21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 16 KASIM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Dış Politikada Aks Kayması Son haftaların en önemli konularından biri Türkiye’nin dış politikasında bir aks kayması sürecinin yaşanmakta olup olmadığıdır. Aks kayması kaygısı ya da kanısı Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik, Türkiye’nin Uluslararası Konumu (Küre Yayınları, Birinci Basım 2001) adlı yapıtında ortaya koyduğu görüşlerden kaynaklanıyor. Konunun açıklanabilmesi için çalışmadan uzunca bir alıntı yapılması gerekiyor: “Türkiye’deki siyasi kültürü diğer toplumlardan farklı kılan en önemli tarihi faktör, bu ülkenin geçmişte... özgün ve uzun ömürlü siyasi düzen kuran bir medeniyetin (Osmanlı) merkezi olmasıdır (s.81). Türkiye’de yaşanan en temel çelişki bir medeniyet çevresine siyasi merkez olmuş bir toplumun... siyasi kültür birikimi ile siyasi elit tarafından başka bir medeniyet çevresine iltihak etme iradesi esas alınarak şekillenmiş siyasi sistem arasındaki uyum problemidir... (s.83). Toplumu, istediği anda, istediği kararla değişecek bir yığın olarak görmek bu sürecin dışında ve üstünde bir tavırla tek-boyutlu ve tek- yönlü bir dogmatizme yönelmek neo-oryantalist bir tavırdan başka bir şey değildir ( s.541). Modernite Avrupa merkezli bir tarihi sürecin eseriydi; küreselleşme ise kaçınılmaz bir şekilde yeni bir medeniyet sentezi ve açılımını gerekli kılacaktır... bu süreçte Türkiye, tarihi derinliği ile stratejik derinliği arasında yeni ve anlamlı bir bütün oluşturma ve bu bütünü coğrafi derinlik içinde hayata geçirme sorumluluğu ile karşı karşıyadır. Mihver bir ülke olan Türkiye bunu yapabilmesi durumunda... merkez bir ülke konumu kazanacaktır (563).” Davutoğlu’nun bu görüşlerinde çok temel eksikler ve büyük yanlışlar var. Önce, her uygarlığın (Davutoğlu medeniyet diyor) içinde doğup geliştiği bir üretim biçimi vardır. Osmanlı, kapitalizm öncesi üretim biçimlerinin uygarlığıdır ve kapitalistleşemediği için batmıştır. Büyük bir parçası esasen Avrupa’da bulunan Osmanlı, hasta da sayılsa, Avrupa’nın adamıdır! Cumhuriyet, Osmanlı’nın on yıllar süren çağdaşlaşma çabalarını, toplumsallaştırma girişimidir. Cumhuriyet, egemenliğin kaynağının halk olması; hukukun üstünlüğü; düşüncenin özgürleşmesi; insan haklarının güçlenmesi, kadın- erkek eşitliği, herkese eğitim; bilimin yol göstericiliği; kültür ve sanatın, dil, müzik, opera, tiyatro, resim, heykel dahil tüm alanlarında gelişmedir; bunları, kapitalistleşme=sanayileşme ve kurumsallaşma altyapılarıyla ve büyük atılımlarla Mustafa Kemal’in öncülüğünde tamamlamaya çalışmadır. Sonra, küreselleşme, kapitalizmin yeni bir aşamasıdır. Bu durumda yeni bir uygarlık yaratacak ‘mihver ve merkez’ ülke olmak istiyorsa, Türkiye, küreselleşmenin gereklerini eksiksiz yerine getirmeli; giderek bunların da ötesine geçme çabasına girmelidir. Küreselleşme, öncelikle, bilim ve teknolojinin içselleştirilmesinin, bilgi toplumuna geçiş sürecinin ürünüdür. Küreselleşme bilgi toplumuna geçiş, bilgiye dayalı üretimle ve teknolojik yenilikle olur; bu da, çocukların ve gençlerin tam bir özgürlük ortamında, bilimde, sanatın tüm dallarında yaratıcı yeteneklerini en son noktasına kadar geliştirme olanağı bulmalarıyla; aklın egemenliğiyle; eleştiri ve özeleştiri yapabilmekle; bilginin kaynağını esas olarak deneylerde ve olgularda aramakla ve bu amaçla kurumsallaşmakla olanaklıdır. Tarihte hiçbir uygarlık, başkalarının araç gereçleri ya da üretim teknolojisini kullanarak oluşmadı. Bir uygarlığın oluşması, her şeyden önce, her alanda ‘daha üretken’ olmayı zorunlu kılar. Davutoğlu’nun üyesi olduğu hükümetin uygulamalarında bunlardan eser yoktur; giderek bu alanlarda ülke geriye gitmektedir. Bunlar olmadan, özellikle de özgürleşmeye, kadına ve - evrim örneğinde görüldüğü gibi- bilime şaşı bakan bir anlayışla, küreselleşme sürecinde bir yeni uygarlık yaratma olanağı hiç ama hiç bulunmuyor. Bu nedenle de dış politikada aks değişimine girişmek Türkiye’yi çok daha geri düşürür; ilkelleştirir. Cumhuriyet, bir değerler bireşimidir ve hiçbir zaman toplumu Davutoğlu’nun yazdığı gibi, istediği zaman, istediği kararla değiştirecek bir “yığın” olarak görmemiştir. Hele Cumhuriyet çağdaşlaşmasını neo-oryantalist olarak nitelemek, “oryantali” çok iyi bildiği uygulamalarından anlaşılan, bunun özlemini çektiği görülen ve üstelik de bir bilim insanı olan Cumhuriyet’in Dışişleri Bakanı’na, en hafif deyimiyle, hiç ama hiç yakışmıyor! Savunucularının artık AKP’nin İkinci Adamı saydığı Davutoğlu’nun görüşleri, Türkiye’nin yönetiminin İslamlaştırılması sürecinin ürünüdür. Sürecin en önemli nedenlerinden biri CHP’nin kendi yönetimi tarafından etkisizleştirilmesidir. Bunun son bir örneği geçen hafta TBMM’de, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in yaptığı ve Genel Başkan Deniz Baykal ve arkadaşlarının alkışladığı Dersim katliamı ile Kurtuluş Savaşı’nı aynı nitelikte gören konuşmadır. Yıllarca emek verdiğim ve ilerlemenin, barışın ve demokrasinin öncüsü olmasını istediğim CHP’nin bu duruma düşürülmesini kınıyor ve tüm Dersimli dostlardan kendi adıma özür diliyorum. Barack Obama’nın Asya gezisini medyadan izlerken aklıma, ABD hegemonyasının gelecekte tüm galaksiye yayılacağı varsayılarak kurgulanmış Uzay Yolu dizisinde zaman zaman tekrarlanan bir sahne geldi. Uzay gemisi Girişim’in (Enterprise) personeli ilk kez uğradıkları bir gezegende garip olaylarla karşılaşmaktadır. Geminin Bilim Subayı Dr. Spock elindeki verileri inceledikten sonra kaptana şöyle der “Evet Sevgili Jim, bu bir uygarlık ama bildiğimiz gibi değil..” ‘Sevgili Barack, Asya ama bildiğimiz gibi değil’ Gezi öncesinde, uluslararası medyada genel kanı, Barak Obama’nın cuma günü Tokyo’ya indiğinde, Endonezya’da çocukluğunu geçirdiği, Japonya’da Kamaura’da matcha dondurması yediği günlerden, hatta başkan adayı olmaya karar verdiği dönemde bildiğinden farklı bir Asya ile karşılaşacağı yönündeydi. Doğu Asya ülkeleri Soğuk Savaş döneminde, ABD’nin nükleer askeri şemsiyesine sığınmışlardı. Soğuk Savaş bittikten sonra bu ülkeler ABD’nin “imparatorluk” politikalarının siyasi veya mali hedefi haline gelmemeye büyük dikkat gösterdiler. Ama, bir süredir yeni, yeniliği özellikle de mali kriz döneminde giderek daha belirginleşen, farklı bir Asya var Obama’nın karşısında. Obama’nın Asya konularında baş danışmanı Jeffrey Bader’e göre: “Bu bölgede genel kanı, geçen on yıl boyunca ABD’nin etkisi gerilerken, Çin’in etkisinin yükseldiği yönünde. (Le Monde 13/11/09) Mali krizden beklenmedik bir hızla çıkmaya başlayan, ABD’nin dış borçlarının neredeyse tamamını elinde tutan bu bölge, ABD’nin, uluslararası hegemonyasını yenileme çabaları bağlamında kritik öneme sahip. Ancak ABD’nin, bölge stratejileri açısından en kritik iki ülke olan Japonya ve Çin ile ilişkileri, giderek daha sorunlu dinamikler sergiliyor. ABD’nin yaklaşık elli yıldır bölgede egemenliğini korumak, Çin’i dengelemek için dayandığı en önemli ülke Japonya. Ancak Japonya’da yeni hükümet, ABD’nin ülkesindeki varlığını, Okinawa Adası’ndaki üssün geleceğini tartışmayı, ilişkileri “eşit bir zeminde yeniden tanımlamayı” amaçlıyor. Japonya Başbakanı Hatoyama’nın, ASEAN toplantısına sunduğu, ABD’yi dışlayan bir Doğu Asya Ekonomik Birliği kurma önerisi de bu yeni eğilimin bir ürünü. Japonya daha önce Mahatir Muhammed’in benzer bir önerisine, ABD’yi dışladığı için karşı çıkmıştı (Andy Xie, Caijing, 10/11/09). Andy Xie (Morgan Stanley’nin Asya ekonomistiydi, Rosetta Stone danışmanık şirketinin yönetim kurulunda) “dünya piyasalarındaki daralmanın, mali piyasalardaki köpüklerin, Asya ülkelerini, özellikle Çin, Japonya ve Güney Kore’yi ortak ticaret anlaşmalarına, bölgeselleşmeye zorluyor” dedikten sonra, “Japonya’nın ABD’den uzaklaşarak bölgeyle daha çok bütünleşmesini savunan görüşün güçlenmekte olduğuna” dikkat çekiyor. Bölgenin bir numaralı ülkesi Bir diğer değişiklik de Japonya’nın bölgedeki statüsüyle ilgili. Singapur Ulusal Üniversitesi’nden Çin politikaları uzmanı Huang Jing’e göre “Asya köklü bir değişim yaşıyor. Burası artık ABD’nin geleneksel kavrayışındaki Asya değil. Şimdi bir numaralı ülke artık.. ABD’nin değişmez bağlaşığı Japonya değil, Çin” (Associated Press, 09/11/09). Çin, bölgede bir numara, dünyanın üçüncü büyük ekonomisi, ama bu etkisini uluslararası alanda yansıtmaya gelince, birçok gözlemcinin saptadığı gibi kendini çok tedirgin hissediyor. Bir taraftan uluslararası alanda gittikçe daha etkin olmak istiyor, öbür taraftan yolunun, ABD ile siyasi, askeri olarak kesişmemesi için çok dikkat ediyor. Diğer bir deyişle şimdilik mümkün olduğunca ABD’nin vagonunda yol almaya çalışıyor. Buna karşılık ABD yönetimi, Çin’den uluslararası alanda ABD ile davranmasını, global düzeyde destek, güç vermesini istiyor; dış politika tartışmalarında, geçen hafta değindiğim, “Chimerica”, “Superfusion”, “G2” gibi savlarla Çin’i ikna etmeye çalışıyor. Özetle ABD, Çin’den, küresel ısınma, Kuzey Kore, İran, Afganistan, uluslararası (mali) dengesizlikler konularında yardım istiyor. Ancak bu konuların hepsinde ABD ile Çin arasında çıkarlarının örtüşmediği, hatta çeliştiği önemli sorun alanları var. Örneğin, Çin açısından İran hem acil bir tehlike oluşturmuyor, hem de stratejik öneme sahip bir enerji kaynağı, yatırım alanı. Kuzey Kore’nin nükleer silahlara sahip olması belki Çin için de bir tehlike oluşturuyor ama, Çin tarafında bu ülkenin siyasi bir kriz sonucu dağılarak bölgesel, sınırlarında istikrarsızlığa yol açma olasılığı daha büyük bir risk olarak algılanıyor. Afganistan’a gelince, Çin, o sorunun, ABD’nin bölgedeki varlığını konsolide edecek yönde çözülmesinden yana değil. Çünkü, Çin, ABD’nin karadan ve denizden çeşitli üslerle kendisini çevrelemeye çalıştığına inanıyor. Mali dengesizlikler bağlamındaysa, Çin parasının revalüe edilerek, uluslararası rekabet gücünü kaybetmeyi, iç pazarını, ABD’nin ekonomik gücünü, doların statüsünü restore etmesine katkıda bulunacak bir ithalatla doldurmayı istemiyor. Dahası, stratejik amaçlarla, Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu bölgelerine girmekte kullandığı, mali rezervlerinin hızla erimesi hiç işine gelmiyor. Bunlara karşılık Çin’in önce kendi bölgesinde, Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu’da güçlenerek, ABD’yi ekonomik bir çembere alana, uzayda etkin olana, askeri modernizasyonunu tamamlayana kadar, siyasi sorumluluk üstlenmek istemediği söylenebilir. Bu süreç ilerlerken, Çin’in G20 toplantılarında, son olarak ASEAN toplantısında ileri sürdüğü, korumacılığa karşı, uluslararası mali sistemin reformunu talep eden, yeni ekonomik kalkınma modellerinin geliştirilmesi, bölgesel bütünleşmenin çeşitli yollarla derinleştirilmesi gibi önerileri (Peoples Daily, 13.11.09) doğrudan ABD ve Batı modelini hedef alıyor. Bu yüzden The Times’ın aktardığına göre, Çin’de Obama’nın ziyaretine ilişkin bir heyecan var, ama halk ve devlet, bu ziyarete Çin’in uluslararası profilini yükseltecek bir olay olmasından öte bir anlam yüklemiyor. Bu arada ABD gerilemeye, Çin yükselmeye ve aralarındaki ekonomik, siyasi çelişki ve uyumsuzluk noktaları çeşitlenmeye devam ediyor. “Ee, n’olacak? Savaş çıkacak değil ya?” demeyin: 6 Kasım 1909’da Almanya’nın o zamanki ABD büyükelçisi Albrecht von Bernstorf, Almanya’nın hızla büyümesinden kaygı duyan ABD çevrelerine güven vermek için yaptığı bir konuşmada, “Bugünkü dünya ticareti, gelecekte ulaşacağı boyutun yalnızca ufak bir parçası kadardır. Dünyanın tüm sanayileşmiş ülkelerine yetecek kadar yer var bu ticaretin içinde” diyormuş (Aktaran WSWS). Tarih, bize, mali krizlere yol açmaya başlayan aşırı üretim krizlerinin hegemonya krizleriyle çakışması halinde, çok riskli siyasi istikrarsızlıklara yol açtığını gösteriyor. Afganistan, Irak savaşlarının, belki de İran’a yönelik bir saldırı olasılığının, Afrika’da keskinleşen kaynak rekabetinin, gelmekte olan bir depremin öncü sarsıntıları olmadığını kim kesinlikle söyleyebilir!.. Obama’nın Asya Gezisi DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com Devlet 2010’da 415 milyar lira harcayacak Ekonomi Servisi - Merkezi yönetim, ma- halli idareler, döner ser- mayeli kuruluşlar, İş- sizlik Sigortasõ Fonu, sosyal güvenlik kuru- luşlarõ ve bütçe dõşõ fon- larõ kapsayan genel dev- let harcamalarõ 2010’da 415 milyar 54 milyon li- raya çõkacak. Bunun 353 milyar 547 milyon lira- sõnõ faiz dõşõ, 61 milyar 507 milyon lirasõnõ da faiz harcamalarõ oluş- turacak. Ekonomi Servisi - İstanbul Serbest Mu- hasebeci Mali Müşavirler Odasõ’nõn (İSMMMO) “Kriz Refleksi; Koruma Kalkanımızı Giydik” raporuna göre, tüm dünyada baş gösteren ekonomik kriz Tür- kiye’de de parayõ koruma altõna alma eği- limini arttõrdõ. Riskten uzak durup yüksek getiriden de yararlanmak isteyen yatõrõm- cõnõn imdadõna ise korumalõ fonlar yetişti. İSMMMO’nun hesaplamasõna göre, fon getirisinden yararlanmak isteyen ancak anaparasõnõn azalmasõndan da endişe duyan yatõrõmcõlara yönelik çõkarõlan korumalõ fon- lara, 2007 Aralõk’tan bu yana toplam 29 bin 549 kişi para yatõrdõ. 2 yõlda koruma altõ- na alõnan paranõn miktarõ ise 1 milyar 65 milyon lira oldu. Rapora göre, kriz ile birlikte cazibesi ar- tan diğer bir koruma kalkanõ ise özel sek- tör işsizlik sigortasõ olarak dikkat çekti. Son iki yõlda itfa olanlarla birlikte toplam 45 ko- rumalõ ve anapara garantili fon kuruldu. Fonlar henüz çok yeni olmasõna karşõn ilk yõl 12 bin 100 kişi fonlardan talep etti. He- nüz itfasõ tamamlanmamõş olan fonlarla bir- likte bu sayõ 29 bin 549 kişiye ulaştõ. İşsizlik korkusuyla banka ve sigorta şirketlerinin ka- põsõnõ çalanlarõn sayõsõ da azõmsanmayacak ölçüde oldu. Son bir yõl içinde hayatõmõza giren özel sektör işsizlik sigortasõna prim yatõranlarõn sayõsõ 1 milyon 800 bine ulaştõ. Genellik- le sistemde kredi kartõ ve kira ödemeleri- ni sigortalayanlar dikkat çekiyor. İSMMMO’nun raporunda yer alan saptamalar şöyle: Kendini en fazla koruma altõna alan il İstanbul oldu. 2 yõlda parasõnõ korumalõ fonlara yatõran 29 bin 549 kişinin yüzde 30’u İstanbul’da ikamet ederken, İstanbul’u yüzde 17 ile Ankara takip etti. Yüzde 41’lik payõ ise Güneydoğu haricindeki diğer iller aldõ. Türkiye’de yüzde 10’lardan yüzde 16’lara fõrlayan işsizlik oranõ işsizlik teminatlõ hayat sigortasõ ürünlerine de talebi patlattõ. Son bir yõlda ödenen primlerin toplamõ 430 milyon lirayõ almõş durumda. Şu anda işlem gören 328 fonun 19’u korumalõ, 7’si garantili olarak faaliyette. Korumalõ ve garantili fonlarõn toplam fon pazarõ içindeki tutarõ yüzde 2 civarõnda. Kriz nedeniyle son iki yõlda Türkiye’de 1 milyar 65 milyon lira koruma altõna alõndõ. İşsizlik korkusuyla da 431 milyon liralõk prim ödendi. EPDK’DEN HES PROJELERİNE İNCELEME Ekonomi Servisi - Enerji Piyasasõ Düzenleme Kuru- mu (EPDK), elektrik üretim faaliyeti göstermek üze- re lisansõ alõnan 142 adet hidroelektrik santral proje- sini takibe aldõ. EPDK’ye lisanslõ projeleri hakkõnda ilerleme raporu sunmayan şirketlerden 15 gün içeri- sinde yazõlõ savunmalarõnõ vermeleri ve raporlarõnõ sun- malarõ istendi. Buna göre EPDK, ilerleme raporu ver- memekte õsrar eden şirketler hakkõnda idari para ce- zasõ uygulayacak. Taahhüt ettiği yatõrõm programõnõ ger- çekleştirmeyen şirketlerin lisanslarõ da iptal edilecek. NUH’UN ANKARA’DAN MİNERALLİ FORMÜL Ekonomi Servisi - Nuh’un Ankara Makarnasõ özellikle ço- cuklarda beslenme bozukluklarõnõn önüne geçebilmek ama- cõyla makarnalarõnõ minerallerle güçlendirdi. Nuh’un An- kara Makarnasõ’nõn Pazarlama Direktörü Nihat Uysallı “Bazı mineraller ülkemizin toprak- larında yeterli miktarda bulunmuyor. Nuh’un Ankara olarak, üretim aşama- sında makarnalarımıza bu mineral- leri ekleyerek bu eksikliği giderecek ürünlerimizi pazara sunduk” dedi. ECZACIBAŞIANTİBAKTERİYELJELPAZARINDA Ekonomi Servisi - Eczacõbaşõ, Selin markasõ ile antibakteri- yel jel pazarõna girdi. Eczacõbaşõ Girişim Pazarlama’nõn geliştirdiği “Selin HijyenMax Antibakteriyel Jel”in 15 saniye içerisinde ellerdeki bakterilerin yüzde 99.99’unu yok ederek el hijyeni sağladõğõ idiaa edildi. Ürün formülünün, domuz gribi (H1N1), kuş gribi, mev- simsel grip ve benzer virüslere etkinliğinin Av- rupa’da H1N1 virüsü araştõrmalarõ konusunda ön- de gelen kuruluşlardan olan Alman Mikrolab GmbH laboratuvarlarõnca test edildiği belirtildi. Yüksek vergi Fas pazarını Avrupa’ya kaptıracak ŞEHRİBAN KIRAÇ KAZABLANKA - Türkiye İşadamlarõ ve Sanayiciler Kon- federasyonu (TUSKON) Baş- kanvekili Ahmet Ciğer, Fas’õn, Türkiye’den yüksek gümrük vergisi aldõğõnõ belirterek “Bu da Türk işadamlarını negatif yönde etkiliyor. Bu vergileri düşüremezsek, avantajı Av- rupa’ya kaptırırız” dedi. Fas’ta temaslar yapmak üze- re TUSKON’un düzenlediği ‘Türkiye-Fas Ticaret ve Yatõ- rõm Köprüsü’ programõnõ de- ğerlendiren Ciğer, Fas’a, 60’õ aşkõn işadamõyla geldiklerini ve görüşmelerinin olumlu geçti- ğini belirtti. Ciğer, Fas’a ge- len işadamlarõnõn dört gün bo- yunca 2 bini aşkõn iş görüşmesi yaptõğõnõ ve bu görüşmelerin 116’sõndan sonuç bekledikle- rini söyledi. Ciğer, görüşme- lerin inşaat, tekstil ve mobilya sektörlerinde yoğunlaştõğõnõ anlattõ. Kârlar vergiye gidiyor DUYGU KURT ANTALYA - İş Bankasõ Genel Mü- dürü Ersin Özince, TL faize yatõrõm yapan herkesin göreceli olarak ka- zandõğõnõ belirterek, “Bir tek banka- lar kazanmıyor. Öyle bir algıdan he- pimizin bir an önce uzaklaşması la- zım” dedi. Antalya’da İş Bankasõ Hatõra Or- manõ’ndaki fidan dikim töreniyle ban- kanõn sponsorluğunu yaptõğõ Türkiye Satranç Federasyonu’nun da yer aldõ- ğõ Dünya Yaş Gruplarõ Satranç Şam- piyonasõ’na katõlan Özince, gazeteci- lerin sorularõnõ yanõtladõ. Bankalarõn açõkladõklarõ 9 aylõk kâr rakamlarõna ilişkin sorular üzerine Özince, bu yõl özellikle yüksek pozisyon alanlarõn, fa- iz düşüşünden dolayõ yüksek gelirler el- de edeceğinin belli olduğunu söyledi. Sorunlu kredilerin devam ettiğini be- lirten Özince, bankalarõn yüksek kar- lõlõklarõnõn bu konuda karşõlõk anla- mõnda rahat olmasõnõ sağladõğõnõ, an- cak sorunlu kredi rakamlarõna ayrõlan karşõlõklara bakõldõğõnda reel sektörde hâlâ sorunlarõn sürdüğüne, özellikle kü- çük işletmeler ve bireysel kredilerde so- runlarõn yaşandõğõna dikkat çekti. Özince, bir gazetecinin “Sektörde yavaşlamanın ötesinde büyümede bir durma riski var mı” sorusunu ise şöyle yanõtladõ: “Böyle bir tehlike, böyle bir du- rum söz konusu olabilir. Çünkü tasarrufun artmasını destekleye- cek makro ekonomik koşullara sa- hip değiliz. 2009’da sektörün bü- yümesinde çok ciddi bir yavaşlama var.” Banka çalõşanlarõna dağõtõla- cak prim ve jestiyonlara ilişkin bir so- ruyu da Özince, “BDDK’nin bu gibi konuları düzenleme görevi var; yet- kisi değil, görevi” dedi. İş Bankasõ Genel Müdürü Ersin Özince, ‘Bankalarõn kâr dağõtõm politikalarõ çok tutucu. Ciddi bir kâr dağõtõmõ olmadõ’ dedi. [email protected] Krizde 30 bin kişi birikimini, 1.8 milyon kişi de işsizliğe karşõ harcamasõnõ güvenceye aldõ Birikime koruma kalkanõ İSTANBULLU TEDBİRİ ELDEN BIRAKMIYOR Turizmin merkezi Fas’ın Marakeş kentindeki ünlü Cema- ül Fena Meydanı her gün yüzlerce turistin akınına uğruyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle