Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
9 OCAK 2009 CUMA 5 D E N İ Z C İ Yollarda ‘duble’ yanlış Karayolu taşımacılığı demiryoluna göre 7 kat pahalıya geliyor. Ancak demiryolları üvey evlat muamelesi görürken, 1980’lerden bu yana karayolları için yaklaşık 30 katrilyon lira harcandığı belirtiliyor. ASUMAN ABACIOĞLU İzmir’in ulaşım sorununu çözecek olan 80 kilometrelik AliağaMenderes Raylı Sistem ile metro inşaatının tamamlanması bir başka bahara kaldı. Geçmişi hatırlayanlar bilir, metro projesinin ilk ortaya çıkışı sırasında başlangıç noktası Üçkuyular’dı. Onun yerine Üçyol’dan başladı. Şimdi aradaki mesafe kapatılmaya çalışılıyor. Yine ilk planda toprak altından giden metroyu Varyant civarında viyadükler üstüne çıkartan değişiklik üzerine başlayan tartışmalar, metro inşaatında iki yıl kaybettirmişti. Oysa Birinci Kordon’a altı şeritli yol yapmak için inatlaşmak yerine raylı sistem çok önceleri desteklenseydi ulaşım sorunu bugüne kadar çözülmüş olurdu. Karayolu yapımının ulaşım sorunlarını çözmek yerine beraberinde başka sorunlar da getirdiği gerçeği artık pek çok kişi tarafından kabul ediliyor. Kordon’a altı şeritli otoyol yapılmış olsaydı, her gün trafiğe katılan araç sayısı göz önüne alındığında yine de yeterli gelmeyecek; İzmir’in sembolü sayılan Kordonboyu, araç trafiğine ve egsoz dumanına boğulmuş olacak; deniz kenarındaki çimlerde güneşli günlerin tadını çıkaran İzmirliler, denize uzaktan bakmak zorunda kalacaklardı. Karşıyaka Bostanlı’da deniz kıyısı boyunca uzanan oto yol, Mavişehir çevresinde inşaatı tamamlanan ve devam eden yeni siteler ile çok yakında yetersiz kalacak gibi görünüyor. Şu haliyle bile sabah ve akşam saatlerinde bu yoldan karşıya geçmek, yayalar için büyük tehlike yaratıyor. Bir yandan çevre sorunları gürültü ve kirlilik yaratan, diğer yandan kaza riski çok daha yüksek olan karayolları yerine demiryollarına yatırım yapılması için meslek odalarının baskısı artıyor. Çünkü maliyet açısından da çok daha avantajlı olan demiryollarına yapılan yatırım, durma noktasına gelmiş bulunuyor. TMMOB Makine Mühendisleri Odası’nca hazırlanan “Ulaşımda Demiryolu Gerçeği” konulu raporda demiryollarının bilinçli olarak geriletildiği belirtiliyor. MMO’nun oldukça radikal bir önerisi var; karayollarına yapılmakta olan bütün yeni yatırımların durdurulması ve ağırlığın demiryollarına verilmesi. Bu konuda haklı olduklarını gösteren rakamlar şöyle: “Türkiye’nin 2008 itibariyle toplam demiryolu hattı uzunluğu yaklaşık 10 bin 984 kilometre. Bunun 4 bin 559 kilometresi yabancı şirketlerin imtiyazında Osmanlı döneminde yapıldı ve Kurtuluş Savaşı’ndan sonra devletleştirildi; 4 bin 643 kilometresi ise 19231950 yılları arasında yapıldı. 19502001 arasında 1738 kilometre hat yapıldı. 20012005 arasında ise 44 kilometre yeni hat yapıldı.” Karayolları Genel Müdürlüğü ve TÜİK’in ulaşım verilerine göre 2005’te ülkemizde yolcu taşımacılığının yüzde 95’i karayolu, yüzde 0,01’i denizyolu, yüzde 3.40’ı demiryolu yüzde 1.57’si havayoluyla yapılıyor. Raporda demiryollarının yüzde 95’inin tek hatlı olduğu, mevcut hatların yüzde 30’unun 27 yaş gibi çok yüksek bir yaş sınırının bile üstünde bakımsız kaldığı, yol bakım ve yenileme çalışmalarının da son derece yetersiz olduğu vurgulanıyor. Ankara Ticaret Odası’nın da demiryollarına yönelinmesi gerektiğine ilişkin bir raporu var. Bu raporda, Avrupa’da yolcu taşımacılığının yüzde 25’i demiryolu ile yapılırken bu oran ABD’de yüzde 40, Japonya’da yüzde 50’ye varıyor. Türkiye’deki kamyon sayısının tüm AB ülkelerindeki toplamdan fazla olduğu kaydedilen raporda, karayolunun demiryoluna göre kaza sayısı bakımından 22 kat, ölü sayısı bakımından 8 kat daha tehlikeli olduğu vurgulanıyor. ATO’nun raporunda 1980’lerden bu yana karayolları için yaklaşık 30 katrilyon lira harcandığı, bu parayla 12 bin 500 kilometrelik demiryolu yapılabileceği belirtiliyor. Yine rapora göre karayolu taşımacılığı demiryoluna göre 7 kat pahalıya geliyor; yakıt açısından da demiryolu karayoluna göre 6 kat ucuz. Eldeki tüm veriler demiryollarına daha fazla yatırım yapılması gerektiğini gösteriyor. Ancak hükümetimiz, ne yazık ki duble yol yapmakla övünüyor. Komşuya Satış ÜNAL BENLİALPER Ülkemizde, büyük bölümü Muğla'ya bağlı bölgelerde olmak üzere, 350 balık çiftliğinden 2007 yılında 140 bin ton balık ve diğer deniz ürünleri elde edilmiştir. Denizcilik sektöründe önemli bir yeri olan su ürünleri yetiştiriciliğinden yıllık 400 milyon doların üstünde ihracat gerçekleştirilmektedir. Özellikle son iki yılda yatırımlarına hız veren çiftlik sahipleri, son aylarda gelecekle ilgili belirsizlikler nedeniyle tesislerini elden çıkarma yoluna gitmişlerdir. Turizmciler, çevreciler, yerleşimciler ve bürokrasi arasında sıkışıp kalan su ürünleri üreticileri sonunda isyan ederek çiftliklerini Yunanlı şirketlere satmaya başlamışlardır. Satılan bu tesislerin oranı, Muğla iline bağlı yerlerde yüzde 35'e kadar yükselmiştir. Bakanlıklar arasındaki anlaşmazlık, yetki karmaşası ve ardından da işletmeciyi bezdiren bürokrasi illeti sonucunda su ürünleri üreticisi böyle bir çıkmaza sürüklenmiştir. Açık denize taşınmak için yapılması gereken yasal işlemler yeniden sil baştan olununca ortaya büyük sıkıntılar çıkmıştır. ÇED raporunun tekrar alınması için üreticilerin iki yıla yakın bir süre uğraşıp, sekiz ayrı bakanlık ve farklı iki resmi kurum arasındaki bürokratik engelleri sabırla aşması gerekmektedir. Burada turizmciyle çiftlik sahiplerini karşı karşıya getirip birbirlerini düşman gibi görmelerine neden olan ve gelişen bunca olumsuz olayların sorumlusu Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Çevre Bakanlığı ile Kültür ve Turizm Bakanlığı'dır. Birisinin evet dediğine diğeri hayır derse, arada ezilen ve ekonomik kayıplara uğrayan yine üretici olmaktadır. Beceriksizliğin ve iş bilmezliğin faturasını yine çiftlik sahipleri ödüyor. Üstelik kamuoyunda da denizleri kirleten tek kuruluşmuş gibi gösteriliyor. Eğer balık çiftlikleri devletin desteğini alıp ilgili kurumlar tarafından doğru yönlendirilmiş olsalardı bugün yaşanan sorunların hiçbirisi gündeme gelmezdi. Sorunlar altında ezilen üreticiler, ülke ekonomisi için bu kadar önemli olan çiftliklerini yabancılara satma yoluna gitmezlerdi. Böyle yaparak üretici tepkisini dile getirmiştir. Bu vahim durum karşısında ise iktidarın ilgili kurumlarının kılı bile kıpırdamamakta ve gelişen bu olaylara seyirci kalmayı tercih etmektedirler. AKP Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır, iktidarı eleştirip gerçek suçluları açıklama yerine, büyük bir pişkinlik içinde, sanki Yunanlılara yapılan bu satışların sorumluları kendileri değilmiş gibi gazetelere demeçler vermektedir. Ona göre, Yunanlılar, turizmcilerle çiftlik sahipleri arasındaki krizi fırsat bilip balık çiftliklerini satın alıyorlarmış. Ardından da suçlu olduklarını kabullenir gibi alınması yıllarca süren ÇED raporunu hızlandırılacağını açıklıyor. Sizler bürokrasiyi azaltıp hızlandırıncaya kadar ülkede satılacak balık çiftliği kalmayacak! unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B