29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADNAN DİNÇER’LE F U T B O L eposta:[email protected] NEYMİŞ ABDÜLKADİR YÜCELMAN eposta: [email protected] KESER DÖNER SAP DÖNER! Kazandın Kazandın, Kazanamadın Yandın! B iz futbolda değer yargılarımızı ve mantığımızı kaybettik. Endüstriyel futbol gerçeğine ters davranıp bunu kurumsal değil de bir takım çıkar ilişkilerine dayalı bilimsellikten uzak, keyfi kullanınca acı sonlar erken gelmeye başladı. F.Bahçe, G.Saray hatta Trabzonspor’daki kavgalar teknik direktör değişimleri başından sona kadar yanlış bir rotadan yürütüldüğünden futbolumuz bir yıl kaybetti. Bu beklenen bir gerçekti. Ama bunu yaşamak ve yaşatmaktan kimsenin kendine düşen payı almadığını gördüğümüz halde tepkiler yanlış adreslere gidiyor. Köklü çözüm artık kaçınılmazdır. Önce Devlet Denetleme Kurulu gerçek incelemeyi bitirsin. Sonra yetkili ve doğru adımlar atılsın ve artık futbola yapılan yatırımlar boşa gitmeden işi rayına oturtalım. Bu durumun nedeni herkesin futbola burnunu sokmasıdır. Yani sevmek ilgi duymanın ötesinde futbola yönetici olma kolaylığını kastediyorum. Biraz ciddiyet yeterlidir. Yeni Devlet Bakanımız Faruk Özak lütfen bu satırları okusun. Futbol hakem kuruluşlarının, MHK’nin ve medyada hakem hataları ile açılan ve kapatılan kavgalar ve yorumlarla düzeltilemez. Sahada golü atan futbolcu başarıya neden olunca keramet yöneticide olur kaybedince de teknik direktöre fatura çıkartılır! Komedi burada başlıyor. Daha lig bitmeden Ersun Yanal ve Skibbe gönderildi, Aragones ipte! Sonuçta Trabzonspor bana göre başarılıdır. G.Saray ise skandal aynı F.Bahçe gibi. Haftasonu oynanan İspanya’daki şampiyonluk derbisi Real Madrid ile Barcelona maçını izlerken hiç mi futbol kültürü almıyoruz? Üstelik oyun 62 gibi Hasan Şaş. bir skorla biterken sahada sadece futbolun güzelliklerine şahit oluyoruz. Dedikodusuz ve özgür futbol ortamının getirisinin futbolcudaki yansımaları hiç mi önemli değil? Kulüp yönetimleri veya benzeri tartışmaların olmadığı bu gerçeği ne zaman göreceğiz? Mahçubiyetimiz belgelenmiştir. Del Bosque, Aragones, Güiza gerçekleri taze olarak karşımızdadır. Aynaya bakalım. Biz bu işi bilmiyoruz ama yapmaya kalkıyoruz. Yaparken de üç beş menajerin güdümünde boş atıyoruz dolu çıksın diye. Futbol ortamı çok karışık. Bir çok kaliteli kişi dışarda bırakıldı. Daha şimdiden kulüplere teknik adam pazarlayanlar ve yeni belediye başkanlarına saldıran açıkgözler, ortalıkta kervan oluşturdular. Hatta sıraya konulan antrenör ve futbolcular kervanı var. Federasyon halı sahalara futbolu sokarken futbol adamlarına ayrıcalı yapan ortamı düzeltmelidir. Futbolcularımızın önünü kesen sıradan yabancıların ülkemize gelmesi önlenmelidir. Yönetimler gözlerini açıp sağlıklı eğitici ve futbolumuzu çağdaş düzeye eriştirecek gerçeği görmelidirler. Rüyalarımızda dahi göreceğimizi sanmadığımız yıldızların bize gelince ne hale düştükleri ve yurt dışında nasıl başarılı olduklarını izlemek karnemiz olmalıdır. Aynaya bakmalıyız. Kendimizi eleştirmeliyiz. Futbolda kin veya saha dışı olaylara çanak açmak ön yargılara dayalı bir düzenle bir başarı söz konusu değildir. Acil olarak yeniden kurumları yüceltecek kaliteli ve bize onur verecek gençler yetiştirmeli ve sadece belli kesime sahiplenmeyi bırakmalıyız. Çünkü bu lobiler bir gün kendi silahları ile devrilirler.Hani keser döner sap döner derler ya atalarımız işte aynen öyle olur. Cemiyetlere hizmet etmiş kişilerin yaptıkları başarılı hizmetleri unutup onlara saldıran bir psikolojik ortamdan yararlanmak ve saklanmak devamlılığı olamaz. Bu anlamda aklımızı başımıza almalıyız. B u kural her zamanda, her yerde ve herkes için geçerlidir. Devrim yaparsın baştacı olursun, yapamadın asarlar. Bakan olursun başbakanla uyumlu isen ne âlâ yoksa koltuğundan olursun... Bu gibi örnekleri dilediğiniz kadar uzatabilisiniz. Ama konumuz spor olunca örnek elbette spordan ve özellikle de tahterevalli örneği de futboldan olacak. Geçen haftanın yıldızı birçok kulüp değiştirdikten sonra Mustafa Denizli’nin hatırladığı ve Beşiktaş’a getirdiği Yusuf Şimşek’ti. Yusuf yeteneği olan, yaşına göre de gayet başarılı bir futbolcu. Ağır çekim oynasa da ne yaptığını biliyor ne yapacağını da. Kafasında şekillenmiş futbolu oynuyor. Avrupa’da iş yapar mı bana göre oralarda Yusuf gibilerinin yaşama şansı yoktur. Ama Eskişehir maçında 4 kişiyi, bilgisayar ölçümlerine göre 51 metrelik dripingde hem de çifter kere çalımlayıp top süren Yusuf Şimşek’in boş durumnda olan Holosko’ya verdiği pas... O pas gol oldu. Yusuf’un belki 15 belki 20 saniye süren şovu futbol programlarının jeneriğine girecek kadar güzel, sanatsal ve görsel... Aslında Mustafa Denizli Yusuf’u Beşiktaş 10 önde iken maçın bitmesine 10 dakika kala oyuna almıştı ve onun topu saklama gibi yeteneğini kullanmasını, zaman kazandırmasını istiyordu.. Yusuf’un futbol resitalini spor medyamız manşetlere taşındı, futbol sohbetlerinde Yusuf baş sırayı aldı. Ama acaba futbolun gerçeğinde böyle masalsı bir şov olabilir miydi. Yusuf’un Eskişehir savunmasını ipe dizer gibi geçmesini acaba dünyada kaç savunma verir... Futbolun sanat ve görsel yanı olduğunu kabul etmek başka, ama asıl amacın kazanmak ve futbolun kurallarına göre de karşılıklı mücadelenin olduğunu da kabullenmek gerekir. Yusuf’un resitalini ben arsalarda oynanan dönemlerdeki mahalle oyuncusu ve bir nostalji olarak görüyorum. Ve açıkça diyorum ki çalım üstüne çalım atma hevesi maç golsüz devam ederken olsaydı da maç berabere bitseydi... Acaba futbol yorumcularımız neler yazardı. Kısacası Yusuf’u falakaya yatırılmıştan beter ederlerdi. Kazandın, kazandın; kazanamadın yandın kuralı işlemişti. Bir başka örnek Hasan Şaş. Hasan, son yıllarda gördüğüm en kaliteli futbolcuardan biridir. 2002 dünya kupasında ve Galatasaray’ın UEFA kupasını kazandığı dönemde Galatasaray’ın değişmezlerindendi. Tek kusuru ise fazla çalımı sevmesiydi. Galatasaray ve ulusal takım kazandığında onun çalım hastalığı fazla göze batmıyıordu ama işler kötüye gidince takke düşer kel görünür. Hasan’ınki de öyle oldu. Uzun lafın kısası futbol kuralları içinde mücadele vardır, pas alıp verme, yardımlaşma vardır ama çalım bir kural değildir ancak gerektiğinde uygulanır, o da ikiden fazla olmamak koşuılu ile. Yoksa adamın ayağını eline verirler. İtilmişler kakılmışlar Bu sezonun futbol piyasasında honuşuılan konu “Anadolu’nun başkaldırışı” oldu. Çoğu zaman da tartışmanın odağında Anadolu’nun yükselişinden çok 3 büyüklerin batışı gündemdeydi. Hatta derbilerin kalitesizliği 3 büyüklerin formsuzluğu, sakatlılların uzun sürmesi, cezaların artması kadar futbolcuların doymuşluğu sorgulandı. Aslında para desen para, şöhret desen şöhret, medya desteği desen o da tamam da acaba 3 büyüklerdeki (ligin ilkyarısında Beşiktaş’ın durumu da farklı değildi) düşüşün nedeni ne olabilirdi. Oysa sakatlıkların uzaması uzun süren sakatlıklar ile hatta sık sık sakatlanmaların da nedenleri ayrı ayrı irdelenmeliydi. Acaba bu sık sık sakatlanmaların altında çok sağlıklı(!) beslenmenin, özel yaşamdaki özgürlüğün(!) ve antrenman metotlarındaki yanlışların futbolcuları ve dolayısıyla da takımı ne denli etkilediği de araştırılmalıydı. Bunlar elbette kulüplerin içsel sorunları ama futbol seyircisi, yandaşlar ve medya işin sonucuna bakar, yani aradığı sahadaki futbol ve hatta Hatice değil neticedir. Milliyet’in yazarı Nilay Yılmaz şampiyonluğa giden Sivasspor üzerine bir küçük araştırma yapmış. Sivasspor aslında geçen yıllarda sıradan bir takım iken şuradan buradan aldığı futbolcularla (geçen yıl da başarılıydı) bu yıl şampiyonluğun büyük adayı oldu, belki de şampiyon olacak ve Anadolu’da devrim yaratacak. (Trabzonspor’dan sonra) Sonuç şu Sıvasspor’un kadrosundaki futbolcuların üçte ikisi süper ligde oynayan, ancak kendilerini gösteremeyen hatta hatta itilmiş, kakılmışların arasında yer alan, dahası sürgün gibi Sıvasspor’a gitmiş, orada kendilerini, benliklerini bulmuşlardan oluşuyor. O itilmişler bugün ligin üstünden bakıyor aşağıdakilere. Bunun anlamı bence şudur; bu itilmiş kakılmış oyuncular 3 büyüklere karşı apayrı ve tarifi olanaksız bir motivasyon içinde sahaya çıkıyorlar ve her şeylerini oraya koyuyorlar. Bir futbolun gerektirdiği mücadelenin en üst düzeyini temsil ediyorlar. Bir anlamda “Siz misiniz bize kapıyı gösteren, siz misiniz bizi anlamayan ve siz misiniz bizi aşağılayan” diyerek... Ve elbette Bülent Uygun’un da aynı duygular içinde olduğunu, Fenerbahçe’den dışlandığını da unutmadan ekleyelim. Sivasspor tüm doping ilaçlarından da üstün ruhsal dopingli olarak sahaya çıkıyor. Bence Sivasspor bir Mehmetçik özverisi ile bu şampiyonlukta büyük adaylar arasındadır. Hatta pazar günü Gaziantep’in de şampiyonluğun büyük adayı Sıvasspor’u yenme azmi ve hırsı ile bir anlamda ruhsal dopingle yendiğini de belirterek Akdeniz ülkesinin duygulu insanlarına özgün bir psikolojinin de etkisinden söz edelim. 3 büyüklerde böyle bir motivasyon gören varsa söylesin, çıtkırıldım futbolcularla başarılı olunmaz. Şunu iddia ediyorum, Türk takımları daha bir 10 hatta daha da fazla şampiyonlar liginin dört takımı arasına giremez. Futbol izlemek istiyorsanız; Chelsea, Liverpool, Barcelona, Arsenal maçlarını izleyin. ARDA’YA DİKKAT ! Türk futbolunun genç ve önemli isimlerinden Arda’nın adı doping ve ceza kurullarında geçmeye başladı, bu iyi bir şey değil. Gerçi 1 maç cezası paraya çevrildi, FİFA’nın yanıt istediği doping olayı kapandı ama ağaç yaşken eğilir demiş atalarımız. Ne tarafa eğersen o tarafa eğilir bilesiniz.. Lafım hem federasyona, hem Galatasaray’a, hem ailesine ve son olarak da kendisine. Bir Arda kolay kolay yetişmez, hatta henüz yetişmiş de sayılmaz. 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle