Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
31 TEMMUZ 2009 CUMA 5 D E N İ Z C İ Kelebekler Vadisi ÜNAL BENLİALPER Fethiye Körfezi'nin batı yakasında yer alan birbirinden harika ve o kadar da büyüleyici koylar, sahip oldukları doğal mimari yontularıyla muhteşem görüntüler sergileyerek insanoğlunu etkilemeye devam ediyor. Yeşilin en güzel tonlarıyla bezenmiş bitki örtüsünün kapladığı dağların eteklerini okşayan sular, sanki binlerce yılın hasretini gideriyor gibiler. Makiliklerle geven çalılıkları arasından yükselen çam ağaçları da bu muhteşem tablonun eksik kalan parçasını tamamlıyor. Mavi ile yeşil, göz kamaştırıcı uyumu ile birbirine sarılmış, bütün yeteneklerini sunmanın keyfi içindeler. Biz de bu huzur ile hayal dünyamızın sınırlarını zorluyoruz. Coşku,mutluluk ve heyecan duyguları bütün benliğimizi sararak bizi adeta tutsak etmiş. Ölüdeniz lagününden ayrılırken yeni rotamızı KalkanKaşKekova olarak belirledik. Akdeniz'in “3K” güzelliklerine doğru yapılacak seyir için hazırlıklarımızı Gemiler adasında tamamladık. Sabahın alaca karanlığında kalkarak çarşaf gibi denizde güneye doğru süzüldük. Yarım saatlik sakin bir seyirden sonra Kelebekler Vadisi olarak bilinen Ködürümsü koyuna ulaştık. Kıyıya iyice sokularak demirledik. Denize dimdik çakılan kaya dağların görüntüsü çok etkileyici ve gizemli. Vadinin derinliklerine doğru süzülen güneşin ilk ışıkları toprağa ulaşırken zorlanıyor. Vadiyi kaplamış olan ince sis tabakası ise esrarengiz görüntünün bütün doğasal gücünü sergiliyor. Vadiye girdiğimizde havada uçuşan binlerce kelebek, dans gösterileriyle sizlere renklerin senfonisini armağan ediyor. Doğa aşığı insanlar için mutlaka gelinip görülmesi gereken eşsiz bir köşe. Sabah kahvaltısını turistlerle birlikte vadinin ve masmavi denizin arasındaki yeryüzü cennetinde yaptık. İnanın buradan ayrılmak çok zor, sanki hipnotize olmuş gibiyiz. Kelebekler Vadisi'nin etkisinden kurtulamadan vira demir derken, gözlerimiz dümen suyunda yeni düşler arıyordu. Rotamız üzerinde bulunan Sönbeki burnunu döndükten sonra Burguncuk koyunun en dip köşesine demir attık. Burası öğle yemeği ve denize girmek için çok uygun bir yer. Deniz ışıl ışıl parlıyor, su o kadar berrak ve mavi ki dipteki en küçük çakıl taşlarını bile beş altı metreden görebiliyorsunuz. Doğanın bakir kalmış her köşesi birbirinden ayrıcalıklı güzellikleriyle insanı hayranlık duygularına boğuyor. Rüzgar dışarda yavaş yavaş kendini hissettirmeye başladı. Hava sertleşmeden Kötü burnu ve ardından da Yedi burunları geçmemiz gerekiyor. Çünkü önümüzde görebileceğimiz o kadar çok güzel koylar var ki, herkes onun heyecanı ve beklentisi içinde. İşte yaşamdan zevk almak diye buna denir. Bizler, Ege ve Akdeniz'in efsane sularında Poseidon'un izlerini takip ederek, yeni dalgaların tepelerindeki köpüklerde seyrimize devam edeceğiz. (Fotoğraf: SERDAR AĞIR) Estetikli yaşlı kadın!.. ASUMAN ABACIOĞLU Yaşamlarının önemli bir bölümünü bu kentte geçirenler, günümüzde de anılarını çağrıştıran izler görmek isterler. Geçmişte sevdikleriyle buluştukları yerleri, oturup saatlerce çay içerek muhabbet ettikleri mekanları, ilk biralarını içtikleri parkları, elele tutuşup dolaştıkları sokakları... İnsani bir duygudur bu; belli bir yaşa gelenler gençliklerinin geçtiği yerleri gördükçe yaşamlarını anlamlandırırlar; Çocuklarına anlatmak isterler; nerde ne yaptıklarını. Küçükyalı’da 40 yıldır aynı dükkanda terzilik yapan bir kadınla geçmişin güzelliklerinden konuşurken, içimizi acıtan sadece yaşamlarımızın gençlik dönemini geride bırakmak değildi. Anılarımızın yaşandığı yerleri yitirmek, gerçekte daha büyük bir acı veriyordu. Vızır vızır arabaların işlediği M.Kemal Sahil Bulvarı’nı göstererek, “Burada deniz vardı” diyordu: “Akşamları deniz kenarına taşıdığımız masalarda komşularımızla yer, içer, dans ederdik. Herkes evinde ne yemek varsa getirir, orada paylaşırdı. Kadınlı erkekli muhabbet ederken kimse kimseyi yadırgamaz, kem gözle bakmazdı.” Sonra birden suskunlaşırken, “şimdi öyle mi ya” der gibiydi. İşte böyle bir yaşamdı o zamanlar. Oysa şimdi deniz kenarına bile gitmiyor bu anıların sahibi. Çünkü bu haliyle ona acı veriyor. İzmir’in bahçeli, cumbalı, akşam esen meltemini soluyabilen, serinliğine 'Giderek kentin yüzünün, durmadan estetik geçiren yaşlı bir kadın gibi çirkinleştiğini ve yapaylaştığını izliyoruz. Anılarımızı kaybediyoruz; kent yutuyor hepsini büyük bir hızla...' erişebilen evleri yerine denizi bir set gibi kapatan aralıksız beton apartmanları kınamak için, İzmir’in eski halini bilmeye gerek yok aslında. Altı şeritli otoyol olmaktan son anda kurtarılmış olan Kordon’da otururken bile deniz uzağınızda kalıyor. Bize öyle geliyor yani; çünkü biz denizin çok yakınımızdaki halini biliyoruz. Saat Kulesi’nin denizin hemen kenarında olduğu zamanları. Deniz uzaklaşıyor durmadan bizden. Bunu bir tek biz fark ediyoruz. Giderek kentin yüzünün, durmadan estetik geçiren yaşlı bir kadın gibi çirkinleştiğini ve yapaylaştığını izliyoruz. Anılarımızı kaybediyoruz; kent yutuyor hepsini büyük bir hızla. Beton apartmanlardan sonra gökdelenler geliyor ardı sıra. İzmir Manhattan gibi olacak diye seviniyor birileri. Alsancak’taki sakız tipi cumbalı evlerin arasına “mahkeme kararlarına rağmen” dikilen gökdeleni “gelişme” diye yutturmaya çalışıyorlar bu kentin insanla rına. Sormak gerek, “Kimin için gelişme? Gökdelenin benim gelişimime ne faydası var?’’ Eski belediye başkanları ortaya çıkıp, İzmir’e yatırımın önünü kesenlerden söz ediyor. Kordon’a altı şeritli otoyol yapmak yatırımmış gibi. Metronun başlamasını iki yıl geciktirmenin hesabını sormak gerek asıl onlardan. Anılarımızı yok etmenin hesabını kimden soracağız? Balçova’daki yeşili katledenlerin hesabını kim verecek? Her nesil bir öncekinden daha şanssız bir yaşam sürüyor bu kentte ama kendileri bunu bilmiyor. Onlar beton yapıların arasındaki “cafe”lerden, alış veriş merkezlerinden başka bir şey bilmiyor. Kordon’un, Küçükyalı’nın, Karşıyaka’nın eski halini bilmiyorlar ve bu çok gürültülü cafelerde biriktiriyorlar anılarını. Hatırlamaya bile değmeyecek olan. Mevsimlerin değişimini göremiyorlar ağaçların yapraklarında. Çınar ağaçlarının kızarmış yapraklarının biriktiği kaldırımlarda yürümüyorlar. Eski fotoğraflarına bakıyorum İzmir’in özlemle. Eski müzikholler, sinemalar, tiyatrolar süslüyor Kordon’u. Bir Türk kadınının ilk kez sahneye çıktığı yerde şimdi yüksek bir apartman var; sadece bir plaket asılmış bunu hatırlatacak. Kimse geçerken dikkat etmiyor bile. Geçmişin anılarının izleri siliniyor; ne yazık ki tarihi sadece kitaplarda ve fotoğraflarda kalıyor bu kentin. Öylesine kuru, anlamsız ve silik görünüyor ki gözüme. unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B