27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

21 AĞUSTOS 2009 CUMA 5 D E N İ Z C İ Mavinin Mektubu ÜNAL BENLİALPER Unutulmuş bir mektubu yeniden yazmak istiyorum, zindan karası gecelerin ay ışığı yolundaki suskun denizlerin üstüne. Gökyüzü, okyanusların hüzün dolu dalgaları ile sarılırken acılar içinde, bütün yıldızların korku dolu göçüne tanıklık ediyorum, son bulutların ardından özlem içinde bakakalmış. Yalnız bir denizatı, saklanmış sararmış yosunların arasına. Sanki umutsuz bir bekleyişin yol ayrımında. Artık göremez olduk onları, sayıları beklide beşon tane, ardı bilinmez. Okyanuslar ve denizler kaygılarla dolu, umutsuz bekleyişin çöküntüsü içinde isyan ediyor insanoğlunun acımasız saldırılarına. Bulanıp, kör olan kirli sularda boğulmaya başlayan dalyan yengeçleri, koparmaya başladılar ayaklarını kendi kıskaçlarıyla birer birer acılar içinde. Çaresizliğin pençesindeki isyanın bu onurlu ölümü, okunmamış bir hikayenin sırlarla dolu çıkmazlarındaki gerçek anlatımı olsa gerek. Sıra dışı denizlerin cansız bedenlerinde, öksüz kalmış beyaz yavru balinanın kainatı inleten acı çığlıkları, içimizi ürpertir bu yok oluşun umutsuz bakışları arasında. Bir tutam deniz eriştesinin içinde korkuyla bakınan arsız kerpe, olacakların farkında gibi. Son yuvası da acımasızca talan edilen mürekkep balığı, kalan son damla siyah kanıyla yazarken çıplak bir kayanın üstüne yaşanan bu hainliği, işte o an tek bir canlı kalmamış olacak cehenneme dönüşmüş bu yeryüzü gerçeğinde. Karanlık gecelerin yakamoz ışıltıları plaktonlar, çekilen ağlarda son gösterilerine hazırlanırken, aysız gökyüzünün hükümdarı yıldızlar teker teker düşecekler okyanusların sır dolu derinliklerine. Yaşlı balıkçının köhnemiş teknesinin kürekleri her vuruşunda suya, gözlerinde geçmişin hatıraları canlanıyor umut dolu bakışlarda. Artık dalgalanmayan küskün sularındaki çıplak tenli peri kızlarının ayrılma zamanı geldiyse bilinmeyen bir yolculuğa, denizlerin efsane kıralı Posedion’un ölümsüz gücü koruyacaktır onları bütün kötü ruhların gazabından. Yüzlerce yunus toplanmış bunca karmaşanın arasında ilk defa. Denizin şehvetli kızı Eftalya’ yı arıyorlar şarkılar söyleyerek. Ama bilemezlerdi ki, onun bedenini binlerce gök taşının alevlerine nasıl siper ettiğini. Gözlerinde acının son kalıntıları, yüzünde ise hiç solmayan tatlı bir gülümseme. Güneşin yaşam kaynağı sımsıcacık ışıkları kararırken okyanusların kumsallarında, sonsuzluğa uçacak bir kırlangıç balığı, yitik suların dalgalarına son bir defa bakarak. Sesimizi duyan yok hâlâ Bu haftaki yerel gazetelerde yer alan en çarpıcı haber başlıklarından biri bence şuydu; “Yapı denetimi formalite”. 17 Ağustos depreminin yıldönümünde, sanki büyük depremden bu yana geçen on yıllık sürede yapılan her şeyin “boşa” olduğunu ifade ediyordu. Bu on yıllık sürede çok şey konuşuldu, birçok önlem alındığı söylendi; ama şimdi yetkili ağızlardan birisi açık yüreklilikle yapı denetiminin formaliteden öteye geçemediğini vurguluyordu. Binlerce insanın yaşamını kaybettiği, binlercesinin evsiz kaldığı 17 Ağustos depreminden sonra en çok dile getirilen görüşlerden birisi de, “hiçbir şeyin bir daha asla eskisi gibi olmayacağı” şeklindeydi. Bu cümle aslında ne kadar çok anlam ifade ediyordu. Bu sözlerden biz hep iyi sonuçlar çıkarıyorduk; hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı sözleri, toplumun aç gözlülükten, fırsat düşkünlüğünden, çalıp çırpmaktan, vur kaç mantığından, yapsatçılıktan dolayı yaşanan felaketten büyük dersler çıkardığını ve bunlara bir daha asla izin vermeyeceğini anlıyorduk. Bize öyle geliyordu. Oysa, bu acı ders çabuk unutulmuştu. Yine seçim öncesinde pıtrak gibi inşaatlar bitiyordu her yerde; kaçak yapılaşmaya prim veriliyordu; kötü inşaatlar yapanın yanına kâr kalıyordu. ASUMAN ABACIOĞLU 'Nasıl böyle uydur kaydır bir bina yapılabiliyor hala?.. Bu sorunun yanıtını yetkili kişilerden birisi veriyordu işte; bina denetimleri formaliteydi çünkü' Her şeyden önemlisi de büyük felaketin yaşanmasında sorumluluğu olan hiç kimse herhangi bir cezaya uğramıyordu. Yapı denetiminin formalite olduğunu söyleyen İTO Başkan Yardımcısı Akın Kazançoğlu’nun açıklamasına göre, 17 Ağustos depreminden sonra müteahhitler hakkında açılan 2 bin 100 davanın bin 800’ü aflar ve hukuki boşluklardan dolayı sonuçsuz kalıyor; verilen cezaların çoğu erteleniyor; geri kalanlar da zaman akımına uğruyordu. Yani işler yine “eskisi gibi” gidiyordu. Yine, satın almak istediğiniz bir binanın depreme dayanıklılığı konusu, binanın yer döşemelerinin parke olmasından, şöminesinin mermerinden, fayanslarının kalitesinden, odalarının büyüklüğünden daha sonra geliyordu; ya da hiç akla gelmiyordu. Sağımızda solumuzda yapılan binaların temellerine, betonunun sağlamlığına bakmayı deprem korkusuyla alışkanlık haline getirdiğimiz için; yaptığımız gözlemlerden ikna olmadığımızda, kendi kendimize soruyorduk; “Bu inşaatı kim denetliyor acaba? Nasıl böyle uydur kaydır bir bina yapılabiliyor hala?’’ Bu sorunun yanıtını yetkili kişilerden birisi veriyordu işte; bina denetimleri formaliteydi çünkü. Herkes İstanbul’da büyük bir deprem beklerken, gözden kaçan bir nokta var; İzmir’de yine bir uzmanın sözleriyle “6 ve 6.5 şiddetindeki küçük depremcikler’’ bile büyük yıkımlara yol açabilecek. İzmir’in bir haritasını alın elinize ve tüm kıyılarını kırmızıya boyayın; işte en riskli olan ve “bir depremcik’’le yıkıma uğrayacak olan bölgeler buraları. Zemini yumuşak olan bu bölgede doğru dürüst depreme dayanıklı binaların da yapılmaması durumunda ortaya çıkacak felaketi düşünün. Ulaşımın, denizin doldurularak oluşturulduğu yollardan sağlandığını da unutmayın. Herhangi bir “depremcikle” denizin geri aldığı bu yollarda ulaşımın kesildiğini, hastanelerden ve yardımdan uzak ortada kalıverdiğinizi hayal edin. Sonra yerel yöneticilerin, işadamlarının öfke püskürdüğü ve “istemezükçü” ilan ettiği meslek odaları temsilcilerinin, çevre korumacı avukatların neden bu kadar “gelişme karşıtı” olduğunu anlamaya çalışın. Çünkü onlar örneğin İnciraltı’nın yapılaşmaya açılmasına, yumuşak zemin üzerine büyük gökdelenler dikilmesine; kentin her yanında “gelişim” adı altında büyük rantlar sağlayan yapılaşmaya gidilmesine bu nedenle karşı çıkıyorlar. 17 Ağustos depreminin yol açtığı felaketi bir tek onlar mı hatırlıyorlar? unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear