21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE CUMHURİYET [email protected] SAYFA KÜLTÜR 19 se, hak ettiği “Dünya Mirası” unvanını alabilir. Çağlar boyu adı değişmeyen Bergama’nın 500 sayfalık dosyası 2 yılda hazırlandı. Belediye Başkanı Mehmet Gönenç yüzlerce fotoğraf, harita ve belgenin kenti tanıtmaya yetmediğini belirterek diyor ki: “Roma ve Helen tapınakları, tiyatroları, su yolları ve sağlık merkezlerinin en ünlülerine sahip uygarlıklar başkentinin listeye girmesi, diğer arkeolojik varlıklara da güç katacak.” Herhalde bu sözleri Yortanlı Barajı’nda boğulan antik Allianoi hüzünle dinliyordur... Kenti inceleyecek UNESCO uzmanları sit alanını kuşatan “tarihle uyumsuz” apartmanlaşmayı sorgulamazlarsa, Bergama’nın şansı da yüksek görünüyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne aday kentlerimizin ortak sorunu ‘uygunsuz’ yapılaşma Diyarbakır, Bergama, Bursa... Dünyanın en eski ve ayaktaki kent suru Diyarbakır’da... Bergama 500 sayfa Polis Devleti ve Linç Kültürü Arası... O fotoğrafı gördünüz, değil mi?.. Gözünden gözyaşı değil kan akıyordu... Yüzü boyunca yanağından aşağıya, çenesinden aşağıya, birkaç kola ayrılarak akan kan iki gündür benim yakamı bırakmıyor... Herhangi bir parti, bir dernek üyesi değildi. Sadece “duyarlı bir vatandaştı.” Duyarlı bir vatandaş olarak da Silivri’de duruşmayı izlemeye gelmişti. Tazyikli su... Biber gazı... Sonra, sonra sanki gözünde bomba patladı. Sanki beynine kurşun yedi. Gözünden gözyaşı değil kan akmaya başladı. O akan kanın arasına sıkışmış bir cümle kaldı haberlerden geriye: “Gözüm değil kalbim ağrıyor. Kendi doğurduğumuz çocuklar bizi yaralıyor.” Gözü görme kaybına uğrasa da kalp ağrısının yanında önemi yok gibiydi sanki... O kalp ağrısı artık hiç silinmeyecekti... HHH O fotoğrafı gördünüz, değil mi?.. Öfkeli gençler, bedenler gerilmiş, yumruklar sıkılmış, yüreklerde öfke, kin, nefret... Dillerinde kimi zaman küfür, kimi zaman “Ya Allah bismillah allahüekber” sözleri... Ellerinde kimi zaman taşlar sopalar, kimi zaman Türk bayrağı... Bayrak da din de şiddetin ta kendisi olmuş çıkmış. Bayrağı da dini de linç kültürüne alet etmenin ne büyük günah, ne büyük saygısızlık, ne korkunç bir vahşet olduğunun farkında bile değiller. Gözü dönmüş güruh BDP milletvekillerini linç etmeye kararlı. Sinop öğretmenevinde 10 saat mahsur kalanların anlattıklarını dinledikçe yeniden ve yeniden Sivas katliamını düşünmemek olası değil... Önce Sinop, ardından Samsun... Linç kültürü, nefret söylemi sarmış tüm ülkeyi... HHH Ya polis devleti, ya linç kültürü... İkisinden birine mahkum muyuz? Eğer adalete hiç ama hiçbir güven kalmadıysa... Yasalar adamına göre eğilip bükülebiliyor, istenen kalıba sokulabiliyorsa... Hak ve hukuk iktidar güçlerinin ve iktidar kavgalarının velayetindeyse... İktidarın başındaki bir gün bir davanın savcısı, bir başka gün bir başka davanın avukatı olursa... Polis güçleri yargının yerini alabiliyorsa... Karar süreç ve mekanizmalarında hiçbir şeffaflık yoksa... Halktan gerçekler gizleniyorsa... İletişim araçları korkudan ya da çıkar ilişkilerinden görevini yerine getirmiyorsa... Korkarım ki polis devletliğinden de linç kültüründen de sıyrılmamız imkânsız. HHH Bu yazıyı yazarken en beğendiğim çocuk yayınlarından “Günışığı Kitaplığı”ndan “Çıtır Çıtır Felsefe” başlıklı o muhteşem diziden son çıkan kitabı düşündüm. “Diktatörlük ve Demokrasi” adlı kitap, (Brigitte Labbé P.F.DupontBeurier. Resimleyen J.Azam. Türkçesi Azade Aslan) çocuklara yönelik. Demokrasi ve diktatörlük kavramlarının bireyi nasıl etkilediğini, çocukların günlük yaşamlarından örneklerle anlatıyor. Son satırlar şöyle: “Demokrasilerin tek bir güvencesi vardır: Her vatandaşın eleştirel aklı. Eleştirel akla sahip olmanın anlamı, kendine sorular sormak, dinlemek, bilgi almak, gözlemlemek, ayırt edebilmek için düşünmektir. Doğru ile yanlışı ayırt etmek, haklı ile haksızı ayırt etmek, mümkün olanla imkânsızı ayırt etmek için düşünmek. Her gün, demokrasi hayatta kalsın diye düşünmek.” 4+4+4 sistemiyle mi düşünmeyi öğrenecek bizim çocuklarımız... Dünyadan 1000’e yakın anıtın yer aldığı “UNESCO Dünya Mirası Listesi”nde, örneğin 200 yıllık ABD’nin bile 20’den fazla eseri varken “bin yılların ülkesi Türkiye”den sadece 11 miras bulunmasının temel nedenleri tarihsel zenginliklerimize duyarsızlığımız; listeyi önemsememiz; hatta az sayıdaki başvurumuzun da yeterli özenden yoksun olması. Şimdiye dek İstanbul (Tarihi Yarımada), Kapadokya, Divriği Ulu Cami, Hattuşaş, Nemrut Dağı, Pamukkale, KsantosLetoon, Safranbolu, Troya, Selimiye Cami ve Çatalhöyük listeye girebildiler... İstanbul’un ise korunamadığı(!) için onur kırıcı olan “Tehlike Altındaki Miras” sayılması da 5 yıldır UNESCO gündeminde. Yeni başvuran Diyarbakır, Bergama ve Bursa’da ise umutlu bir bekleyiş var. Geçen yıllarda “kültürel çeşitliliğini yeterince vurgulamadı”ğından başvurusu geri çevrilen Mardin’in durumuna düşmemek için dosyalarını “eksiksiz” hazırladıklarını belirtiyorlar. Diyarbakır, MÖ 3000’lerdeki “Hurriler” döneminden kalan “5 km. uzun Diyarbakır surları kalkan balığı şeklinde tarihi kenti çevreliyor... Diyarbakır Surları luktaki surları”yla aday. STK’lerle yürütülen çalışmalar için Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirtaş diyor ki: “Taşlarımız kara ama bahtımız kara olmayacak.” Başkan, Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun tarihi duvarı için gerçekleştirilen “çevresini kaçak yapılardan temizleme” çabalarına umut bağlıyor. Kimliğini yitirmeyen Osmanlı köyü Cumalıkızık’la birlikte Hüdavendigâr, Yıldırım, Yeşil ve Muradiye’deki SulBergama’da ünlü antik anıt Kızıl Avlu’nun tan külliyeleri ve Hanlar Bölgesi’nin da bulunduğu kentsel sit alanını kuşatan Orhan Gazi Külliyesi’yle şansıapartmanlar artık durdurulmalı... nı deneyen Bursa’nın dosyasının adı “Osmanlı’nın Doğuşu..” Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Altepe, dosyaya kentin zengin tarihsel dokusunu tanıtan bir belgesel eklediklerini de belirtiyor. Ne var ki MÖ 700’lerde kaleyi inşa eden Bithynia Kralı Prusias’tan adını alan antik dokunun giderek yok edilmesine UNESCO’nun soğuk bakacağı ortada. Gerçi kale kapıları son yılların önemli restorasyonlarıyla yaşatılıyor; ancak Suriçi’ndeki arkeolojiyi gözCumalıkızık, kimliğini koruyan den çıkaran yapılaşma izinleriyle “OsOsmanlı köyü olarak Bursa’nın manlı öncesi”nin apartmanlar altında başvurusunda özel bir yer alıyor... bırakılması, “Dünya Mirası” ilkeleriyle çelişiyor. Sürdürülen restorasyonlar ile Sit Alanı Bu nedenle sadece Osmanlı’yla yeKoruma Planı da şanslarını yükseltiyor. tinilmeyip düzenlenebilecek “arkeoAncak plansız ve özensiz yapılaşma park”larla Bithynia, Roma ve Bizans UNESCO’nun “bütüncül koruma” ilmirasını da gözeten bir imar anlayışıyla kesiyle çelişiyor. Kimliksiz apartmanPrusias’ın “kent kültürü belleği”ne kaların işgalindeki kent, bu çirkinliği durzandırılması gerekiyor. durup “tarihle uyumlu” davranabilir Bursa’nın ‘Prusias’ı da var AYLIK MİZAHKÜLTÜR DERGİSİ ‘OT’ ÇIKTI Maksat yeşillik olsun Kültür Servisi Öküz ve Hayvan dergilerinin de yaratıcısı yazar çizer Metin Üstündağ’ın yayına hazırladığı yeni bir mizah kültür dergisi “Ot” çıktı. “Maksat yeşillik olsun...” sloganıyla yola çıkan aylık dergi Ot’un kadrosunda Sezai Karakoç, Hakan Günday, Hakan Bıçakçı, Haydar Ergülen, Birhan Keskin, Yekta Kopan, Gündüz Vassaf, Halil Turhanlı, Batuhan Dedde ve Ertuğrul Mavioğlu gibi isimler yer alıyor. Bu ilk sayı ocak ayında hayatını kaybeden yazar Metin Kaçan’ın Ot için yazdığı son yazısı “İyi Bir Şey Olsaydı Ölüm Önce Tanrılar Ölmezdi” ile açılıyor. Dergide ayrıca, Sırrı Süreyya Önder’in ismi henüz konulmamış romanından bir bölüm, Alev Karaduman’ın gazeteci Yasemin Çongarla kitaplar üzerine yaptığı röportajının yanı sıra Bahadır Baruter, Cem Dinlenmiş, Erdil Yaşaroğlu, Selçuk Erdem, Latif Demirci, Behiç Pek, Galip Tekin gibi isimler çizgileriyle yer alıyor. Vardiya Oyuncuları’ndan ‘Kızıl Ötesi Aydınlık’ Kültür Servisi Altan ve Vahide Gördüm tarafından Ekim 2012’de “Sanat İçin Nöbetteyiz” sloganıyla kurulan Vardiya Oyuncuları ilk oyunlarıyla Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sahnesi’nde. Civan Canova’nın yazıp yönettiği “Kızıl Ötesi Aydınlık”ı sahneleyen tiyatro oyunda yargısız infaz edilen komşularından sonra yakalanma ve öldürülme korkusu yaşayan genç bir tiyatro oyuncusunun 20 yıl sonraki haliyle yüzleşmesi anlatılıyor. Süpervizörlüğünü Vahide Gördüm’ün üstlendiği oyunda, Altan Gördüm ve Nezih Cihan Aksoy rol alıyor. Baskının, şiddetin ve duyarsızlığın birey üzerinde yarattığı cehennemi trajikomik bir şekilde yansıtan oyunu Canova gerçek bir olaydan yola çıkarak aktarıyor. “Kızıl Ötesi Aydınlık”, her cumartesi saat 16.00 ile 20.30’da ve pazar saat 16.00’da Levent Kültür Merkezi Onat Kutlar Sahnesi’nde. n Kültür Servisi “Ezel”, “Uçurum”, “Suskunlar” ve “20 Dakika” dizilerinin senaryo yazarları Kerem Deren ve Pınar Bulut, Senaryo Yazarları Derneği (SENDER) çatısı altında, dört haftalık bir atölye düzenleyecek. Temel yazarlık pratiği, dramatik kurgunun temelleri ve bir kahramanın senaryodaki yolculuğunu ele alacak olan “Kahramanın Yolculuğu”, 2 Mart Cumartesi günü başlayacak. http:// www.senaryo.org. tr/newsdetails. aspx?id=289 SENDER’den atölye n Kültür Servisi Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, yeni bir konser serisine başlıyor: Küçük Gece Müzikleri. Mehmet Mestçi’nin danışmanlığında düzenlenen Küçük Gece Müzikleri oda müziği konserleri serisinin 28 Şubat saat 19.30’da başlayacak 2013 programı, Nusret İspir ve Selen Akçora Klarnet Duo’yu ağırlıyor. ‘Küçük Gece Müzikleri’ n SAMSUN (Cumhuriyet) Ken Ludwig’in uluslararası üne sahip eseri “Bir Tenor Aranıyor”, bugün Samsun Devlet Opera ve Balesi’nde perdelerini yeniden açıyor. Evin Atik’in sahneye koyduğu müzikalin orkestra şefliğini Tolga Taviş ve Bertan Rona yapıyorlar. Aranan ‘Tenor’ yeniden sahnede
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle