18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 MAYIS 2005 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUŞLER MUMTAZ SOYSAL Kim 'Dur' Diyecek? SCHRÖDER'İN ağzırjdan ballaraktı; hayran ka- lan dinleyicilerin alkışlahyla salonlar çınladı. Kıb- rıs'tan bile söz etmeyi unutmayan kurt politika- cı, birkaç tümceyle AB düşkünü Türklerin kalp- lerini fethetmişti. Ama unutmadığı bir şey daha oldu: Fener'de- ki Patrikhane'yi ziyaret1 edip "ekümenik" Patrik hazretleriyle görüşmek, Türkiye Cumhuriyeti'nin tanımadığı bu sıfat, hem programında vardı hem de ziyarette zikredildi. Gazeteciler Türkiye Üevleti'nin Dışişleri Baka- nı'na "N'oluyor?" diye $orduklarında, Sayın Ba- kan'ın yanıtı son derece "veciz ve vazıh"t\: "Bi- zim bu konudaki görüş\ümüz bellidir." O zaman sormak gerekmez miydi "Görüşümüz belliyse bu tutum nasıl oluyor' diye? Almanlar da mı Ortodbks olmuştu? Sayın Şan- sölye Türkiye'deki azırtılık vakıflarının sorunları konusunda bir mesaj rrtı vermek istemişti? Yok- sa ekümeniklik Ortodo(<sluğu da aşıp bütün Hı- ristiyanlığı mı kapsıyordu? Çeşitli toplantılarda "Bu sıfat bize beş yüzyij önce verildi; kimse ala- maz" diyen Patrik şişinjşişin şişinmez de kim şi- şinir? Yanına Türkiye'nın en büyük sermayeda- rını alarak Doğu Karadefiiz'e yaptığı ilk Pontus zi- yaretinden sonra ikinci$inde herhalde ikinci bü- yük sermayedarla birlikte yola çıkmayı düşünü- yordur. I Bir devletin böylesinp aşağılandığı ve yok sa- yıldığı, yeryüzününı başka hiçbir köşesinde görülmemiştir. Demek kii arkalarına AB'nin koda- manlarını alanlar bu ülRede artık her şeyi yapa- bilecekler. Türkiye'ye her gelişlerinde istanbul'a konduklarının ertesi günü, Ankara'yı da atlaya- rak hemen Diyarbakır'a ı jçanlardan sonra, elin el- bet Protestanları ve Katolikleri de öbür papazla- rı bile atlayıp Ortodoks Patriği'ne koşarlar. Herhalde Türklerin damarına basmak ve "Bir kere kucağımıza düştühüz, her şeyi yapabilihz" demek için. Belli ki bu ülkenin halkı, solcusuyla sağcısıyla, büyük bir sınavdan geçirilmekte ve ulusal onu- run tahammül sınırları ölçülmektedir. Şimdi "lâ hav- le" çeken halkın yarın v<f>lkan gibi patlayabilece- ği unutularak. Böyle bir patlama olıfiadan bu dış küstahlara içten kim "dur" diyecek? Hükümet ve Mütarekemedyası sustuğuna gö- re, bütünüyle Meclis mi? Iktidar ve ana muhale- fet milletvekilleri mi? Anadolu halkı mı? "Sivil" de- nen toplum kuruluşları mı? Yoksa ses çıkarmak yine askere düşüp sonrâsında AB çevrelerinden "Askerin sistem /ç/nde/ rısı mı gelecek? Belli ki Erol Manisalı leme Odasındaki Iğfal" i ağırlığını azaltın!" uya- nın sözünü ettiği "Bek- n tam olması için Türk- lerin ağızlarını kapatma|< yetmiyor; ellerinin kol- larının da bağlanması isitenecektir. Diva, Duayen Üzerine Söyleşi T c TANIR Devlet Sanatçısı ürkçemızı yeteri kadar zengin, gü- zel, zarif, hoş, anlayışlı, esprili bu- luyorum. Benım kuşağım dılini, ül- kesini, insanlannı, taşını toprağını çok sever ve özenle konuşmaya dik- kat ederdi. Konuşma bıçimindeki özenle doğ- ruluk, güzellik, zarafel ölçüsünü çok iyi kulla- nan kışiler, güzel Türkçelerı ile haklı olarak iin yapmışlardı. Her sözcüğün hakkını vererek, dınleyenleri kendılerine hayran bırakırlardı. Şimdi bütün o ıncelıklcr yok edıldi iııancında- yım. Şapkalarkaldınldı. Örneğin; I lakkârı, Hak- kari oldu. Sözcüğün sonundakı r'len söylemek geri kalmışlık, modası geçmışlık sayılmaya baş- landı. Örnek; "geliyor gidiyor" yerine "geliyo, gidiyo" denecek. Doğal görünmek ıçın cümle- nin somına "yav" eklenecek. Bir tanıdıkla kar- şıla^tığınızda kliijt- halıne getınlmiş cümleler- den birincısi olarak: "Sizi çok iyi gördüm" de- necek. Sık sık, yerlı yersiz (okey 'in karşıtı) "ta- nıam an" denecek. Cümlemizın başında, orta- sında, soıılara doğru (sonıında da olabilır), he- le hele dı/ılerde seslendırmelerdc bütün boşluk- lar "tamammı?" ile doldurulacak. Ve de sade- ce "tamam" demek yeteriı olacak, başka söz- cük kullaıımasanız da olur. Bir deneyın. Sız "taınaın mı?" diyeceksiniz, karşınızdakı "hı hı tamam'" diyecek. Böylece konuşmuş olacaksınız. Oysa "luhı" yerine "evet, haklısınız, doğru, size katılıyorunT gibi zengin Türkçemizde ne çok sözciık var. Yeri gelsın gel- mesin, "oldu" denecek. Bir de ayrılırken unut- mayacağız; "kcndinciyibak" cümlesı var. Azı- cık tcrbıyeye uyguıı dıişmese de, ingılızceden tam tercüme olan bu cümleyı unutmanız, sizi geçen yüzyıldan kulmış gibi gosterebilır. Tele- fonla konuşmayı bıtırırken de "hadi bay (bye)" der veya "bay bay (byc bye)" der. Çünkü adam ya da kadın, Amerıkalı-Avrupah dılden bildiği şu tek sözcüğü de veda anlamına kullanmasın mı yanı?.. Biz zaten Amerikalıyız, Avrupalı- yız. Yıllar önce tek başına ıktidar olan bir par- tı ilerı gelenleri, I'ürkiycmız için; "Küçük bir Amerikayapacağı/" demişlerdi. Estağflırullah, küçük ne demek, şimdılik ılımlı İslam cumhu- riyeti olmamızı ısteyen Amerika'nın emrinde- yiz. Sonrasını düşünme gafletıyle kendinizi yor- mayınız... Siz istediğiniz kadar ülkenizı sevın, dilinizi, kiiltiiriiniizii korumaya özen gösterin. Kime ne! Kendi kendinize üzülürsünüz. lşteo kadar! Hat- ta bir başkası, sizin için "Deli mi? Niye üzülü- yormuş. Allah Allah!" der. Televızyon için (TV) tivi, bir kanal için de en- tivi (NTV) denecek. Amabiran durup düşünün- ce Türkçe Abc'mizde (alfabemizde) en (n) ve ti (t) sesleri alan harfler var mı, yok mu7 Yok olduğuna göre nereden çıktı bu ithal harfler, sözler demesı gerekmez mı? Yabancı markalara itibar etmek, Türk malını hor görmek ne zaman başladı diye merak ede- nm. Çünkü benim kuşağım, yani Atatürk kuşa- ğı okula giderken ya da dönerken, hemen dört- lü-altılı olur, izci adımlarıyla; "Yerli malı yur- dun mahherTürkonu kulLuımalT sözlerini marş biçımınde yüreklerimizden haykırırcasına söy- lerdik. Yabancı dille konuşan kişilerinyanından geçerek "Vatandaş, Türkçe konuş" derdik. Ya- bancı dile karşı olduğumuz sanılmasın. Bugün bir dil değil, iki yabancı dilin gereklıliğinı gö- rüyorum. Verdiğim örnek, kendi dilimize olan sevgi ve bağlıhğımızı anlatmak için. Şimdi; hayret, ibret ve üzüntüyle çevreme, tabelalara bakıyorum: Yabancı ülkegörünümünde... Türk- çe çok az kullanılıyor. Acaba yeryüzünde bız- ler kadar kendi dilıni sevmeyen, küçümseyen, hor gören başka bir ulus var mıdır, bilmiyorum. Ne gördüm ne de duydunı. Telefonda "Ben si- zi tekrar arayacağuıı" yerine "Ben size geri dö- neceğun" dememiz daha geçerli! Çok şükür kimseyi mahcup etmedik, Ameri- kalıdan daha çok Amerikalı olduk. Ama hepi- miz olamadığımız için karmakarışık olduk. De- ğer yargılanmız kapı arkasında kaldı. Başka Amerika özentileri de kapının önünde değersız, yaşlanmış kalakaldı. Beri yandan Amerika'nın öngördüğü ılımlı İslam cumhuriyetine doğru olanca hızımızla giderken Türkiye Cumhıır- başkanı, sade insan, Atatürk ilkelerinden ödün venrıeyen büyük hukukçu, sert çıkışıyla bir sü- reliğine kırmızı ışık yaktı. Sonuçta dibe vurma- ya az bir açı kaldı. Ülkesinı sevenler, okuyan- lar, düşünenler bunıın çoktan ayrımına (farkı- na) vardı. O yüzden çıfte kavruk dolaşmakta!.. Şeriat kesimi, uygun adım marş! Yolunda iler- lemekte... Son zamanlarda sıkça söy lenen, ortalarda do- laşan 'diva' ve 'duayen' sözcüklerınden de söz etmeden geçemeyeceğim. Diva; sadece ve sadece kadın operacılann en üst düzeyde olanlanna verilen, ltalyancadan ge- len bir unvan. Kütüphanemdeki Fransızcadan Türkçeye çeviri sözlüğünde "yüksekmuganni- ye" diyor. Yanı teganni eden, yani şarkı söyle- yen... Ama operayı kastediyor. Bizim yüz akı- mız, çok değerli sopranomuz LeylaGencer, ga- zeteciyle görüşmesinde rahmetli Zehra Yıldız için; "Ses rengi, tınısı çok güzel, tekniği fevkala- de... Bu tempoyla çahşırsa belki ileride diva ıın- vanını alır" denıiş. Diva öyle herkese dağıtılacak bayram şekeri değıl. K.adın olacak, operacı olacaksın, dünya ölçülerine erişeceksin. Değer bıçen o komis- yon (eskiden böyle bir komisyon vardı, şimdi bilmiyonım) size divalık unvanım verir ise, si- ze diva denebilir. Maria Callas ilk diva olarak bilınıyor. Ülkemizde film festivalinin konuğu olarak bu- lunan Sophia Loren ile televizyonda yapılan bir görüşmede izlence (program) yapımcısı, "Si- nemanın divası" diye hitap edtnce bardağımı ta- şıran sondan bir önceki damla oldu. Kıskanıyo- nını sanmaym. Çok değerli bir yazarımız benim için "diva" diye yazdığında canım sıkıldı. He- men değil ama bir süre sonra kendisine telefon edip, konuyıı açıklığa kavuşturup duygulanmı dile getirdım. Geldik ikinci sözcük 'duayen'e. Bir akşam te- levizyonda, kanallarda araştırma yaparken sa- yıları oldukça kabarık sıyah kostümlü beyleri gördüm. Elinde mikrofon taşıyan bir bey, "Du- ayenleıimizi, ödüllerini almak için sahneye da- vetedeceğim'" dedi. Ben sonunayetişmiştim. "En iyi et lokantasının sahibi duayen ...'yı davet edi- yorum" dedi. Haydaaa!.. Bardağım bir damla daha taştı.. Duayenin sözlüktekarşılığı "kıdem- li". O kadar. Ama siz de deneyin, bakın; duayen deyince ağız dolduruyoruz. Herkes bir "Oo- oo!" çekip bunu önemli bir şey, bir unvan zan- nediyor. Söyleyen de marifetli bir şey gibi söy- lüyor ya da öyle göstermek istiyor. Oysa Fran- sızca-Türkçe sözlüğü açsa, anlamının 'ladem- li' olduğunu görecek. Fıkrayı bilmeyenlere: Üç işsiz uzun yola gı- decek. Gizlice şilebe atlamışlar. Tayfalar yaka- layıp kaptanın huzuruna getinnışler. Kaptan ne iş yaptıklannı sorunca biri "Ben çok uzağı gö- riirüm'' demiş. Başını ufka döndürüp "Saray- dapadişahınkızıgergefişliyor". İkinci; "Ben çok uzağı işitirim, iğnesiyere düştü, sesini duydunı". Üçüncü de; "Benim de bütün bunlara canım sı- kılır" demiş. Güçlü Toplumun Koşulları NeCİâ T Ü R K E L Biyolo/i Öğretmeni iiçlü toplumlar budur. -sağlıklı ve eğıtım- Emeklı olmadan önce I li bireylerden olu- okula giderken her sa- şur. Çağımızın gerçeği bah çöpçülerle karşıla- I ysa şırdım. Ellerinde ılkel sü- pürgeler, tozu dumana katarak kuru kuruya cad- deleri süpürmekteler. NNE.N ALACAĞINIZ HEDİYENİN İLK ÖDEMESİNİ BİR SONRAKİ EKSTRENİZE ERTELİYORUZ. ./..Lirmdaıı \e <,ok katlı nıaga/al.ırdan uz ]()() YTL ve lizcri raksttli alışverişierdc ^Garantl +bonus ı card Sözüm ona temizlık yapıyorlar... Yerdeki mik- ropları, tozları, soludu- ğumuz havaya karıştırıp insan sağhğına daha çok zarar vermekteler... Kaç kez yanlarına yaklaşıp uyardım: "Bu yaptığmız temizlik değil! Kuru ku- ruya temizlik olmaz! Ön- ce ıslatuı, sonra süpürün, toz kalkmasın" dedim. "Ne yapalım abla, iınkâ- nımız bu kadar!" diye yanıtladılar. Biyoloji ile beraber sağlık bilgisi derslerine de giriyordum. Öğrenci- lerimin de dikkatini çek- miş olacak ki, birçok öğ- rencim, çöpçülerin yap- tığı sabah temizliğinin hijyenik olııp olmadığı- nı sordu. Avrupa ülkele- rindeki temızliğı görmü- yor mıı bizim belediye- ciler... Emekli olunca eşimle Paris gezisi yaptık. Pa- ris'teki kaldırımların, caddelerin temizliğine hayran kaldık. Niçin biz- de temizliğe önem veril- nıiyor?!. Geçen gün erkenden sokağa çıkmak zorunda kaldım. Yine çöpçüler tozu dumana katarak cad- delerı süpürmekteler. Okula gıden öğrencıle- rin, kreşe giden bebekle- rin körpe ciğerlerine toz- larla birlikte mıkroplar dolmakta.. Arozözlerle caddeler sulanabilir; böylece toz- laryatıştırılır. Emıcı alet- ler ilkel süpürgelerin ye- rıni tutabılir. Kaldırımlardan yürü- nıek felaket!.. İki yılda bir kırılıp tekrar yapılan kaldınmlar berbat! Ne- den sağlam yapılmıyor? l'aşları ecış bücüş! Ki- misi kınlmış, kimısi kalk- mış... Denildiği gibi nıii- teahhıtlik rezaletimız... Ayrıca pislık... Bal- gamlarla karşılaşıyoruz. Adım başına balgam.. Bunun bir cezası olma- lı! Bu kadar pis bir baş- kent olamaz! Ama önce halkımızı eğıtmek, TV programlan yapmak ge- rek... Türkiye'de insan sağ- hğına ne yazık kı hiç önem verilmiyor. Daha doğrusu insan hayatının hiçbir değeri yok. Bır- çok Avrupa ülkesinde, Avustralya'da sağlık hiz- metleri halkın ayağına gıdiyor. Halkın sağlığı sürekli denetim altında... Bizde ise hastalar hasta- nelerde itiş kakış sıra ala- cağız diye uğraşıyor. Va- tandaş hasta hasta günler- ce hastaneye taşınıyor. Özel muayenehanede sı- ra beklemek yok! Parası olan kolayca doktora ula- şabiliyor! Sağlığa ve dolayısıyla temizliğe önem vermeyı- şimiz eğitimsizlikten kaynaklanıyor elbet. Or- taöğretımde fen ve kül- tür dersleri ağırhklı du- rumdayken şimdi çoğu, seçmeli ders durumuna geçti. Örneğin biyoloji ve fel- sefe dersleri vb... Oysa zorunlu olan din dersi haftada 1 saat iken 2 sa- ateçıkarıldı. Herokulda mescit açıldı. Din bilgi- si öğretmenleri bütün okullarda idarecı duru- muna geldi. Jeolojı, ast- ronomi gibi önemli ders- ler çok önceden kaldırıl- dı. Eğitimyozlaştu"ildı. Sı- nıfta kalmak yok. Her öğrenci sımfını geçiyor. Dolayısıyla öğretnıene saygı azaldı. Öğrenci 10 dersten kalsa bırazı sı- navlarda, geriye kalan dersleri de kurulda kur- tanlıyor. Sonuç: Kafası bomboş, bilgi birikimın- den yoksun öğrencilerin mezuniyetleri... Önümüzdeki yıl eği- tim yine din ağırhklı ola- cak. 2005 bütçesinden belli... Milli Eğitim'e ay- rılan 20 katrilyon liranın ancak 5 katrilyonu üni- versitelere ayrılmış. Din Eğitimi Müdürlü- ğü'nün bütçesi geçen yı- la göre yüzde 21.2 ora- nında arttırılmış. Oysa llköğretım Genel Mü- dürlüğü'nün bütçesine yüzde 16.7 oranında ar- tış öngörülmüş. Güçlü ve gelişmış top- lumlar, eğitimli ve sağ- lıklı bireylerden oluşur. Hiçbir devletin himaye- sine ıhtiyaç duymadan dimdik ayakta durabil- memiz, onurumuzla ya- şayabilmemiz için milli eğitime ve sağlık hizmet- lerine önem vermeli ve bu sistemleri halka hiz- met verecek şekilde ge- liştirmelıyiz. Dogmatik düşünceyle değil, akılcı yoldan hare- ket etmeli ve çizgimizi belirlemeliyiz. Unutma- yalım: Güçlü toplumlar, sağlıklı bireylerden olu- şur. f PENCERE İngiltere'deki Seçimin Raconu?.. Eskiden 'Ingiliz' dedin mi çağrışımla akla ilk ge- len sözcük neydi?.. - Centilmen!.. Bir şemsiye ile bir de melon şapkayı bu sözcü- ğe ekledin mi, çağrışım tamamlanırdı... Çoktandır iş değişti... Gazetenin biri genel seçimden önce 'Blairçifti' ile bir röportaj yaptı; konuşma sırasında Ingiliz Başbakanı'nın kansı Cherie ne dese beğenirsiniz?.. - Benim kocam hergece beş kezyapar... Gazeteci - Ne kadar formdasın Tony!.. Tony Blair - Daha fazla da yapabilirim... Cherie Blair - Her zaman yapabilir... Eski deyişle bu 'muhavere' centilmenler konuş- masına pek benzemiyor; Madame Simpson ile Kral 8'inci Edvvard (VVİndsor dükü) 1930'larda dillere destan bir aşk yaşamışlardı; ama, böyle konuşa- mazlardı... Dünya değişiyor... • Ingiltere Başbakanı seçimi kazandıktan sonra, üstelik tükürdüğünü yalamaz mı!.. Gazeteci yine sormuş: - Sahiyapabilir misin Tony?.. Blair bu kez kızarmış: - Yok canım şaka söyledim!.. Ne var kı Tony Blair sandıkta malı üçüncü kez götürdü; Ingiliz halkı Amerika ile birlikte Irak'ı iş- gal eden savaşçı lidere güvenoyu verdi... Eh, ne de olsa Ingiliz uygardır.. Centilmendir.. Ingiltere demokrasinin anavatanıdır.. Ama, bu meşhur demokrasi, sömürgecilik ve em- peryalizmin memelerinden süt emer. * Ingiliz mi yaman?.. Türk mü?.. Bizim atalarımız bin yıl önce Orta Asya'dan gö- çüp Anadolu'ya konmuşlar, koca bir imparatorluk kurmuşlar; ama, halklara pek dokunmamışlar... Ingiliz bin beş yüz yıl önce Ada'ya ayak basıp krallığını kurduktan sonra Yeni Zelanda'ya çıkmış, Maorilerin iflahını kesmiş; Avusturya'yı keşfetmiş, Aborjinilerin icabına bakmış; Amerika'ya el atmış, Kızılderililerin köküne kibrit suyu ekmiş... Dünyayı sömürgeleştirmiş... Emperyalizmin patronu.. Ama, uygar.. Demokrat.. Şimdi Irak'ın tepesinde, Arap'ın canına okuyor.. Kimse gıkını çıkaramıyor, 21 'inci yüzyılda bu ci- nayeti işleyen iktidarın başı Tony Blair üçüncü kez seçim kazanıyor.. Heryerden övgü topluyor, Ingiltere ekonomisi- ni düzeltmiş, Ada'da işsizliği azaltmış.. Uygarlık bu mu?.. Küreselleşme dediğimiz bu mu?.. • Peki, Ingiltere AB'nin de en önde gelen üyele- rjnden biri değil mi?.. Heybeliada'daki Ruhban Okulu'na kanşan AB, Irak'taki Ingiltere'ye niçin karışamıyor?.. Hani ulus devlet bitmişti?.. AB'nin patronları emperyalizm ve sömürü üze- rine dünya düzenini yürütmek amacıyla mı birle- şiyorlar?.. Ingiliz centilmen.. Ingiliz uygar.. Ingiliz demokrat.. Amerika'dan sonra Ingiltere'deki uygar ve de- mokrat seçmen de savaş cinayetine, zavallı ve yoksul bir halkın ezilmesine ve petrol emperyaliz- mine oy verdi... ,,.-; Ne kadar milliyetçi imiş bu Ingiliz halkı?.. CUMHURİYET OKURLARINA ÇAGRI CUMHURİYET DEVRİMLHIİNE TUTKUYLA BAĞU YUKTTAŞLARIMIZM BAYRAĞI C U M H U R İ Y E T GA.ZEXEJV1İZİ>I DOĞLM CİÜINÜIVÜ KUTLUYOR, NASIL \ E NEREDEN GELİRSE GEI.SİN ONA YÖNEÜK SALDIRI1.ARA KARŞI ONll KORUV ACAĞIMIZA SÖZ VERİYOR, BİJTUN OKHRLARI ONURLU Y AZARLARIMIZ \ E ÖZVERİLİ ÇAL1ŞAN1.ARIM1Z İLE KllC AKLA!)MAVAÇAĞlRnOR, 7 M\YIS 2005 SAAI' 10.30'DA CAZETEMİZDE BULUŞUYORUZ. Adana. Anamur, Ankara, Antalya, Antakva. Aydın, Ayvalık, Bodrum, Burdur, Bursa, Çanakkale, Dalyan, Datça, Denizli, Eskişehir, Gaziantep, Gönen, İstanbul, Izmir, Kars, Kastamonu, Kocaeli, Kuşadası, Malarya, Mersin, Milas. Orılu. Salihli, Samsun, Silifke, Şereflikoçhisar, Tekirdağ,Trabzon,Turgutlu, l'şak, Yan, Zonguldak Cumhuriyet Okurları CUMOK Cumhuriyet Okurtan www.cumok.org ÇANAKKALE CUMOK ÇAĞRISI 6 Mayıs'ta halkı için idam sehpalarında can verenleri ve aydınlanma yolunda kaybettiğimiz Cumhuriyet Gazetesi yazarlarını unutmadık, unutmayacağız. Yaptığımi7 çalışmalarda bıze her türlü desteği veren Belediye Başkanımız Sayın Ülgür Gökhan ile birlikte Çanakkale 18 Mart Üniversılesı Dardanos Yerleşkesi'nde, Cumhuriyet Gazetesi'nın kuruluş yıldönümü yemeğinde bııluşalım. Tüın Çunahkaleliler Davetlidir. Tarih: 7 Mayıs 2005 Cunıartesi (Bugün) 19:30 Yer: Çanakkale Üniversitesi Dardanos Yerleşkesi - Çanakkale Yemek: Açık büfc 10 YTL. tletişim: Abuzer İnanmaz 0 286 214 13 56 - 0 544 658 81 80 ADD GEMLİK ŞUBEŞİ VE GEMLİK CUMOK ÇAĞRISI KONFERANS 7 MAYIS 2005 Cumartesi saat: 16.00 Konu: DEĞİŞEN DÜNYA KOŞULLARINDA TÜRKİYE VE AVRUPA İLİŞKİLERİ Konuşucu: Prof. EROL MANİSALI Yer: BELEDİYE KÜLTÜR MERKEZİ Cumhuriyet Mah. Manastır mevkii GEMÜK/BURSA lletişim: Mehmet Kızılkaya 0 224 514 47 82 - 0537 386 64 98
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle