Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Strateji 15 Aralık 2008/233 ST R A T E J İ c karşımıza çıkarır. Bütün politik ve stratejik analizler, güçler ve onların geleceği üzerine yapılmaktadır. Acaba, dünya haritasının bu parçalanmış biçimi hangi politikanın ve stratejinin konusudur. Merak etmeye değmez mi? Küresel yoksulluk konusunu analiz eden T. Pogge şöyle der: “Zengin ülkelerin yurttaşlarının ortalama gelir düzeyi, küresel yoksullara kıyasla satın alma gücü bakımından yaklaşık 50 kat ve piyasa değişim oranları bakımından da 200 kat daha fazladır. Yüksek gelir ekonomilerinden 903 milyon insan toplam dünya gelirinin yüzde 79.7’sini elinde bulundururken, küresel yoksullar açacaktır.” İnsanın insan üzerinde böyle bir değerlendirme yapabilmesi sistemin insandan ne ölçüde koptuğunu gösteren önemli bir veridir. Kaldı ki sistemin içine taşınan insanlar ve özellikle kadınların iş dünyasına katılımı nufüs artışını düşürmektedir. Ayrıca dünyadaki gıda üretimindeki artışla nüfus artışı arasındaki denge de, böyle bir sorunun olmadığını göstermektedir. ? “Küresel yoksulluk, zengin toplumlar için katlanılır bir maliyetle çözülemeyecek kadar büyük bir sorundur.” Bu görüş oldukça yaygındır. Sözgelimi R. Rorty “siyasal olarak mümkün bir zenginliğin yeniden 13 zaman daha seçici bir yolla çocuklara ve kimsesizlere yönelik olan programlar seçilip uygulanabilir. ? “Dünyadaki yoksulluk giderek kayboluyor.” Bu çıkarım ancak popüler siyasetin ve ona bağlı kurumların bazı gelişmeleri abartarak sumalarından kaynaklanan bir görüştür. BM Dünya Gıda ve Tarım Örgütü gibi kuruluşların ileriye dönük tasarımlarına dayalı bu çıkarım ise daha önce belirttiğimiz üzere sorunu tehir etmeyi ikna edici sebeplere bağlamaktadır. Kaldı ki bu konuda geliştirilen ileriye dönük planlarda 2015 yılında hala 420 milyon iyi beslenmeyen insan olacağı ve yılda yaklaşık dokuz milyon insanın yoksulluğa bağlı sebeplerden dolayı öleceği ifade edilmektedir. Gelecekte bu sorunun aşılacağını iddia edenler ekonomik bunalımla artışına katkı sağlamışlardır. Gerek yapısal durum gerekse üretilen yoksulluğa ilişkin görüşler ve dünya ölçeğinde yaşanan ekonomik bunalım; işleyen sistemin ‘yoksul üretme ve yoksulları kaderine terk etme’ düzeneğini tanımlar. Bu tablonun ülkemize yansıyan boyutu her ne kadar kavramlar ve tanımlara boğularak çarpıtılsa ve TUİK’in yaptığı gibi iktidara yaslanma uğruna nesnelliği bozmak için her şeyi birbrine karıştırmak isteyenler olsa da, durum çarpık, vahim ve insanlık dışıdır. Yoksulluk sınırı ve açlık sınırı olarak belirlen ölçüler ve ekonomik hasılanın dağılımı konusundaki aşırı eşitsizlik ve uçurum, giderek bireysel ve toplumsal travmaları beraberinde getirmektedir. Yapısal durumun ve yaşanan ekonomik bunalımın, ülkemizde de bazı değişikliklere ve yer değiştirmelere neden olacağı bir gerçektir. Böyle olmasına karşın, gayri safi milli hasıladan pay alma ve bölüşme konusunda siyasetin bağımlılığı artıran sıradan paket yardımını bırakıp, insanların insanca yaşama hakkına katkı sağlayacak üretime ve istihdama dönük projelerin devreye sokulması gerekmektedir. Değerler üzerinden ayrışmayı körükleyen ve derinleştiren siyasetin yerine toplumsal barışı sağlayacak politikalara ve ekonomik uçurumu aşacak projelere önderlik yapan siyaseti ikame etmek zorunludur. Önümüzdeki süreçte siyaset kaçınılmaz olarak bu noktaya kilitlenecektir. Enerjisini bu soruna odaklayan siyaset, yarının Türkiye’sinde söz sahibi olacaktır. YOKSULLUĞUN TABLOSU Sistemin dışında bırakılanlar konusunda ileri sürülen görüşlerden bazısı bu boşluğu kapitalizmin zorunlu bir parçası sayarak ‘bırakın gitsinler, bunlar ne yaparsa yapsınlar’ derken, bazısı da bu alanı daraltmanın sistemi sıkıntıya sokacağını ileri sürerek insani bir görevi sırası gelmeyecek şekilde tehir etmeyi savunmaktadır. Ancak sistemin iç yeterliliğini kaybederek kendi aleyhine işlediği bu bunalımlı dönemde ‘bırakın ne yaparsa yapsınlar’ demek ya da sistemin tekelleşmiş ebelerini kurtarmak uğruna sosyal bir sorunu tehir etmek krizi hızlandıran bir katalizatör olmaktan Yoksulluğun neden gıda öteye geçmeyecektir. sıkıntısı, insanları kuyruklara İki milyar sekiz mahkum ediyor. milyon kişi ya da bir başka deyişle toplam nüfusun yüzde 46’sı Dünya Bankası’nın günde iki dolara tekabül eden yoksulluk sınırının altında, yani kişi başına düşen günlük gelirin 2.15 dolarlık satın alma gücünün olduğu hanelerde yaşıyor. Ortalama olarak bu sınırın altında yaşayan insanlar söz konusu sınırın yüzde 44.4’nün altına düşüyorlar. Diğer bir ifadeyle bu insanların bir milyar iki yüz milyonu söz konusu sınırın yarısından daha azıyla, yani Dünya Bankası’nın daha çok bilinen günlük 1/1.25 dolarlık yoksulluk sınırının altında yaşıyorlar. Diğer taraftan önümüzdeki dönemde dünya gücü olarak çıkacağı söylenen devletlerin iç yapısında aşırı dengesizlikler söz konusudur. Örneğin Çin’in 1.2 milyarlık nüfusunun 800 grubunu oluşturan iki milyar sekiz yüz milyonu iç kesimlerde inanılmaz milyon insan bunun ancak yüzde derecede sefalet içinde yaşamaktadır. 1.2’sini erişebilmektedir. Bu uçurumun Buna karşılık Çin’in kıyı eyaletleri tüm aşılması için yapılması gereken iş: dünyada en hızlı gelişen yerler Toplam küresel gelirin yalnızca yüzde arasındadır. Gelişmekte olan ülkelerde 1’nin, yani yılda üç yüz on iki milyar bu tablo daha çarpık ve insani doların birinci gruptan ikinci gruba duyarlılıktan yoksundur. Dünya kaydırmaktır.” Ancak burada hemen haritasına bu gözle bakıldığında aşırı belirtmek gerekir ki küresel gelir, tam dengesiz yapıların yanyana olduğu aksine giderek birinci gruba kaymakta, görülür. Dolayısıyla saldırgan özgürlük gün geçtikçe zengin zenginleşmekte, ve ekonomik güç ayaklarıyla yoksulluğun ve sefaletin biçimlendirdiği yoksul daha yoksullaşmakta ve sisteme yabancılaşmaktadır. Bu son derece durum arasındaki çelişkiyi maskelemek korkunç tabloya eklenen bunalımın için güçlerin krizi aşma noktasında daha da derinleştirdiği yoksulluk ortak hareket etmeleri söz konusu karşısında ahlaki değerlerden, olabilir. özgürlükten bahsetmek ne kadar Dünyada yaşanan ekonomik inandırıcıdır. Demek ki sistem, bunu bir dengesizliği ve sefaleti gizlemek için ahlaki mesele olarak görmüyor. öncü güçlerin insani faaliyetlere dönük İnsanlıktan ve ahlaktan soyutlanmış rakamları gizledikleri, en azından böyle bir tablonun zorunlu parçası şişirdikleri de bir gerçektir. Gerçek elbette ki bunalımdır. rakamların daha farklı olduğu ve şu an Küresel yoksulluğu gözardı etmenin ekonomik bunalımın her alana yayıldığı gerekçelerini ve geçersizliğini T. Pogge, düşünülürse ‘sistemin yabancıları; dört ana başlıkta şöyle açıklamaktadır; yoksullar’ın neredeyse dünya nüfusunun ? “Yoksulluktan kaynaklanan yarısını oluşturduğu söylenebilir. Hele ölümlerin önlenmesi pek iyi bir şey fakir ülkelerde günlük gelirin 1/3 dolar değildir. Çünkü bu gelecekte nüfus olduğu gerçeği, insanlı dünyada insanlık artışına ve dolayısıyla da daha fazla dışı bir durumun yaşandığı tabloyu yoksulluğa bağlı ölümlere yol Neo liberal politikacıların yoksulluğun önlenmesine ilşkin bir yaklaşımı bulunmazken, tespitleri dahi insancıl olmaktan uzak. Yaşanan yapısal sorunların Türkiye’ye de birtakım değişimler getirmesi kaçınılmaz. dağıtımı projesi için böylesi bir yeniden dağıtımdan sonra zenginlerin hala kendilerini tanıyabilmelerine, hayatlarının yaşamaya değer olduğunu düşünmelerine imkan sağlayacak kadar paraya ihtiyaç vardır,” der. Bunun anlamı şudur: Küresel yoksulluğu çözmek, kendi varlığımızın altını oyar. Bu nedenle siyasal olarak uygulanabilir değildir. Bu iddia, yaşanan durumu gözardı eden bir yaklaşımın ürünüdür. Çünkü hepimiz dünya genelindeki ağır boyutlardaki yoksulluğun ortadan kaldırılması için gelirlerimizin yüzde 1.2’lik bir kısmından feragat ettiğimiz zaman kendimizi ve insanlığımızı daha iyi hatırlayacağız. ? “Yoksullara para aktararak mesele çözülmez.” Doğrudan para aktarmak yoluyla kalkındırmanın gerçekleşmeyeceği yönündeki görüş haklı olabilir. Bu görüşte sistemin işleyişini gözardı eden geçersiz bir yaklaşımdır. Çünkü yapılan yardımların çok az kısmı az gelişmiş ülkelere aktarılmakta ve yine bu yardımların sadece yüzde 8.3’lük kısmı temel ihtiyaçları karşılama amacına dönük olarak kullanılmaktadır. Eğer doğrudan yardım bir bağımlılığa neden oluyorsa o Kaynakça 1 Thomas Pagge, Küresel Yoksulluk ve İnsan Hakları, (Çev: Güneş Kömürcü) İstanbul:2006. 2 Nadim Macit, Küresel Güç Politikaları, Türkiye ve İslam, Ankara: 2006.