22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 C 3 Gezi’nin Mirası CAN ATALAY Avukat En başta başlığımızı reddedelim: Gezi’nin bir “mirası” olmaz; daha doğrusu henüz olamaz.... Henüz süren, halen içinde bulunduğumuz tarihsel bir “an” ile ilgili olarak bir mirastan değil, ancak bugün ile bağını kurmaya çalıştığımız bir gelecekten, bu geleceğe ilişkin görevlerimizden söz edebiliriz. Tüm toplumsal taleplerin birikip birikip neden Gezi Parkı’nda “üç beş ağaç siyaseti” sürdüren, sınıf siyasetini kent merkezindeki müşterek bir kamusal mekân bağlamında direnişe dönüştüren çok sınırlı sayıda insanın açtığı bir mecradan aktığına “fikri hür vicdanı hür” bir biçimde yanıt aramak gerekmez mi? Haziran 2013 öncesinden sahip olunan “yanıtlar” için uygun sorulara(!) sığınmamak, karşımızdaki devasa görevlere talip olunabilmesinin ilk adımıdır. Gezi’de patlak veren isyanın niteliğini pek çok toplumsal talebi peşi sıra sayarak tanımlamaya çalışmanın bir adım daha ilerisine gidebilir miyiz? Gezi Direnişi antiotoriter, muhafazakâr piyasacılığa ve onun rıza devşirme mekanizması olan temsili demokrasiye açık bir itiraz niteliğindedir. Haziran’da ayağa kalkan, İslami referansları daha otoriter ve mutlak olarak piyasacı bir hükümetin yurttaşlıktan kaynaklanan tüm haklarını neoliberal otoriter yeni bir rejim inşası yolunda adım adım ellerinden aldığını adını böyle koymasa dahi artık izlemek istemeyen insanlardır. Gezi’de uzun yıllar sonra yeniden kazandığımız, teker teker insanlarımızda ve o insanlarımızın yan yana gelmesi ile oluşan kitlelerde kurtuluşun bir kurtarıcıdan gelmeyeceğine, birlikte mücadele edilirse birlikte kazanılabileceğine ilişkin bir (öz) güven yaratmış olmasıdır. Doğrudur, Erdoğan hükümetinin giderek bir partidevlete dönüşmesinden kaynaklanan olanaklarını da akılda tutarak temsili demokrasi mekanizmalarını da zorlamak, parlamenter demokrasinin olanaklarını küçümsememek, bu düzeydeki mücadeleyi de hem iş listemizin üst sıralarında tutmak her zamankinden daha çok bir zorunluluktur. Bu yaygınlık, kitlesellik ve militanlıktaki bir hareketin önümüzdeki dönemde temsili demokrasi mekanizmaları içerisinde soğurulması, oyunun tam da Erdoğan’ın kurmak istediği zeminde kurulmasına razı olmak anlamına gelecektir. Emeği ile geçinen yurttaşların isyanı kendisini müşterek bir kamusal alana sahip çıkarak, beden ve mekân politikaları üzerinden hayatları üzerinde tahakküm kurmaya çalışan ahir zaman diktatörlüğünün (parti devletinin) karşısına meşru ve militan bir mücadele ile dikilerek gösterdi. Gezi, ancak karşıtlarının kendisini hapsetmeye çalıştığı kültürel duvarları aşabilirse bir geleceğe sahip olabilecektir. Halkların aşağıdan kardeşleşmesinde ısrar ve AKP partidevletinin kendi tapulu alanı saydığı mavi yakalı emekçilerle, geniş yoksul yığınlarla sosyal talepleri (Soma acısının tüm açıklığı ile ortaya çıkardığı gibi) Gezi’nin bugünü ve geleceği için vazgeçilmezidir. Gezi ancak kendisini yaratan emeği ile yurttaşların her gün, her yerde siyaset yapmasının artarak sürdürülmesi, emeği ile geçinen yurttaşların mücadele ve taleplerinin “yüksek siyaset” sahnesinde tayin edici olması ile sürebilir. Aksi, ancak reddi miras olacaktır... Gezi’nin fidanlarıydılar İstanbul Haber Servisi Gezi Parkı Direnişi, geçen yıl Türkiye’nin değil dünyanın da en önemli gündem maddelerinden biri oldu. Çoğunluğunu “apolitik” oldukları için eleştirilen gençlerin oluşturduğu direniş; kendine özgü dili, lidersiz, örgütsüz yapısı ile tarihe geçti. 9 gencin öldürüldüğü, polis şiddetinin sokakları savaş alanına çevirdiği eylemlerin ateşi 27 Mayıs gecesi yandı. 27 Mayıs gecesi saat 22.00’de parkın Divan Oteli’ne bakan duvarın 3 metrelik kısmı iş makineleri tarafından yıkıldı ve 5 ağaç da yerinden söküldü. Taksim Dayanışması üyeleri iş makinelerinin önüne geçerek daha fazla yıkım yapılmasını engelledi. 50 kişi parkta çadır kurarak sabaha kadar nöbet tuttu. Polisin, 30 Mayıs günü sabah erken saatlerde çadırları yakması çevre eylemini bir direnişe çevirdi. Olayı sosyal medyada duyan binlerce kişi Gezi Parkı’na geldi. 30 Mayıs gecesi parkta festival ortamı vardı. Ama 31 Mayıs sabahı polisin biber gazı ve tazyikli su kullanarak gerçekleştirdiği saldırı sırasında aralarında milletvekilleri Sırrı Süreyya Önder, Sezgin Tanrıkulu ve Gürsel Tekin’in de bulunduğu çok sayıda kişi yaralandı. Sayıları gittikçe artan eylemciler gece evlerine gitmeyerek sokaklarda polisle çatıştı. Bu arada İstanbul 6. İdare Mahkemesi’nin, Topçu Kışlası Projesi hakkında yürütmeyi durdurma kararı verdiği öğrenildi. Geceyi sokaklarda geçiren eylemcilerin sayısı 1 Haziran sabahına gelindiğinde milyonlara ulaştı. Anadolu yakasında toplananlar Boğaziçi Köprüsü üzerinden yürüyüşe geçti. Beşiktaş, İstiklal Caddesi, Gümüşsuyu Caddesi ve Sıraselviler Caddesi’nde polisle çatışmalar devam etti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kadıköy Meydanı’nda düzenleyecekleri mitingi iptal ederek Taksim Meydanı’na geldi. Gezi Parkı’nı karargâha çeviren polis, 1 Haziran günü 16.00 sıralarında kalkanlarını bile almadan hızla polis araçlarına binerek parkı boşalttı. 6 Temmuz günü Talimhane’de “palalı saldırgan” sahneye çıktı. 2 Haziran’da Eskişehir’deki eylemler sırasında eli sopalı kişiler tarafından acımasızca dövülen 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz 38 günlük yaşam mücadelesini 10 Temmuz’da kaybetti. Gezi Parkı polis tarafından boşaltıldıktan sonra 23 gün boyunca halka tamamen kapatıldı. 8 Temmuz günü ise “resmi törenle” park yeniden açıldı. Resmi açılışın ardından Gezi Parkı’na gitmek için Taksim Dayanışması’nın çağrısı ile toplanan gruba polis yine müdahale etti. Aralarında dayanışmanın bileşenlerinden Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nden Mücella Yapıcı, İstanbul Tabip Odası Genel Sekreteri Ali Çerkezoğlu, Elektrik Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Beyza Metin, Şehir Plancıları Odası İstanbul Şube Sekreteri Akif Burak Atlar’ın da bulunduğu 12 kişi gözaltına alınarak tutuklanması istemi ile mahkemeye sevk edildi. 12 kişi daha sonra serbest bırakıldı. Gezi İsyanı’nın Siyasi Çağrısı ERTUĞRUL KÜRKÇÜ HDP Eşbaşkanı Bir siyasal çağrı ile beklentiyi uzlaştırmak mümkün olmadığı gibi, ucu nasyonal sosyalizme çıkan bir arzuyla Gezi’nin özgürlükçü arayışını aynı muhalefet çatısı altında birleştirmek de imkânsızdı. Yine de Gezi’nin açığa çıkardığı çoğul muhalefetin, seçimler sürecini, iktidarın bastırma stratejisine karşılık, mevcut egemenlik rejiminin yerini alması beklenen düzenin bir ortak tahayyülüne henüz bir programa değilse de ulaşabilmeye imkân veren bir mücadeleler toplamına dönüştürmesi mümkündü, halen daha mümkün. 2014 yerel seçimlerine Gezi İsyanı’nı bastırırken kullandığı aynı siyasal strateji ile giren Erdoğan’ın kazandığı kısmi başarı, Gezi’nin sözünü aşan içeriğinin kofluğuna bir kanıt mı sayılmalı? Gezi, yadsınamaz maddi hakikatiyle Türkiye’yi çoktan değiştirdiğine göre böyle bir iddianın kendisi koflukla maluldur. Ama bilinç maddi hayatı izler. Gezi’nin kendi potansiyellerinin idrakine ulaşması için gereken siyasal zaman, merkezi siyasetin önceden belirlediği takvimde işaretlenenden daha uzun bir süreyi işaret ediyordu. Gezi’nin kendi isyanının prizmasından ana muhalefetin seçim stratejisinin başarısızlığını da gözlemesi, kendi özgücüne değil Gezi’den ayrışan güçlere dayanan yerel seçim perspektifinin çöküşünü de deneyimlemesi gerekiyordu. Mizahının kendisine karşı bir silaha dönüşmesine izin vermeyecekse, Gezi’nin yerel seçimlerden çıkaracağı en önemli ders, toplumun kendisinden beklediği şeyin “tatava yapmak” olduğunun idrakine varmasıdır. Gezi İsyanı’nın birinci yıldönümünde, isyanı doğuran koşullardan hiçbiri değişmediği gibi, Abdullah Öcalan’ın ısrarları ile sürebilen “çözüm görüşmeleri” dışında, halklarımızın barışı adına hiçbir yeni adım da atılmış değil. Şu halde, “aşağıdan, alanlardan, parklardan, varoşlardan yükselen bir halk egemenliği perspektifinin yol göstericiliğinde, demokratik ve sosyal bir cumhuriyet ve demokratik özerklik hedefinin mücadele içinde ete kemiğe bürünmesi” için, “hareketin kendisine her yerde aynı egemenliği dayatan iktidar karşısında kapsayıcı bir ortak ve genel amaca kavuşması” için Gezi’nin sürdürülmesi gerekiyor. Bu bir inanç sorunu değil, toplumsal mücadelenin önümüze getirip koyduğu bir devrimci sorun. Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve milletvekili genel seçimleri bu siyasi çağrı doğrultusunda, halkın mevcut hâkimiyet rejimini tartıştığı ve özyönetimin halkın egemenliğinin alternatifi olarak ete kemiğe büründürüldüğü bir mücadele alanı olarak kavranmadıkça, Erdoğan, yürüdüğü hedefe doğru bir adım daha atacaktır. Gezi’den hareketle siyasi beklenti ve arzulara kapılanlara, kulaklarını Gezi’nin siyasi çağrısına açmalarını öneriyoruz. AKP’nin “tek adam” rejimine doğru yürüyüşüne son vermek ABD’nin ve Cemaatin rızasını aramaktan değil, Gezi İsyanı’nın açığa çıkardığı talepleri ortaklaşa gerçek bir alternatif siyasete büründürmekten geçiyor. l Ali İsmail Korkmaz Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadime Ayvalıtaş 13 Aralık’ta geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. 16 Haziran 2013 tarihinde, polis tarafından atılan gözyaşartıcı gaz kapsülünün başına isabet etmesi üzerine 269 gün boyunca komada kalan 15 yaşındaki Berkin Elvan, 11 Mart 2014’te hayatını kaybetti. Elvan öldüğünde 16 kiloya düşmüştü. Mersin’de Gezi eylemleri sırasında ağzına sıkılan biber gazı sonrası dil kökü kanserine yakalanan Mehmet İstif, tedavi gördüğü Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 13 Mayıs 2014’te hayatını kaybetti. l Fadime Ayvalıtaş l Berkin Elvan l Mehmet İstif Hasan Ferit Gedik, Gülsuyu’nda 30 Eylül 2013 tarihinde mahalledeki uyuşturucu çetelerini protesto etmek için gösteri yapan halka yönelik silahlı saldırıda öldürüldü. Gedik’in cenazesi İstanbul Valiliği izin vermediği için 3 gün boyunca kaldırılamadı. l Hasan Ferit Gedik l Mehmet Ayvalıtaş Eylemciler Gezi Parkı’na girerek burada 15 gün sürecek yeni bir yaşam kurdular. Gezi Parkı çevresi ve İstiklal Caddesi’de polissiz, şiddetsiz özgürlük günleri sürerken İstanbul’da Beşiktaş’ta ve Ankara, Eskişehir, Adana, İzmir , Hatay’da şiddetli çatışmalar yaşanmaya devam etti. 2 Haziran gecesi Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde Gezi’ye destek eylemi için TEM Otoyolu’na kapatan eylemcilerin üzerine aracını süren kişi, 20 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş’ı aramızdan ayırdı. Polisin orantısız müdahalesinde kullandığı plastik mermiler yüzünden 11 kişi gözünü kaybetti. l Abdullah Cömert 3 Haziran’da Hatay’ın Armutlu ilçesinde eylemlere katılan 22 yaşındaki Abdullah Cömert, kafasına isabet eden gaz fişeği nedeniyle hayatını kaybetti. Cömert’in cenazesine katılan binlerce kişiye polis biber gazı ve tazyikli suyla müdahale etti. 5 Haziran’da Adana’da komiser Mustafa Sarı, eylemcileri kovalarken inşaatı devam eden bir köprüden düşerek hayatını kaybetti. 10 Haziran Ankara’daki eylemler sırasında Ethem Sarısülük polis kurşunuyla yaralandı. 17 Haziran’da Erdem Gündüz adlı yurttaşın AKM önünde polis şiddetini protesto için sessizce ayakta durma eylemi kısa sürede tüm Türkiye’ye yayıldı. 19 Haziran’da park forumları başladı. 22 Haziran Taksim Dayanışması’nın çağrısı ile “Gezi şehitleri”ni anmak için toplanan binlerce kişiye yine müdahale edildi. Polis kurşunu ile hayatını kaybeden Ethem Sarısülük’e ateş eden polisin serbest bırakılması üzerine Ankara, İstanbul’da eylemler yapıldı. 28 Haziran’da Lice’de karakol yapımını protesto eden halka jandarma ateş açtı. 18 yaşındaki Medeni Yıldırım kalbinden vurularak öldürüldü. 29 Haziran’da binlerce kişi Taksim’de buluşarak Medeni Yıldırım’ı andı. l Duran adamlar Hatay’da 9 Eyül’de ODTÜ’deki yol planına ve Ankara Tuzluçayır’daki cami cemevi projesini protesto eden göstericilere yönelik saldırıda Ahmet Atakan öldürüldü. Emniyet ve valilik, Atakan’ın yüksekten düşerek öldüğünü açıkladı. Ailesi, avukatları ve tanıklar Atakan’a isabet fişeği sonucu 5 katlı binanın çatısından düştüğünü savunuyor, hâlâ dava açılmadı. l Ahmet Atakan l Medeni Yıldırım l Pankartlar indirildi 11 Haziran sabahı polis barikatları kaldırarak Taksim Meydanı’na girdi. AKM ve Taksim Cumhuriyet Anıtı üzerinde bulunan pankartları topladı. Gezi Parkı’na müdahale edilmeyeceğinin açıklanmasına karşın polis ortalığı yine gaza boğdu. 10 günün ardından polis şiddeti Taksim’e geri göndü. 12 Haziran’da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi eylemleri hakkında görüşmek için bazı temsilcilerle bir araya geldi. Aynı gece Taksim Meydanı’nda İtalyan piyanist Davide Martello piyano dinletisi sundu. l Ethem Sarısülük’ü kaybettik 14 Haziran günü Başbakan Erdoğan, Taksim Dayanışması temsilcileri ile buluştu. Başbakan gergin geçen toplantıyı sinirlenerek terk etti. Aynı gün 10 Haziran’da polis kurşunu ile yaralanan Ethem Sarısülük yaşam mücadelesini kaybetti. l Polis parkı boşalttı 15 Haziran günü Erdoğan, Ankara’da yaptığı “Milli İrade’ye Saygı” mitinginde “Taksim Meydanı boşaldı, boşaldı; yoksa güvenlik güçlerimiz boşaltmasını bilir” dedi. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra saat 21.00 sıralarında polis Gezi Parkı’na saldırdı. Taksim Meydanı’nda merdivenlerden parka giren polis, önüne çıkan her şeyi dağıtarak Divan Oteli’ne doğru çıktı. Eylemciler polisin şiddetli saldırısından kaçıp revire dönen Divan Oteli’ne sığındı. Otel binası gaz yağmuruna tutuldu, yaralılara müdahale eden doktorlar bile gözaltına alındı. 16 Haziran günü Başbakan “Milli İrade’ye Saygı” mitinglerinin ikincisini Kazlıçeşme’de gerçekleştirdi. Miting sırasında ve sonrasında Taksim’deki çatışmalar sürdü. Ankara’da öldürülen Ethem Sarısülük’ün cenazesinin Kızılay Meydanı’na getirilmek istenmesi üzerine yine olaylar çıktı. C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle