Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
23 EKİM 2009 CUMA 5 D E N İ Z C İ İkiyüzlülük Batı’dan yükselir! Avrupa ülkelerinde gerçekleşse, yöneticilerin yerden yere vurulacağı olay ve gelişmeler, Türkiye için demokrasi adına onlar tarafından 'ilerleme' sayılıyor. ASUMAN ABACIOĞLU Lübnan asıllı yazar Amin Maalouf, Batı uygarlığının diğer uygarlıklardan daha fazla evrensel değer ürettiğini, ama onları başkalarına gerektiği gibi aktarmayı başaramadığını vurguluyor “Çivisi Çıkmış Dünya” adlı eserinde. Ve devam ediyor; “Yerleşik düşüncenin aksine, Batılı güçlerin yüzyıllık hatası, dünyanın geri kalanına kendi değerlerini benimsetmeye çalışmaları değil, tam tersine; egemenlikleri altına aldıkları halklarla olan ilişkilerinde kendi değerlerine göre davranmaktan sürekli olarak kaçınmasıdır.” Maalouf, Avrupa için başka, Afrika, Asya ya da İslam alemi için başka insan hakları olmadığını söylüyor; “Yeryüzündeki hiçbir halk kölelik, despotluk, zorbalık, cahillik, karanlıkçılık için ya da kadınların köle olması için yaratılmamıştır. Bu temel gerçeklik ne zaman yadsınsa, insanlığa ihanet edilmiş olur, kendine ihanet edilmiş olur’’ diyor. Batılı ülkelerin özgürlük, eşitlik, demokrasi ve hukuk devleti gibi dört elle sarıldıkları değerleri üçüncü dünya ülkelerine yerleştirmekten kaçınması, bu uygarlığın en büyük çelişkisi. AB üyeliği için bekleyen Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tutum, tam da bu çelişkiyi yansıtıyor. Avrupa Komisyonu’nun Türkiye için 2009 İlerleme Raporu’nda “Türkiye’de demokratikleşme sürecinin olumlu yönde gittiğine” dair övgüler, Türkiye’nin AB üyesi olmasını ve özellikle temel hak ve özgürlükler ile adalet sisteminde Avrupa kriterlerine sahip çıkmasını uzun yıllardır savunan bir hukukçu olan Noyan Özkan’ın haklı olarak tepkisini çekiyor. Noyan Özkan, Avrupa Komisyonu Türkiye Delegasyonu’na bir dilekçe göndererek, Avrupa ülkelerinde gerçekleşse, yöneticilerin yerden yere vurulacağı olay ve gelişmelerin Türkiye için demokrasi adına “ilerleme’’ sayılmasına itiraz ediyor. Özkan, raporda “Telekulak skandalı’’na yalnızca bir cümleyle değinilmesini yadırgadığını vurguluyor ve “Böylesine bir korku ortamı hukuk devletlerinde mümkün değildir’’ diyor. Özkan’ın dilekçesinde yer alan, hükümetin rant politikası, yargı reformuna ilişkin samimiyetsizliği, Adalet Bakanlığı’nın yargıçlar üzerindeki hegemonyası, yalnızca türbana yönelik Anayasa değişikliği, laikliğin hedef alınması gibi eleştirilerine katılmamak mümkün değil. Öte yandan komisyonun raporunda AKP döneminde giderek artan ekolojik tahribat ve doğa yağmasına hiç değinilmemesi de dikkat çekici. Raporda, nükleer santral ve ihalesi hakkında “sınırlı gelişme olmuştur’’ eleştirisinin yer alması da öyle. AKP Hükümeti’nin “hukuk devleti’’ ilkelerini çiğneyerek yargı kararlarını göz ardı etmesine de raporda tek bir satır bile yer verilmiyor. Sonuç olarak Özkan, komisyonun raporunun Türkiye’de yaşanan gerçeklere uymadığını söylüyor. Maalouf, kitabında şöyle bir değerlendirmede bulunuyor; “Güney ülkelerinde, sık sık Batı’nın, en modernlik yanlısı seçkinleri ‘bile’ kendine yabancılaştırdığı söyleniyor. Öyle eksik bir değerlendirme ki bu, yanıltıcı olabiliyor. Bence şöyle demek gerekiyor: Batı ‘özellikle’ modernlik yanlısı seçkinleri kendine yabancılaştırdı, bir yandan da gerici güçlerle sürekli olarak uzlaşma sağladı, ittifak alanları yarattı, çıkar ortaklıkları yaptı.” Maalouf’un bu değerlendirmesi, Türkiye ile ilgili duruma sizce de cuk oturmuyor mu? Pusula ÜNAL BENLİALPER Denizcilik sektörümüzün ağır darbe alan ekonomisinin yeniden canlandırılması, istihdamın ve üretimin arttırılması, pazar yeteneğinin geliştirilmesi ve rekabet düzeyinin yükseltmesi için, öncelikle adına küresel kriz denilen ve çok uluslu tekelci şirketlerin senaryosu olan bu ekonomik oyundan çok güzel dersler çıkarmak gerekir. İçeriği ne olursa olsun, sektör ekonomik krizler karşısında bu kadar çabuk kırılmamalı ve direnç göstermelidir. Türkiye sahip olduğu denizler ve boğazlar ile dünya deniz taşımacılığında çok önemli bir staratejik coğrafyaya sahiptir. Bu gücün halen farkında olamayan veya olması engellenen denizcilik sektörümüzün çok hızlı toparlanarak yeniden yapılanması kaçınılmaz bir gerçektir. Korumacı ve sözde destekleyici küresel ekonominin liberal sömürü politikalarından uzak durarak, ulusal kimliğini korumalıdır. Uluslararası bu tür aldatmacalara karşı hazırlıklı olmalı ve güç birliği içinde direnmelidir. Denizcilik sektörümüzün geleceğini, dışarıdan hazırlanan acı reçeteler belirleyemez ve yönlendiremez. Türk denizcilik sektörü kendi rotasını çizebilecek yetenek ve güce sahiptir. Yeter ki önemli birçok politik gerçeğin farkına varabilsin. Yoksa, kılavuz kaptanı çok uluslu şirketler olan gemiyle yola çıkan ülkeler mutlaka pusulalarını şaşırırlar ve en yakın sığlığa otururlar. Ekonomileri sömürüye dayalı bu şirketler, ele geçirdikleri ülkelerin denizlerindeki fenerlerini de gece kapatıp, gündüz yakarlar. Bunu da sakın unutmayın. Sektörün zayıf alt yapısı ve istikrarsız ekonomisi ile uluslararası deniz ticaretinden daha fazla pay almasını beklemek elbette çok iyi niyetli bir yaklaşım olur. Denizcilik sektörümüz, yaratıcı olmalı yeni kalkınma programları hazırlayarak geleceğine güvenle bakabilmelidir. Sektörde giderek artan borçluluk oranlarının azaltılması için devlet varlığını göstermeli ve bunun için gerekli önlemleri alarak kaynak yaratmalıdır. Henüz kendisini toparlayamayan denizcilik sektörümüzün bu ekonomik krizden alması gerekli çok önemli siyasi dersler de vardır. Ulusal denizcilik ideolojisini benimsemek ve bu görüşün ilkeleri doğrultusunda birleşerek gücümüzü dünyaya göstermek durumundayız. Çünkü biz, büyük denizci Emir Çaka Bey'in torunlarıyız. unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B