21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE HABERLER CUMHURİYET SAYFA 7 Kimseyi Kandırmayın Ne güzel bak! Silivri’de her şey açık açık cereyan ediyor. Adalet aramak için dışarıdan gelenlere biber gazı sıkılıyor. Kimse kimseyi kandırmıyor. Açıkça “Siz bu işe karışmayın” deniyor. Ne güzel bak! Duruşma sırasında mahkeme lafı dolandırmadan, yeni tanıklar dinlenmesi taleplerine açıkça yanıt veriyor: Gerek yok, ben yeterli kanaate sahip oldum. Kimse kimsede yanlış izlenim uyandırmaya çabalamıyor. Her şey açıkça söyleniyor. Ama tam her şey böyle düzgün giderken, birden olmadık bir şey oluyor. Mahkeme Fatih Hilmioğlu’nun cezaevinde kalmasının kesin bir hayati tehlike teşkil edip etmeyeceği konusunda rapor düzenlemesi için Adli Tıp Kurumu’na sevkini kararlaştırıyor. Kaç kere söylendi ve yazıldı. Hilmioğlu hükümlü değil, tutuklu, prensip olarak cezaevinde kalması zorunlu değil, hatta prensip olarak cezaevinde kalmaması gerekli. CMK’nin 100. maddesine göre, istisnai bir tedbir olan kaçma şüphesinin, delillerin karartılması, sanıklar tanıklar üzerinde baskı oluşturulması gibi olasılıkların bertaraf edilmesi için getirilmiş bir tedbirdir tutuklama. Hilmioğlu’nun sağlık durumu o halde ki, artık bu olasılıkları gerçekleştirecek teşebbüslerde bulunması mümkün değil. ??? Hilmioğlu’nun hapishanede kalabilip kalamayacağının soruşturulmasına gerek yok. Çünkü hapiste tutulmasının gerekçesi ortadan kalkmış durumda. Ama bizde tutuklama, hükmü önceden vermiş olanların infazı bir an önce başlatması kurumu olarak algılandığından, bunları anlatmak mümkün değil. Baksanıza, Mehmet Haberal’ın, sağlık nedenleriyle tutukluluk süresinin bir bölümünü hastanede geçirmesi eleştiri konusu oldu. Sanki, hapishane hücresinde kalmakla hastane koğuşunda gözetim altında kalmak, kaçma ve delilleri yok etme konusunda farklı sonuçlar verirmiş gibi. Ne yazık ki, bu gerçekleri kimilerine anlatmak imkânsız. Oysa 12 Eylül döneminde bile kimi çok çarpıcı olayda bunu anlatmak mümkün oluyordu. Ama artık anlaşılmalıydı ki, özel yetkili mahkemelere bunu anlatmak mümkün değil. Anlamadıkları, anlayamadıkları veya anlayamayacakları için değil de anlamak istemedikleri için. Durum böyle olunca, durumdan azap duyduklarını ileri sürenler var ise, buna karşı, yasal düzenleme yoluna gidebilirlerdi. ??? Birbirini izleyen yargı paketlerinin bu yolda bir fırsat olduğu yazıldı söylendi. Eğer gerçekten bir insanın tutukluluk yoluyla idamının infazı istenmiyorsa bu yola gidilebilirdi. Cumartesi günü bu köşede çıkan “Cinayetin Anatomisi” adlı yazıda da Altan Öymen’in 15 Şubat tarihli yazısında verdiği bilgiye dayanarak anlatıldı ki, CHP milletvekilleri Dilek Akagün Yılmaz, Kazım Kurt, Turgut Dibek, Ferit Mevlut Aslanoğlu, İhsan Köktürk’ün verdikleri önerge ile, ağır hastalık durumunda, tutukluluk nedenlerinin ortadan kalkmış olduğunu kabul ederek, sanığın tahliyesi öngörülmekteydi. Ama AKP’nin oylarıyla bu önerge reddedildi. Eğer gerçekten, Hilmioğlu’nun veya Haberal’ın durumları vicdanları sızlatıyorsa, bu önergenin kabulü gerekirdi. Hatta kanımca, bu durumdaki hastalar için hüküm otomatik olarak da işletilebilirdi, Adli Tıp Kurumu’na başvuru da gerekmeyebilirdi. Dikkat buyurunuz, burada hapishanede bulunmasında sakınca olup olmadığı hususu değildir önemli olan, çünkü zaten hapiste bulunmasının gerekçesi kalmamıştır ortada. Ufak bir ayrıntı gibi görünüyor, ama çok büyük farklılıklar doğuruyor. Ama bu yol bir türlü tutulmuyor ve Hilmioğlu bırakılmıyor. Sonra da vicdanların sızladığı söyleniyor. Oysa vicdanların falan sızladığı yok. Kimse kimseyi kandırmasın! Balbay’ın dediği gibi, “4. paketten, 5. paket çıkacak, hukuku matruşkaya çevirdiler”. Polis söyledi savcı inandı ‘Ben yapmadım dese öyle yazardı’ Ankara Savcısı Atilla Ceylan tarafından hazırlanan ve ağır ceza mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede, olay günü Cem Aygün’ün, tartıştığı bir arkadaşının ihbarı üzerine polisler tarafından durdurulduğu ve kimlik kontrolü yapılırken arandığını öğrendiği anda kaçmaya başladığı, bunun üzerine polislerden tanık Olcay Hankulu’nun havaya 2, Fatih Yılmaz’ın ise 3 el ateş ettiği anlatıldı. Aygün’ün kaçmaya devam ettiği ileri sürülen iddianamede şöyle denildi: “Bunun üzerine şüpheli Yılmaz, yakalamaya yönelik, ölenin öldürücü olmayan bölgesini hedef almak suretiyle bir kez ateş ederek Cem Aygün’ü yaraladı. Aygün, yaralanmasının etkisiyle hızı azalmış şekilde kaçmaya devam etti. Polis Yılmaz ise Cem Aygün’ü takip etmek üzere dar koridor şeklindeki merdivenlerden, elinde ateşlemeye hazır silahı olduğu halde koştu. Fatih Yılmaz’ın, merdivenin son üç basamağına geldiği anda dengesini kaybederek düştüğü anda silah bir kez daha ateşlendi; çıkan mermi Aygün’e isabet ederek ikinci kez yaraladı. Aygün, vücuduna isabet eden iki mermi çekirdiği yaralanmasına bağlı, omur kırığı ile karakterli ince organ (incebağırsaklar) ve büyük damar harabiyetinden gelişen iç kanama sonucu hayatını kaybetti.” İddianamede, polisin yeterli dikkat ve tedbiri göstermediği belirtilerek “Fatih Yılmaz, elinde ateşlemeye hazır bulunan tabancayı taşıması konusunda yeterli dikkat ve tedbiri göstermemesi nedeniyle dengesini kaybederek düştü, tabanca ikinci kez ateş alarak Cem Aygün’ün hayatını kaybetmesine sebebiyet verdi” denildi. Polis kurşunuyla ölen gencin davasında şüpheli polise düşük ceza maddesinden dava açıldı Ayağa kalkmayan avukata ceza yok ? İLHAN TAŞCI ANKARA Duruşma salonlarında yargıçlarla avukatlar arasında son dönemde sık sık gerginlik nedeni olan “ayağa kalkma” tartışmasıyla ilgili avukatları destekleyen bir karar geldi. Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu, Mersin Barosu’nun mahkemede konuşurken ayağa kalkmayan avukata verdiği disiplin cezasını kaldırdı. Karar şöyle gelişti: Avukat Mehmet Fazıl Çetkin’e, Mersin 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ndeki bir duruşmada müvekkilini savunurken ayağa kalkmadığı gerekçesiyle Mersin Barosu Disiplin Kurulu tarafından “uyarı” cezası verildi. Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu ise Çetkin’e verilen uyarı cezasının yasal dayanağı olmadığı gerekçesiyle kaldırılmasına karar vererek avukatın ayağa kalkmamasını da haklı buldu. ALİCAN ULUDAĞ ANKARA Keçiören’de 24 yaşındaki Cem Aygün’ü dur ihtarına uymadığı gerekçesiyle 30 Ağustos 2012’de vurarak öldüren polis memuru Fatih Yılmaz hakkında sonunda dava açıldı. “Ayağım kaydı, düştüm. Silahım ateş aldı” savunmasını inandırıcı bulan savcılık, “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması suretiyle adam öldürme” suçlamasıyla 1 yıl 4 aydan 5 yıla kadar hapis istedi. Savcılık, mahkemeden suçta kullanılan silahın da polise geri verilmesini talep etti. Ankara Emniyeti önünde polis cinayetini protesto eden Cem Aygün’ün kardeşlerine ise “adam öldürmeye teşebbüs”ün de arasında bulunduğu 6 suçtan, 58 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmıştı. Aygün ailesinin avukatı Ertuğrul Cem Cihan, “Savcılık, iddianamede şüpheli polislerin söylediklerini esas almış. Polis, ‘ben yapmadım’ deseydi, savcı iddianameye öyle yazardı. Polis için olabilecek en az ceza talep edilmiş. Bir nevi 2 yılın altında ceza alıp hükmün ertelenmesinin geri bırakılması amaçlanmış” dedi. Cihan, “Bu iş hukuk boyutunu aştı, aile için bir trajediye dönüşmüştür” dedi. ‘Bu iş hukuku aştı’ ÇHD’li avukattan Çelenk’e mektup Şüphelilere Emniyet’te ilginç sorular Kandıra Barosu F tipi değil Grup Yorum’a da filme de suçlama ALİCAN ULUDAĞ Sevimli Lyon’a uçtu len ve hakkında “terör örgütü propagandası yaptığı“ ve “örgüt adına suç işlediği” iddiasıyla Bursa Bölge Ağır Ceza Mahkemesi’nce 5 yıl 2 ay 15 hapis cezasına çarptırılan 21 yaşındaki Sevil Sevimli’nin, kefalet parasının yatırılmasıyla yurtdışına çıkış yasağı kalktı. Sevimli dün Türk Hava Yolları’nın TK 1809 sayılı tarifeli seferiyle Lyon’a gitti. Annesi ve kardeşiyle Lyon’a giden Sevimli, gazetecilerin görüntü almasını istemezken soruları yanıtsız bıraktı. (DHA) ğrenci değişim prograÖ mıyla (ERASMUS), Fransa’dan Eskişehir’e ge İstanbul Haber Servisi Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi Başkanı Taylan Tanay, tutuklu olduğu Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nden, eski ÇHD genel başkanlarından, 5 Mayıs 2011’de yaşamını yitiren avukat Halit Çelenk’in kızı Serpil Çelenk’e mektup yazarak, “Halit Ağabeyler, rahat uyusun” dedi. Tanay, mektubunda, “Size F Tipi hücrelerinden yazıyorum. Sanki F Tipi hapishane değil, Kandıra Barosu. İleri demokrasimizin bir hapishaneyi baroya dönüştürmüş olması, övünç kaynağı olsa gerek” dedi. Protestoya Savcı, açlık grevi yapan şüphelilere su ve şekeri verdirtmedi izin yok İstanbul Haber Servisi DHKPC’ye yönelik gerçekleşen operasyonları protesto etmek isteyen Kamu Emekçileri Cephesi üyelerine polis izin vermedi. Vatan Caddesi’nde bulunan İstanbul Emniyet Müdürlüğü önünde dün “DHKCP operasyonu yalan! Gerçek: AKP’nin halk düşmanlığı” yazılı pankart açmak isteyen kamu emekçileri “Gözaltına ailelerimiz, çocuklarımız alındı. Biz burada 56 kişiyiz. Karşımızda adeta bir ordu var. Bu mu ileri demokrasi” diye sordular. Ufuk Karmak, polis şiddetinin korkutucu boyutlara ulaştığını belirtti. Avukatlara saldırı kınandı ? İstanbul Haber Servisi Özgürlükçü Hukukçular Derneği, Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde tutuklu avukatların serbest bırakılması amacıyla önceki gün eylem yapan avukatlar hakkında “izinsiz gösteri” ve “kamu malına zarar vermek” iddialarıyla başlatılan soruşturmayı protesto etti.Yapılan açıklamada, başsavcılığın, olay günü, yazılı açıklama yaparak adliyenin ana girişindeki cam kapıların kırıldığını belirttiği ifade edilerek “Bu ifadeler gerçekdışıdır. Cam kapılardaki çatlak, daha eskiye aittir. Adliyenin kamera görüntüleri de bu durumu açığa çıkaracaktır” denildi. Ya zehirlerseniz CİHAN ORUÇOĞLU DHKPC’ye yönelik operasyonda gözaltına alınan şüphelilerin İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’ndeki sorgulamaları sürüyor. Terörle Mücadele Kanunu kapsamında ilk 24 saat avukatları ile görüşmelerine izin verilmeyen şüphelilerin avukatları, bu sürenin dolmasının ardından da Emniyet’e sokulmadı. Gözaltına alınanların avukatlarından Ali Şafak, polisin gözaltı sürecindeki uygulamalarını protesto eden memurların açlık grevine başladığını belirterek “Emniyet’in kantininden aldığımız su ve şekeri savcı ‘örgüt kararı’ diyerek müvekkillerimize verdirmedi. Nedenini sorduğumuzda savcı bize ‘Müvekkillerinizi zehirlemeyeceğinizi nereden bilelim’ diye yanıt verdi. Bu tavırdan sonra hukuka güvenimiz kalmadı” dedi. Sadece tuvaletlerden su içmelerine izin verilen şüphelilere, avukatların getirdikleri su Emniyet tarafından engellendi. Bunun üzerine avukatlar, durumu savcılığa iletti. Şüpheli müdafiilerinden avukat Ali Şafak “Aldığımız suları gözaltındakilere vermezseniz, 4 gün boyunca kimse su içemeyecek’ dedik. Sonra müvekkillerimizin parası ile kantinden içme suyu almalarına izin verildi” dedi. Şafak, savcının bu tavrı ile şimdiden karar verdiğini gösterdiğini belirtti. Şafak, gözaltındaki Songül Coşkun’un böbrek hastası, Dursun Doğan’ın ise migren hastası olduğunu belirterek, Emniyet’te gerekli ilaçlarının verilmediğini söyledi. İzmir’de de açlık grevi ? Haber Merkezi DHKPC’ye yönelik 28 ilde gerçekleştirilen operasyonda, İzmir’de gözaltında tutulan zanlılardan 11’inin, verilen kumanyaları yemeyip “açlık grevi”ne başladıkları bildirildi. “Açlık grevi” yaptıkları ve parmak izlerinin alınmasına karşı çıktıkları kaydedilen gözaltındaki kişilerin sorgularının sürdüğü, işlemlerinin ardından cuma günü İzmir Adliyesi’ne sevk edilecekleri bildirildi. ANKARA 28 ilde yapılan DHKPC operasyonunda gözaltına alınan 167 memura, Emniyet’te tartışma yaratacak sorular yöneltildi. Ankara’da gözaltına alınan 33 kişiden sağlık sorunları olan 3 kişi adliyeye sevk edildi. TMK savcısı Durak Çetin’e ifade veren epilepsi hastası Meryem Elik savcılık, Kenan Akbaba ve kanser hastası Leyla Durmaz da mahkeme tarafından serbest bırakıldı. Ankara’da gözaltına alınan 33 kişi, Emniyet sorgularında terör örgütü DHKPC’nin memur alan yapılanması olduğu iddia edilen Devrimci Memur Hareketi’ne üye olmakla suçlandı. Bu kapsamda Eğitim Sen Genel Merkezi ve Ankara Şubesi’nde bazı toplantılar yaptıkları, burada aidat adı altında örgüte para toplandığı suçlama olarak şüphelilere yöneltildi. Bazı şüphelilere DHKPC’ye yönelik daha önce yapılan operasyonlara ilişkin Ankara Yüksel Caddesi’ndeki basın açıklamalarına neden katıldıkları sorulurken “Söz konusu şahısların tutukluluk hali sizi neden ilgilendirmektedir” denildi. Ankara’da memurların toplu olarak gittiği Geleneksel 5. Bahar Pikniği de örgütsel faaliyet olarak yansıtıldı. Yöneltilen ilginç suçlamalar şöyle: ? Grup Yorum’un yapımcılığında çekimi yapılan ve 19 Aralık 2012 tarihinde vizyona giren “F Tipi” filminin seyirci kitlesini artırmak ve filmin maliyetinin karşılanması için öğrencileri de yönlendirerek sinema yönetimi üzerinde baskı kurulmasını planlamak. ? DHKPC terör örgütü üyesi olmak suçundan tutuklu bulunan Ferhat Tüzel ve Berna Yılmaz isimli şahısların tutuklu bulundukları sırada serbest bırakılması için gerçekleştirilen eylemlere destek verildiği için, KESK içerisinde “Halk Cephesi ve Kamu Emekçileri Cephesi’nin, KESK’in altını boşaltıyor” şeklinde eleştiri konusu oldukları… ? DHKPC terör örgütünün kültürel alan yapılanmalarından olan, örgüte eleman ve maddi kaynak sağlayan, örgüte müzahir şahısların motivasyonlarını yüksek tutmak için marş ve şarkılar yapan, birçok üyesi DHKPC üyesi olmak suçundan tutuklu bulunan Grup Yorum isimli müzik grubunun Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi salonunda vereceği konsere katılımının çok sayıda olmasını sağlamak amacıyla örgüte müzahir şahısları arayarak çağırmak ve konser bileti satmak. ? F tipinden mektup da rapor da çıkamıyor İstanbul Haber Servisi Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri artarak sürüyor. Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi’ndeki tutuklu ve hükümlülerin göndermek istedikleri mektuplar, cezaevi yönetimi tarafından engelleniyor. Son olarak ocak ayında yaşanan hak ihlallerini rapor haline getiren tutuklu ve hükümlüler, raporu ilgili kurumlara gönderemedi. F tipi cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlülerden Cumhuriyet gazetesine ulaşan mektuplarda ölüm oruçlarıyla kazanılan hakların da gasp edildiği belirtiliyor. Kocaeli 1 No’lu F Tipi Cezaevi’nde tutuklu ve hükümlülerin maruz kaldıkları haksızlıkları içeren hak ihlalleri raporları ise cezaevi yönetimi tarafından basın kuruluşlarına ulaştırılmıyor. Cezaevinden gazetemize mektup yazarak durumu anlatan tutuklu Sertan Ahmet Arslan, yaklaşık 2 yıldır gazetecilere göndermek istedikleri mektupların engellendiğini söyledi. Arslan, hak gasplarıyla ilgili milletvekillerine göndermek istedikleri mektupların da aynı şekilde engellendiğine dikkat çekti. Arslan mektubunda yaşanan hak ihlallerini şöyle anlattı: “Kör bir çukurda sesimiz duyulmasın, yaşadıklarımız bilinmesin isteniyor.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle