Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
22 HAZİRAN 2010 SALI c SPOR GÜNDEMİ NÜVİT TOKDEMİR 3 MEKTUPLAR ADRESİNİ ARIYOR HAKAN DİRİK Size gönderilmiş lavanta kokulu bir aşk mektubunun üzerinde, başkalarının parmak izlerini görmek ister miydiniz? Mahkeme celbi yollandığı veya icra dairesinden kağıt geldiğinin komşularınız tarafından bilinmesi hoşunuza gider miydi?.. Yukarıdaki sorular, İzmir’in “iyot kokulu” ilçesi Foça’nın Bağarası beldesinde yaşayanlar için başlı başına sorun. Çünkü buraya gelen gönderiler, özellikle köylere adreslenmişse, postane içinde oluşturulan bölümdeki kutucuklara atılıyor. Alıcılar, bu kutucuklar arasında kendilerine gelen zarfı bulmak için hemen hepsini elden geçirmek durumunda kalıyor. Dolayısıyla kimsenin gizlisi saklısı kalmıyor. Herkes, diğerinin özelinden haberdar oluyor. Bölgede yaşayanlardan Mahmut Mandıracı, bu durumun “insan hakkı ihlali” olduğunu düşünmüş. İzmir Valiliği İnsan Hakları Kurulu’na başvurarak, durumun düzeltilmesini istiyor. Zarfların üstüne yapıştırılan pulun aynı zamanda gönderinin adrese teslim edileceğine ilişkin bir “kontrat” olduğunu, postanenin bedelini aldığı hizmeti yerine getirmediğini kaydeden Mandıracı, 19 Şubat tarihli dilekçesinde şu görüşlere yer veriyor: “Bireyin adresine gelen mektubun içi kadar, zarfın üstü de sahibi için sırlar, belki de tehlikeler taşıyabilir. Zarfın hem içinin hem de dışının saklı tutulması görevini devlet posta kurumuna vermiştir. Yasayla, gönderilerin vatandaşın konutuna teslim edilmesini istemiştir. Ancak Bağarasındaki postane şubesi, bir dağıtmanı olmadığından ya da tasarruf için kurnazca bir çözüm yaratmış. Her mektup sahibi, kendi kendine hizmet veriyor. Bina içine arı kovanı gibi kutucuklar yapılmış, gelenler bütün mektupları görüyor. Postanenin bu dağıtım sistemi, insan haklarını zedeler tarzdadır. İnsanı küçük düşürecek bu faşist dağıtım modelinden posta şubesi vazgeçirilmelidir.” Talebi görüşen kurul, Mandıracı’ya olumsuz yanıt veriyor. İzmir vali yardımcılarından ve İnsan Hakları İl Kurulu Başkanı Özlem Bozkurt Gevrek imzalı 7 Nisan tarihli yanıtta, “Yapılan araştırmada, gönderilerin çoğunda adres yetersizliği olduğundan dolayı söz konusu uygulamaya gidildiği anlaşılmıştır” deniyor. Kurul tarafından konuyla ilgili yapılabilecek bir işlem olmadığı bildiriliyor. Bunun üzerine Mandıracı, Gevrek’e şu “mektubu” gönderiyor: “Madem kurulunun bu faşist modeli hoşgörüyle karşılıyor, o halde aynı model şehirlerde uygulansın! Niçin hizmette insan ayrımı yapılıyor? Köylünün mektuplarının da konutunda teslim edilmesi haktır. Çünkü aynı yollama parası ödeniyor. Aynı gizliliği beklemek köylünün de hakkıdır. Onlara yarım yamalak hizmet verilmesi, sizin de ayıbınızdır. Onları küçümsemenizi, ayrı muameleye tabi tutmanızı ayıplıyorum.” Bağarası ve köylerindekiler, mektuplarını “mahremiyetleri bozulmadan” adreslerine istiyor. “Ne olacak canım, bu devirde mektup mu kaldı?” demeden önce, yazının girişindeki soruları yanıtlamak gerekiyor! Kongreye Doğru Altınordu... Oldum olası kulüp başkanlarının yaptıkları açıklamalara daha farklı açılardan bakarım... Kimi zaman olgun, açıklamalarıyla camiasını aydınlatan açıklamalar okumuşumdur; Ancak, burada açıkça vurgulamalıyım ki, son yıllarda okuduğum açıklamaların hemen tümüne gülmüşümdür; Komik bulduğumdan ya da gerçekçi bulmadığımdan güldüğümü söylemeliyim... İçinde bulunduğu zor durumu bir sezon boyu dile getiren ve yardım almadığından yakınan bir kulüp başkanının, "borçsuz kulüp devredeceğim" sözüne gülerim elbette; 22 milyonluk (trilyon) borçla devraldığı kulüpte, daha bir hafta dolmadan federasyona ilk anda 700 bin TL ödemesi gerektiğini görünce "bunalımdayım" diyen başkana, üstelik bir de "biz ligin gizli şampiyon adayı olacağız" açıklaması karşısında katıla katıla gülerim. Belki de tıkanır kalırım kimbilir!.. İlginç bir yönetici ağı oluştu İzmir kulüplerinde, kim hangi noktada ne söylemesi gerektiğinin bilincinden uzakta açıklamalarda bulunuyor ve şaşırıp kalıyoruz. İbretle izliyoruz bu açıklamaları... Ve ne yazık ki, o büyük maziye sahip kulüplerin camiaları da bu açıklamalara en ufak bir tepki göstermiyor. Sessizce olanbiteni izlemekle yetiniyor. "Aman bana bulaşmasın da ne yaparsa yapsın" anlayışının temsilcisi oluyor hepsi... Sözü fazla uzatmayalım ve gelelim sadede... Altınordu'da önümüzdeki perşembe günü kulübün Yeşilyurt'taki tesislerinde genel kurul yapılacak. Bugünün başkanı Bülent Erdik, aday olmayacağını açıklarken sözlerine, "Borçsuz bir kulüp teslim edeceğim" tümcelerini ekledi. Yeni başkan adayı Mustafa Bilen'e destek verdiğini her ortam da yineleyen Erdik'in bu açıklamaları ne derece doğrudur genel kurulda ortaya çıkacak... Doğru bildiklerimin arkasında duran bir futbol eleştirmeni olarak, Altınordu'daki yanlışlıkları sürekli eleştirdiğim için, eleştiriler de aldım, övgüler de. Ne var ki, geçtiğimiz sezon içerisinde yöneticilerinin çoğu işi bırakmış olduğu bir ortamda Bülent Erdik'in yanlış yaptığı; futbolcu ve teknik adamlarına ödeme yapmadığı; lojmanın satıldığı ortamda yanlışlara yanlış ekleyip, "maliyeye borcumuz var, verin o parayı" diye istemde bulunduğunu; TFF'ye giden futbolcuların Altınordu'nun başını borç sarmalına sokacağını yazdım... Ağır eleştiriler aldım... Nedir şimdi Altınordu'nun TFF'ye olan borcu biliniyor mu? Başkan Erdik'e sorarsanız kulüp borçsuz. Ancak, TFF'ye 350 bin TL dolayında borcu var... Bununla da bitmiyor; Bir eski yönetici araştırıyor ki, Maliye ve SGK'ya olan borç 659 bin TL dolayında... TFF'de incelenmek üzere bekleyen dosyalar da bu borçlara yenilerini ekleyebilir. Eski yöneticilerden oluşan bir muhalefet grubu, bu aralar sesini yükseltiyor. Aynı kitle bellidir ki, genel kurulda tüm sorunların üstüne gidecek ve Erdik yönetimini eleştirecek. Aday olurlar ya da olmazlar, orasını bilemem!.. Altınordu için olması gereken, bu borcu kapatabilecek oluşumu görev başına getirmek ve doğru olanı yaparak genel kurulda hesap sorulmasıdır. Diğer İzmir kulüplerinde olduğu gibi yapılanların üzerini örtmek, geleceği karanlığa götürmekle eşdeğerdir. Bir an önce Alsancak'taki gayrimenkulun kiralanması da zorunludur ki, kulübün en önemli gelir kaynağı orasıdır... Anlayacağınız Altınordu önemli bir genel kurul aşamasındadır ve en doğru kararı camia verecektir; genel kurul her sorunun üstesinden gelecek yapıda olmalıdır. Öyle olup olmadık yapay söylemlerle değil. O söylemler insanı güldürüyor! Gerçeği görün beyler!.. Leyleklere marka... İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu)Selçuk Belediyesi, Ege Üniversitesi Tabiat Tarihi Uygulama ve Araştırma Merkezi işbirliğiyle, leylekleri izleme projesi başlatıldı. İzmir’in tarihi ve turistik ilçesi Selçuk'ta Ege ÜniversitesiSelçuk Belediyesi işbirliği ile sürdürülen leylekleri koruma projesi kapsamında leylek yavruları halkalandı. Çalışma kapsamında, her leylek yavrusunun sağ bacağına üzerinde “T” harfiyle başlayan, dört değişik harf kombinasyonu olan mavibeyaz PVC halkalar takıldı. unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B Datça limanındaki uzun bekleyişten sonra fırtına hızını yavaş yavaş kaybetmeye başladı. Akşama doğru ise hava iyice düştü ve sakinleşti. Zaman kaybetmeden bütün hazırlıklarımızı akşam bitirmek zorundaydık. Çünkü sabah alacakaranlıkta demir alacaktık. Rotamızı gece belirledik. Yer Knidos idi. Denizde en ufak kıpırtı bile yoktu, çok sakin ve huzurluydu. Sanki, masmavi camdan yapılmış zemin üzerinde teknemizle kayıyor gibiydik. Özgürlüğün ve denizle baş başa olmanın tadını doyasıya yaşıyor ve inanılmaz keyif verici saatler geçirerek zaman kavramını yitiriyorduk. Knidos’a yaklaştıkça hepimizin yüreğini farklı bir heyecan sarmaya başladı. O kadar karmaşık duyguların içindeydik ki, bunları anlatmak inanın olanaksız. Çünkü burada, teknenin güvertesinde olup bu duyguları hissetmeniz ve yaşamanız gerekir. Ege’nin yaşam dolu berrak sularına, kocaman bir hançer gibi saplanan Knidos burnunun tepesinde, bütün haşmetiyle oturan Knidos feneri bizi sevgiyle selamlarken, biz de ona içimizdeki tutkuyu şarkılarla haykırarak sunduk. Bütün günümüzü denizde yüzerek, balık avlayarak ve dinlenerek geçirdik. Bir avuç toprak, bir tutam ot ve bir Ölümsüz Knidos yudum deniz bizleri alıp büyük bir heybetli kayanın götürecekti öbür yakadaki üstüne çıktım. Ufkun karanlık dağların ardında saklı kalmış çizgisinde Kos adasını ararken, Knidos’un gizemli ve mağrur Bodrum’un gökyüzünü mermi dünyasına. gibi delen sarhoş ışıkları Hırçın dalgalarının bembeyaz gözlerimin önünde seriliverdi köpüklerinde haylaz martıların boylu boyunca. İşte tam o çığlık çığlığa yıkandığı, dingin sırada, denizin derinliklerinden sularında ise yunusların deniz gelen uğultulu seslerin etkisiyle kızlarıyla oynaşıp, şakalaştığı birden irkildim.Öylesine ve yolunu kaybetmiş gemilere ürkütücü ve esrarlı bir ses ki, kılavuzluk ettiği, mitolojik bir sanki beynime kazındı. kenttir ölümsüz Knidos. Sanırım Knidos kralı, Yorgun düşmüş gecelerin kraliçenin şerefine verilecek mavi karanlığı bulutlara büyük bir törenin hazırlığı ulaşmadan karaya çıkmak içinde ve okçuların istiyoruz. Yalnızlığın sessiz gökyüzüne fırlattıkları ateşli korkusuna bürünmüş okların dansları eşliğinde ıslak gecenin egzotik bizleri de davet karanlığında, ediyor. kendimize İnanılmaz, sığınacak bir müthiş bir yer arıyoruz, gecenin düşler tarihi limanın ile gerçekler DE N İZ Cİ denize arasında sıkışmış ÜNAL BENLİALPER dökülmüş taş kalmış duvarları penceresindeyiz. arasında. Böylesine yoğun macera Yıldızların bütün güçleriyle duyguları içinde olacağımızı hiç hükmettiği bu efsanelerle dolu tahmin edemezdik. liman kentinde, zamanı Şaşkınlığımızın yerini inanılmaz durdurup gerçek Knidos’a bir merak ve keşfetme arzusu doğru tarihi bir yolculuk aldı. yapmak istiyoruz. Herkes Davulların denizi şimdiden o esrarengiz dalgalandırıp, gökyüzünü atmosferin etkisine girdi bile. inleten gürültüsü yavaşça Ben oradan ayrılarak, dağların sessizliğinde kaybolup dalgalarla binlerce yıldır kavga gitti. Aniden, hiç umulmadık bir anda acı dolu hüzünlü bir hava etmekten yorgun düşmüş sardı Knidos’u, bir uçtan diğerine. Şimdi de dini şölenin, kayalarda yankılanan ayin sesleri ile sarıldı etrafımız. İçimiz içimize sığmıyordu, sanki geçmişe ışınlanmış gibiydik. Bembeyaz giysiler içinde çıplak ayaklı kızlar, ellerindeki ateşlerle tepelere doğru adım adım ilerliyorlardı. Her yer duman içinde, Knidos sanki bir alev topu olmuş denizde yol alıyordu. Kızların çıkardıkları sesler bir kurbanın hazırlandığını anımsatıyor bize. Acaba tanrıları mı kızdırdık? Artık gerçek dünyaya dönme zamanı geldi sanırım... İnanın Knidos’u gezerken hayal dünyanızı kontrol edemiyorsunuz. Sürekli farklı düşler kurup, sonra da peşine takılıyor ve ardından da sürüklenip gidiyorsunuz. Karanlık son saatlerini yaşarken kıyıda, başımı Datça’ya doğru çevirdiğimde, gökyüzünden burasını büyük bir özenle koruyan tanrı ve tanrıçalar rengarenk çiçeklerden yapılmış çelenkler yağdırmaya başladılar üstümüze. Onların otantik kokularıyla derin bir uykuya dalarken, bu acımasız dünyaya kısa bir süre de olsa elveda diyoruz. Kralın ve kraliçenle yeni bir dünyada, sonsuza dek buluşmak umuduyla hoşça kal efsaneler kenti, ölümsüz Knidos. n.tokdemir@hotmail.com