01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CUMHURİYET/2 OLAYLARVEGÖRÜŞLER 31 AĞUSTOS 1990 Okurlarla MELİH CEVDET ANDAY Birokurumvar, adı A. Aşıcı.keci-domuzkar- şılaştırmasııuişedinmiştir,(dostumMustafaEk- mekçi'nin kulaklan çınlasın!). Sami ırkın domu- zu sürüp, yerine keçiyi ko>Tnası ile Orlado- ğu'nun çölleştiğini bıkmadan. usanmadan ileri sürer. Bunun gibi, belli bir konuda tutturanlar benim hep ilgimi çekmiştir. Okurumun son mek- tubu şöyle: "Sayın Melih Cevdet Anday. Görfinüşe göre Harran, doğal ve somut kültür olan çiftçilik ve hayv ancıhk kültürünün soyut kent kültûrij olan burjuva kültfirüne >enildiği ve tutsak okiuğu yerdir. Harran'da oluşan tbranî Burjuvazisi Sayın ıb- rahim yoluyla. artık îşine yaramayan somut ve do- ğal topraksal kültürle birlikte somut topraksal tannları da yokermiştir. Ancak toprağa, bitkiye ve hayvaıu saygınlık sağlayan doğal tannlar ve dink-r doğa ile bütünlük içinde \ aşoy an insan zekâ- sının, yaratKilığının ve kişiliğinin birer ûst ürünöy- dü. İnsan, kendi yarattığı ve egemen olduğu somut ve doğal tanrıları ve dinleri günün gereksinimleri- ne göre sürekli geliştirebiliyordu. Bu nedenle in- san, burjuva kültürûne tutsak olmadan önce, ya- rattığı tanrılar yoluyla kendi yaratıcılığına tap- mtştır, halbuki şimdi tbranî Burjuvazisi'nin yara- öp araç olarak kullandığı soyut ve Doğa dışı Tanrı KavTamı yoluyla tbranîler'e tapmaktadır. tbranî Burjuvazisi'nin e\rensel egemenlik kur- mak için yeryüzünden kopararak gökynzüne yer- teştirdiği soyutTanrı ve Din Kavramı durağandır, doğal değildir ve Doğa'ya karşıdır. Bu durağanlı- ğın, sflrekli değişim içinde olan, üstelik kutsal ko- nımadan yoksun kalan loprağın. suyun ve atmos- ferin yapısı ve dengesiyle uyum sağlamadığına; on- ları bozduğuna, çölleştirdiğine, çevreyi kirlettiği- ne tanık olmaktayız. Örneğin Israiİoğullarrnın yasakladığı domuzun verini alan keci Doğa'vı ke- mirerek çölleştirmiştir. Reformcu bir Yahudi Gru- bu Kudüs'te Soyut Tann'yı tsa görünümünde > an yanya somutlaştınp yere indirmeseydi, bugünkü Huistiyan ülkeleri de Ortadoğu gibi etbette çöl olacaktı. Bilindiği gibi Yahudi olan Sayın tsa'nm babasının Soyut Tanrı, anasının ise tnsan olduğu kabuledilir. ' Çağına karşı sonunlu sıradan bir öğretmen ola- rak bu roesajı mömkünse insanlara iletmenizi rica ederim." Okurlanmızdan Sayın Av. Emin Azeri, Arda- han'dan yolladığı mektupta diyor ki: "Sayui Melih Cevdet Anday, Cumhuriyet gazetesinde çıkan 27.7.1990 tarihli yazmızı okudum. 1957 yılında tarih öğretmenimin bu olayla ilgili anlatmasından anımsadığuna göre (Solon) isiroli ünlfi iki kişi varmış, birisi (Şair So- lon), diğeri (Yasaları ile taıuıunış Solon)dur. Lib- ya Kralı ile göröşen şair Solon olup aynı çağda ya- şamtş olduklan kamsuıdayım. Bulooduğuın ilçede fazla bir kaynak obnadığından bağışlayınız. Here- dotos'un bir yanlışlık yaptığını sanmıyorum, en de- rin saygılanmla." Sayın okurum. ""Lidya kralı" diyecepıne. "Lib- ya kralı" diye yazmış; yoksa "Solon"u da bun- dan ötürü tnü kanştırdı. Ben "Solon" adlı bir ozan bilmiyorum; ansiklopedilere de baktım, yok. Av. Emin Azeri, "Heredotos'un bir yanlış- lık yaptığını da sanmıyorum" diyerek. tarih ya- zarlığının babası bilinen Halikarnassos'hya gü- venini vurguluyor. Oysa bu büyük yazann kita- bı, hele çağımızda, tarih sayılmaz. O kitapta ma- salla gerçek birarada anlatılmıştır. Gûzelliğı de bundan gelir. Ankara'nın Seyranbaglan, Sembol Sokak 12/ 16 adresinden yazan okurumuz Sayın Mehmet Bülent Gönül, anladığıma göre şiir yanyor, ama bunu açıklamıyor mektubunda; bana kimi soru- lar sormakla yetiniyor. O sorulan yanıtlamaya çahşayım, elimden gelirse. "Eskisi gibi düşünemiyonım. Girilmesi gereken bir dünya mı var? Nasıl görebiUrim? Ne yapmalı- yun?" Dünya arada bir yenilenir hep, ama bu yenileş- me bizim ona bakış açımmn değişmesindendir. onun ne olduğunu ise bilmiyoruz. Bir daha ba- kın. belki görebilirsiniz. Ne yapmamz gerektiği- ne gelince, bunu kendi kendinize bulacaksınız. Benkimseyesormadım. " Renklerinyasalannınasılinceley ebilirizT Ben o sözü bir şiinmde yazdım. Aklmız ona ta- kılmış, anlıyorum. O şiirimi bir daha okursanız, ne demek istediğimi çıkanrsınız belki. "Gözellikten ne anlaşılması gerekir?" Bu sorunun gerçek yanıtını aramak kolaycılık olur. Güzellik diye bir kavramı ilk ortaya atanlar eski Yunanlılardı (TOKALON) O gün bugûn bütün sanatçılar ve estetikçiler Gûzellik'in ne ol- duğunu araştırma ardındadırlar. Güzellik, olan bir şey değıl, yaratılan bir şeydir; onu boşuna ara- mayalım. yaratmaya bakalım. "Dâhiolnanızkaç yıl sürdü?" Hoppala... tşte zor bir soru daha. Ben "dâhi" sözcüğünün ne demek olduğunu bilmediğim için, dâhi olupolmadığımı da bilemem. Ansiklo- pedı şöyle diyor "Sıfat (Arapça akıl, zekâ'dan). Olağanöstn zeki ve yetenekli kimse." Kişi, kendi zekâ ve yeteneğinin olağan mijVoksa olağanüstü mü olduğunu nerden bılsin! Once zeki ve yete- nekli olup olmadığımızı bilmemiz gerekir. Bura- ya gelindiğinde, derim ki kendini zeki ve yete- nekli bilmeyen hiç kimse yoktur. Öyleyse işimiz kolaylaştı demektir. Bir adım daha attık mı, van- nzişteokata, dehâ'ya.Tannkorusun! Buffon, "Sabırlıhğa karşı gösterilen büyük bir yatkınlıktan başka bir şey değildir" demiş deha için. Buna karşılık Valery şöyle diyor: "Deha! Ey büyük sabırsızlık!" Şunuda ekleyeyim: Deha'yı delilik olarak nite- lendirenlerdevardır. Beğen beğendiğini al! Adını vermeyen ve bunun nedenini de açıkla- yan bir okurumdan şu unutulmaz mektubu al- dım,doğum günümdolayısıyla: 13.4.1990 -Sayın Melih Cevdet Anday, ömrümde imzasız, adımı sakınarak mektup yazmış değilim. Ama bu mektubu sıcağı sıcağına yazmadığun için adımı saklamak zorunda kaldmı. Ben bu mektubu size Güneşde'yi ilk okuduğum gece, soluk soluğa sabahlara dek okuduğum gece- nin sabahında yazmalıydım. Şiirleriniz öyle mub- teşem, öylebinbir yaşa yakışır şiirlerdi ki... Elinize sağlık, yüreğinize, kanınızın basıncına. çektiğiniz bütün acılara ve aşklannıza sağlık demek için ya- zacaktun. Bir de bu şiirler şairi çok yaşasın, ama dilerse bizim ömrümüzdende verelim, dahaca uzun yaşasın demek için... Sonra düşüDdûm kaldun, öm- rünün ne kadarını bağışlardın Melih Cevdet'e di- ye... Ona ve birkaç has şaire daha? Önce yartsını dedim, kendi kendime. Sonra bu birkaç aya indi. Birkaç gün olabilir dedim, gene duşündüm... Ma- saldaki gibi... Kıyamadırn mı? Belki. Sonra gene verimkâr oldum, ama birkaç ikircikli zamanı oldu- ğu için bu bağışın, kendimi içten saymıyonım. Ge- ne de ömre gereksiniminiz olduğunda, olsun olma- sın kader katında, candan gönülden veriyorum size ömrflmden. Adımı niye saklıyorum, çünkü katridığun kimi yanşmalarda siz seçici kurul üyesi oldunuz o günden bn yana. Son yarışraa sonuçlanmadan size bu mektubu göndermek kendi ilkelerime aykırı ge- leceğinden adımı bağışlamadığunı ve kopya olma- sın diye el yazunı kulUnmadığımı bağışlamanızı dUiyorum. Bir de gönlünüzü, bedeninizi bu acımasız yaşa- mak çarkından sakınmanızı. Kalbinizi, el, ayağn nızı, belinizi, gözünüzü. yüzünüzü. hayata tanıklık ve bizle birlikte ortaklık eden tüm organlarınızı. Hep yflrek, bilinç der durunız, ama seyirmeyen bir yüz, sahibini terletmeyen bir dışkdama sisteminin bile ne mutluluk olduğunu. son işyerimde daha iyi anladun. Belki estetiğe aykırı, ama ne öoemli... Saygılarla, sevgilerle, bir gflnü gelende imzamı sövlemek özere, nicebinbir şiirlere efeodim." Ömrümüzü dilediğimızce bağışlama hakkı iyi ki verilmemiştir bize, çok isteyen çıkardı, güç du- rumda kalırdık. Biz o hakkın ancak sözde kalan biçimini kullanınz rahat rahat. Genede iyidir. Ancak şu soru takıldı kafama: thtiyaam oldu- ğu gün kime başvuracağım? Yoksa okurum bu yüzden mi adınv, adresini gizledi? Sağolsun! En ıçtendileklerimi sunuyorum. ARADA BİR Prof. Dr. TÜRKAN SAYLAN ÇYDD Bşk. Milletvekillerimize Açık Mektup Ülkemız, bir komşu devletin çılgın tutumu nedeniyle büyük bir tehlike ıçıne girmiştir Bunca yıldır sonucunu düşünmeden Or- tadoğu'ya sılah satan ulkeler, bu silahlarla insanlar birbirlerini öldürür ve yakarken, kitle halinde imha ederkpn hiçbir tepki gös- termediler, daha çok silah, daha çok zehırlı gaz yollamaya de- vam ettıler Sılah bezirgânlarının pazan haline gelen Ortadoğu ülkelennde, "daha çok çatışma. daha çok kan'' diye ellerini ovuş- turan üretıcı ve satıcı ülkelerin karanlık hesaplarını hepimiz, her gece TV'lerirnizde görür olduk. Egemen guçlenn yapay bir devlet olarak Ortadoğu'ya yerleş- tirdiklerı israıl. Hitler Almanyası'ndan ıntikamını alırcasına, işgal ettiği toprakiarın asıl sahıpleri olan Filıstinlileri sürek avına çık- mış avcı tuturnu ve soğukkanlılığıyla öldürürken uluslararası ku- ruluşlar ne onlem alabildı? Haftalar boyu defalarca TV'de izle- diğimız iğrenç kol kırma olayı hasır altı edilip gittı. Kimbilir belki de bu yontem, insanların psikolojik deşarjı için bilimsel olarak planlanmış bir tuzaktı, insanları şıddete kanıksatmanın acıma- sız bir yoluydu. Komşularımız İran ve Irak, ıki Müsluman ülke "Allah Allah" naralanyJa bırbırmı yedı yıl boyunca boğazlarken sitah bezirgân- larının işlerı tıkınndaydı 1 Kimse her ikı taratta da masum insan- ların oldüğünu, bunun önlenmesı gerektiğını düşünmüyor, bu kavganın bitmesıni ıstemıyordu Daha çok gemı, daha çok silah getırıyor; uçaklar, TIR'lar gizli bölmelermde daha çok kimyasal sılah parçası taşıyorlardı. Gözu dönmüş silah üreticileri doyum- suzluk içinde daha çok üretıme geçiyor. aynı ulkeler, aynı fabri- kalar tam bir ilkesizlik içinde birbiriyle savaşan ülkelere ürünle- rini ulaştınyorlardı. Irak'ın zehirh gazlarla yakıp sınırımızdan içeri saldığı binler- ce ınsanın hesabını kım kımden sordu? Eşitlik, adalet örgütleri bu çılgın tutum karşısında nasıl sustu? İnsanların vicdanları, be- yınleri. sağduyuları nerelere saklandı? Neden dünya topyekûn bu vahseti olmamış saydı ve basmı yastığına koyup uyuyabildi? Afganistan'da ulke halkını ıkiye bölen ışgalci kuvvetler ayrıl- dıktan sonra bıle çatışmanın surmesıne yol açan silah bezirgân- ları bu pazan nasıl terk edecekler? Ulkesine demokrasıyı getırmeye çalışan Benazır Butto'nun kar- şılastığı haksız davranışa hangı ülke ses çıkardı? Orada da "kan gövdeyi götürsün" diye el ovuşturanlann karanlık hesaplarını du- yumsamamak olanaksız Sosyalıst bloktakı çozülmeler ve glasnost, ardından Berlin Du- varı'nın yıkılması, Doğu Avrupa ülkelerinın demokratıkleşme sü- recine girmeleri, 21. yüzyıla girerken barış özlemiyle yaşayan in- sanlar için buyük bir mutluluk kaynağı olmuştu. Art arda iki pay- laşım savaşında yanan, yıkılan, yok olan şehirlerin ölüp giden insanlannın acısını. antıdemokratik yönetımlerin baskısını ilik- lerinde duyan insanlar bir kez daha pembe rüyalar görmeye baş- ladılar. Galıba insanoğluna şu yeryüzunde hıç rahat huzur yok. İşte şımdı de çeşitlı silahlar ve kimyasal maddelerle donattıkları Irak, kendi efendılenne ıhanet ederek çevrede olay çıkardı. Bugüne dek bölgede olup bıten gaddarlık'arın hıçbırine sesinı çıkartma- yan, kılını kıpırdatmayan egemen güçler anında tüm takım tak- lavatlarıyla bölgeye gelıp yerleştıler Kendi güçlerini, kendı silah- larını denemek ıçın bundan daha iyi fırsat mı olurdu? Hiç petrol kaynaklan başıboş bırakılır mıydı? Yönetime yerleştirdikleri adam- ları ancak ve ancak onlar ındtrebılirdı. Başkasının haddine mı düşmüştü böyle şeyler? Evet. kendimiz de dahil olmak üzere çevremiz silah deposu haline getirılirken işin farkına varmayan bızler. şımdi eteğimiz- den bu korkunç savaş cehennemine çekilmek ısteniyoruz. işle- rıne gelince. "dost ve muttefik" olan ulkeler şimdı, tıpkı Kore1 deki gibi Türk insanınm bir kez daha Arabistan çöllerinde telef olmasını bekliyor, istıyor. Bir söylentiye göre veba ve AIDS mikrobunu bile silah olarak kullanmak üzere edınmış olan Saddam'ın şerrinden ancak ve ancak aklımızı ve sağduyumuzu kullanarak, geçmişten ders ala- rak ve en önemlisi de sabırlı ve temkinli olarak kurtulabiliriz. "Bi- zim sınırımıza bir saldın olmadıkca tek bir erımizin bile Arabis- tan çöllerine gönderilmemesı için elimizden gelenı yapmalıyız." Daha yeni yeni yaralarını sarmaya başlayan, ülke içinde ve dı- şında bin bir sorunu olan Türk ulusunun sonu belli olmayan bir seruvene atılmaması için birbırımızı uyarmalı, yanlış adımları en- gellemeliyiz. TBMM'ye gönderdiğimiz partılerı. ınanç ve düşüncelerı ne olur- sa olsun tüm mılletvekillerimizin (kı yarın Meclis açılacak) ken- dılerini kanıtlamalarının zamanı gelmiştir. Ulusça onlardan, ül- keyi olası bir savaşa süruklemernelerıni, bunun için tam bir be- ratjerlik içinde olmalarını dilıyor, ıstiyoruz Çocukken bıze bir türku öğretmışlerdi, bilmem anımsar mısınız? "Ey millı dost, mıllı dost. yetmış ıki dilli dost, / Yüze guler oy- narsın, kalbı dusman milli dost" "Suçsuz Sayılma Hkesi"ni Kavramak... M VJÖR PLAKI \N SİJPER BİR YAP1M: SOU KA3ETI "% HASRET TÜRKÜSÜ -;,\ Günümüzdehukukçularadüşenbirinciödev,yürürlükteki kuralları hukukun evrensel ilkelerine uygun bıçimde yorumlayıp uygulamak, uygulamayı hukuksal kılmak, bundan da önemlisi ideal hukuka ülaşmak için bitmez tükenmezçaba sarfetmek olmahdır. MEHMET AKİFTUTUMLU Hukukçu Ceza yargılaması. bir suçun işlendiği şüp- hesi ile işlemeye başlayan ve bu şüphenin olumlu ya da olumsuz şekilde yenilmesiyle sona eren kolektif bir faaliyettir. Diyalektik bir yöntem ve süreç içinde yürütülmesi ge- reken yargılamada savcı ve yargıçtan başka rol alan başka bir şahıs da "sanık"tır. Sa- nık. suç işlediği "belli olan". "sanılan" kişi- dir. Onun. üzerine atılı suçu işleyip işleme- diği yargılama sonunda kesinlik kazanacaktır. Bu nedenle sanık. mahkûm oluncaya kadar suçsuz (masum) sayılır. "Masumluk karınesi" denilen bu ilke. ilk olarak 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hak- ları Beyannamesi'nin 9. maddesinde hu- kuksal ifadesini bulmuştur. Daha sonra 1948 tanhli İnsan Haklan Evrensel Beyan- namesi"ne (m.ll) ve Türkiye'nin 1954'te onayladığı insan Hakları Avrupa Sözleş- mesi"ne(m.6,2)geçenbuilke. 1982 Anaya- sası'nın 38 4. maddesinde pozitif bir düzen- lemeye konu olmuştur. Özellikle basınınihlali LMuslararası bir kural nıteliğini taşıyan ve pozitif hukukumuzda yer alan "Suçsuz sayılma ilkesi" (masumluk karinesi)nin ül- kemizde yeterince kavranıp uygulandığı söylenemez. Hemen her gün özellikle basın- da bu ilkenin çiğnendiğine tanık olmakta- yız. Örneğin haklarında henüz soruşturma ve yargılamaya devam olunan sanıklar için "küçûk komünist". "hırsız", "rüşvetçi". "katil" gibi nitelemelere bazı gazetelerde sık sık rastlamakıayız. Aynı ihlâlın ülkenin politika sahnesinde önemli rollere sahip ba- zı kişilerce yapıldığı da görülmektedir. Böy- lece kimi basın organlan ve politikacıların suçsuz sayılma ilkesi'nı çığnemeleri. sanığı kamuo>u gözünde önceden mahkûm et- mekte. onun küçük düşürülmesine ve onu- runun zedelenmesıne yol açmaktadır. Suçsuz sayılma ilkesi'nin amacı. henüz yargılama sonaermeden sanığındamgalan- masını önlemek, onurunu korumaktır. Çünkü damgalanmış ve onuru kınlmış bir sanığın aklanması (beraati) durumunda. ona yapümış olan haksızlığın giderilmesi her zaman kolay olmamaktadır. Şunu unut- mamak gerekir ki, kişi suç işlemekle her şe- yini. kişisel değerlerini yitirmez. Sanık, top- İumun kör ve duygusal tepkisine göre değil, hukuka ve adalete göre yargılanır. Bu neden- ledevlet,sanığı ceza yargılamasında bir taraf (suje) olarak kabul etmiş. ona bazı haklar ta- nımıştır. Bunlar arasında. susma hakkı. suç- lamayı öğrenme vedosyayı inceleme hakkı, müdafı tutma hakkı, doğal yargıç ve mah- keme önünde yargılanmayı ısteme hakkı sa- yılabilir. Suç sosyal. ekonomik, psişik, eğitsel ve çevresel eikenlerle ortaya çıkan hukuka ay- kın bir fenomendir. Bu nedenle belirli kri- minal koşullann zorlamasıyla herkesin suç \şleyebileceği, daha doğrusu sanık durumu- na düşebileceği gözardı edilmemelidir. An- cak kişinin işlediği iddia edilen suç türü ve vahamet derecesi ne olursa olsun, sanığın hukuki ve adil bir yargılamaya tabi tutulma hakkı elindenalınamaz. Sanığa yükletilen suçun, şiddet derecesi ve ahlâk-dışılığı yönlerinden toplumu ra- hatsızetmesi doğal karşılanabilir. Fakat iş- lendiği iddia edilen suçun niteliği ne olursa olsun, sanığa "insan" gözüyle bakılması ge- rektiği yolundaki anlayış. çağdaş hukuk dü- zenlerinde oybirliği ile kabul edilmektedir. TRT'ninyanlışı Bu arada özellikle TRT haber yayınların- da sık sık yapılan bir hataya değinmekte ya- rar var: Sanığın aklanmasına (beraatine) ilişkin olarak verilen haberlerde "Sanık (...) delil (kanıt deseler olmaz mı!) yetersizliğin- den beraat etti" şeklinde hukuksal değeri ol- mayan anlatımlara yer verilmektedir. Böy- lesine bir ifade şekli yanlış anlamlar doğurabilmektedir. Doğrusu şudur: Asıl olan sanığın suçsuz olmasıdır. Eğer sanığı mahkûm etmeye yeterli kanıt varsa zaten mahkûmiyet karan verilir. Ancak "delil ye- tersizliğınden beraat" deyimi kullanılınca, sanki sanığın suçlu olduğu anlaşılmış da bu- na kanıt bulunamamış gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Bu tarzda bir anlatım ile suç- suz sayılma ilkesi tersine çevrilmekte, âdeta "suçluluk karinesi" gibi bir ilke canlandınl- maya çalışılmakıadır. Oysa "Suçluluk ilke- si", ceza yargılaması hukukunun ilk devir- lerinde uygulanmış. ancak Batı Avrupa'da 18. yüzyıldan sonra terkedilmiştir. Artık çağdaş ceza yargılaması hukukunun amacı sanığın suçlu sayılıp cezalandırılması değil, sanığın haklannı ihlal etmeden maddi ger- çeğe ulaşmaktır. Bunlardan başka. sanığı mahkûm etmeye yeterli kanıt sağlanama- ması durumunda kabul edilmiş bir ilke da- ha var: Şüpheden sanık yararlanır (in dubio pro reo). O halde ceza yargılaması sonunda sanığın "suçlu" olduğu kanıtlanmadıkça, ona suçlu gözüyle bakilamaz. Salt şüpheden ve zayıf kanıtİardan yola çıkarak sanığa "suçlu" damgasını vurmak, hukuka ve insan haklarına saygı duymamak, kısacası **in- san"a değer vermemek anlamınagelir. Sonuç Başta yargılama makamlan gelmek üze- re. basının, yürütme, idare ve yasama yetki- lilerinin. kısaca toplumun tüm kesimlerinin sanığın "Suçsuz sayılma ilkesi"'ne sayg\ duymalan ve ilkeye uymalan, "Hukuk dev- leti" ve "Sanığın onurunun korunması" gi- bi artık pozitif hale gelmiş çağdaş hukuk normlarının bir gereğıdır. Hiç kimsenin "sa- nık durumuna düşmemek" gibi bir garantiye sahip olama\ acağı gerçeği karşısında "Suç- suz sayılma ilkesi" daha belirgin bir anlam kazanmakta ve tüm toplum üyelerinin hiz- metinde hukuksal bir güvence oluşruımakta- dır. PENCERE TÛRKİYE-YUNANİSTAN DOSTLUK DERNEĞİ GENEL KURULU Türkiye-Yunanistan Dostluk Derneği'nin Olağan Genel Kurul Toplantısı 15 Eylûl 1990 tarihinde, çoğunluk sağlanamadıgı takdirde 22 Eylûl 1990 Comartesi gûnü, saat 14.00'te Mûlkiyeliler Birliği, Muallim Naci Caddesi 153, Kuruçeşme/İstanbul adresinde aşağıda yazüı gundeme göre yapılacaktır. YönetimKurulu G İ ' N D E M : LAçılışveyoklama. 2. Kongre Ba^kariık Divanı seçimi. 3. Yönetim K-orulufaaliyet raporu ite Denetim Kunılu raporunun okunması \-e oylanmaa. 4. Yönetim Kurulu'nun aklanması. 5. T^hmini bütçeningörûşûlerek onaj'lanmaa. 6. Demek organlan için seçimler j-apılması. 7.Di!eklerwöneriler. 8. Kaparuş. KONKORDATO KOMİSERLİĞİNDEN Şereflikoçhisar Kale Mahallesi Adalar Sokak No: 13 Esen Tica- ret'te ticaretle iştigal eden Hacı Ahmet oğlu, 1947 doğumlu Abdül- kadir Esen vekili Av. Mehmet Ali Kutlu'nun konkordato teklifı Ş. Koçhisar lcra Tetkik Mercii Hâkimliği'nin 15.3.1990 tarih 1990/37 sayılı karan ile 2 (iki) aylık mehil verilmiş ve konkordato komiseri olarak da hâkimhkçe tayın edilmiş bulunmaktayım. Borçlu Abdülkadir Esen'den alacaklı bulunanların bu ilanın yayı- nı tarihinden başlamak kaydıyla 20 gunlük süre içinde alacaklarmı tevsik eder belgderle birlikte aşağıda gösterilen adresime her gün (tne- sai günleri) 14.00-17.00 arası müracatla kayıt ettirmelerini, Bu süre içinde gerekli kayıt işlemini yaptırmayanlann konkorda- to müzakeresine kabul edilmeyeceklerini; Konkordato müzakeresinde, 10.10.1990 günü saat 15.00'te Ş. Koç- hisar Sulh Ceza Mahkemesi duruşma salonunda yapılacağından, ala- eakhlann hazır bulunmalan. Alacakhlar toplantısından yedi gün öncesıne kadar alacakhlann dosyadaki belgeleri inceleyebilecekleri ÜY'nin 292'ncı maddesi uya- nnca ilan olunur. AHMET ARMAGAN Konkordato Komiseri Ş. Koçhisar tcra Müdürü VEEAT llter Sayın, llkay, Necmi Demir ve Oktay Alptekin'in babaları, İşin, Yücel, Yalçın ve Güneş'in dedeleri, Melek Alptekin'in eşi Em. Ord. Kd. Alh. ve Avukat SÜLEYMAN ALPTEKEVi (930-3) kaybettik. Cenaztsi cumartesi günü Levent Camii'nde kılınacak öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verilecektir. AİLESÎ KAMUOYUNA Eğitim emekçilerinin EĞİT-DER örgütlülüğü ve birlikteliği çerçevesinde oluşturdukları SENDİKAL HAKLAR MERKEZİ KOMISYONU'nun Grevli- Toplusözleşmeli Sendikal Haklar Mücadelesinin bir boyutu olan EĞİT-SEN'e geçiş sürecindeki açıklamalannı ve çalışmalarını destekliyor, başarılar diliyoruz. EĞİT-OER İSTANBUL ŞUBESİ, EĞİT-DER G.O.PAŞA ŞUBESİ, EĞİT-DER BEYKOZ ŞUBESİ, EĞİT-DER KARTAL ŞUBESİ, EĞİT-DER KAOIKÖY ŞUBESİ, EĞİT-DER ÜMRANİYE ŞUBESİ. EĞİT-DER KÜÇÜKÇEKMECE ŞUBESİ İSTANBUL SEN. HAK. KOM.. EĞİT-DER G.O.PAŞA SEN. EĞİT-DER HAK. KOM., EĞİT-DER BEYKOZ SEN. HAK. KOM., EĞİT-DER KADIKÖY SEN. HAK. KOM., EĞİT-DER ÜMRANİYE SEN. HAK. KOM. VİCDAN BAYKARA (İst. Belediye Memurları Sendika Yürütme Komisyonu Bşk.) EROL İŞCAN (TMMOB İst. İl Koordinasyon Kurulu Üyesi) KÂMİL OZALP (Teknik Sağlık Mensupları Der.İst.Şb.Bşk.) SÜLEYMAN ERYILMAZ (DYFM-DER Genel Örgütlenme Sek.) KÂZIM ŞAHİN (Maliyeciler Derneği Y.K. Üyesi) İSMAİL KARAKUŞ (PTT-ÇAYAD Y.K. Üyesi) ATİLLA AYÇİN (HAVA-İŞ Genel Başkanı) SABRİ TOPÇU (TÜMTİS Genel Başkanı) FUAT ALAN (BELEDİYE-İŞ Genel Başkanı) MUNZUR PEKGÜLEÇ (DERİ-İŞ Genel Başkan Yrd.) YAVUZ ŞİMŞEK (TGS İst. Şb. Bşk.) FARUK USTÜN (TEZ-KOOP-İŞ İst. 2 No'lu Şb. Bşk.) OKTAY İŞLEKER (TES-İŞ İst. 1 No'lu Şube Bşk.) YILMAZ ŞENİTÜRK (TARIM-İŞ ist. Şb. Bşk.) ŞAFAK KURNAZ (HAVA-İŞ Genel Sek.) NABİ DELİCE (HAVA-İŞ Genel Bşk. Yrd.) MUSA SERVİ (DERİ-İŞ Kazlıçeşme Şubesi Sek.) ALİ PIZA KÜÇÜKOSMANOĞLU (TÜMTİS İst. Şb. Sek.) ". . ."Süriiye Saydılar Bizi "Vatan Yahut Silistre" Namık Kemal'in ünlü oyunudur. 1873'te Gedikpaşa Tiyatrosu'nda oynandı ve yasaklandı; zamanın ikti- darı oyunu sakıncalı bulmuştu. 1990 yılındayız. Demek ki aradan 117 yıl geçmiş. İstanbul Valiliği, Erol Toy'un "Pir Suttan Abdal" adlı oyununu yasaklıyor. Ankara Birlik Tiyatrosu, Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'n- da oyunu sahneye koymak üzereyken İstanbul Valiliği-Emniyet Müdürlüğü başlıklı bir yasak karan çıkarılıyor; "Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu"na göre oyunun sergilenmesinin "uygun görülmediği" bildiriliyor. Pir Sultan Abdal 16'ncı yüzyılda yaşamış Şıvaslı bir Türk şai- ridir; Alevi mezhebindendi; fikir ve inançlan yüzünden birkaç kez tutuklandr, sonunda İstanbul'dan gelen emirle asıldı; yaşamı bir efsaneye dönüştü. Halk dilini benimsemişti Pir Sultan, bize tadına doyulmaz şi- irler bıraktı: Uyur iken uyardılar Diriye saydılar bizi Kcyun olduk ses anladık Sûrûye saydılar bizi Tasavvuf edebiyatının köşetaşlanndan biridir Pir Sultan Ab- dal, edebiyat tarihimizdeki yerini kimse silemez; adını bilmeyen öğrenci edebiyat dersinden sınıf geçemez. Pir Sultan'ın hayatı bir tiyatro oyunu olarak sahnelendi mi, ögretmenler öğrencileri- ni izlemeye götürmelidirler. •k Namık Kemal 19'uncu yüzyılda yasadı; Gedikpaşa Tiyatrosu'n- da oyunu yasaklandı. Pir Sultan Abdal 16'ncı yüzyılda yaşamış olduğuna göre aradan dört yüzyıl geçmiş. Yıl 1990. 21'inci yüzyıla 10 kala istanbul Valiliği, Pir Sultan'ı yasaklıyor. Olayın en hüzûn verici yanı tiyatroya dönük bakışında siyasal iktidarın tutumudur. Valiler, "Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu" na göre sansür uygulayacaklar; ANAP'ın demokrasisi bu... Pir Sultan Abdal ne demiş: Dar günümde dost düşmanım bell'oldu On derdim var ise şimdi ell'oldu Ecel fermanı boynuma takıldı Gerek asa gerek vuralar beni Değişmiş bir şey var mı Türkiye'de? Aradan dört yüzyıl geç- miş, fikırleri yüzünden insanlar vuruluyor, asılıyor, hapsediliyor, kitaplar yakılıyor; 1980'lerde hepsıni yaşadık, 1990'lardayız; ama bugün cezaevlerinde 30'u aşkın gazeteci toplam 2700 yıl hap- se hükümlü yatıyorlar; içişleri Bakanı gazete, dergi, matbaa ka- patıyor; vali, tiyatro oyununu yasaklıyor. • Valiler, her yerde kasetleri, plakları,toplantıları,açık oturum- ları yasaklıyorlar; hiç kuşkusuz bunların tümü yukarıdan gelen emirlerle ve ANAP iktidarının istekleriyle yürütülmektedir. 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu'na 16.6.1985'te ANAP iktidarı bir ek madde getirmiştir. 3233 sayılı yasa ile geti- rilen değişikliğe göre "Kişi veya topluluklar umumi veya umuma açık yerierde en büyük mülki amire en az 48 saat önceden mü- racaat suretiyle oyun ve temsil verebileceklerdir." Mülki amir (va- li ya da kaymakam) oyunu sakıncalı görürse polise emir vere- rek yasaklar. Ülkemizde demokrasi budur; tiyatro sanatını, yazarını, oyun- cularını, oyunlannı valinin ya da kaymakamın emirlerine bağla- makla demokrasi yapıyoruz Ne demiş Pir Sultan: Uyur iken uyardılarI Diriye saydılar bizi/ Koyun olduk ses anla- dık / Sürüye saydılar bizi... Tam üçyılgeçtiy yokluğuna hâlâ alışamadıky Didar Abla D i d a r Ş e n s o y yarın 13.00'te Feriköy'de mezarı başında anılacak. İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İSTANBUL ŞUBESİ KAMUOYUNA ABD ve uluslararası petrol tekellerinin daha fazla sömürüsü ve kârları için yine Ortadoğu'da yeni senaryolar hazırlanmaktadır. Halklar birbirine düşman edilmekte, Türkiye'ye jandarmalık rolü verilmekte, savaş çığırtkanlığı yapılmaktadır. Bizler, Emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecek haksız bir savaşa, Savaş çığırtkanlığı ile işçi sınıfımız ve halkımız üzerindeki antıdemokratik uygulamalara, zama ve grev ertelemelerine HAYIR diyoruz. İSTANBUL SENDİKA ŞUBELERİ PLATFORMU (TÜRK-İŞ, HAK-İŞ, BAĞIMSIZ 40 SENDİKA ŞUBESİ) ÎNGÎÜZCE'Yİ 6 AYDA KONUŞUN SİZİ AMERÎKALI DOSTUMUZLA BULUŞTURALIM Tcl: 349 48 57 AV KÖŞKÜ Sahibinden Riva Deresi yakınında Bozhane yolu üzerinde, iki katlı Şömineli. Yolu Özel, Telefonlu, Altı dönüm içindeki Nefis Pınan olan villa Tel: 158 46 27
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle