21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 16 KASIM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Genetiği Değiştirilmiş Organizma Bir ‘Canavar Tohumu mu?’ Bazõ bilim insanlarõ, GDO (Genetiği Değiştirilmiş Organizma) üzerine olumlu yorumlar yapmakta, bazõlarõ da GDO’nun ge- lecek kuşaklarda“beklenmeyen olumsuz kalıtımlara” yol aça- cağõ görüşünü savunmaktadõr. Genetik konusunu ilk kez, Gregor Johann Mendel (http://tr.wikipedia.org/wiki/1822”1822 –“http://tr.wikipe- dia.org/wiki/1884”1884) gündeme getirmiş ve “Genetiğin Ba- bası” olmaya da hak kazanmõştõr. Kendisi bilim adamõ ve ra- hiptir. (“http://tr.wikipedia.org/wiki/Avusturya”Avusturyalõ “http://tr.wikipedia.org/wiki/Bilim_adamõ“ “http://tr.wikipe- dia.org/wiki/Rahip”) Mendel deneylerini bitkiler ve özellikle de “bezelyeler” üze- rinde yapmaya başlamõş araştõrmalarõnõ sekiz yõl süren bir sa- bõrla aralõksõz sürdürdükten sonra sonuca ulaşabilmiştir. Genetik biliminin öncüsü ve babasõ olan Mendel deneylerinde, türlerin özelliklerinin “kalıtım yoluyla” sonraki kuşaklara ak- tarõldõğõnõ bulmuş ve günümüz genetik bilimine öncülük etmiştir. Buluşlarõ “Mendel Yasaları” olarak bilinmektedir. Bu yasa- lar, kendisinden sonra gelenlerin yaptõğõ deneylerle de doğru- lanmõş ve “kalıtım kuramının” her canlõ için geçerli olduğu, “kesin olarak” kanõtlanmõştõr. Bir bitkinin “ömrünün bir yıl” olduğu varsayõldõğõnda, 8 yõl süren bir araştõrmanõn sekiz nesil süresinde yapõldõğõ anlaşõl- maktadõr. İnsan neslinin üreme süresi, toplumun ekonomik ve sosyal yapõsõna göre, 15 ile 30 yõl arasõnda olduğu söylenebi- lir. Bu varsayõmla 60 yõllõk bir zaman sürecinde, 4 ile 3 “ku- şak” oluşmaktadõr. GDO’lar üzerinde kesin bir kanõya vara- bilmek için gereken “kuşak sayısı ile zaman biriminin” ne olacağõ sorusuna ancak bilim insanlarõ yanõt verebilir. Birleşmiş Milletler Tarõm ve Gõda Örgütü (FAO), 2008 yõ- lõnda dünyada 1 milyara yakõn (960 bin) insanõn açlõk sorunu yaşamakta olduğunu açõklamaktadõr. Açlõk bir “salgın hastalık” gibi hõzla yayõlmaktadõr. Özellikle geri kalmõş ülkelerde, önlenemeyen nüfus artõş hõ- zõ açlõk sorununu, dünyanõn birincil sorunu konumuna getir- miştir. Bugün Afrika açlõk sorununu en yoğun olduğu ülkele- rin başõnda gelmektedir. Bazõ kaynaklara göre, Afrika’nõn ba- zõ bölgelerinde, her üç kişiden biri “aç yatıp aç kalkmakta- dır.” Hindistan, Çin, Kongo Cumhuriyeti, Endonezya, Pakis- tan, Bangladeş ve Etiyopya, “en kötü beslenen” ülkelerin ba- şõnda gelmektedir. Küresel õsõnmanõn getirdiği, iklim değişikliği, su sõkõntõsõ, seller ile “erozyona uğrayan” topraklar nedeniyle, önümüzdeki 20 yõl içinde yüzde 50 oranõnda artacağõ kaçõnõl- maz görünen gõda gereksinimini, karşõlamanõn olanaksõz olduğu açõklanmaktadõr. Bu nedenle bazõ gõda ürünlerinde GDO’lar aracõlõğõ ile ve- rimin yüzde 40’lara kadar arttõrmasõ gereğinin duyulmakta ol- duğu savunulmaktadõr. Malthus (Thomas Robert) 1766-1834 yõllarõ arasõnda yaşamõş İngiliz iktisatçõsõ ve nüfus bilimcisidir (demograf). İki yüzyõl önce dünyanõn geleceğini gören bir gelecek bilimci (fütürist) olduğu da söylenebilir. Hõzlõ nüfus artõşõnõn, bir üremeye dönüştüğünü ve sürekli ola- rak üretimdeki artõşõn çok üstünde gerçekleşeceği görmüş ve üremeye sõnõrlama getirilmesinin şart olduğunu anlatmõştõr. “Üremeye sınırlama getirilmez ise”, insanlarõn yaşam ko- şullarõnõn çok daha kötü olacağõnõ açlõğõn ve mutsuzluğun gi- derek yaygõnlaşacağõnõ sürekli vurgulamõştõr. Malthus, “üremenin denetim altına alınmadığı sürece”, in- sanlarõn geometrik dizi biçiminde artacağõ, buna karşõlõk üre- timin aritmetik dizi ile sõnõrlõ kalacağõ için, üretimin insan ge- reksinimlerine yetişemeyeceğini savunmuştur. Bugün dünyanõn ve özellikle, gelişmemiş, az gelişmiş ve ge- lişmekte olan ülkelerine baktõğõmõzda Malthus’un haklõ çõktõ- ğõna tanõk olmaktayõz. Kõsaca, “genetiği değiştirilmiş organizmaların”, bir “ca- navar tohumu” olup olmadõğõnõ anlamak için çözümü zamanõn akõşõna mõ bõrakmak zorundayõz? Oradan Nasıl Görünüyor? Jerusalem Post gazetesinde yayımlanan Caroline Glick imzalı makaleyi, dostumuz Ali Tartanoğlu Türkçeye çevirmiş. İsrail’den Türkiye “van minut” içinde nasıl görünüyor öğ- renelim diye bize de göndermiş: “Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinde çatlaklar meydana gelmesi; İsrail ile kesin olarak kop- ması, Amerika’nın Irak’taki ve İran’daki varlı- ğına karşı çıkması öngörülebilirdi. AKP’nin mi- litan İslam yaklaşımı, Türkiye’de yıllardır bü- yük bir popülarite ve destek sağlamıştı. Tür- kiye’nin geleneksel laik siyasetçilerinin ken- dilerine özgü yolsuzlukları, İslamcıların po- pülaritesini arttırmıştı. Türkiye’nin bu iç ger- çeklerine bakınca, Erdoğan ve İslamcı yol- daşlarının iktidara tırmanmalarının sadece bir zaman meselesi olduğu anlaşılabilirdi. Ancak AKP’nin iktidara gelmesi öngörüle- bilir olsa bile, bir zamanların gelişmiş ve öz- gür Türk basınının yanı sıra ülke yönetiminin neredeyse tüm organları üzerinde kontrolü- nü kurabilmesi ve sadece yedi yıl içinde Türkiye’nin stratejik pozisyonunu tamamen de- ğiştirebilmesi öngörülebilirin, kaçınılmazın çok ötesinde bir durumdur. Bütün bu kaza- nımları, başarıları dolayısıyla AKP, hem Bush ve Obama’ya hem de Avrupa Birliği’ne min- net duymalıdır. Bush yönetimi ülke basınındaki, ordusun- daki ve diplomatik çevrelerindeki laik Türk li- derlerin, Erdoğan’ın kuzu postuna bürünmüş bir kurt olduğu yönündeki uyarılarına kulak as- madı. Tersine, dikkatini onun Türkiye’nin la- ik, Batı yanlısı niteliğinin altını oymaya yöne- lik girişimlerine yoğunlaştırdı ve ondan zerre kadar kuşkulanmadı; AKP’nin 2002 seçim za- ferinden sonra Bush yönetimi Erdoğan ve AKP’yi ılımlı İslamın örneği ve ABD ile Batı’nın siyasi İslamla bir sorunu olmayacağının bir olumlu kanıtı olarak baş tacı etti. Demokrasi- nin ancak özgürlükçü eşitliği oluşturan bir hu- kuk ve uygulamalar sistemi olarak anlamlı ola- bileceğini kabul etmek yerine, demokrasiyi se- çimlerden ibaret bir işlem düzeyine indirge- meye niyetli üst düzey Amerikalı yetkililer, Er- doğan’ın sokakta yumuşak bir şekilde pazar- ladığı fakat acımasızca sağlamlaştırdığı İs- lamcılığı, bağırlarına bastı. Obama yönetimine gelince... Ocak ayında göreve gelmesinden bu yana, dünyadaki de- mokrasi eylemcilerine yönelik Amerikan des- teğini, Amerikan müttefiklerini kaybetme pa- hasına Amerikan düşmanlarına yönelik katık- sız bir taviz politikası uygulayarak terk etmiş görünüyor. Başkan Barack Obama, Ankara’ya gerçekleştirdiği kritik ziyaret sırasında, NATO üyesi Türkiye’yi Tahran mollalarının kollarına iten Türk dış politikasının İslamcılaşmasını et- kili bir şekilde onayladı. Sonra bir de AB var. Brüksel yıllardır, Tür- kiye’yi, insan hakları alanında yeterince reform yaparsa 80 milyonluk bu koyu Müslüman ül- kenin Avrupa’ya katılmasına izin verileceği vaa- diyle oyalıyor. Fakat, bu sözde aydınlanma re- formları, Türkiye’nin daha özgürlükçü tavırlar benimsemesine yol açmak bir yana, ülkede İs- lamcı hâkimiyetin yollarını açtı.” Dernekçilik, örgütçülük yapmış olanlar iyi bilir. Tartışmalı bir konu komisyona havale edilmişse eğer; bu demektir ki, konunun altında ya bir hinlik ya da üstü örtülmek istenen bir şey var... İçişleri Bakanı’nın, TBMM’de “açılım” için sıraladıkları arasında en yenisi “Ayrımcılıkla Mücadele Komisyonu” idi. Bu komisyon, özel ve kamu sektörüne yönelik her türlü ayrımcılık şikâyetini ele alacak, etkin bir denetim görevi üstlenecekmiş. “Ayrımcılık” deyince, başımızdakilerin aklına hemen ne düştüğünü bilirsiniz: Türban! Açılımın altından, fırsat bu fırsat, türban da çıkacak, bakın göreceksiniz! Etik sorusu Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın oğlu Ahmet Şirvan Kılıç’ın düğün töreninde TRT sanatçılarının sahne aldığını gündeme taşımıştık. Konu, TBMM’de de yankılandı. CHP’li Muharrem İnce, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile Adalet Bakanı Sadullah Ergin’e sordu: “Bilindiği gibi Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesine göre toplantıların gününü belirlemek ve gündemini düzenlemek Başkanlığa aittir. Anayasa Mahkemesi’nde TRT Yasası görüşülmeyi beklerken ve mahkemenin gündemini belirleme yetkisi Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’tayken TRT sanatçılarının, personelinin Haşim Kılıç’ın oğlu Şirvan Kılıç’ın nikâh töreninde görev alması, hizmet sunması etik ilkelere uygun mudur?” Açılımcılar, bir yandan da şeker fabrikalarının satışını topluma hazmettirmeye çalışıyorlar. Oysa, Şeker-İş’e göre özelleştirmenin Doğu için anlamı açık: “Türkşeker’in özelleştirilmesi halinde mevcut fabrikaların kârlı çalışan 5-6 tanesi hariç olmak üzere, çoğunluğu bölgesel kalkınma ve istihdam açısından hassasiyet taşıyan doğu bölgelerimizde sosyal amaçlarla kurulan ve bulundukları yörelerde istihdam yaratan tek kamu yatırımı olma özelliği taşıyan en az 18-20 tanesinin kapanması kaçınılmaz olacaktır. Bu durum pancar ve şeker üretimi ile sektörel istihdamın daralmasına, fabrikaların yarattığı ekonomik faaliyet alanlarının son bulmasıyla yörelerde yaratılan ve paylaşılan katma değerin azalmasına, bölgesel kalkınmanın sekteye uğramasına neden olacaktır. Doğrudan veya dolaylı olarak geçimini bu fabrikalarla ilişkilendiren yaklaşık 6 milyon kişinin bundan olumsuz etkilenerek köyden kente göç kervanına katılmasına veya terör odaklarının eline düşmelerine neden olacaktır.” Doğu’ya darbe PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 68’lilere Saldırmanın Dayanılmaz Rahatlığı Son yıllarda 68 hareketine ve devrimci ruhlarını koruyan 68’lilere saldırmak moda oldu. O ruha hiçbir zaman sahip olmamışlarla bir dönem o ruha sahipmiş gibi görünenler el ele vermişler, eleştiri adı altında 68’e küfrediyorlar. 40 yıl önce yaşanmış olayları 40 yıl sonrasının koşullarında ve o kırk yılda gelişen çeşitli süreçlerin getirdiği ölçütlerle değerlendirmek kötü niyetten de öte ahmaklık değil midir? Her olay kendi zaman ve uzam koşullarında değerlendirilir. Nasıl 2000’li yıllarda kalkıp, hedeflendiğini görmezden gelerek, “Bu topraklarda Cumhuriyeti kuranlar niçin demokrasiyi esas almadılar?” diye sorup sorgulamak kadar bugünün penceresinden bakıp 40 yıl öncesini eleştirmek de o kadar ahmaklıktır. Cumhuriyetin kuruluş yıllarını günümüz demokrasisinin ölçütleriyle eleştirenlerle 68 hareketini eleştirenlerin aynı insanlar olması rastlantı değildir. Cumhuriyetin de, 68 hareketinin de özü devrimdir. Birincisi “kurtuluş, kuruluş ve aydınlanmayı” hedef alan ulusal, öbürü ise “dünyayı değiştirmeyi” amaçlayan evrensel bir devrimci isyandır. Her ikisinde de “antiemperyalizm” devrim kavramının içindedir. Cumhuriyete ve 68’e sövme modasında siyasal İslamcılarla el ele veren soldan çark etmiş, yeniyetme liberaller özellikle “temayüz” ettiler. Ağız birliğiyle her fırsatta devrimlere ve devrimcilere saldırıyorlar. Bu da bir rastlantı değildir. Ortak dayanakları emperyalizm olan bu kesimleri aynı zeminde buluşturan bağımsızlık ve devrim karşıtlıklarıdır. Dolayısıyla siyasal İslamcılarla soldan çark etmiş, yeniyetme liberallerin birbirlerinin medya organlarında yazmaları, program yapmaları, birbirleriyle dayanışmaları anlaşılabilir bir durumdur. Onların “cenahında” devrimlere ve devrimcilere sövgü bir rant aracıdır. Bugünün siyasal İslamcıları son çözümlemede Milli Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Atatürk için ölüm fetvası veren, emperyalizmin işbirlikçisi dinci odakların ardıllarıdır, onlar kadar hatta onlardan daha fazla ve bilinçli olarak emperyalist güçlere yakındırlar. Bugün, Türkiye’nin ekonomik yaşamına yön verecek ölçüde parasal güce kavuşmuşlardır. Bankaları, sigorta şirketleri, holdingleri, medya organları vardır. Ekonominin tüm alanlarında, sanayide, ticarette, dağıtımda, iletişimde, ulaşımda, enerjide söz sahibidirler. Siyasal İslamcıların serbest pazar ekonomisiyle, kapitalizmle, Türkiye kapitalizminin göbekten bağlı olduğu, beslendiği emperyalizmle hiçbir çelişkisi, hiçbir sorunu yoktur. Bunlar medyada kendi çıkarları adına tetikçilik yaptıracakları çok sayıda kalemi semirtecek güce erişmeleriyle birlikte Cumhuriyetin en önemli başarısı olan Aydınlanma Devrimi’nin kazanımlarına karşı bir topyekûn saldırı başlatmışlardır. Bu saldırıda “sağcı” ya da “İslamcı” olarak bilinenlerin yer almaları toplum tarafından doğal görünürken, soldan devşirmelerin o medyadaki varlıkları nedense hâlâ yadırganıyor. Oysa bu durum doğal değil midir? Bunlar 68 hareketinde yer almanın genç insanlara popülarite kazandırdığı, dünyada rüzgârların soldan estiği, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da emperyalizme karşı verilen bağımsızlık ve kurtuluş savaşlarının zaferler kazandığı bir dönemde devrimci, sosyalist kimliklere bürünmüşlerdir. Ta ki rüzgârlar tersten esmeye başlayana kadar... Kimileri 1971, kimileri de 1980 durağında devrim trenini terk edip sağa teslimiyetlerini ilan etmişlerdir. Bunların kimi zaman başvurdukları sol jargonun da, sol’u çağrıştıran söylemlerinin de hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü 40 yıl önce olduğu gibi bugün de bu coğrafyada solculuğun temel ölçütü bağımsızlıkçılık, özgürlükçülük, eşitçilik, demokratlık ve sermayeye karşı emekten yana olmaktır. Bunların liberallikleri de sahtedir. Bakın, Türkiye telekulak skandallarıyla çalkalanıyor. Liberallik, iletişim özgürlüğünü, haberleşmenin gizliliğini savunmayı gerektirmez mi? Bunlar ise susuyorlar. Hadi canım sen de! [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Açılımın altındaki BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Manisa’nõn antik dönemlerdeki adõ. 2/ Kaz Dağõ’nõn an- tik dönemlerdeki adõ... Canlõ tempo- lu bir Latin Ameri- ka dansõ ve müziği. 3/ Erkek hindi... Duman lekesi. 4/ Güney Afrika Cumhuriyeti’nin plaka imi... Özel- likle tropikal böl- gelerde kullanõlan bir tür büyük bõçak. 5/ Gazeteci- lik dilinde uydurma ha- bere verilen ad. 6/ Evde ya da odada saygõdeğer kişi- lerin oturduğu baş köşe... İşlenmemiş, boş bõrakõl- mõş tarla. 7/ Hükümdar başlõğõ... Papatya ve ayçi- çeğinde olduğu gibi, sapõn ucu üzerinde çiçeklerin yan yana toplanmasõ biçi- mindeki çiçek durumu. 8/ Ses... Pembe renkli şarap. 9/ Ha- vaalanlarõnda bulunan ve çevredeki uçuşlarõ denetleme- ye yarayan sistem... Hizmet hayvanlarõnõn ayaklarõna ça- kõlan demir. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kimi Türk topluluklarõnda ve İran’da kullanõlan bir soy- luluk sanõ... Gece. 2/ “ --- herşeydir/Sil beni” (İlhan Berk)... Kazakistan’õn başkenti. 3/ Bir oyun ya da filmde aniden yaratõlan komik durumlar... Kuyruksokumu. 4/ Çõkar yol, çare... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 5/ Uyuşturucu bir mad- de... İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçasõ. 6/ Gaziantep ilinde ünlü bir höyük. 7/ İsrail’in pla- ka imi... Sözünü geçiren, üstünlük sağlayan. 8/ İstanbul’un eski adlarõndan biri. 9/ Osmanlõlarda gece bekçisi... Taş- lõk yer, çõplak dağ tepesi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T Ü R K O F O B İ A Y A R İ L A H S E M A H E L A A K U T İ T T İ K E E D N A İ N R A Ş A B Ö N F R İ S A E N A M İ M A R T Ü R K O F İ L İ 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle