geldiklerinde birbirlerini yok edecek şekilde girişmelerini sağlar. Bu yüzden içerisi görülmez. Dışarıdan içeriye ışık girmesinde ise, camla kaplama maddesi sıra değiştirdiği için bu girişi kuvvetlendirecek şekilde olur ve dışarısı görülür. (Bkn: Bilim Teknik Sayı 59 Sayfa 6) D Tül perde ışığı kırar mı? Sibernetiğin konuları B ugüne kadarki yazılarımızda, Sibernetiğin neyi incelediğini ana çızgileri ile belirttik. Şimdi bu çok genç bilimin bölümlerini açıklamak istiyoruz. Bunu yaparken, yine bilimimizin tanımından yola çıkacağız. »/:••:••:. Sibernetiğin, "canlıda ve makinede çözüm ve iletişim"i araştırdığını söylemiştik. Böylece, konumuz daha başından "çözüm" ve "iletişim" diye ikiye ayrılmış oluyor. Çözüm DÜŞÜN Blllnmeyen sayı İki haneli bir sayı sağdan sola okunduğunda, soldan sağa doğru okunduğundan 4 i kat daha büyüktür. 2 BUL Bu sayıyı bulabilirmisiniz? Bilmeceyi doğru olarak çözen 20 okurumuza "A'dan Z'y* Brlç" kitabını armağan edeceğiz. Geçen haftanın çözümü (Dört yolcu gemisi) Gemiler yeniden 48 hafta sonra istanbulda buluşacak. Mümtaz Kızıltoprak Ankara, E.DİIara Löker Ankara, ibrahlm Blldlk Ankara, Ayşa Sibel Yıldız Konya, Kadriye Ok Denizli, Hidayet Tuğa Aydın, Mehmet Kılınç • Bilecik, Neslihan Eykol Eskişehir. Maksat muhabbet olsun Kazanan okuyucular Mustafa Rüçtü Clvelek Ankara, Elif Ergün Bursa, Nacl Coşkun Polatlı, Ozan Çetln Diyarbakır, Uğur Cura Istanbul, Burcu öztaşkın Ankara, Şule Aksan is tanbul, ZaferSancaktar Trabzon, Mehmet YUcel Ankara. All Kurt Adana, Haldun Barışcan Izmir, Csbe Tonguç Aydın, • Bir sorunun çözüme bağlanması için önce bir çevre olması gerekir. Bu nedenle, in' celenecek konulardan birisi çevre oluyor. Çevre durmadan değişiyor. Makıne veya canlı, davranışlarını bu değişikliklere göre durmadan ayarlıyor. Bu nedenle önce çevre ve değişikliklerinin incelenmesi gerekiyor. • Çevredeki değişiklikleri, bie, duyu organlarımızın, yani göz, kulak, deri, burun ve ağzımızın bıze ulaştırdıkları bilgilerden anlıyoruz. Ancak olaylarla duyu organlarımız arasında bir de ortam var. Bilgiler bize bu ortamdan geçerek geliyor. Ortamı göz için ışık, kulak için hava titreşimleri, telefon tel'ndeki elektron dalgaları, burnumuz için cisimlerden çıkan koku zerreleri, derimiz için sıcaklık, soğukluk... yayılması, ağzımız için tat titreşimleri oluşturuyor. Bu yolla da çevreden bize gelen bilgiler için önce bir "bilgi kuramı", sonra da bir "işlem kuramı" geliştirmek gerekiyor. Duyu organlarımızla beynimize gelen bilgiler orada işleniyor: Buna girdi (input) deniyor. Bu noktada "bellek" (hafıza) büyük rol oynuyor. Gelen bilgiler belleğe işleniyor. Sonra, bunların daha önce işlenmiş bilgilerle ilişkileri kuruluyor. Işlemlerden sonra beynimiz bir davranışa karar veriyor. Bu karar, eylem biçimine dönüşerek "çıktı" (output) adını alıyor. Kısaca, bilgi kuramından sonra işlem kuramının da ele alınması gerekiyor. Bilgi kuramına, yabancı kitaplarda "Information Theory" deniyor. işlem kuramı ise "Data Handling" diye adlandırılmış. • Bu arada, çevreden gelen bilgiler, gerek bilgileri ileten ortam, gerekse işleyen makıne ve canlıdakı veya her ikisindeki bozukluklar yüzünden bozulmuş biçimde ulaşıyor bize. Böylece de "entropi" denen bir kavram ortaya çıkıyor. Bu giderilmedikçe, biz yanlış bilgilerle yetiniyor, dolayısıyla da yanlış kararlar alıyor, yanlış davranışlarda bulunuyoruz. • Çevreden gelerek işlendikten sonra "output" şeklinde eyleme dönüşen bilgiler, çözümün ilk basamağı oluyor. Fakat, her eylem her zaman olumlu sonuç vermiyor. Biz bu olumsuz sonucu da yine duyu organlarımızla anlıyor, bunun üzerine eylemi ya yineliyor veya başka bir yönteme başvuruyoruz. Böylece de sibernetiğin "sonuç alma" (feedback) (fîdbek) adı verilen yeni bir kavramı ile karşılaşıyoruz. • Bundan sonra, genel ve özel "çözüm yolu" kavramları ile karşılaşıyoruz. Genel çözüm yollarına, yabancı kitaplarda "heuristique, heuristics", özel çözüm yollarına da "algorithm" deniyor. Ve bunlar, çözüme doğru ikinci aşamayı oluşturuyor. Hatta, burada, "oyun kuramı' denen başka bir kuram da ortaya çıkıyor. Bu da "games theory" diye adlandırılıyor. • Bu ikinci aşamayı, üçüncü bir aşama olan "model" aşaması izliyor. Bir sorunun çözümü için yeni bir makine mi yapıldı? Önce bunun küçük bir modeli yapılıp gerçek koşullar altında denemesi yapılıyor. Bir örnek, fikri daha iyi açıklamamıza yardımcı olabilir: Bugünkü askeri veya sivil uçaklar içinde, sesten bir, iki, üç kez hızla gidenleri var. Şimdi sesten 2830 kez daha hızla gıdecek bir uçak hazırlanıyor. Böyle bir uçak, modeli yapılıp denenmedikten sonra, halk hizmetine sunulamaz. Ilaçların da böyle hazırlandığını biliyoruz. Yeni bir ilaç, piyasaya çıkanlmadan önce, deneme uygulamalarına alınıyor. So nuç olumlu olduktan sonra piyasaya sürülüyor. Buna da "modelling" deniyor. • Başka bir ınceleme konusu da otomasyon, robotlar ve kendi kendine çalışan makineler. Bunlar da canlılar gibi, dış dünyadan (çevreden) aldıkları bilgilere göre kendiliğinden iş gören makineler. Sibernetiğin asıl amacı da bunları çoğaltmak değil mi? İncelemelerin bu bölümünde insan gibi düşünen, konuşabilen makinelerin mümkün olup olmayacağının tartışılması da gerekiyor. iletişim Sibernetiğin ana konuları bunlar. Bunlara yan konular da giriyor. Fakat, bunları şimlik bir kenara bırakarak, bilimimizin ikinci önemli konusu "iletişim"e geçmek istiyoruz. Hiçbir canlı iletişimsiz yaşayamıyor. Gözü görmeyen, kulağı duymayan, burnu koku almayan, derisi çalışmayan, ağzı tat almayan bir canlı, bir tür "canlı ölü" sayılabilir. Hatta, bunların hepsıni değil, bir ikisini bile kaybeden bir canlı yaşamını sürdüremiyor. İletişimi, her canlı, kendine göre yapıyor: Sesle, renkle, işaretle, taklitle, sözle, sayılarla (özellikle tabanı 2 olan sayılarla)... Tabii, iletişimde, şifreleme de önem kazanıyor. Ancak, şifrelemeden maksat, gizli ajanların şifrelerle konuşması değil; her araç belirli bir dili anlıyor. Sağır ve dilsiz, bilgileri parmak ve dudak işaretleri şekline dönüştürüyor. Renkli balıklar, tehlikeyi, yiyeceği, renk değiştirerek haber veriyor. Ateş böceği, eş bulmada ışığını kullanıyor. Köpek, kedi, karşılaştıkları durumları farklı seslerle haber veriyor. • Sibernetikte, söz, anlambilirn demek olan "semantıcs, la semantique" gibi sözcükler önem kazanıyor. Çünkü, biz her gereksinmemizi, sözle dile getiriyoruz. Mer söz bir veya birden çok anlama geliyor. Konuşmada, her sözü hangi anlamı ile kullandığımız karşımızdaki bakımından önem taşıyor. Yanlış kullanılmış bir söz, dinleyenl yanlış karar ve yanlış eyleme götürüyor. • Bu yazdıklarımız, sibernetiğin başlıca konuları. Bu arada sibernetiğin adı, yardımcı bilimleri, etkileri, uygulamalan da ayrı bölümler oluşturuyor. • Son olarak şunu da ekleyeyım: Bütün bilimler gibi, sibernetiğin de anlaşılmayan, güç anlaşılan hiçbir yani yok. Önemli olan, anlatım. iyi öğrenilmemiş, terimlerinin anlamları matematik açıklığa kavuşturulmamış bir bilim, öğretene de öğrenene de karışık gelir. Sözcüklerın herkesçe bilinen anlamda kullanılmamalan da anlaşmayı güçleştirir. Eşsiz Yunus Emremiz sözün önemini ne güzel vurgulamış: "Sözünü bilen kişinin / Yüzünü ağ (ak) ide bir söz / Sözü bişürup diyenin / Işini sağ ide bir söz / Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı / Söz olan ağulu (zehirlı) aşı / Bal i b yağ ide bir söz / Kişi bile söz demını / Dimeye sözün kemini / Bu cihan cehennemini / Sekiz uçmağ (cennet) ide bir söz... IJ 11
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear