21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN 2006 CUMA 6 HABERLER BİR BAKIMA SERVER TANİLLİ Kürt Sorununa Bakmak... Son günlerde, terör kol geziniyor toplumda. Okuldan Kürt sorununa kadar konuda şiddet! Kürt sorunundan başlayalım. Ama neresinden? ? 27 Mayıs’ın arkasından, Türkiye demokrasi tarihinin en önemli menzillerinden biri olarak kurulan Türkiye İşçi Partisi (1961), işçi sınıfının sorunlarının yanı sıra Kürtlerin demokratik haklarına da sahip çıkar; onları anayasal çerçevede, demokratik yaşamın bir parçası olarak sergileyecek ve çizilen sınırların zorlanmasında amansız bir mücadele verecektir. Doğru muydu TİP’in davranışı? İşin inceliği şuradaydı: TİP, demokrasi mücadelesini, somut ülke koşullarına uygun, giderek “burjuvaziden bağımsız” olarak yürütmek istiyordu. Ne var ki, hareketi “ehlileştirmek” mümkün olmayınca, tasfiye etmek kaçınılmazlaşır burjuvazi için. Ama tarihsel bir fırsat da harcanır. Neredeyse kırk yıla yakın bir zaman içinde, ilmiğin kaçan ucu yakalanmadı: Abdullah Öcalan’ın giriştiği mücadele de siyasal değildi, düpedüz terördü; öyle olduğu için, yarınsızdı, dahası Kürt sorununun çözümünde ürpertici ve ters bir örnek olarak kaldı, öyle de kalacaktır. KürtTürk otuz bin ölü nasıl unutulabilir? PKK’ye gelince... PKK’yi “gerilla”, “silahlı Kürt muhalefeti” olarak adlandırmak, böylece terörden aklayıp meşrulaştırmak, bir şaşkınlıktır. Kürt sorununun çözümünden yana çıkanlar, artık üstünde yürünen yolun istikametinin parlamentodan geçtiğini bilmeliler. Bu yolda ise şiddete, giderek PKK’ye yer yoktur. Demokratik Toplum Partisi’ne (DTP) daha baştan umutlar bağlandı; bu umutları sürdürenler bugün de var. Ama partinin, Apo’nun görüşü ve PKK’yle bir ilişkisi yoksa, bunu çıkıp açıkça ilan etmek niçin gerçekleşmedi? Apo’yu ve PKK’yi reddetmenin bir Kürt için zorluğu, giderek bir pahası vardır. Ancak, bir gelecek için nasıl göze alınmaz? Ayrıca şunu hatırlatmalı: TİP ileri, sol ve bağımsız bir parti idi; bir de bütün Türkiye’ye sesleniyordu. DTP , kuşkusuz yalnız Kürtler için kurulmadı. Ama uygulamada, böyle bir etki bırakıyorsa, bu izlenim de giderilmeli! ? Şu birkaç noktayı da belirtmeli: 3 Kasım 2002 seçimlerinde uygulanan yüzde 10 barajın ne korkunç sonuçları ortada: Hükümeti bir partiye kurdurtmak, muhalefeti de çeşitli partilere bırakmak derken, bir partinin oyların üçte birini alırken, parlamentoda sandalyelerin üçte ikisini de ele geçirmesi adaletsiz. Belli ki, bir hinoğluhinin eli de değmiş işe! Sistem, üstelik tehlikelerle karşı karşıya gelmiştir. Yüzde 10 barajın yerine yüzde 5 baraj olsa idi, rejim böyle soluksuz hale gelmezdi. Asıl önemli olan ise, seçim sistemini böyle düzenleyenlerin, parlamentoyu Kürtlere yasaklamak istemeleri! İşte, bir konu daha DTP’ye, mücadele için! Öte yandan son günlerde, Güneydoğu’nun bir özelliği, bir daha ortaya çıktı. Yoksul bir bölgesi bu, yurdumuzun! Üstelik, her zaman ilerde bir konumda olan Diyarbakır’ın, yoksullar yekunu bakımından kaygılandırıcı bir durumda olması. Niçin? Çeşitli nedenlerden biri, belki son yıllarda belirleyici olan, Apo’nun eseridir. Yalnız Güneydoğu için değil, bütün Türkiye için de bir felaket oldu bu. Şimdi, Güneydoğu’ya gerekli olan ne? Barış! Son günlerde, Diyarbakır’da kepenklerini indirmeye zorlanan, vitrinleri yerle bir edilen işyerlerinin sahiplerinin acıları yüzlerinden okunuyordu. PKK’nin umurunda mı bu? Ama DTP’nin umurunda olmalı, öyledir de. Ancak parti, Güneydoğu’da bir kalkınma seferberliği açmalı ve onu baş hedef edinmeli: Halk iş ve aş istiyor! Bir de, devletin Güneydoğu’ya eskisi gibi el uzatmasıdır. Liberalizmle, yalnız bununla, altından çıkılacak bir dava değildir Doğu’nun ve Güneydoğu’nun kalkınması!.. C umhuriyet’in Dört Mevsim Gezi dergisi 2. yaşına girdi. Geçen yıl nisan ayında okurlarımızla buluşan Dört Mevsim Gezi eki, bir yıl boyunca Türkiyeyi ve dünyayı Cumhuriyet okurlarının evine ulaştırdı. Armada Otel’de önceki akşam turizm camiasının bir araya geldiği kutlamada ev sahipliğini gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk yaptı. Selçuk, Dört Mevsim Gezi’yi Cumhuriyet gazetesinin yeni ve renkli yüzü olarak tanımladı. Cumhuriyet’in aydınlık yüzünün Dört Mevsim Gezi’nin renk ve canlılığıyla daha da parlak 2. yaşına girdi olduğunu ifade eden Selçuk, konuşmasında turizmin önemine değindi. Dört Mevsim Gezi Dergisi Yayın Koordinatörü Deniz Som’un açılış konuşmasını yaptığı kutlamada derginin yayın yönetmeni Abdülkadir Yücelman Dört Mevsim Gezi’yi ve amacını anlattı. TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy da yaptığı konuşmada, Cumhuriyet gazetesini ve Dört Mevsim Gezi’yi kutlayarak, dergiyi turizm adına desteklenmesi gereken bir girişim olarak değerlendirdi. (Fotoğraflar: FATİH ERDOĞDU) TÜRSAB Başkanı Başaran Ulusoy. İç savaşta Boşnak tarafının Sırp komutanı Jovan Divjak, trajediyi Sırpların tahakküm isteğine bağlıyor ‘Bizi Miloşeviç böldü’ ŞİNASİ DANIŞOĞLU İç savaş yıllarında her Allah’ın günü gözlerimiz dola dola, dişlerimizi sıka sıka haberlerini derlediğimiz Bosna’da, bana meslek hayatımın en büyük ödülünü, Türkiyeli Boşnakların teşekkürünü kazandıran Bosna’da, hiçbir kan bağım olmadığı halde kendimi Boşnak’tan çok Boşnak hissettiren Bosna’da olmak, kentlerinin sokaklarında gezinmek... Uzun, mavi gözlü, sarışın insanların ülkesinde Osmanlı izlerini görmek... Ve yine iç savaş yıllarında ‘‘Sırp olduğunuz halde neden Sırplarla savaşıyorsunuz?’’ diye soranlara ‘‘Ben Sırplarla savaşmıyorum. Faşistlerle savaşıyorum’’ diye karşılık veren dönemin Bosna Hersek Genelkurmay İkinci Başkanı Jovan Divjak ile sohbet etmek... Yıllardır saplantı haline gelen hayalim, Saraybosna havaalanına ayak basmamla gerçek oldu. BAŞÇARŞİYA’DA ‘KAFA’ KEYFİ Ünlü Başçarşiya’nın bir meydanı. Ortasında bir sebil, etrafında “kafanalar”. Kahveye “kafa” diyor Boşnaklar, kahvehaneye de “kafana”. A’yı birazcık uzatacaksınız. Kafanızı söyleyip keyfinize bakacaksınız, delik deşik evlere bakmamaya çalışacaksınız. Bu ev zaten burada değil. Saraybosna’yı ülkenin diğer Müslüman bölgelerine bağlayan tünelin hemen girişinde. ‘F RANSIZ’ TÜNELİ İlk durak ünlü tünel. Saraybosna’yı Boşnakların elindeki bölgeye bağlayan daracık boğazı korumakla yükümlü Fransızların Boşnaklar’ın deyişiyle gönlü Sırplardan yana olduğu için görevlerini savsaklaması nedeniyle kazılan tünelden söz ediyorum. İki büklüm 800 metre yürümek zorunda olduğunuz bir tünel bu. Yıllarca Saraybosna’ya yiyecek ve yaralı taşındı bu tünele döşenen raylarda. ‘‘Nereye geldiğinizi, nelerin yaşandığını unutmayın’’ dercesine gezginlerin ziyaretine açılmış şimdi. Ama havanın artık çok değiştiğini de daha tünel yolunda anlıyorsunuz. Çünkü oraya gitmek için Sırp bölgesinden geçmek zorundasınız. Bunu yalnızca bir tabeladan anlıyorsunuz. Ne bir polis, ne de geçiş kapısı... Herhangi bir kentin bir mahallesinden diğer mahallesine gider gibi rahatça geçiyorsunuz. ‘‘En azından artık kimse kan dökmek istemiyor’’ diye teselli buluyorsunuz. naları aşıp Başçarşiya’ya geldiğinizde birden Osmanlı’nın içine düşüyorsunuz. Bizim evler, bizim bakırcılar, bizim camiler... Slavca konuşmaların arasından yükselen ezan sesi... Böyle ‘‘hassasiyetleriniz’’ olmasa dahi aklınıza saplanan düşünce: ‘‘Bunlar bizden.’’ Çarşıda gezerken karşınıza çıkan yaşlıca bir kadın size ‘‘Turska?’’ diye sorunca başınızı ‘‘evet’’ anlamında salladığınızda yüzüne yayılan tebessüm, bu hissin karşılıklı olduğunu gösteriyor. Meydan’da Tito resimli tişörtler Hele gazeteciyseniz. İki saatlik SaraybosnaMostar yolunda hemen her kasabayı bildiğimi, Bosna haritasını Türkiye’den iyi bellediğimi gördüm. Ama bir yandan da görüyorsunuz ki bıkmış insanlar. Savaştan değil, nefretten de bıkmış. Emekli General Jovan Divjak’la konuşurken de görüyorsunuz bunu, sokaktaki Boşnakla da. Divjak’la Fransız kültür merkezinde buluştuğumuzda (Bunu sağlayan büyükelçiliğimize ve yine onların bulduğu Türk Kültür Merkezi’nden Amina’ya teşekkür yor: ‘‘Biz laik değiliz. Ama o yolda ilerliyoruz. Siz ise laik bir ülkesiniz. Savaş zamanında bizden Türkiye’ye askeri heyetler giderdi. Beni göndermezlerdi Sırp’ım diye. Onlara orduevinde verilen resepsiyonlarda içki ikramı olurdu. Ama bizimkiler korkularından içmezdi. Oysa onları tanıyorum. Zaman zaman benim odamda birlikte içerdik.’’ Bir parantez de ben açayım. Biz bunları konuşurken merkezde bir parti var. Akordeon Fransız havaları çalıyor. Divjak konuşurken T İTO HÂLÂ SEVİLİYOR Kente girişteyse kurşun delikleriyle benek benek binalar bir kez daha acı günleri hatırlatıyor size. Boşnakların bunları size anımsatma niyetleri yok. Paraları olmadığı için restore edemiyorlar. Daha sonra restore edilen bazı binalarda işin Avrupa Birliği tarafından yapıldığını gösteren tabelalar gördük. Saraybosna, ortasından geçen Milyatska ya da bizim dilimizin döndüğü biçimde Milyaçka Nehri’nin iki yanındaki tepelere yayılmış bir kent. Ama asıl görülmesi gereken yeri merkezindeki Başçarşı, yani Başçarşiya. Modern bi cılarını unutup yeni bir başlangıç yapmaya çalışan Bosna’da zaman zaman geçmişi unutup güzelliklere, tanışıklıklara dalıyorsunuz. Ama savaş, bazen kurşunlarla delik deşik edilmiş duvarlarda, bazen bir takma bacakta size mutlaka kendini hatırlatıyor. Savaşta Boşnakların yanında yer alıp ‘‘faşistlere’’ karşı savaşan emekli general Divjak uyarıyor: Türkiye’de de faşizm tırmanıyor. satan dükkânı geçin, ‘‘kafana”nın sokağa attığı masaya oturun, bir ‘‘kafa’’ söyleyin. Boşnak kahvenizi yudumlarken takma bacağıyla geçen gazileri, yanı başlarında öpüşen genç âşıkları seyredin. Hayat! etmeden geçmeyeceğim tabii ki) söze onun yukarıdaki sözlerini hatırlatıp kendisiyle gurur duyduğumuzu söylediğimde bir yandan o günlerin artık geçmiş olduğunu vücut diliyle anlatırken, bir yandan da ‘‘Ben yalnız değildim ki. Biz 350 bin antifaşisttik’’ dedi. Divjak, Boşnakların büyük bir nankörlükle savaş biter bitmez kendisini emekli etmelerinden dolayı bile kırgın değil artık. Savaşta dinin öne çıkmasına bağlıyor bunları. Bu arada bir de parantez açıbazen fırlıyor. Konuklardan biriyle bir dansa başlıyor. Sonra gelip ‘‘pardon’’ diyor ve kaldığı yerden devam ediyor. Son olarak Bella Ciao hep birlikte söyleniyor. A bul etmek zorunda olduklarını biliyorlar.” ‘‘Peki’’ diyorum, ‘‘savaş biteli çok oldu. Şimdi sakin kafayla değerlendirirseniz, Yugoslavya’yı kim parçaladı?’’ Aslında cevabı biliyor gibiyim: Emperyalizm. Ama sürpriz. Divjak yalnızca eski Yugoslavya liderini suçluyor: ‘‘Yugoslavya Sırpların diğer halklar üzerinde tahakküm kurma isteği yüzünden parçalandı. Tito zamanında tüm halklar eşit haklara sahipti. Ama Miloşeviç gelince bunu bozdu. Kosova’yı ezmek istedi. Sorunlar da böyle başladı. Diğer halklar itiraz edince de ‘Bana Sarp desteği yeter’ dedi. Sonunda parçalandık.’’ CHP’li Ersin’den yeni iddia: Savcı, ‘istenmeden’ iddianame göndermiş AYŞE SAYIN T ÜRKİYE’YE UYARI Divjak’ın Bosna’nın geleceğiyle ilgili kaygısı yok. Ama Avrupa’da faşizmin tırmanışından endişeli. ‘‘Sizin ülkenizde de tırmanıyor’’ diyor. Divjak, emekli olunca şehit çocuklarını okutmak için bir dernek kurmuş. Çocuğuma gururla göstereceğim hatıra fotoğrafını çektirdikten sonra izin isteyip ayrıldım. Bir taksi çevirdim. İki dakika geçmeden kardeş kardeş sohbet etmeye başladık. Bunca yıl birlikte yaşadıktan sonra savaşmanın acısı ve anlamsızlığı üzerine. Şoför Nermin (erkek) bana ‘‘Siz de Kürtlerle savaşıyorsunuz. Bu Kürtler Ortodoks mu, Katolik mi?’’ diye sordu. ‘‘Müslüman’’ deyince öyle bir ‘‘Neeee?’’ diye bağırdı ki... Başımı çevirdim. Milyaçka aktı, ben baktım. H ER KASABA YARALI Bosna’da doğanın güzelliklerine, evlerin köylerin şirinliğine vurulacaksınız. ama savaş da her zaman kendini size hissettirecek. ‘SIRPLAR KABUL EDEMEZ’ Parantez kapa. Peki Sırplar bunca yıldan sonra pişmanlık duyuyor mu? Divjak duymadıklarını, bütün suçu Boşnakların üstüne attıklarını söylüyor: “Çünkü kabul ederlerse soykırım suçu işlediklerini de ka ANKARA Şemdinli Araştırma Komisyonu’nun CHP’li Üyesi Ahmet Ersin, Van Cumhuriyet Savcılığı’nın ‘‘gayri resmi’’ olarak gönderdiği Şemdinli iddianamesinin komisyona geliş tarihiyle ilgili kayıt defterinde ‘‘tahrifat’’ yapıldığını açıkladı. İddianamenin henüz kamuoyuna açıklanmadan önce 3 Mart’ta komisyona geldiğini belirten Ersin, ‘‘Ancak kayda geçirilmedi. Ben 6 Mart’ta iddianameyi gördüm. Bunun üzerine kayıt defterinde daha önce gelen bir evrakla ilgili bölüm daksillenip yerine ‘Şemdinli iddianamesi eposta ile gönderilen bilginin çıktısı’ kaydı yapılmış’’ dedi. İşadamı Mehmet Ali Altındağ’ın komisyona yaptığı açıklamaların tutanaklarının, AKP’li Başkan Musa Sıvacıoğlu tarafından, komisyon üyelerinin bilgisi dışında Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’ya iletildiğini ortaya çıkaran Ersin, yeni bir iddiayı gündeme getirdi. Ersin, muhalefet partilerinin ‘‘Ankara bağlantılı’’ hazırlandığını ileri sürdüğü Şemdinli iddianamesinin, henüz mahkeme tarafından kabul edilmeden ve gizlilik kararı kalkmadan ve komisyon talep etmediği halde ‘‘gayri resmi’’ olarak komisyona iletildiğini söyledi. Ersin, komisyon olarak Van Savcılığı’ndan iddianame talepleri olmadığı halde, Sarıkaya’nın iddianameyi göndermesinin de ‘‘ilginç’’ olduğunu belirtti. Bu arada, komisyonun dünkü toplantısında Ersin’in, ‘‘Şemdinli olayları lokal değil’’ diyen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bilgisine başvurulması talebi, AKP oylarıyla reddedildi. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle